Demokrasilerde Diyanet işleri başkanı dahil herkes haddini bilecektir!...
Demokrasi, cinsiyeti, sıfatı, mevkii ve makamı ne olursa olsun, en basit vatandaşından, en üst makamlardaki kişilere kadar herkesin haddini bilmesi, işine geldiği gibi hareket etmemesi gereken, bir rejimdir. Demokrasinin güzelliği de bundandır.
Diyanet İşleri Başkanının, eşcinsellik ve eşcinsellerle ilgili, toplumda tartışma yaratan sözleri, Ankara Barosu ve İnsan Hakları Derneğinin, o sözler için suç duyurusunda bulunmaları üzerine, bu soruşturmanın tersine döndürülerek, Ankara Barosu Başkanlığı hakkında soruşturma açılması, bu tartışmaya AKP Genel Başkanının da katılarak, "Diyanet İşleri Başkanımız o açıklamasıyla sadece inancının, ilminin, yürüttüğü görevin gereğini yerine getirmiştir. Söyledikleri de sonuna kadar doğrudur. " demek suretiyle, Diyanet İşleri Başkanına arka çıkmasının da ötesinde, "Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı devlete yapılan saldırıdır. " demesi, sağlık ve ekonomik sorunlarla boğuşan ülkemizi, kısır ve gereksiz bir çekişmenin içine sokmuş ve insanları daha da ayrıştırmaya yol açmıştır.
Ramazan ayının ilk Cuma hutbesini internet üzerinden veren Diyanet İşleri Başkanı; zina ve eşcinsellikle ilgili olarak; ”Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim. ”demiştir. Tartışma yaratan sözleri budur.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Bu görev tanımına göre, Diyanet İşleri Başkanlığı ve onu temsilen başkanı; sadece İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ve din konusunda toplumu aydınlatmak, bu konuda dini bilgiler vermekle görevlidir.
Zina ve eşcinsellik, dinen hoş karşılanmıyorsa ve haramsa; Diyanet İşleri Başkanı, sadece bunu ifade etmekle ve insanları aydınlatıp bilgilendirmekle yetinmek zorundadır.
İlgili yasanın 5. maddesine göre de; Diyanetin, Din İşleri Yüksek Kurulu; İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak, dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmakla görevlidir.
Diyanet İşleri Başkanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu, anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının birimleridir.
Diyanet İşleri Başkanlığı; evet anayasal bir kurumdur ama, görevlerini yaparken, kendisine yetki ve meşruiyet veren aynı anayasanın, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerine uygun davranmakla yükümlüdür. Cumhuriyetimizin en önemli niteliği de, demokratik ve laik olmasıdır.
Diyanet İşleri Başkanı, Cuma hutbesinde; gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi olan zina ve eşcinselliğin, İslam dini tarafından yasaklandığını ve haram görüldüğünü, bazı hastalıkların bu yolla bulaştığını söyleyerek insanları aydınlatabilir, bilgilendirebilir, ama sadece o kadar. Burada nokta koymak ve durmak, haddini bilmek zorundadır. Bu ülke laik ve demokratik bir ülkedir.
Diyanet İşleri Başkanının ve Diyanetin Din İşleri Yüksek Kurulu'nun hadlerini aşarak, ”Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim. ”demeye hakkı ve yetkisi yoktur.
Ne demektir, zina ve eşcinsellikle birlikte mücadele etmek, bu konuda insanlara çağrı yapmak?
Mücadele bir zorlamayı, dayatmayı ifade eder. Zira, mücadelenin tanımı; Bir şeye karşı veya bir şey için uğraşmak, savaşmak, çatışmaktır. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanının birlikte mücadele edelim çağrısı yanlış anlamaya müsait ve çok tehlikeli bir çağrıdır.
Diyanet İşleri Başkanı olarak; laik ve demokratik bir Cumhuriyette, insanlara sadece dinin gereklerini hatırlatabilir ve tavsiyede bulunabilirsiniz, onları bilgilendirebilirsiniz. Zina yapan ve eşcinsel ilişkide bulunan insanların cinsel tercihlerini kınayamazsınız, onları eleştiremezsiniz ve dayatmada bulunamazsınız, onları İslam adına doğruyu bulmaları için zorlayıcı tedbirlere baş vuramazsınız, diğer insanlara, onlarla mücadele etmeye çağrıda bulunarak, onları hedef gösteremezsiniz.
Güzel bir söz vardır, günah da gizlidir sevap da.
Eşcinselliğin dini yönü kadar tıbbi bir yönünün bulunduğunu, bunun iradi bir cinsel tercihten öteye, bir tıbbı sorun olduğunu siz biliyor musunuz?
Bugün Dünyada ve ülkemizde, işi müptezelliğe ve fahişeliğe kadar taşıyan azınlık eşcinselleri bir yana bırakırsanız, okumuş, üst düzey makam ve mevki sahibi olmuş ve hatta karşı cinsle evlenerek çocuk sahibi olmuş, toplumun çok değer verdiği ama eşcinsel olan, bu tercihini topluma zarar vermeden gizli yaşayan o kadar çok insan var ki; peki, bunlara ne diyeceksiniz, bunlarla da mücadele edebilecek misiniz?
Yine özellikle sanat çevresinden nikahsız, gayrimeşru hayat süren aynı evi paylaşan ve çocuk dahi yapan, buna rağmen, ünleri sebebiyle, toplumda büyük itibar gören ve el üstünde tutulan insanlara ne diyeceksiniz?
Nikahsız, gayrimeşru ilişki yaşayarak çocuk sahibi olan bakanları ne çabuk unuttunuz?
Çocuk gelinleri de unuttunuz herhalde.
Yasalarımıza göre, resmi nikah yaptırma yaşında olmayan kırsal kesimlerdeki, çocuk yaştaki kız çocuklarını, dini nikahla evlenerek koyunlarına alan onlarla cinsel ilişkiye giren milyonlarca kişi, size göre zina yapmış olmuyorlar mı?
Size göre, dini nikah yaptıkları için bu çocuk gelinlerle cinsel ilişkiye giren utanmazların yaptıkları zina sayılmıyor demek ki.
Siz ne yapmak istiyorsunuz, sözde zinaya karşı çıkarak, dini nikahı meşru kılıp, demokratik ve laik cumhuriyetin laiklik ilkesinin içini mi boşaltmak istiyorsunuz?
Zina da, eşcinsel ilişki de alenen herkesin gözü önünde yapılmadığı sürece yasalarımıza göre suç değildir. Zinayı suç olmaktan, iş başındaki bu iktidar çıkarmıştır. Diyanetin görevi, insanları zorlayarak, dayatmalarda bulunarak, diğer insanları yardıma çağırıp onlarla mücadele ederek zorla terbiye etmek değildir.
Biz de güzel bir söz vardır, ”Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim ”şeklinde.
Bu ülkenin kurtarıcısı, devletimizin ve Cumhuriyetimizin ve de Diyanet İşleri Başkanlığının kurucusu büyük ATATÜRK'e ağıza alınmayacak küfürler eden, keşke Yunan galip gelseydi diyen fesli Kadir denilen vatan hainine, resmi kıyafeti ve resmi makam aracıyla, ayağına kadar giderek VİP ziyarette bulunan ve hediyeler sunan, kan bağı olmadığı halde, bu derece yakınlık göstererek bağ kuran ve o şahısla fikir ve zihniyet bağı olduğunu dolaylı olarak topluma ifşa etmekte mahzur görmeyen bir Diyanet İşleri Başkanının; haddini ve görev hudutlarını aşarak, hutbede bulunması nedeniyle onu haklı olarak eleştirenleri, hem de laik ve demokratik olması gereken devletimize yapılan bir saldırı olarak nitelendirmek, eşcinsel de olsalar, tüm vatandaşlarını kucaklamak zorunda olan, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına asla yakışmamıştır. Bize göre, Cumhurbaşkanı'nın bu suçlaması, çok yersiz ve haksız bir suçlamadır.
Diyanet İşleri Başkanı; bir zamanlar ERDOĞAN'ın dediği gibi, İslam adına; ”hem laik hem de Müslüman olunamaz” diye bir görüş bildirir ve fetvada bulunursa, bu ülkenin vatandaşlarının %90'ının Müslüman olduğu gerekçesiyle, Cumhuriyetin anayasada öngörülen laik niteliğini mi değiştireceğiz. Bunu mu demek istiyorsunuz sizler?
Diyanet İşleri Başkanı, insanlara doğruları göstermek ve terbiye etmek istiyorsa;
Kul hakkı yemenin, yalan söylemenin, ona buna iftiralar atmanın, kibirin, her şeyi ben bilirim demenin, insanlara tepeden bakarak hakir ve hor görmenin, eşit koşullarda olmadan, kontrolsüz ve denetlenemeyen gücünü kullanarak ve o güce güvenerek insanlara hakaretler etmenin, lüksün, israfın, hortumculuğun, usulsüz ihalelerle birilerini zengin etmenin, ülkenin kaynaklarını kendi hırsı ve yararı için heder etmenin, anayasa ve yasalara aykırı davranmanın, İslam dinine göre haram ve günah olduğunu, bu ülkeye hizmet eden ve halkını düşmanların elinden kurtararak bu devleti kuran, İslam’ın bu ülkede yaşamasını, ezan sesinin bu gök kubbede çınlamasını sağlayan ATATÜRK'e saygının, ibadetle eş değer olduğunu öğütleyen hutbe konuşmaları yapmalı, Fesli Kadir gibi vatan hainleriyle arkadaşlık yapmamalı onun gibilerden uzak durmalıdır.
Var mıdır bir itirazı olan?
28/04/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Diyanet İşleri Başkanının, eşcinsellik ve eşcinsellerle ilgili, toplumda tartışma yaratan sözleri, Ankara Barosu ve İnsan Hakları Derneğinin, o sözler için suç duyurusunda bulunmaları üzerine, bu soruşturmanın tersine döndürülerek, Ankara Barosu Başkanlığı hakkında soruşturma açılması, bu tartışmaya AKP Genel Başkanının da katılarak, "Diyanet İşleri Başkanımız o açıklamasıyla sadece inancının, ilminin, yürüttüğü görevin gereğini yerine getirmiştir. Söyledikleri de sonuna kadar doğrudur. " demek suretiyle, Diyanet İşleri Başkanına arka çıkmasının da ötesinde, "Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı devlete yapılan saldırıdır. " demesi, sağlık ve ekonomik sorunlarla boğuşan ülkemizi, kısır ve gereksiz bir çekişmenin içine sokmuş ve insanları daha da ayrıştırmaya yol açmıştır.
Ramazan ayının ilk Cuma hutbesini internet üzerinden veren Diyanet İşleri Başkanı; zina ve eşcinsellikle ilgili olarak; ”Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim. ”demiştir. Tartışma yaratan sözleri budur.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesine göre; İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Bu görev tanımına göre, Diyanet İşleri Başkanlığı ve onu temsilen başkanı; sadece İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ve din konusunda toplumu aydınlatmak, bu konuda dini bilgiler vermekle görevlidir.
Zina ve eşcinsellik, dinen hoş karşılanmıyorsa ve haramsa; Diyanet İşleri Başkanı, sadece bunu ifade etmekle ve insanları aydınlatıp bilgilendirmekle yetinmek zorundadır.
İlgili yasanın 5. maddesine göre de; Diyanetin, Din İşleri Yüksek Kurulu; İslam dininin temel bilgi kaynaklarını ve metodolojisini, tarihî tecrübesini ve güncel talep ve ihtiyaçları dikkate alarak, dinî konularda karar vermek, görüş bildirmek ve dinî soruları cevaplandırmakla görevlidir.
Diyanet İşleri Başkanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu, anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığının birimleridir.
Diyanet İşleri Başkanlığı; evet anayasal bir kurumdur ama, görevlerini yaparken, kendisine yetki ve meşruiyet veren aynı anayasanın, Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerine uygun davranmakla yükümlüdür. Cumhuriyetimizin en önemli niteliği de, demokratik ve laik olmasıdır.
Diyanet İşleri Başkanı, Cuma hutbesinde; gayri meşru ve nikahsız hayatın İslami literatürdeki ismi olan zina ve eşcinselliğin, İslam dini tarafından yasaklandığını ve haram görüldüğünü, bazı hastalıkların bu yolla bulaştığını söyleyerek insanları aydınlatabilir, bilgilendirebilir, ama sadece o kadar. Burada nokta koymak ve durmak, haddini bilmek zorundadır. Bu ülke laik ve demokratik bir ülkedir.
Diyanet İşleri Başkanının ve Diyanetin Din İşleri Yüksek Kurulu'nun hadlerini aşarak, ”Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim. ”demeye hakkı ve yetkisi yoktur.
Ne demektir, zina ve eşcinsellikle birlikte mücadele etmek, bu konuda insanlara çağrı yapmak?
Mücadele bir zorlamayı, dayatmayı ifade eder. Zira, mücadelenin tanımı; Bir şeye karşı veya bir şey için uğraşmak, savaşmak, çatışmaktır. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanının birlikte mücadele edelim çağrısı yanlış anlamaya müsait ve çok tehlikeli bir çağrıdır.
Diyanet İşleri Başkanı olarak; laik ve demokratik bir Cumhuriyette, insanlara sadece dinin gereklerini hatırlatabilir ve tavsiyede bulunabilirsiniz, onları bilgilendirebilirsiniz. Zina yapan ve eşcinsel ilişkide bulunan insanların cinsel tercihlerini kınayamazsınız, onları eleştiremezsiniz ve dayatmada bulunamazsınız, onları İslam adına doğruyu bulmaları için zorlayıcı tedbirlere baş vuramazsınız, diğer insanlara, onlarla mücadele etmeye çağrıda bulunarak, onları hedef gösteremezsiniz.
Güzel bir söz vardır, günah da gizlidir sevap da.
Eşcinselliğin dini yönü kadar tıbbi bir yönünün bulunduğunu, bunun iradi bir cinsel tercihten öteye, bir tıbbı sorun olduğunu siz biliyor musunuz?
Bugün Dünyada ve ülkemizde, işi müptezelliğe ve fahişeliğe kadar taşıyan azınlık eşcinselleri bir yana bırakırsanız, okumuş, üst düzey makam ve mevki sahibi olmuş ve hatta karşı cinsle evlenerek çocuk sahibi olmuş, toplumun çok değer verdiği ama eşcinsel olan, bu tercihini topluma zarar vermeden gizli yaşayan o kadar çok insan var ki; peki, bunlara ne diyeceksiniz, bunlarla da mücadele edebilecek misiniz?
Yine özellikle sanat çevresinden nikahsız, gayrimeşru hayat süren aynı evi paylaşan ve çocuk dahi yapan, buna rağmen, ünleri sebebiyle, toplumda büyük itibar gören ve el üstünde tutulan insanlara ne diyeceksiniz?
Nikahsız, gayrimeşru ilişki yaşayarak çocuk sahibi olan bakanları ne çabuk unuttunuz?
Çocuk gelinleri de unuttunuz herhalde.
Yasalarımıza göre, resmi nikah yaptırma yaşında olmayan kırsal kesimlerdeki, çocuk yaştaki kız çocuklarını, dini nikahla evlenerek koyunlarına alan onlarla cinsel ilişkiye giren milyonlarca kişi, size göre zina yapmış olmuyorlar mı?
Size göre, dini nikah yaptıkları için bu çocuk gelinlerle cinsel ilişkiye giren utanmazların yaptıkları zina sayılmıyor demek ki.
Siz ne yapmak istiyorsunuz, sözde zinaya karşı çıkarak, dini nikahı meşru kılıp, demokratik ve laik cumhuriyetin laiklik ilkesinin içini mi boşaltmak istiyorsunuz?
Zina da, eşcinsel ilişki de alenen herkesin gözü önünde yapılmadığı sürece yasalarımıza göre suç değildir. Zinayı suç olmaktan, iş başındaki bu iktidar çıkarmıştır. Diyanetin görevi, insanları zorlayarak, dayatmalarda bulunarak, diğer insanları yardıma çağırıp onlarla mücadele ederek zorla terbiye etmek değildir.
Biz de güzel bir söz vardır, ”Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim ”şeklinde.
Bu ülkenin kurtarıcısı, devletimizin ve Cumhuriyetimizin ve de Diyanet İşleri Başkanlığının kurucusu büyük ATATÜRK'e ağıza alınmayacak küfürler eden, keşke Yunan galip gelseydi diyen fesli Kadir denilen vatan hainine, resmi kıyafeti ve resmi makam aracıyla, ayağına kadar giderek VİP ziyarette bulunan ve hediyeler sunan, kan bağı olmadığı halde, bu derece yakınlık göstererek bağ kuran ve o şahısla fikir ve zihniyet bağı olduğunu dolaylı olarak topluma ifşa etmekte mahzur görmeyen bir Diyanet İşleri Başkanının; haddini ve görev hudutlarını aşarak, hutbede bulunması nedeniyle onu haklı olarak eleştirenleri, hem de laik ve demokratik olması gereken devletimize yapılan bir saldırı olarak nitelendirmek, eşcinsel de olsalar, tüm vatandaşlarını kucaklamak zorunda olan, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına asla yakışmamıştır. Bize göre, Cumhurbaşkanı'nın bu suçlaması, çok yersiz ve haksız bir suçlamadır.
Diyanet İşleri Başkanı; bir zamanlar ERDOĞAN'ın dediği gibi, İslam adına; ”hem laik hem de Müslüman olunamaz” diye bir görüş bildirir ve fetvada bulunursa, bu ülkenin vatandaşlarının %90'ının Müslüman olduğu gerekçesiyle, Cumhuriyetin anayasada öngörülen laik niteliğini mi değiştireceğiz. Bunu mu demek istiyorsunuz sizler?
Diyanet İşleri Başkanı, insanlara doğruları göstermek ve terbiye etmek istiyorsa;
Kul hakkı yemenin, yalan söylemenin, ona buna iftiralar atmanın, kibirin, her şeyi ben bilirim demenin, insanlara tepeden bakarak hakir ve hor görmenin, eşit koşullarda olmadan, kontrolsüz ve denetlenemeyen gücünü kullanarak ve o güce güvenerek insanlara hakaretler etmenin, lüksün, israfın, hortumculuğun, usulsüz ihalelerle birilerini zengin etmenin, ülkenin kaynaklarını kendi hırsı ve yararı için heder etmenin, anayasa ve yasalara aykırı davranmanın, İslam dinine göre haram ve günah olduğunu, bu ülkeye hizmet eden ve halkını düşmanların elinden kurtararak bu devleti kuran, İslam’ın bu ülkede yaşamasını, ezan sesinin bu gök kubbede çınlamasını sağlayan ATATÜRK'e saygının, ibadetle eş değer olduğunu öğütleyen hutbe konuşmaları yapmalı, Fesli Kadir gibi vatan hainleriyle arkadaşlık yapmamalı onun gibilerden uzak durmalıdır.
Var mıdır bir itirazı olan?
Güner Yiğitbaşı
28/04/2020Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu