Bir devlette, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü uygulanıyorsa, kamu düzeni süreklilik arz eden hukuk kurallarına göre sağlanıyorsa, çağdaş uygarlık düzeyi kabul görüyorsa, herkes hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanıyorsa, bu devlete hukuk devleti diyoruz.
Anayasasının 2. Maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğunu belirtmektedir.
Peki, devletimiz Anayasada yazılı olduğu gibi tüm uygulamalarıyla bir hukuk devleti midir?
Ne yazık ki, bu soruyu iç rahatlığı ile evet diye yanıtlamak olası değildir.
Geçmişteki hukuksuz uygulamaları bir yana bırakarak, 16 Nisan 2017 günü Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasında hukuk devletinin gereğinin tam olarak yerine getirilip, getirilmediği üzerinde duracağım.
Hukuk devletinin her aşamasında ki uygulamalarında tüm kamu görevlilerinin, yasaların emrettiği kurallara uymak zorunluluğu vardır.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), halk oylamasında birer gün ara ile çelişen iki karar vererek hukuk devleti ilkesini zedelemiştir.
İlk kararı, yurt dışında kullanılan oyları, oy pusulaları ile zarfların mühürsüz olması nedeni ile iptal ederken, ikinci kararını henüz oylama bitmeden ve sandıklar tam açılmadan, mühürsüz olarak kullanılan oyların oy pusulası ve zarflarının geçerli olduğunu kabul ederek büyük bir skandala imza atmıştır.
YSK‘nun bu kararı, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında büyük tepkilere neden olmuş ve hayır oyu kullanan muhalefet tarafından iptali için yasal yollara başvurulmuştur.
İşin ilginç ve üzücü yanı, Televizyonlarda yapılan tartışma programlarında konuşan iktidar mensupları ile yandaşların bu hukuksuzluğa sahip çıkarak, meşruiyet kazandırmaya çalışmalarıdır.
Şunu deseler anlarım.
“Bir hukuksuzluk yapılmıştır. Ancak öteden beri gerek ülkemizde, gerekse diğer ülkelerdeki seçimlerde bu tür hukuksuzluklar olmaktadır. Yapılan itirazlar sonucunda bu türlü oylar iptal edilse bile seçimin sonucunu değiştirecek miktarda olmadığı saptanırsa bir şey değişmemektedir. Bu seçimde de 1 milyon 300 bin oy farkı vardır. Mühürsüz kullanılan oyların bu kadar olmadığını tahmin ediyoruz. Bu nedenle iptal edilse bile sonuca etkili değildir.”
Ne yazık ki böyle söylemiyorlar. Söylem yerinde ise yedi dereden su taşıyarak ve hukukun arkasından dolanarak, YSK’nun bu konuda daha önce verilmiş örnek kararları vardır gerekçesiyle kararın doğru olduğunu söylüyorlar ve bu şekilde olan oyların (sayıyı biliyorlarmış gibi) sonuca etkili olmadığını savunuyorlar.
İşte bu durum kabul edilemez ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşamaz.
Diğer taraftan, 80 milyonun Cumhurbaşkanı (veya Başkanı) olması gereken Cumhurbaşkanı, %48.6 yurttaşının oylarıyla alay eder gibi “Aç tavuk kendini buğday ambarında sanarmış. Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar’ı geçti haberiniz yok" söylemi de yanlışın tuzu ve biberi olmuştur.
Hukukun üstünlüğünü savunmak herkesten çok, bunun uygulayıcıları olan Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarına düşmektedir.
YSK’nun bu kararı, hukukun üstünlüğünü içselleştirmiş, demokrat ve aydın yurttaşları üzmüşse de, en çok üzülen ve içi sılayan, bizim gibi yargıya yıllarca emek vermiş, her zorluğa karşın hukukun üstünlüğünü içselleştirmiş ve uygulamış emekli Yargıç ve Cumhuriyet Savcılarıdır.
1980 Faşist Askeri darbesi sonrasında, Sıkıyönetim Askeri Mahkemelerinde görev yapan ve Genel Kurmaydan sıkıyönetim Komutanı aracılığıyla Başsavcımıza iletilen, hukuksuz bir isteğe, “Bu istek hukuksuzdur uygulamıyorum, ancak akşam denklerimi Hakkâri’ye gitmek için toplamaya hazırım” diyebilen ve hukukun gereği ne ise onu yapan bir Cumhuriyet Savcısı olarak, hukukun üstünlüğünün yok sayılması adına çok üzgün olduğumu belirtmek istiyorum.
Haksızlıklar karşısında sığınacağımız en son liman hukuktur.
Bu limanı yıkmayalım.
24.04.2017
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Hukuk Devleti - Gündüz Akgül
Bir devlette, üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü uygulanıyorsa, çağdaş uygarlık düzeyi kabul görüyorsa, herkes hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanıyorsa, bu devlete hukuk devleti diyoruz.
Yorum Gönder