Bu evrensel gerçekliğin çağdaş öncüsü yüce önder bakın ne diyor:
''Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez… Ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.''
Ve;Yıl 1930 kadınlara belediye seçimlerinde seçme hakkı,
Yıl 1933 Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı,
Yıl 1934 Anayasa'da yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme hakları .
Yıl 1935 devrimci kalkınmanın öncülerini, genç kız ve delikanlılarını yetiştiren, üreterek öğrenilen Köy Enstitüleri
Yıl 1937 Haklar verildikten sonra ilk seçim, kadınlar 18 temsilci ile Mecliste..
Bu hakların uzunca mücadeleler sonucu kadınlar tarafından elde edilmesi Fransa ve İtalya’da 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de…
Kadın odaklı karşı devrim:
Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan karşı devrim, Marshall yardımlarının olumsuz etkisi ile adam gibi bir sanayileşme sürecinin sekteye uğratılması, Aydınlanma ateşinin yavaş yavaş söndürülmesi ile Anadolu’nun, özellikle Anadolu Kadınının üzerine çökmüştür.
Giderek hızlanan bu süreçte günümüzde Anadolu Kadını;*Karşı devrimin günah keçisi,
*Her türlü aşağılanmanın hedefi,
*Üç de yetmez beş tane tekerlemesiyle adeta bir kuluçka makinesi,
*Tercihleri, görünümü, davranışları, giderek gülmesi dahi sıkı denetim altında tutulması gereken mahlukat,
*Yaşı ne olursa olsun taciz ve tecavüze müstahak,
*Bu durumlara karşı çıktığında ise öldürülmesi ya da dövülmesi “hafifletici nedenlerle” caiz görülebilir bir yaratık haline dönüştürülmek üzere…
Sizce Aydınlanma Devrimini yeniden canlandırmaktan başka çare var mıdır?
Yoktur…
S.Arabistan Riyad Türk Okulu’nda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapan ve de izlenimlerini de bir kitapta toplayan (1)Zekiye YÜKSEL hanımefendi bakın neler diyor…
Yaşadığımız günlerin şer’i düzene öykünen yoğun “kültürel ve sosyopolitik bombardımanı”, hepimiz, özellikle yaşam tarzları ne olursa olsun tüm kadınlarımız için bu izlenimleri çoook önemli kılıyor…
İzlenimler şöyle…
“*Riyad’a yeniden geliyorum. Havaalanındayım. Görevli bayan “bekle” dedi. Tedirgin oldum. Adım Zekiye Osman diye okundu. Soyadımı geçersiz sayıp babamın adı, adıma eklendi.
*Evime girmek üzereyim. Sürekli korna sesi… Döndüm baktım. Mersedes içindeki arap bir kartona cep telefonunu yazmış, bana gösteriyor. Kadın yalnızca cinsel obje…
*Evime geldim, ezandan önce uyumak istiyorum. Burada ezan, makamsız ve çok kötü okunuyor, nedeni kadınların, müezzinlerin sesine âşık olmalarını engellemekmiş...
* Bugün Dünya İnsan Hakları günü… Çakmaksız kaldım, evde tuz yok… Dışarı çıkıp almam mümkün değil. İki kadın arkadaş 200 m ilerdeki markete erkeksiz gidemiyoruz.
*Vahabiliğin baş hedefi kadınlar… Kadınların kamu hizmeti görmesine karşı çıkanlar, “iki kadının tanıklığı bir erkeğinki kadar” ve “kadın aklen ve dinen eksik yaratılmıştır” gibi hadislerden esinleniyor.
* Çok evlilik, mut’a nikahı (siga) sayesinde yetmiş yaşında erkekler kızı, torunu yaşındaki birkaç kızla evleniyorlar. Kadını boşamak ise çok kolay. Üç defa “boş ol” dendiğinde iş tamam; aynı kadınla iki kez yeniden evlenebiliyor. Bu çok rastlanan durum. Erkek, üçüncü kez tekrar boşadığı kadınla evlenmek isterse, kadın, “antraktta” başka erkekle evlenmeden bu evlenme helal olmuyormuş...
*Burada toplu taşıma aracı yok. Eski ulaşım aracı deve yürürken, üstündeki kadının sarsıntıda göğüslerinin hareketi erkekleri tahrik ettiğinden, kadınların önce deveye binmesi, sonra da araba kullanması yasaklanmış.
*Her gün yeni şeyler duyuyorum. Buraya gelen çoğu Filipinli, Hintli; Pakistanlı, Endonezyalı, Nepalli, Bangladeşli, Sirilankalı, Sudanlı kadınların, hizmetçi olarak çalışmaya başladıkları evlerde, ilk geceleri cehenneme dönüşüyor; evin erkeklerinin sıra ile tecavüzüne maruz kalıyorlarmış.
* Suudi kadınların öğrenim görme arzusu yüksek. Ancak 6 yaşından sonra kız ve erkek okulları, üniversite dâhil ayrılıyor. Kız öğrenciler, erkek hocadan ders dinleyemiyor, ders erkek hocanın görüntüsü engellenerek televizyondan veriliyor.
*Düzenin kadın üniforması abeye; ince naylon, yazın yakıyor, kışın üşütüyor. Mekke’de kız okulunda çıkan bir yangında, kaçmak isteyen kız öğrencileri, mutavva, abayeleri olmadığı için sopayla içeri sokmuş; onbeşi yanarak ölmüş. Abeye giymek zoruma gidiyor. Abeye özgürlüğümü kısıtlıyor, kadın kimliğimden koparıyor, sanki ağzı bağlı bir çuvalın içindeyim.
* Evlere balkon yaptırılmaz. Evlerdeki kızlar, kadınlar, hizmetçiler pencereden bakamazlar. Zaten bakmaya çalışsalar da görecekleri, evi kuşatmış yüksek duvarlar. Kış geldi, yağmur yağıyor, yağmuru izleyemiyorum. Ülkemin sokaklarını, evimin pencerelerini, balkonlarını çok özledim.
*Erkek çocuklar dışarıda rahatça oynarken, kız çocuklarını sokakta görmek mümkün değil.
* Öpüşmek cinsel suç sayılır. Karşı cinsten arkadaş zina sayılır ve de sadece kızı ölüme götürür. Sokaklarda, karşı cinsten, evli olmayan iki kişi, yan yana, el ele gezemez, açık veya kapalı alanda oturamaz ama, sokaklarda el ele gezen genç erkeklere sık rastlanır… Gençlerin köktenci islami örgütlere katılmasında, uyuşturucu alışkanlığında, sapkınlıklarında baskının, kadın ile erkek arasına örülen duvarın etkili olduğunu düşünüyorum.
*Bir yılbaşı akşamı bir Türk delikanlı telefon kulübesinde Filipinli sevgilisiyle buluşuyor, mutavva yakalayıp götürüyor. Sonu meçhul…
* Mutavva erkekleri sopayla namaza zorlar. Kadınların sopadan azade oldukları tek alan namaz...
*Riyad’da altyapıyı Avrupalı ve Amerikalılar yapmış. Olması gereken her şey var, ama kaldırımlarda yürüyen insanlar, akıp giden kalabalıklar yok. Sanata, felsefeye, fotoğrafa karşılar.
*Batı, özellikle ABD ile yoğun ilişkiler, emperyalizmle işbirliği içindeler. Ama insani değerlerden, emekten, örgütlenmekten söz etmek şaka gibi… Suudi Kraliyet Ailesi ve çevresi, petrol gelirini paylaşıyor. Orta kademe, kamu sektöründe çalışırken en büyük gelirleri yoksula bedeli mukabili kefillik… Yoksulluk, hayır ve şerrin Allah’tan olduğu inancı, sömürü düzenini meşrulaştırıyor…”
Bu yazı kadını bir meta gibi arzuladıkları biçime sokmayı ya da hiçleştirmeyi en önemli memleket meselesi haline getirmek için her Allahın günü kendilerinden menkul akıl almaz fetvalar verenlere karşı kahramanca mücadelelerini sürdüren kadınlarımıza ithaf edilmiştir.
Sonuç: Uzun lafın kısası son söz yine Zekiye hanımefendinin “ Kadının hiçleştirilmesi, aydınlık düşmanlarının karanlığı karşısında Atatürk’e hayranlığım her geçen gün kat be kat artırıyor.”
(1)Zekiye Yüksel**Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak/Cumhuriyet Kitap, 2010
Yorum Gönder