Ülkemiz İnsanları Tam Bir Zaruret Hali Koşullarını Yaşamaktadır

TCK. nun bahsettiğimiz zaruret halini düzenleyen ve kişinin ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıran 25/2 maddesi aynen şöyledir;

Ülkemiz İnsanları Tam Bir Zaruret Hali Koşullarını Yaşamaktadır
Türk Ceza Kanununun genel hükümler 2. Bölümü, ”Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlığını taşımakta ve ceza sorumluluğunu tamamen kaldıran ve kişilerin eylemi maddi olarak suç teşkil etse dahi,  failine ceza verilemeyeceğini hüküm altına alan, ceza hukukunda zaruret hali dediğimiz 25. maddesinin 2. fıkrası hükmü,  burada yer almaktadır. 

TCK. nun bahsettiğimiz zaruret halini düzenleyen ve kişinin ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıran 25/2 maddesi aynen şöyledir;  “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup,  bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.  “

Evet, kötü yönetim, yanlış yatırım tercihleri, yanlış vergi politika ve uygulamaları,  ülkenin gelirlerinin; vergiler yoluyla zenginden daha fazla alınarak, yoksul kesimlere dağıtılarak, milli gelirin adil dağıtılacağı yerde, tamamen tersi yapılarak, yoksul halkın belini büken vasıtalı vergilerin her geçen gün zamlanarak ve çoğaltılarak ülkede toplanan toplam verginin büyük bir bölümünü, adil olmayan zengin ve yoksuldan eşit olarak toplanan vasıtalı vergilerin oluşturulması, sosyal demokrat CHP Belediyelerinin yoksul halka yaptığı yardımların, kıskanç ve iş bilmez  iktidar tarafından engellenmesi, iktidarın; kendi emrindeki TÜİK'i alet ederek.  türlü entrikalar çevirerek enflasyonu olduğundan düşük gösterip, çalışanların ücretlerine ve asgari ücretlere  olması gerekenden çok düşük zamlar yaparak, çalışanın haklarını gasp etmesi,  işsiz üniversite mezunu gençlerin dahi yaşamlarını sürdürebilmek için başvurdukları çöplerden kağıt toplama işinin dahi yasaklanarak engellenmesi, ülkenin tüm kaynaklarının;  Cumhurbaşkanının yakın aile bireyleri ve yandaşları tarafından kurulan ve AKP'nin arka bahçesi olarak çalışan, AKP ideolojisine biat eden genç nesil yaratmak için kurulan TÜRGEV ve TÜGVA benzeri vakıflara aktarılarak gasp edilip çalınması, ülkenin gerçek ihtiyaçlarına, üretime, iç piyasaya olduğu kadar ihracata, ödemeler dengesini düzeltmeye yönelik yatırımlar yapılacak yerde, yoksul halktan toplanan vergilerle oluşan devlet kaynaklarının, hiçbir üretim sağlamayan, artı değer yaratmayan taşa, toprağa, oto yollara, tünellere, mevcut güzelim hastaneler  kapatılarak, onların yerine yeniden inşa edilen şehir hastanelerine yatırılması ve bu üretime yönelik olmayan ve ihtiyaç sıralamasında öncelik de taşımayan yatırımların,   şaibeli  ihalelerle,  yap işlet devret ve kar garantili yöntemle,  ülkenin üç beş yandaş müteahhidine verilmesi, yanlış ekonomi politikaları sonucunda Merkez Bankası rezervinin bilerek ve isteyerek tüketilerek eksiye düşürülmesi, bundan kaynaklı olarak, döviz açığını gidermek için borçlanma yoluyla alınan döviz kredileri için  fahiş oranlarda büyük faizler ödenmesi, hala akıllanmayan yönetimin tüm haklı uyarılara rağmen, ülke ekonomisine bırakınız yarar,  daha da büyük yükler getirecek ve İstanbul'un doğal yapısını bozacak Kanan İstanbul projesinde ısrarcı olması, iş başındakilerin gereksiz lüks ve şatafat harcamalarının,  her geçen gün azalacak yerde,  tırmanışa geçmesi, tek adam rejiminin burada saymakla tükenmeyen sair tüm kötülükleri ve olumsuzlukları sonucunda,  ülkenin fakirleştiği, çoğunluğu asgari ücretle hayatını devam ettirmek zorunda olan ve başka hiçbir geliri bulunmayan insanlarımızın yoksullaştıkları,  tamamen işsiz olan çoğunluğu da bunlara eklersek, ülkenin büyük bir nüfusunun;  açlığa, yaşayabilmesi için her gün alması gereken asgari temel gıdalardan mahrum kalmaya mahkum edildikleri, inkar edilemez bir gerekçe olarak karşımızda durmaktadır. 

Sorun ve koşullar;  gerçekten çok zor ve  ciddi olup, yaşam mücadelesi veren halk çoğunluğu perişan durumdadır. 

TCK. nun; yukarıda aynen yer verdiğimiz,  ceza sorumluluğunu tamamen ortadan kaldıran ve cezasızlık öngören 25/2 maddesi ne demektedir?

“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup” 

Yukarıda nedenlerini sıraladığımız içinde bulunduğumuz olumsuz ekonomik koşulların;  yoksul ve asgari ücret dışında hiçbir geliri olmayan, hatta işsiz olup eline tek kuruş geçmeyen, gece yatağa aç ve üşüyerek giren insanların,  vazgeçilemez yaşam haklarına yönelik ağır ve muhakkak bir tehlike oluşturduğu,  kabul edilmelidir. 

 25. madde ne demektedir?

“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup,  bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ”işlenen fiilerden bahsetmektedir. 

Yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız, yoksul, işsiz ve aç insanlarımızın yaşam hakları için ağır ve muhakkak tehlikeler oluşturan içinde bulunduğumuz çok ağır ekonomik koşullara, (aklını kullanmayarak yanlış seçim yapmak dışında) bilerek ve isteyerek yoksul ve aç insanların kendilerinin neden olmadıkları, bu ekonomik kötü koşulları yoksulların yaratmadıkları da bir gerçektir. 

Halkımızı zaruret halinde bırakan ve gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelik ağır ve muhakkak tehlikeler oluşturan koşulların yarattığı zaruret içinde suç işlemek zorunda kalan insanların, zaruret halinden kaynaklı suç işlemeleri halinde, yasadaki zaruret halinden yararlanarak cezadan muaf kılınmaları için, zaruret hali koşularının, suçtan zarar gören ve mağdur olan kişilerin haksız eylemlerinden kaynaklı olması da gerekmemektedir. 

Bir örnekle izah etmek gerekirse; örneğin, kendisinin ve/veya aç bebeğinin  ve çocuğunun karnını doyurarak yaşama tutunmalarını sağlamak amacıyla, marketlerden süt, peynir, yumurta ve ekmek gibi yaşamsal temel gıda maddelerini, hırsızlık tanımına giren bir şekilde izinsiz olarak alıp çalmak zorunda kalan insanların; aslında,  ceza kanunumuza göre bir suç olan bu çalma fiillleri; kendilerinin ve çocuklarının yaşam haklarına yönelik, kendilerinin bilerek neden olmadıkları ve başka surette korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kendilerini ve çocuklarını kurtarma zoruyla işlenen ve TCK. nun 25/2 maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran zaruret hali içinde işlenen fiiller olarak kabul edilmeli ve bu fiili işleyenlere ceza verilmemelidir. 

Verdiğimiz örnekleri çoğaltabiliriz. Bu örnek, simit ve çay hesabına göre dahi yaşanması imkansız evli ve çocuklu asgari ücrete mahkum edilen ve  başka hiçbir geliri olmayan bir çalışan için de geçerlidir. Bu koşullardaki bir çalışanın, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu eşi ve çocuklarının yaşamsal temel ihtiyaçlarını giderebilmek için, sırf bu temel ihtiyaçlarına acil bir çözüm getirebilmek amacıyla, cinsi ve miktarı itibariyle,  yaşamsal ihtiyacı için gerekli olan sınırı aşmayan  miktardaki suiistimalleri de, bu koşullarda cezadan muafiyeti gerektirecek zaruret hali olarak kabul edilmelidir. 

Biz, elli bir yıllık hukukçu olarak bu satırları üzülerek ve içimiz acıyarak yazıyoruz. Kimseyi, nasıl olsa ceza verilmeyecek, zaruret halinden yararlanacaksınız diyerek,  suç işlemeye teşvik ve tahrik gibi bir amacımız asla yoktur. 

Bu olumsuz durumdan; bizi bu yazıyı yazmak ve hakimlerimizin de dikkatlerini bu konuya çekmek zorunda bırakan kötü yöneticiler sorumlu olup, bu sorumluluktan utanmalıdırlar. 

Tekrar söylüyoruz, akıllı hırsız ev sahibini bastırır sözünü hatırlatırcasına, bizi yönetenler ve onların talimatıyla iş gören savcılar,  asla ve asla durumdan vazife çıkarmaya kalkışarak, bizi insanları suç işlemeye teşvik ve tahrikle suçlamaya kalkışmasınlar, sadece hicap duysunlar, oturup vicdan muhasebesi yapsınlar. 

İş başındaki siyasal iktidar; artık aklını başına toplamalı, barışçıl ve silahsız anayasal gösteri ve protesto haklarını, hükümete karşı darbe yapmaya teşebbüs gibi haksız suçlamalar ve polis zoruyla baskıladığı, yaşam şartlarından bunalan ve daralan fakir halkın sabrını daha fazla sınamaktan vazgeçerek, seçim sandığını halkın önüne koyarak demokrasinin önünü açmalı ve her sabrın da bir sonunun olduğunu asla ve asla unutmamalıdır. 

Güner Yiğitbaşı

06/11/2021

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget