Arap çöllerinde açlık, Arapların Türk askerine yaptıklarının itirafı

Yukarıda anlattığımız Türk askerine Araplar tarafından yapılan katliamların sadece bir ikisi bizi nerelere götürdü, neleri çağrıştırdı. Kısaca ülkeler

Orduda açlık: Birinci Dünya Savaşı, Türk Ordusu Arap topraklarını korumak için Arabistan Çöllerinde İngilizlerle çarpışıyor. Her yerde açlık vardır. O günleri yaşayan Yüzbaşı Selahattin’in aynen aktaralım.
“-Ordu aç kalmasın diye halkın elinden erzakı paralı ve parasız alıyorduk. Böylece açlık halkta yoğunlaşıyordu.
Musul’da bir ekmek bir gümüş Mecidiyeye (yani bir lira) ve sonrası üç liraya çıkmıştı. Halk bu parayı bulup alamazdı. Açlıktan ölüm olayları başladı. Her gün sokaklarda kadın, erkek, çocuk, ihtiyar bağıra bağıra ölüme gidiyor, bir çare bulunamıyordu. Ölen çocukların etini kasap dükkanlarında koyun ve kuzu eti diye satan veya aşçı dükkanlarında pişirip halka yediren 10-12 kişi idam edilmişti.
Ordu bir yandan da elinde bulunan askerin ve hayvanların ölmemesi için onları erzakı daha bol olan öteki as bölgelere nakletmek için alınarak iki piyade tümeni bir süvari tümeni Suriye ordusu emrine göndermişti.
Biz, İngilizler karşısında bu duruma düşünce, bazı satın alma kurullarımızı İran sınırından sokarak oralardan erzak almaya çabaladık. Ancak İngilizler bunu haber aldılar ve istihbarat subaylarını o bölgelere göndererek İranlılardan erzakı daha pahalıya satın aldılar, aldıklarını da olduğu yerde yaktılar.  Böylece Altıncı orduya dağılma ve küçülmek zorunda bıraktılar.
Müslüman Halifesi de olan Osmanlı padişahları, “Müslüman kardeşlerinin” (Arapların) topraklarını işgalci Batı emperyalistlerine karşı korurken, Araplar, Batı emperyalistlerin (başta İngilizlerin) altınları için kendilerine “kardeş” diyen Osmanlı askerlerini arkadan hançerliyorlardı.
O günlerde Sabri Paşa diye kendini tanıtan yaşlı ferik (tümamiral) emekli bir zat, orduya başvurarak üzüntü içinde ağlayarak geçinemediğini, açlık çektiğini söyleyerek kendine erzak verilmesini istemişti.(1)

Arap çöllerinde şehitlerin ahı 
Yıl 1972 10 Ağustos, İsrail Şam yakınlarına ilk hava saldırılarına başlıyor. O sıra Suriye başkenti Şam’da fuar vardır. Sovyetler Birliği pavyonu kokteyline, o zaman, Türk Askeri Ataşesi Kurmay Albay İsmail Hakkı Karadayı da davetlidir.
Eşi Türk olan Suriye İstihbarat Başkanı Tümgeneral ile konuşurken yanlarına yaşlıca bir Suriyeli gelip başkana bir şeyler anlatır. Anlatılanları Arap tercümanı aracılığı ile dinleyen şimdi rahmetli olan Emekli Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı Paşa konuşmayı şöyle anımsayıp anlatmaktadır.
-Türk askerine çok kötü şeyler yaptık. Şehitlerinizin mezarlarını beklemek için gelen yüzlerce askeri sırtlarından cembiye” (eğri hançer) “ile öldürdük. Şimdi bunun cezasını, ahını İsrail bombalarıyla çekiyoruz. Sonsuza kadar da çekeceğiz, dünya durdukça bu belayı çekeceğiz”. “Bu dedenin bana söylediği canlı bir itiraftı”.
Suriye’deki görevi sırasında Ürdün’de bir Türk Şehitliği yaptıran Albay Karadayı, oradaki bir mağarada birçok, tüm bölgede ise yüzlerce, hatta binlerce askerimizin şehit edildiği için anıtın önüne bir çam ağacı dikmiş. Üzerinde bir plaket de bulunan çam ağacı şimdilerde devasa olmuş olmalı. Arap kardeş dediğimiz kimselerin hançerleri ile “bir yudum su, bir yudum su” diyerek can veren binlerce şehidimiz yad ellerde dua bekliyor olmalı.(2)

Arap Çöllerinde Katliam

Arap çöllerinde açlık, Arapların Türk askerine yaptıklarının  itirafı
Arap çöllerinde İngilizlere karşı çarpışan Türk birlikleri çekilirken ağır yaralılarını, başlarında subay ve doktorları olduğu halde hastane haline getirdikleri çadır gibi barınaklara bırakırdı.
Bekir Sami’nin tümeni böyle bir hastanenin bulunduğu Kazımiye mahallesinden geçerken kasabadan canhıraş feryatlar duyarlar, görürüler ki yaralı Türk askerlerini, mecburiyetten yattıkları (ordu çekilirken bıraktıkları) hastanesi barınaklarına hücum eden Araplar, kolu, bacağı kırık yaralıları, yataktaki hastaları birer ip takarak sokakta sürüyorlar. Hastaneleri yağmalıyorlar, hastaları soyuyorlar. Dedem Duran Çavuş’tan duymuştum, “yaralı Türk askerleri altın yutmuşsa alalım” diye, cembiye dedikleri eğri hançerle askerlerimizin karnını deşerlermiş”. Yani halkın, “Türk ordusu gitti” diye korkusu kalmamış.
Bekir Sami, Arapların yaptığı bu vahşeti görünce Kazımiye halkını toplamaya başlamış. Bu vahşetin intikamını almak için kadın, erkek, çocuk, ihtiyar halkı zorla toplarlar ve kasabadan çıkarıyorlar. Orada 400’den fazla olan Kazımiye halkını kurşuna diziyor. Bekir Sami bunu yaparken de şöyle diyor:
400 yıllık Osmanlı tarihinin hesabını görüyorum”.(3)
                  
Araplar Türkleri Müslüman görmüyorlardı
Şimdi burada bir parantez açıp düşüncemizi aktaralım. Bu alıntımda, Arap çöllerinde Arapların Türklere olan düşmanlığının sadece bir iki hazin olayını naklettim.  Yavuz Sultan Selim’in 1517 de Ridaniye Savaşı sonrası Mısır’ı alması, İslam Halifesini İstanbul’a getirmesi ve halifeliği üzerine almasından sonra Araplar Türklere düşman olmuşlardı. İstanbul’un 1453 yılında alınmasını bile Araplar, “bu sayılmaz, İstanbul’u Müslümanlar almamıştır, Türkler almıştır” diye yorumlamışlar, yani Türklerin Müslümanlığını bile kabul etmemişlerdi.  Bu içten içe husumeti, Osmanlıların baskılı yönetimi süresince 300-400 yıl içlerinde taşımışlardı. Ne zamanki Birinci Dünya Savaşı yıllarına doğru Osmanlı zayıflayıp, yıkılmaya doğru gelince, Araplar içlerindeki Türk düşmanlığını dışa vurmaya “idraksiz Türkler” demeye başladılar. Hele emperyalist İngilizlerin, Fransızların çil çil altınlarını görünce, Arabistan’ın her bölgesinde Türklerini arkadan vurmaya başladılar. Oysa Osmanlı, Arapları “İslam kardeşliğinden dolayı, kendi öz halkı olan Türklerden bile üstün görüyordu. Türkler Arapları öylesine kardeş görüyorlar ki, her türlü Arap ihanetlerine rağmen, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından bir iki gün önce, “Türkler Arap özüne dönmelidir” diye pankart taşıyan, slogan atan dinci Türk Müslümanları görmüştük.
Hele Türkiye’nin başbakanı R.T. Erdoğan’ın, 1915 de ölen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz'in cenazesine katılmak için Etiyopya ziyareti güzergahını değiştirip kralın cenazesine katılmasına, bunun için Türkiye’de bir gün ulusal yas ilan edip bayrakları yarıya indirmesine, sonra, (devletin başkenti Ankara dururken) İstanbul’da Suudi Kralını karşılamasına, ona şeref madalya vermesine ne dersiniz.  Tüm bu Araplar karşısında devlet onurumuzu erozyona uğratan, R.T.Erdoğan’ın “dinci kinci” düşüncesinden başka ne olabilir. Çünkü Ankara’ya gelse sevmedikleri Atatürk Anıtkabir’i ini ziyaret korkusu var.

Arap çöllerinde açlık, Arapların Türk askerine yaptıklarının  itirafı
1781 tarihinde Kabe’nin savunulması için Osmanlılar tarafından yapılan Ecyad Kalesi’nin, “Türklerden kaldı” diye, 2002 yılında Suudiler tarafından yıktırılması, bu tarihi mirasın yok edilmesi unutulacak gibi değil. Tüm bu olumsuz ve onursuz davranışlara katlanmak, katlananların “dinci kinci” düşüncesini yansıtmaktadır.
Ama ülkemizde Soma’da 300 kişiden fazla insanımızın maden kazasında ölmesinde yas ilan edilmemesi ayrı bir düşündürücü olaydır.
Mısır’la Türkiye’nin hiçbir sorunu olmadığı ortada iken, Mısır’da dinci Şeriatçı Mursi’nin General Sisi tarafından darbe ile devrilmesi, Türkiye’yi hiç ilgilendirmediği halde, R.T. Erdoğan’ın dünyadaki tüm liderlerden çok daha fazla dinci şeriatçı Mursi’yi savunması, onun “dinci kinci” düşüncesinden başka bir şey olamaz. Devlet adamının ekonomik çıkarları, evrensel değerleri öteleyip dinci, mezhepçi düşüncelerle siyaset yapması, Orta Çağ zihniyetinden başka bir şey olamaz.
Günümüzde Suudilerin Türk mallarını boykot etmesi, BAE’nin düşmanca tavırları, Yunanistan’la ortak askeri manevra yapmaları gibi olayları göz önüne aldığımızda Arapların Türkler hakkında neler düşündüğü öğrenmek zor olmasa gerek.
Yukarıda anlattığımız Türk askerine Araplar tarafından yapılan katliamların sadece bir ikisi bizi nerelere götürdü, neleri çağrıştırdı. Kısaca ülkelerini salt din, mezhep düşünceleri ile yönetenler çağdaş olamazlar, ülkelerini çağın ilerisine ileriye taşıyamazlar. Örnek mi, işte dünyanın ekonomik, sosyal, kültürel ve her alanda en gerisinde kalan 50’den fazla Müslüman ülkelerinin hali ortada.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız

SONNOTLAR

(1) Yüzbaşı Selahattin’in Romanı Remzi Kitabevi İlhan Selçuk sf. 352-353  

(2) Radikal Arap Günahı M. Ali Kışlalı 18.04.2002 sf. 7

(3)Yüzbaşı Selahattin’in Romanı İlhan Selçuk sf. 286

Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget