Anladınız mı şimdi?

Anladınız mı şimdi? Devleti yönetmenin; şirket yönetmeye benzemediğini, iyi niyet, bilgi, beceri, ilim, fen ve liyakat istediğini, haklı eleştirileri

Anladınız mı şimdi?
Ülkeme tekrar geçmiş olsun. 


Bu dayanılmaz can ve mal kayıplarını asgari düzeyde tutabilmek için alınması gereken tedbirleri zamanında almayan, depremin yıkıcı etkilerini azaltmak için alınması gereken önlemlerde kullanılmak üzere toplanan deprem vergisinden elde edilen kamu paralarını dahi,  amacı dışında kullanan her kim veya kimlerse, onların topuna da lanetler olsun. 


Evet lanet olsun topuna. 


Neymiş efendim,  bu afet gününde siyaset yapılamazmış, içinden geçmekte olduğumuz bu zor felaket günleri,  birlik ve dayanışma günüymüş. Öyle diyorlar bu felaketin görünmez kahramanları!


Evet, çok doğru, birlik ve dayanışma içinde olmamız gereken zor günleri yaşıyoruz. Ancak; bu,  birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmek mecburiyeti,  haklı eleştirileri dile getirmeye asla engel olmamalıdır. Halkımız bunun bilincinde olup, inanılmaz bir dayanışma örneği sergilemekte,  belediyelerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, barolarımız ve halkımız,  elinde avucunda ne varsa harcayarak hazırladıkları yardım paketlerini,  deprem bölgelerine sevk ediyorlar, gönüllüler deprem bölgesine koşarak arama ve kurtarma faaliyetinde yardımcı oluyorlar. 


İçişleri Bakanının;  üzerine vazife olmadığı halde,  her fırsatta,  beyanlarıyla nifak soktuğu yabancı ülkeler;  insanlık adına, ATATÜRK'ün eseri Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve onun asil vatandaşlarının hatırına, iş başındaki Saray iktidarına ve onun İçişleri Bakanına rağmen, yardım ellerini uzatarak deprem bölgesine yardımlar ve ekipler gönderdiler. 


İzlemiş olmalısınız, aramızda yapay bir düşmanlık yaratılmaya çalışılan Yunanistan'dan gelen arama ve kurtarma ekipleri tarafından enkazdan canlı olarak çıkarılan bir çocuğumuza insanca, şefkatle ve dostça yaklaşımlarını ve sevgilerini, sanrım birileri de görmüş ve utanmış olmalılar bu manzara karşısında. 


Başımızda,  hiçbir olumlu icraat yapamayan, deprem karşısında şaşkın kalan, bu ayıbını ilan ettiği yasaklarla örtmeye çalışan bir iktidar var maalesef. 


1999 Gölcük depreminde muhalefette iken zamanın iktidarını deprem öncesi ve sonrası gerekli önlemleri alamamakla suçlayan bugünün iktidarı, iktidarı eleştirdiği Gölcük depreminden ders almadığı gibi, ülkemizde sık sık oluşan daha küçük depremlerden de dersler çıkaramamış, bilim adamlarının tüm uyarılarına rağmen, depremin yıkıcı ve ölümcül sonuçlarını asgari düzeye indirmek için deprem öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında alınması gereken tedbirleri, bir plan ve program çerçevesinde alarak hayata geçirememiştir. 


Peki ne yapmıştır?


Depremi unutmuş, toz pembe bir Türkiye hayaliyle, sürekli ranta açık ve ihtiyaç sıralamasında gereksiz, devlete büyük mali yükler getiren, üretime hiçbir katkı sağlamayan devletin kredi ve geçiş (kar) garantisi verdiği,  yap işlet devret modelleriyle köprüler, tüneller, otoyolları, şehir hastaneleri, havaalanları yaparak,  ülkenin varlıklarını taşa ve toprağa gömmüştür. Bunları eleştiren biz muhalefeti de bozgunlukla suçlamıştır. 


İstanbul, Ankara ve İzmir illerimizin büyük şehir belediyelerini ana muhalefet partisine kaptırmanın sıkıntısını ve kıskançlığını üzerinden atamamış ve bu belediyelerimizin halk yararına tüm yatırımlarını ve hizmetlerini engellemek için elinden geleni yapmıştır. 


On ilimizde meydana gelen korkunç depremde dahi,  bu belediyelerimizin yardım ve çalışmalarını içine sindirememiş, ancak depremin vahameti ve çaresizliği içinde kerhen göz yummak zorunda kalmış, iktidar partisinin eski bir Kahramanmaraş milletvekili bir kadın, o acılı afet ortamına aldırış etmeden, yardıma koşan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına sözle ve fiilen saldırma aymazlığını gösterebilmişidir. 


İstanbul'un  16 milyon nüfuslu bir mega köy olmasına,  daha fazla büyütülmesi bir yana ufaltılması gerekirken, Kanal İstanbul gibi çok gereksiz, bütçesi açık içinde, delik deşik olan  ülkemiz için hiçbir yararı ve karşılığı olmayan,  olası bir İstanbul depremi için felaket olacağı bilim adamları tarafından ortaya konulan bir projeye öncelik vererek, halkıyla inatlaşan ve inadına Kanal İstanbul'u yapacağız diyebilen, ütopik şahsi hayalini ve kaprisini, ülkeye hizmet olarak sunabilen bir tek adam Saray Yönetiminin varlığı,  bu ülkenin, ülke insanının ve depremzede vatandaşlarımızın  en büyük talihsizliği olmuştur. 


Bu depremin ağır sonuçlarında birinci derecede kusuru ve ihmalleri olduğu halde bu kusurunu asla kabul etmeyen, özeleştiri ve vicdan muhasebesi yaparak, halkından özür dileyeceğine, haklı olarak kendilerini eleştiren insanlarımızın,  sosyal medyadaki eleştirel paylaşımlarından suçlar yaratarak soruşturmalar açtıran, sosyal medyayı yavaşlatarak, depremin iletişim kanallarından birinin fişini çekecek kadar şaşkın ve ne yapacağını bilmeyen,  organize olamayan, depremi kader planıyla izah eden  bir yönetimle karşı karşıyayız ne yazık ki. 


Evet, depremin beklenilenden de şiddetli, yıkıcı ve geniş bir alanı kapsayan büyüklükte gerçekleştiğini, bu nedenle deprem için öngörülebilen ve buna göre alınan  önlemlerin biraz yetersiz kaldığını  kabul edebiliriz. Ancak, görüyoruz ki; bırakınız deprem öncesi için alınması gereken önlemleri, özellikle deprem sonrası için, arama ve kurtarma faaliyetleri, depremden sağ çıkan yurttaşların barınma, ısınma,  yeme içme, sağlık ve tuvalet gibi, öngörülememesi imkansız rutin ve zorunlu ihtiyaçlarının sağlanması için dahi, önlem alınmadığı, planlı ve organize bir çalışma yapılamadığı ortaya çıkmıştır. Deprem bölgesinde hala çadırsız, tuvaletsiz, ısıtıcısız ve susuz insanlar vardır maalesef. 


Yirmi bir senedir tek başına iktidar olanların; devletin itibarını,  kışlık ve yazlık saraylarla,  onlarca devasa ve lüks  uçaklarla,  lüks makam otolarıyla açıklatıldıkları,  ülkemizde,  devletimiz gerçek itibarı ve halkımız,  göçük ve enkaz altında kalmıştır maalesef. 


Devletin gerçek  itibarı; sarayın değil, sınırlarımızın dışından ülkemize bakanların gözleriyle değerlendirilmelidir.  


Devletin itibarı; deprem ve benzeri tabii afetlerden,  en az zayiatla çıkabilme becerisiyle ölçülmelidir. 


Devleti yönetmenin;  şirket yönetmeye benzemediğini, iyi niyet, bilgi, beceri, ilim, fen ve liyakat istediğini, haklı eleştirilerin; suç değil,  ders çıkarılması gereken altın öğütler olduğunu anladınız mı şimdi?


Son bir hususu da,  buradan hatırlatmakta fayda görüyoruz. 


Bu, hepimizin canını yakan ve üzen depremden,  sakın ola ki; siyasi çıkar sağlamaya kalkışarak, normal tarihi 18. Haziran. 2023 olan seçimleri erteleme gafletine düşmeyiniz. Anayasanın 78. maddesi çok açıktır. Savaş hali dışında hiçbir neden seçimleri ertelemeye izin vermemektedir. 


Ülkemizin;  uğradığı 7. 7 şiddetindeki doğal depremin yaralarını henüz sarmadan, koltukta kalma  ihtirasıyla, yanlış ve anayasa dışı bir seçim erteleme kararıyla vukuu muhtemel  10 şiddetinde bir halk depreminin ağır sonuçlarına dayanma gücünün olamayacağını görmelisiniz. 


Demokrasi; demokratik yollarla gelenlerin, geldikleri gibi yine  demokratik yollarla gitmeyi hazmedebildikleri rejimlerdir. Sakın unutmayınız.

Güner Yiğitbaşı

11/02/2023

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget