Biliriz;
Demirin pası kendinden…
Ağacın kurdu da kendi beslemesidir…
Ama, ne pas da izan, ne ağacın kurdunda vicdan ararız…
O nedenle de sormayız…” garezin nedir?” diye.
Ama, malzeme insan olunca…ister istemez o kahırlı soru gelir aklımıza. “Gazezin ne?”
Düşünemiyoruz insan olanın izansız ve vicdansız olabileceğini: “nasıl kıyar da kendisini yok edecek sonucu kendi elleriyle hazırlar insanoğlu?
“Nasıl olur da kula kulluğa teslim edecek ortamı hazır eder kendisine…? “
*
“Toplumlar, hak ettikleri sistemle yönetilir” demiş bir bilge kişi. Olumlu yönü bir yana, olumsuz durumlar adına bunu kahrına söylemiş olmalı. Zira, hiçbir insan topluluğu, insani erdemlerden yoksun bir yönetimi hak ediyor olamaz.
Hiçbir toplum zulmü alkışlayamaz, zalimi asla sevemez… Soyguna, vurguna talana pirim veremez… Çiğnenmiş onca hukuksuzluğa göz göre göre “evet” diyemez…
Aldatılmışların, aldatması mı girmiştir devreye…?
Yalanın mumu bir diğer yatsıya kalmadan söndürülememiş midir?
Talanın ganimetleri mi kullanılmıştır propaganda arenasında?...
Kin ve nefretin, “sanata(!) dönüşmüş öfkeli hitabetinin cazibesi mi büyülemiştir toplumu?
Yoksa gizli niyetlerin görünmez elleri mi katılmıştır manüplasyon kervanına…?
*
Yılgınlık yıkımdır. Korku ise direnme hakkını kullanmaya engel… Sinmek geri durmaktır… Haksızlığa meydan açmaktır. Fütursuzluğa dilsiz şeytan olmaktır.
Oysa insan olmanın erdemi hukuka hak tanımaktır. Ve lakin çürümüşse hukuk, ilk savaşı hukuksuzluğa açmaktır.
Azim, izan, akıl, vicdan ile eylem adına bir araya gelince zafer mutlaktır. Aydın olmanın gereği toplum içinde bu erdemlerin korkmadan… yılmadan… sinmeden bileşkesini kurmaktır.
Toplamda kazanılmış görünse de referandum, kaybedenler, aslındas kazandıklarını sananlardır.
Bezginliğin yılgınlığın sırası değil. Cumhuriyet düşmanlarına teslimiyetin sırası hiç değil.
Demirin kendi pasında çürümesi izansızlığındandır.
Ağacın kendi kurdu eliyle devrilmesi, kendi beslemesine karşı mücadele yönteminden yoksun olmasındandır….
Bizler ne demiriz izansız, ne de odunuz, ağacız bilgisiz!...
Ne kula kulluğa teslimiyete rıza gösterecek kadar alçalmış, erdemsiz kişileriz …Ne üç kuruşluk çıkar için, ne de “efendi buyursun- ben yapayım diyerek bir makam kapma uğruna kuyruk takımı olmayı kabullenenlerdeniz. Biz en aydınlık yolun bilim ve fen olduğunu bilenlerdeniz.
İşte bu nedenle Cumhuriyet, bizlere emanet!...
*
Sultanlar da sonludur… Ve toplamda kazanılmış görünen bir sonucun özünde çok şey kaybettirdiği açığa çıkmıştır artık ortaya. Referandum sonucunun çok net ortaya koyduğu bir durumdur bu. Kendi içlerinde kurdukları çıkar ağı dışında sadece bilimden uzak dindar kesim kalmıştır ellerinde destekçileri. “Cahil halkın ferasetine güvenen”lerle bu işi nereya kadar götürebileceklerinin hesabı kabuslarıolmalıdır bugün.
Sahip olunan yetkiler bazen başa beladır . Ne sultanlar ne tiranlar görmüştür bu alem kendi yetkilerinde boğulan!... Devlerin(?) de devrildiğini görmek en çok kendilerini dev aynasında görenlerin onurunu kırar.
“Kurnazlar için yeni bir çıkar fırsatı, inançlı insanlar için inançlarını, sabırlarını sınama olanağı ve erdem sahipleri için bir yükseliş basamağıdır.” der Balzac.
Zamanın, kendisine yeni fırsatlar sunduğunu zanneden kurnazlar, ulaştıkları sonucun kendilerine ne sürprizler sunduğunun da farkında mıdırlar acaba!?...
*
“Şimdi sıra, bu yetkileri, cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine döndürmek için kullanacak onurlu- erdemli, yetkin bir cumhurbaşkanının seçilmesini sağlamak olmalıdır. Akılla… İnançla… Sabırla… Çelik iradeyle...” diyor bir dostum…
Ben de “hem de bugünden!” diyerek katılıyorum dostuma...
Umut doğurgandır.
17 Nisan 2017
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci (DENİZLİ)
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder