Anayasa Mahkemesinin Kadınların Soyadına İlişkin Kararının Düşündürdükleri

Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu; kadının, evlendikten sonra da, evlenmeden önceki kızlık soyadını tek başına kullanmasına olanak sağlayan kararı

Anayasa Mahkemesinin Kadınların Soyadına İlişkin Kararının Düşündürdükleri
Anayasamıza göre;  kadın ve erkek eşittirler ve yine anayasamıza göre, Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülkedir. Buna rağmen, kadını erkek karşısında eşit görmeyen din kuralları, din temelli örf,  adet ve gelenekler, bu bağlamda;  pederşahi, ataerkil, erkek egemen aile ve toplum yapısı ve  anlayışı sürdüğü sürece,  bizim ülkemizde kadın ile erkeğin eşitliği hep lafta kalmaya mahkumdur. 


Kadınlar aleyhindeki tüm bu olumsuzluklara rağmen, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu;  kadının,  evlendikten sonra da, evlenmeden önceki kızlık soyadını tek başına kullanmasına olanak sağlayan kararı iyi ve yerinde bir gelişmedir. 


Şayet kadın ile erkek eşitse, kadın;  niçin,  evlendiği erkeğin boyunduruğu ve himayesi altına girmiş, erkeğin satın aldığı bir mal konumundaymış intibaı veren,  evlendiği erkeğin soyadını alarak, nüfus kaydı erkeğin  nüfus kütüğüne götürülsün ki?


Kadın erkek eşitsizliği, evlenme öncesinden başlamaktadır,  bizim örf, adet ve geleneklerimize ve aile yapımıza göre. 


Kadın erkek artık günümüzde anlaşarak evlendikleri halde, yine de aileler arasında bir kız isteme adetimiz devam etmektedir. 


Evlenecek kadın ve erkek gençlerin aileleri devreye girerler ve erkek tarafı ailecek kadının ailesini ziyaret ederek, Allah’ın emri ve Peygamberin kavliyle oğullarına kızı isterler. 


Bura da da üstünlük erkeğe tanınmıştır. Erkek ve ailesi gider kızı ister. Kız erkeği isteyemez. 


Kız, yani kadın,  hep yaşça daha küçük olmalıdır, boyu da asla erkekten uzun olmamalıdır. 


Gelin, yani kadın alınır, erkek tarafı davul zurna eşliğinde kadını (gelini) almaya kız evine gider ve kadının babası, gelin kızını evden çıkararak erkek tarafına teslim eder. 


Kadın,  erkeğin soyadını da alıp nüfus kaydını da erkeğin kütüğüne taşıttıktan sonra iş bitmiştir, evlendiği erkeğin ve ailesinin hakimiyet alanına girmiştir artık. Siz ne kadar kadın ve erkek eşittir de deseniz,  atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. 


Allah uzun ömürlü yapsın bir de çocukları oldu mu,  yeni doğan bebek de annesi gibi,  doğrudan babanın yani erkeğin nüfusuna kayıt edilir ve erkeğin yani babasının soyadını alır. 


İslam dininin ve Medeni Yasanın dahi, daha düne kadar yürürlükte iken yakın zamanda değişen  kadını erkeğe göre eşit görmeyen erkeği üstün kılan yıllarca uygulanan hükümleri, çağın gerisinde kalan örf adet ve geleneklerimiz,  bize göre, kendini üstün gören erkeklerin, kadına yönelik şiddetinin kılcal damarlarını ve psikolojik alt yapısını oluşturmuştur. 


Ondan sonra biz kadın ve erkek eşittir, erkeğin kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetleri önlenmelidir, İstanbul Sözleşmesi kaldırılmamalıdır diye bağırır dururuz, ancak sesimizi kimselere duyuramayız. 


Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin kadının soyadına ilişkin son kararı, kadın ve erkek eşitliğini sağlamaya yönelik önemsenmesi gereken bir ilerlemedir,  ama yetersizdir. 


Bize göre, eşit olan kadın ve erkeğin yumurta ve spermlerinin buluşmasından doğan müşterek çocukların soyadları konusunda da düzenleme yapılmalı ve doğan çocukların,  doğrudan babanın soyadını alması yerine, reşit olana kadar,  çocuklar;  anne ve babasının soyadlarını birlikte taşımalı ve reşit olduktan sonra da,  bu iki soyadından birini kalıcı olarak seçme hakkına kavuşturulmalıdırlar.

Güner Yiğitbaşı

29/04/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget