Eşeknameden Eşekli Alıntılar

Eşekname kitabımdan alıntıladığım eşekli müşekli bir yazı sunarak biraz havayı yumuşatmak istiyorum, sanırım yarım ağız da olsa biraz gülümsersiniz.

Eşeknameden Eşekli Alıntılar
Sevgili okuyucu, günlük siyaset, dertler, sorunlar, “Akil Adamlar” filan derken insan bazen çok bunalabiliyor. Ben biraz havayı değiştirmek için, bugün size, Eşekname kitabımdan alıntıladığım eşekli müşekli bir yazı sunarak biraz havayı yumuşatmak istiyorum, sanırım yarım ağız da olsa biraz gülümsersiniz.
İnanır mısınız, bu dünyada eşek ve öküz kadar insana binlerce yıl faydalı olan, ama onlar kadar da aşağılanan bir hayvan yoktur, bu vefasız dünyada. Gerçi şimdilerde dört ayaklı eşekler ve öküzler yoksa da iki ayaklı olanların saltanatı devam edip gitmekte.
Savaşlarda köy ve kasabalardan on bin, yüz bin kişilik ordular giderken, en çok köylülerin öküzleri gasp edilirmiş. Çünkü ordu ile bu öküz sürüleri götürülür, yollarda üçer beşer kesilip askere taze et yedirilirmiş. Hoca Sadettin Efendinin Taac’ut Tevarih adlı tarih kitabından öğrendiğimize göre, Osmanlı Orduları Viyana kapılarına kadar dayandığında, Hıristiyan köylülerin binlerce öküzlerini gasp ederlermiş. Onlarla hem mühimmat taşırlar hem de kesip kesip taze et yerlermiş. Neyse biz uzatmadan, insanlığa tam dört bin yıl hizmet eden eşek ve öküz üstüne anlatılan fıkralara geçelim. Özellikle dört ayaklı eşek fıkraları tarihin her devrinde önemini korumuştur.
Bu fıkralara geçmeden önce, devletin ileri gelenlerini eşek gibi çizip hicveden “Eşşek” adlı bir mizah gazetesinden bahsedelim. 100 yıl kadar önce iki sayfadan oluşan “EŞŞEK” adlı dergi, 1910 yılında Muhiddin Baha Tevfik (1881–1916) tarafından çıkarılmaya başlanmış, o zamana göre 40- 50 bin Tiraja ulaşmıştır. Bu vesile ile “vay beni kediye benzeten karikatür çizmiş, vay benim aleyhimde şöyle yazmış, böyle çizmiş diye peş peşe davalar açan, gazetecileri ekmeğinden eden sansürcü başımız Sayın Başbakan R.Tayyip Erdoğan’a da, basına hoşgörülü davranması için gönderme yapalım. Çünkü devrin padişahı bile bu “Eşşek” adlı mizah gazetesine hoş görülü davranmış. Neyzen Tevfik de bu gazetede siyasileri taşlayan şiirler, yazılar yazarmış. Fırsat bulursam ileride “EŞŞEK” gazetesinin içeriğinden bahsedeceğim. Bu gazetenin birkaç nüshası Milli Kütüphanenin değerli eserler bölümünde özenle saklanıyor.   

İNSANIN ÖMRÜ
Tanrı dünyayı yarattığı zaman, bütün canlılara aynı uzunlukta ömür verecekmiş. Bütün canlıların, otuzar yıl yaşamasını uygun görmüş.
Tanrının buruğunu almak için önce huzura öküz gelmiş.
Tanrı:
—Sana otuz yıllık ömür nasip ettim-, deyince öküz secdeye kapanıp yalvarmaya başlamış:
—Aman Tanrım! Bana acı! Ben otuz yıl insanoğlunun elinde ne yaparım? Beni mahvederler. Benim gibi öküze on beş yıl yeter de artar bile…
Tanrı öküzün yakarışlarını kabul etmiş; arkadan köpek huzura kabul olunmuş. Tanrı köpeğe de otuz yıl ömür vermiş. Köpek secdeye varıp:
—Merhamet Ulu Tanrım! Merhamet! Diye yalvarmış, bu insanoğulları otuz yılda beni ne hale korlar? Benim gibi bir köpeğe on beş yıl yaşamak bile çok.
Tanrı, köpeğin dileğini de kabul etmiş; arkadan eşek gelmiş. Ona da Tanrı, buyruğunu bildiriş. Bu kez de zavallı eşek, yana yakıla otuz yıla itiraz etmiş:
—Ulu Tanrım! Demiş, bir garip eşek insanların otuz yıl işkencesine nasıl dayanabilir?
Tanrı eşeğin de dileğini kabul ettikten sonra, huzuruna gelen insanoğluna:
-Ya kulum! Sana otuz yıl ömür ihsan ettim! Diye buyurmuş.
İnsanoğlu, gözlerinden sel gibi yaşlar akıtarak secdeye kapanmış:
—Aman Büyük Tanrım! Demiş, ben otuz yılda ne iş yapabilirim ki. Bu kısacık zamanda dünyanın tadını çıkaramam, bir partiden öbür partiye bile geçemem! İktidarda kalmaya bile doyamam!
Tanrı buyurmuş:
—Peki, öyleyse, sana öküzden artan on beş yılı da verdim.
—Acı bana Tanrım! Ben kırk beş yılda oturduğum koltuğu bile ısıtamam.
—Köpekten arta kalan on beş yıl da senin olsun.
­-Uluların Ulusu Tanrım! Dünya yüzünde biraz nefes almayayım mı?
—Haydi, eşekten artan on beş yıl da senin olsun!
İnsanoğlu, eşeğin ömrünü de alınca: “On beş yıl eşeklik bütün bir ömre bedeldir-diye düşünmüş, yeniden secdeye kapanıp, yetmiş beş yıllık ömrü kabul etmiş”.(1)

HAKKINI HELAL ETMEYEN EŞEK
Kurtuluş Savaşımız sırasına cephelerin bir yerinde bir vesile ile Bekir Sami Bey, Kâzım Karabekir’e şöyle bir öykü anlatır:
“-Vaktiyle bir deveci varmış. Hastalanmış. Artık öleceğini anlayınca develerini etrafına toplamış ve şöyle demiş:
“-Ey develerim, siz bana uzun süre hizmet ettiniz. Ben de buna karşılık size baktım. Bazı zamanlar çok yük yükledim size ve az yem verdim. Bazı zamanlar az yük vurdum, çok yem verdim. Artık hepsi geçti… Helalleşelim”.
Bunun üzerine develerden biri dile gelip:
“-Sana bütün hakkımız helal olsun, yalnız bir şeyi helal etmeyiz. Sen bizi yola çıkarınca önümüze bir eşek koyardın, sanki biz yürümeyi bilemezmişiz gibi… Biz buna da ses çıkarmazdık. Ama sonra yolumuz bir dereye gelir, eşek suyu geçemez, ya da direnirdi. Sen eşeği de bizim sırtımıza vurup suyu geçirirdin. Haydi bunu da affedelim, ama suyu geçtikten sonra, sen, suyu bizim sırtımızda geçen eşeği gene bizim önümüze koyardın. İşte bunu affedemeyiz, bu konuda hakkımızı helâl edemeyiz…(2)

PADİŞAH KILIÇLA EŞEĞİ ORTADAN İKİYE BİÇEREK TALİM YAPARMIŞ
Osmanlı padişahlarının birbirinden ilginç huyları vardı. Tütün ve içki yasağına uymadıkları için, sadece İstanbul Başkentinde on binlerce masum insanı katleden lV. Murat bunlardan biridir. İki yüz okka (256,60 kğ) ağırlığında bir gürzü kaldırıp sallayan, silahtarını tek elle havada döndürüp yavaşça yere bırakan, pehlivan yapılı padişah ok, harbe, ciritle birkaç kalkanı birden delen lV. Murat, kılıçla bir vuruşta koca bir eşeği ortadan ikiye bölüyordu.(3)Aman Tanrım, eşeği ikiye biçerek kılıç talimi yaparmış.
“BİNDİĞİM EŞEK BENDEN AKILLI OLMASIN”
Köy Enstitülerinin kapatılma arifesinde, Köy Enstitülerinin aleyhinde konuşma ve propagandalar devam ederken, halkın uyandırılmasını istemeyen ve de köy enstitülerinin yoksul halk ve çocuklarının uyandırılması işlevini yapması nedeni ile Eskişehirli toprak ağası bir milletvekili, özel bir toplantıda, kuliste şunları söylemiştir:
Benim bindiğim eşek benden akıllı olursa beni düşürür”.
Ne acıdır ki, yoksul halkın vergisinden, devletin bütçesinden maaş alan bir milletvekili, ekmeğini yediği halkını, kendisine oy verenleri “eşek” yerine koyuyor ve de halkın uyanmasını istemiyor. Nerede kaldı, halkın mutluluğu, halkın kalkınması için çalışacağına namusu üzerine yemin eden milletvekili.(4)
Bu Eskişehir Milletvekilinden önce Şair Eşref, Milletvekillerini şöyle taşlıyor:
Dört sene sonra görünmez oluruz mecliste,
O zaman kıymetimiz yükselir inşallah,
Memlekette oluruz müntehîb-i sanide,
Buraya bizden eşekler gelir inşallah

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
SONNOTLAR

(1) Ustura (Günaydın) Dergisi 1960 Cilt:1 sayı: 18, sf:2

(2) Yüzbaşı Selahattin’in Romanı. İlhan Selçuk. Remzi Kitabevi Sf: 265

(3)  İstanbul Nasıl Eğleniyordu-Refik Ahmet Sevengil sf:34  

(4) Atatürkçü Düşünce Derneğinin 3.3.2002 günü Türk Hukuk Kurumu Salonunda düzenlediği panelde bir konuşmacı anlatmıştı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget