Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar

Ulusal Eğitim Derneğinin üyeleri dernek kuruluşunun 14., Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş yılını konferans ve müzik dinletisi ile kutladılar. Köy Enstitüleri ile birlikte

Ulusal Eğitim Derneğinin üyeleri dernek kuruluşunun 14., Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş yılını konferans ve müzik dinletisi ile kutladılar.
Köy Enstitüleri ile birlikte 17 Nisan’da kurulan Ulusal Eğitim Derneği üyeleri, gerek derneklerinin gerekse Köy enstitülerinin kuruluşlarını dernek binasında Yazar Öner Yağcı’nın[1]Köy Enstitülerinin Çağdaş Edebiyatımıza Katkıları” konulu konferans vermesi ile kutlama yaptılar.  Aynı gün etkinliği izleyen üyelere çeşitli yiyecek içecek ikramları yanında, Öğretmen Serdar Erden Bayram, izleyenlere gitar ve bağlama ile müzik dinletisi sundu.  
Açılışı yapan Dernek Başkanı Nazım Mutlu şunları söyledi:
Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
“Derneğimizin kuruluşunun 14. yılındayız. Aslında anmamız geçen haftaydı, ama araya referandum girince bu haftaya aldık. 14 yıldır o ruha uygun, onun ilkelerine içeriğine uygun çalışmaları sürdürüyoruz. Bu vesile ile “Köy Enstitülerinin Cumhuriyet edebiyatına katkıları” konulu konferansı yazar Öner Yağcı tarafından sunulacak. Derneğimiz çeşitli kültürel ve sosyal etkinliklerle faaliyetini sürdürmekte, Öğretmen Dünyası dergimizi de derneğimizin 38 yıldır yayın organı olarak her ay sürdürüyoruz.
Son günlerde referandumla toplumu geren yoran olay yaşadık. Köy enstitüleriyle onun simge adlarından İsmail Hakkı Tonguç’un demokrasiyle ilgili bir paragraflık sözünü size aktaracağım, alında yaşadığımız her şeyin özünü yansıtıyor, Tonguç diyor ki:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır biri zor ve gerçek olanı, öbürü kolayı oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halk esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir, ama gerçek demokrasidir.
İkincisi, kâğıt ve sandık demokrasisidir, okuma yazma bilsin bilmesin, toprağı, işi olsun olsun olmasın, demogaji ile serseme çevrilen halk bir sandığa elindeki kâğıdı atar, böylece kendi kendini yönetmiş sayılır, bu oyundur, kolaydır, Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz demokrasinin kolayını seçtik, çok şeyler göreceğiz daha…” Yaşadığımızı ikinci tür demokrasi olduğunu biz zaten günlük yaşantımızdan pratikten görüyoruz, tanık oluyoruz; birincisine dönük çalışmalarımızı hep birlikte sürdüreceğiz, bizden yana ne umutsuzluğa, ne karamsarlığa, ne de yılgınlığa gerek var”.
Bu anma gününün anısına, Köy Enstitülerinin çağdaş edebiyata katkısı konusunda Yazar Öner Yağcı, salondaki yazar arkadaşları ile öğrencilik anısını da anlatırken, özetle konuşmasını şöyle sürdürdü:

Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
“Ben burada kendimi sınavda hissediyorum bir öğrenci gibi hissediyorum, çünkü salonda bizden yaşça büyük ağabeylerimiz yazarlar var. O zaman TÖB-DER yöneticiliğimizde de anılarımız oldu. O mücadelelerimiz Türkiye’nin bu gününü aydınlatan günler olarak hatırlıyorum. Ondan daha önce 17 Nisan 1940 kurulma sevincini yaşadığımız Köy Enstitüsü olayı. Cumhuriyetin Köy Enstitüsü gibi kurumları edebiyatımızı da önemli katkılarda bulundu. Bu katkılar Cumhuriyet tılsımını Anadolu’da binlerce yıl süren insanlaşmada aramalıyız. İnsanlar birbirinin kulu olmakla insanlar yüz yıllar süren bir savaşım vermişler. Şeyh Bedrettin’den, Baba İshak’ına, Köroğlusundan Dadaloğlusuna, eski yıllardaki simge isimlerden gelip Namık Kemallere, Tevfik Fikretlere, İttihat Terakki’nin, Türkiyeyi Birinci Cihan Harbine soktu diye suçlu ilan edilen İttihat Terakkicilerin bu topraklar için yaptıkları güzel işleri bir tarafa itmek, yok saymak olacak iş değil. Çünkü onların attıkları temel olmasaydı, askeri okullarda Anadolu çocuklarının okum hakkı verilmemiş olsaydı, sadece saray ve çevresindeki insanların daha doğar doğmaz paşa unvanı almasıyla oluşturulan bir ordu devam etmiş olsaydı ne Mustafa Kemal yetişirdi, ne de Kurtuluş Savaşı’nın öncülüğünü yapan diğer kadrolar yetişebilirdi. İttihat ve Terakkinin 1908 devrimiyle getirdiği güzellikler Cumhuriyetin hazırlayıcısı Cumhuriyetin, besleyicisi, ana gıdaları olmuştur” diye söylememiz gerekir. Mustafa Kemal, biz Namık Kemal’in Tevfik Fikret’in büyüdük, onları kendimize ilke kabul ettik demekle Nazım Hikmet’in söylediği damarı damara bağlayarak bize aktarıyor. Cumhuriyetten sonra bu mücadelenin özgün bir noktaya geldiğini bir atılımın olduğunu görüyoruz bu gün vardığımız noktada. Köy Enstitülerinin açıldığı günden başlayarak 16/17 Nisana kadar süren bir düşmanlık söz konusu. Bu düşmanlık 1940 ların ikinci yarısından sonra o dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Partisini bile içten parçalayarak, 1946 da başlayan çok partili yaşamla birlikte sürekli o Cumhuriyet güzelliği ve erdemin güzelliklerini yok etmek, eski çirkinliklerine eski bağnazlıklarına, eski cahilliğe dönme,  1940 ların ortalarından itibaren bize giydirilmeye çalışılan bir deli gömleği söz konusu. Demokrat Partinin kuruluşu ve “en iyi işbirlikçiliği ben yaparım, Türkiye’de zaman palazlanmak ta olan burjuvazi, toprak ağalığı ile birlikte ABD nin işbirlikçisi olarak günümüzdeki “ben eşbaşkanım” diye fısıldamadan öte, artık meydanlarda biler bağırarak söylenen bir söz vardı. 1950 lerde DP geldi. On yıl Demokrat Partinin engellemeye çalıştığı Cumhuriyetin budanmaya çalıştığı ama budadıkça yeni şeyler geliştiğini görüyoruz ki Cumhuriyetin nasıl bir erdem olduğunu ortaya çıkarıyor. Cumhuriyetin ilk yetiştirdiği kadrolar, kendileri Cumhuriyete o kadar borçlu, kendilerini insan yapan bir yönetime o kadar borçlu duyumsuyorlardı ki, o borcu ödemek için amansız bir savaşıma girdiler. Cahilliğin yüzde 90 egemen olduğu, din sömürüsünün neredeyse yüzde 99 unu insanların beyinlerine yüreklerine kadar işlemiş olduğu bir toplumda güzel adımlar atılmasını sağladılar. Ve öyle öğrenciler yetiştirdiler ki işte onların yetiştirdiği bu öğrenciler 1920 li-30 lu-40 lı yıllarda “T.C.NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR” belirlemesi ile birlikte gerçekleştirilen bir kültürel, o cahilliği yenme, işsizliği ortadan kaldırma ve insanları düşünen insanlar, gerçekten insan olabilen, gerçekten insanlaşabilen insanlar haline getirme savaşımında çok büyük adımlar atmışlardı. 1950-60 arasındaki süren o diktatörlük döneminde 60 lardan sonra başlayan yine aynı biçimde, 27 Mayıs’ın molasıyla birlikte 63-64 ten itibaren yeniden Adalet Partisinin gerçekleştirdiği aynı politikalara karşı, 68 kuşağı denilen bir efsanenin çıkması aynı Kurtuluş Savaşı’ndaki Kuvayi Milliye nasıl ki “Çoban Ateşlerini” farklı amaçlar için bir araya gelen insanların nasıl tek bir amaca yönlendirilerek, tek bir bayrak altında tek bir cephede oluşturmasını gerçekleştirmişse, ondan sonraki çok büyük bir atılım olan 17 Nisan 1940 da açılan Köy Enstitüleri nasıl ki aynı bir biçimde halk hareketine dönüşebilecek ölçüde ki aradan geçmiş 70-80 yıla yakın zamandan sonra hala tartışılan, hala insanların umut olarak aradıkları, umut olarak var olmasının nasıl doğru bir gerçeklik olduğu bir 68 kuşağının ortaya çıkmasıyla belli oldu. İşte o Cumhuriyete kendisini borçlu hisseden kuşaklar öyle öğrenciler, öyle çocuklar, öyle gençler yetiştirmişti ki,  yeni efsane doğdu 68 efsanesi ve Deniz Gezmiş’in adıyla simgeleşen bir direnişin adı.

Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
Ondan sonra yaşadık 12 Martlardır, 12 Eylüllerdir, baskı dönemleri, Milliyetçi Cepheler girdi 70 li yıllardan itibaren yaşamımıza tüm bunlar ırkçı ve dinci bağnazlığın asıl dünyanın egemeni ben olacağım” diyen küreselleşme adı 1990 lardan sonra küreselleşme adıyla dünyaya egemen olmak isteyen emperyalizmin pompaladığı, desteklediği yeşil dolarla ırkçı ve dinci birilerinin eline teslim etmek istediği bir Türkiye ve bunun için de o Cumhuriyetin güzelliklerini, erdemlerini savunmaya çalışan birilerinin direndiği bir Türkiye’nin savaşımı vardı.
Bu savaşımın 16 Nisan’da geldiği nokta şu, isterse hiçbir hile olmamış olsun, YSK lu da çok demokratik davrandı, demokrasimizde demokratik işledi, “hayır” diyenler, “evet” diyenler özgürce kardeşçe kucaklaşarak özgürce toplantılarını yaptılar, oylarını kullandılar” diye düşünsek bile o oy muazzam bir başarı insan açısından. Bu kadar baskıya, bu kadar zulme, bu kadar para savrulmaya, bu kadar inanç sömürüsüne karşı gerçekten çok büyük bir başarı. Aziz Nesin’in yüzde 90 demesinde muazzam bir ironi var, sonra 60 a indi. İnsanlar aptal değil, insanlar aptallaştırılıyor izlenen politikalarla, insanlar salaklaştırılıyor, insanlar düşünemez duruma getiriyor, insanlar cahil bırakılıyor, insanlar din sömürüsüyle insan olmaktan çıkartılıyor. Bu koşullarda 1940 lardan beri verilen mücadelelerle çok şeyler yapılmış. Hadi bu 48 in içerisinde bilinçli bir biçimde verilmeyen oyları sayalım, birileri tam anlamıyla cumhuriyetin değerlerini savunmuyor diye en acımasız bir biçimde bunu yüzde 30 a 35 e indirsek bile, gerçekten yüzde 35 bile tek bir insanın var olmasını düşünürsek, o kadar 15 milyon, 20 milyon kişinin bu anlamda bir cumhuriyet savaşına girmesi çok anlamlı bir başarıdır.
Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
Bu arada bizim kendi yanlışlıklarımızın, kendi eksikliklerimizin üstüne gidip de bunun bunca parçalanmışlık içerisinde, hatta ideolojik olarak zaman zaman son olmaktan çıktığının yaşandığı koşullarda da kendi kendimize özeleştiri yapmamız gereken şeyler var ama bütün bunlara karşın gerçekten bu 16 Nisan’da alınan sonuç insana olan umudun tükenmediğini gösteriyor.
Dünyaya egemen olmak isteyenler korku ve yalanla yönetiyorlar, bunu altına baskı, zulüm, tabanca, tüfek, işkence, en önemli silahları korku ve yalan. Görüyorsunuz adam bu gün bir şey söylüyor ertesi günü tam tersini söylüyor, milyonlarca insan yine alkışlıyor, “beni hiç kimse aldatmadı” diyor, ertesi gün Bush da beni aldattı” diyor, “Obama da beni aldattı” diyor, yine alkış. Böyle bir yalanla baş etmek mümkün değil, ayaküstü söyleniyor. Ama korkuyla baş etmek mümkün, Aziz Nesin’in Korkudan Korkmak” diye bir kitabı vardı. Korku derken şunu öğrendim ki, korkunun en önemli korkusu umut, korkunun en büyük düşmanı umut. Eğer umudu yok edebilirse, eğer umudu yanlışlara yönlendirebilirse korku o zaman egemenliğini kuruyor, kurmak istediği tolumda, coğrafyada ya da tarihsel dönemde. Ama umut kendi kendini yeşertmeye devam ediyorsa ki gerçekten dünyanın büyük sanatçıları, büyük edebiyatçıları, büyük politikacıları çok iyi keşfetmiş. Örneğin Nazım Hikmetin umut sözcüğü hangi şiirlerinde var, diye taramaya girdim, yani çok yorum yapmadan her şiirindeki umutları yorumlayamazsınız. İlk kitaba da bu adı vermiştim Umut İnsanda diye.
Köy Enstitüleri edebiyatının umuda, bizim insanlaşma umudumuza nasıl katkılar getirdiğini anlamamız için ondan bir öncekilerden el almışlar. El alma deyimi bizim birikimlerimizi yarına aktarma, yarınki kuşaklara aktarma kültür ve sanatla olmakta. Sanat ve tarihdeki doğru yanlış sentezleri iyi algılayıp, umutla geleceğe doğruları yansıtmamız gerekir.
Köy Enstitüleri edebiyatının Cumhuriyeti güzelleyen ve Cumhuriyeti bu kadar insanın hala sahiplendiği, hala benimsediği güzellik haline getiren olay devrin sanat ve edebiyatçıları ile mümkün olmuştur. Dinci mezhepçi bir edebiyat politikası ile yetiştirilmeye bıraksa idik, şimdi biz, Türkiye’yi, özellikle 1950 lilerden sonra izlenen politikalarla bu gün 16 Nisandaki referandumda alacağımız sonuç yüzde beşi yüzde onu geçmezdi, hayır oylarının. O uygulanan eğitime karşın işte 1920 li yıllarda Cumhuriyetin ilk kuşaklarının yetiştirdiği ve sonra Köy Enstitülerinden topu topu 20 binden olan eğitimci sayısı şu anki bir milyon eğitim emekçisinin yüzde biri bile değil. Bu kadar az sayıdaki insanın nasıl bir doğruluktan hareket etmiş olmalılar ki, bu gün hala bir değer, bir önem, değer olduğunu sorduğumuz zaman şunu görüyoruz,  Cumhuriyet dönemi ile birlikte, özellikle dil devrimiyle birlikte, Türkçe’nin güzelliğine kavuşması, Türkçe ile insanların ana dilleriyle düşünmeye başlamasıyla birlikte sanat edebiyat dediğimiz insanlığı, bu günden yarına aktaran, insanlığın bu günden yarına gidişinin en değerli kaynaklarını verilerini bize sunan güzellikle birlikte, müziğinden resmine, mimarisinden edebiyatına, sinemasına, tiyatrosuna kadar sanatın her alanında Cumhuriyetle birlikte müthiş atılımların başlamış olduğunu görüyoruz. İşte bu müthiş atılımların biri de Köy Enstitüleri atılımı idi. Köy Enstitülerine öğrenci olarak giden o 11-12-13-14 yaşlarındaki kız ve erkek çocukları gittikleri zaman şununla karşılaştılar, ellerinde Osmanlıca metinler dışında, Osmanlıca yazılmış büyük ölçüde Divan Edebiyat şiirleri dışında edebiyat adına pek bir şeyin olmadığı, ama Tanzimat Dönemiyle birlikte yavaş yavaş Ömer Seyfettinlerin, Ziya Gökalplerin Türkçe eserleri ile birlikte yavaş yavaş Türkçe denilen bir olayın keşfedilmeye başlanmasıyla birlikte bir memleket edebiyatının, bize milli edebiyat diye öğretilir, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar gibi ustalarını yetiştiren bir edebiyat memleket edebiyatı. Küçümsememekle birlikte bu edebiyat yurt sevgisini insanların gönlüne kazıyan bir edebiyattı.
Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
Bir tarafta Baba Tonguç’un başında olduğu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Başbakan İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in büyük umutlarla desteklediği bir Köy Enstitüleri projesi nedir, insanları insanlaştıralım, feodalizmin egemen olduğu toplumumuzda dinin ve ağaların insanların üzerindeki egemenliğini insanların kul eden, köle eden egemenliğini yıkalım Köy Enstitüleriyle yıkalım.  Köy Enstitüleriyle biz yaratalım politikasıyla açılmış olan kurumlardan yetişen çocuklar, o pırıl pırıl işlenmemiş zekâya sahip çocuklar birden bire yurt sevgisi denile bir gerçeklikle, Türkçe denilen kendi ana dilinin güzelliğiyle karşılaşınca ve bir de kendilerine ülkede daha önceki dönemlerde yaşanılan gerçekleri anlamlı bir biçimde aktarıp anlaşma savaşımında tek tek insanlara da büyük görevler düştüğünü aktarmasıyla birlikte şu gerçeklik oluyor, düşünmeye başlıyorlar. Köy enstitülerden daha fazla olanaklara sahip olan okul ve kurumlar böyle yurtsever kalıcı edebiyatçı, kendi toplumunun dokusunu kendinde yaşayan insanların ruhunu, yüreğini, kalbini, beynini anlayan ve algılayan bunun başka insanlara aktarılmasını da sağlayan bir edebiyat yaptılar. İşte insanların Köy Enstitülerinde yaşamla iç içe, üretimle iç içe ve bilgi dediğimiz bir güzellikle buluşup da merak dediğimiz, bunun arkasına şu varmış şunu da öğrenmeliyim, bunun arkasında bu da varmış bunu da öğrenmeliyim” diye arayışlara girdiği ve insanlaşma savaşımında kendisine kendisinin bile tahmin edemediği insana çok büyük görevler olduğu bilincine varmasıyla birlikte bir bakıyoruz ki, romanından öyküsüne, denemsinden şiirine kadar edebiyatın her dalında edebiyatçılar fışkırmaya başlıyor. 50 lerden itibaren başlayarak gerçekten altın yıllarımız olarak TC nin insanlaşma savaşımındaki en güzel birikimi en güzel yıllardı, 68 kuşağına kadar.

Ulusal Eğitim Derneği Üyeleri 14. Kuruluş, Köy Enstitülerinin 77. Kuruluş Yıldönümünü Kutladılar
Köy enstitülerinden yetişen edebiyatçıların cumhuriyete ve insanlaşma kavgasına en büyük katkısını şöyle anlatabiliriz, kendi insanını doğru anlayarak geleceğe aktarma anlamındaki başarısı, Cumhuriyetin insanlaşma kavgasına kattığı katkı en büyük başarıdır. İnsanlaşma kavgasında edebiyatın yeri çok çok önemlidir. Tüm sanatlarda olduğu gibi edebiyat da, bu günün eserlerini, doğrularını yarına aktarmada en büyük gerçekliktir”.
Yazar Öner Yağcı, Köy Enstitülerinin yetiştirdiği sanatçılar, işlevleri önemi, Türk edebiyatına katkıları konusunda geniş açıklamalarda bulundu.
Yağcı’nın konuşmasından sonra karşılıklı soru ve açıklamalar ve katkılarla sona erdi. Konferans sonunda Öğretmen Serdar Erden Bayram’ın bağlama ve gitarı ile müzik dinletisi izlendi.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR

[1] ÖNER YAĞCI KİMDİR: 
1951 Tokat Zile doğumlu, ilköğrenimini Yozgat Yerköy’de tamamladı. Tokat İlköğretmen Okulunu 1969 da bitirdi. Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü 1975 de bitirdi.  Okurken üç yıl Dev-Genç davasından hapiste geçti. 12 Mart döneminde Dev-Genç davasında iki yıl kadar tutuklu kaldı. Ağrı Taşlıçay’da öğretmenlik, Sarıkamış’ta askerlik yaptı. 12 Eylül Döneminde yöneticilerinden olduğu TÖB-DER hakkında açılan davada yargılandı, beş yıl hapis yattı. 1974 den beri birçok dergide yazıları yayınlandı, çeşitli yayınevlerinde çalıştı. Kardelenle Akademik Kitabevi roman başarı ödülünü, Turnalarla 88 Madaralı roman ödülünü, 94 Sabahattin Ali Kültür Günleri onur ödülünü, 1995 Troya Edebiyat Ödülünü, 2011 Dil Derneği Türk Dili onur ödülünü aldı. PEN yazarlar Derneği, Edebiyatçılar Derneği, Edebiyatçılar Derneği, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Vesam 68 liler Birliği kurumlarda yöneticilik yaptı.
Romanlarından başka Kültür Sanat Edebiyat Siyaset konulu deneme inceleme ve araştırmalarıyla da tanınıyor. 40 yılı aşkın süre de çeşitli dergilerde yazılar yazdı., ülkemizin birçok yöresinde toplantılara katıldı, 1987 den bu yana 40 dan fazla yapıtlarından başlıcalar şunlar,  Roman: Kardelen, Turnalar, Gökyüzüne Akan Irmak, Yediveren, Kaptan Kirvir Yaşasın Yenilenler,
İncelemeler: Fedailer Mangası, Şükran Kurdakul, Yunus Emre, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Hayyam, Ezop, Azizi Nesin aydınlığı, Aydınlığın Ustaları, Aydınlıklar Önümüzde, Dil Kaleminin Enstitüsü, Savaş ve Edebiyat, Nazım Hikmet Aydınlığı, Küreselleşme Sürecinde Edebiyatımız, Emperyalizm ve Yurtsevelik, Nazi Kampları, Sonsuza Rüzgârdı 68 iki arkadaşıyla birlikte,  Roman Aşkıyla, Beyler Bu Vatan’a Nasıl Kıydınız, Edebiyat  Aşkıyla Savaş’ı unutmak. Aydınlık Aşkıyla
Denemeler: Umut insanda, Yine de İyimser
Derlemeler: Nazım’dan Armağan (iki arkadaşıyla birlikte) Yaşama Yön Veren Sözler, Çocuk Hakları Sözlüğü, Çocuk Bahçesi, Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Seçkisi, Cumhuriyet Dönemi Denemeler Seçkiler. Son olarak Vedat Günyol Deneme ödülü aldı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget