İnsanlar; yargının üzerindeki bu baskıyı gördükçe, geleceklerinden, özgürlüklerinden daha da korkar hale geleceklerdir. Zira, bağımsız ve tarafsız bir yargı, insan hak ve özgürlüklerinin yegane garantisidir. Bu garantinin olmadığı ülkelerde, insan hak ve özgürlüklerinin varlığından bahsedilemez.
Tutuklamanın ne olduğunun ve ne olmadığının çok iyi anlatılması ve anlaşılması, bu nedenle çok önemlidir.
Tutuklama; ceza yargılamasında, yargılamanın selametle yürütülüp sonuçlandırılması, delillere zarar verilmeden, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, gerçek adaletin sağlanması amacıyla ve bu amaçla sınırlı olarak, yasanın açıkça belirttiği koşulların varlığı halinde, istisna’ en başvurulan ve kendisine bir suç isnadında bulunulan kişiyi geçici olarak hürriyetinden mahrum kılan bir emniyet tedbiridir. Asıl olan tutuksuz yargılanmaktır.
Tutuklama; asla ve asla, ileride hükmolunması olası bir cezanın, peşinen infazını veya infazının garanti altına alınmasını sağlayan bir müessese değildir.
Ceza hukukunun, hukukçu olmayan kişiler tarafından dahi çok iyi bilinen evrensel bir kuralı vardır, “masumluk karinesi”..
Masumluk karinesine göre; haklarında, görevli ve yetkili mahkemeler tarafından verilen ve her türlü yargısal denetim yollarından da geçtikten sonra kesinleşen bir mahkumiyet kararı bulunmadıkça, herkes, masum, yani suçsuz sayılırlar.
Türk hukuk sisteminde, mecburi tutuklama yoktur. Tutuklama yargıç'ın taktirine bırakılmıştır.
Yani, yasada açıkça belirtilen tutuklama nedenlerinin var olması halinde dahi, yargıç, şüpheli veya sanığı tutuklamak zorunda değildir.Yasa, bu halde dahi, yargıç’ın elini bağlamamış ve ona taktir yetkisi tanımıştır.
Bir kişinin tutuklanabilmesi için; Ceza Muhakemesi Kanununun 100.maddesinde açıkça belirtilen koşulların bulunması şarttır
Bir kişinin tutuklanmasına karar verilebilmesi için,öncelikle; o kişinin bir suç işlediğine dair, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması şart olup, tutuklama için tek başına bu da yeterli değildir.
Bu koşula ilaveten ayrıca, şüpheli veya sanığın; kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların var olması ve/veya sanık veya şüphelinin; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunacağı konusunda, kuvvetli şüphe uyandıran davranış sergilemesi de zorunludur.
Ceza Muhakemesi Kanununun 100.maddesinin 3.fıkrası ile bu fıkrada yazılı,katalog suçlar denilen bazı suçlardan şüpheli veya sanık olanlar hakkında, tutuklama nedenlerinin var sayılabileceği konusunda bir karine getirilmiş ise de; bu karinenin aksi, her zaman savunulabileceğinden, bu karineye rağmen, yargıç; bu katalog suçlarda dahi, dava konusu olayın ve sanığın somut özel koşullarını dikkate alarak, tutuklama nedenlerinin var olup olmadığını taktir etme yetkisine sahiptir.
Bu katalog suçlarda tutuklama nedenlerinin varsayılabileceğine ilişkin hüküm,kötüye kullanılması mümkün olan, çok tehlikeli bir hüküm olup,bu hüküm yasada yer aldığı sürece, bir kişiyi kolaylıkla tutuklayabilmek için, o kişi hakkında katalog suçlardan birisiyle suç isnadında bulunulabilecek,kötü niyetli, bağımlı ve taraflı bir yargıç da, bir sanığı veya şüpheliyi,yasada ön görülen tutuklama nedenleri olmadığı halde, salt katalog suçlardan birisiyle suçlandığını gerekçe yaparak,çok uzun süre tutuklu tutabilecek ve kendisinden hiçbir hesap sorulamayacaktır, işin en kötüsü de, katalog suçlardan birisiyle suçlanan bir tutukluyu, gerçekten tutuklama nedenleri kalktığı gerekçesiyle, iyi niyetli olarak tahliye eden yargıçlar, kolaylıkla suçlanabilecekler, açığa alınabilecekler ve hatta meslekten ihraç dahi edilebileceklerdir.
Bu nedenle; ülkemizde, ceza mahkemelerinde çalışan yargıçlarımızın, uygulamada en büyük sorun ve sıkıntı yaşadıkları konu, verdikleri tutuklama ve tahliye kararlarıdır.
Yargıçlarımızın; özellikle, kamuoyuna da mal olan medyatik ve politik davalar da, tutuklu bir sanığın tahliyesine karar vermeleri halinde, hemen veya en geç ertesi gün, tüm yazılı ve görsel medyada tahliye kararını veren mahkemenin yargıç veya yargıçlarını eleştiren ve hatta daha da ileri giderek, onları töhmet altında bırakan, imalı bir takım başlık ve haberlerle yüz yüze geliriz.
Tüm medya ve kamuoyu, aralarında sözleşmiş gibi, dava dosyasında yer alan delilleri, delillerin tamamen toplanmış olup olmadığını, tutuklu sanığın kaçma şüphesini uyandıran somut olguların bulunup bulunmadığını ve dava konusu somut olayın özel koşullarını bilmedikleri, kısacası tutuklama nedenlerinin ortadan kalktığını taktir edecek bilgi ve donanıma sahip olmadıkları halde, kulaktan dolma bilgilerle ve suçun kendilerince belirledikleri vahametini öne sürerek, tahliye kararını eleştirerek, bu kararı veren yargıçları adeta sorgularlar.
Ülkemizde; yargıçlık mesleği,gerçekten çok zor ve riskli bir meslek haline getirilmiştir.Allah yargıçlarımıza kolaylıklar ve sabırlar versin.
Verdikleri bir tahliye kararından dolayı açığa alınan yargıçları gören diğer yargıçlarımızdan, hukuku tarafsız,dürüst ve doğru olarak uygulamalarını nasıl isteyeceğiz?
16.Nisan da yapılacak olan referandumdan EVET çıkması halinde, yargıçlarımızın ve yargının karşılacakları, bugüne göre daha da artacak olan zorlukları, düşünmek dahi istemiyoruz.
04/04/2017
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder