Badi’yi 12 yıl kadar önce, İzmit’te çalışan oğlum Dr. C.Cüneyt evine almış, Badi evde yalnız kalınca, muhtemelen stresten olsa gerek, ahşap kısımları kemirirmiş. Oğlum, “bu bize sorun çıkaracak, babam nasıl olsa emekli oldu o buna bakar ona bırakalım”, demişler ve Badi’yi 12 yıl önce bana getirdiler. Çok sevimli olan bu jekrasıl-terrier köpeği önce hevesle bakıyordum. Sabah akşam mutlaka parklara çıkarmak zorunda olduğum için, benim elime ayağıma dolaşıyor, beni birçok sosyal aktivitelere gitmemi engelliyordu. Bir yere gidemediğim için bazen eşime diyordum, biraz da sen gezdir, o da, “parklarda bir sürü sokak köpeği var, sokak köpeklerinden korkuyorum, ben gezdiremem” diyordu. İş başa düştü, artık ben her gün sabah akşam onu gezdirmeye başladım. Gezi dönüşü eve geldiğimizde mutlaka patilerini sabah akşam yıkıyor, sırtını tarıyorum.
Gerçekten de hemen her parkta, başka yerden getirilip de oraya bırakılan, komşuların artıkları ile beslenen üç-beş sokak köpeği var. Bizim parklarda da böyle terk edilmiş köpekler var, bir yiyecek alma umuduyla gelip geçenlerden bir ona bir buna kuyruk sallayarak yaklaşıyorlar.
Birçok aile, köpeği bir oyuncak gibi sanan çocukların heves ve istemine kanıp eve köpek alıyorlar, üç beş ay sonra bakıyorlar bakımı zor, uzak parklara atıp gidiyorlar. Ya da geziye gittiklerinde sahillere bırakıyorlar.
Bu yıla kadar, hiçbir otobüs köpek almadıkları için Badi’yi alıp bir yere ziyarete gidemiyordum.
Geçmiş yılların birinde, 15 günlüğüne tatile gittiğimde, Badi’ye bakacak bir kimse bulamadığım için gezi parası kadar para vererek bir bakıcı veterinere bırakmak zorunda kaldım. Onun için oğluma bir gün telefon ederek şu Badi’yi şu emanetinizi alın, dedim; onlar da, “bizim sitede köpek beslemek yasak, sal sokağa” dediler. Artık ben onu atamazdım, Badi benim stres topum gibi oldu, o beni mecburen sabah akşam temiz havaya gezdirmeye de çıkarmış oluyordu, zorluyordu böylece.
Badi’yi parklarda gezdirirken, otların arasında, komşuların sokak köpekleri için attıkları bir kemiğe rastladığı zaman hemen alıyor, ne yapsam ağzından alamıyorum. O kemiği dişleri ile eze eze yiyiyor. Ama o gece, midesi hazmedemediği için epey sıkıntı çekiyor, defalarca dışarı çıkmak istiyordu.
Alıştırdık, Badi’nin ne zaman çişi gelse havluyor, çişini dışarı yapıyor, evin içine çişini yapmıyor.
*
BADİ MARKETTE
Onu her gün sabah akşam, parklara gezmeye çıkarıyorum. Yine bu gün onu gezdirirken en yakın markete de uğrayıp ekmek ve gazete alarak eve dönme telaşı içinde giderken, yakında 200-300m ileride arabaları durdurup ateşini ölçen-tarayan corona kontrolü yapan polislerin yanına gitmekte olan bir polise rastladım. Polis, “amca fazla dolaşma evine git” dedi. Ben de, hemen marketten ekmek alıp eve döneceğim, dedim.
Markete vardım, AVM nin önünde park etmiş dizi dizi arabalar vardı. Badi ile içeri giremeyeceğim için, Allah’ım bunu nereye park etsem, diye aranırken, orada bir görevliye bunu nereye park etsem, diye sorunca, “getir şu alışveriş arabalarının yanına bağla” dedi. Oraya tasmasından bağladım, o “beni yalnız bırakıyorsun” diye başladı havlayıp alarm vermeye. Kaka çantasını yanına koyunca sakinleşti ve markete girdim. Ben markette iken, sevmek okşamak için yanına kim gelse havlıyor, bağlandığı yere sahipleniyordu.
*
BADİ’NİN KEDİLERLE KAVGASI BAŞINA İŞ AŞLTI.
Badi’yi sabah akşam mutlaka parklarda ve kaldırımlarda gezmeye çıkarıyorum. Dün parkta dolaşırken, baktım bir sokak kedisi çalıların arasından çıkmış köpeğime saldırmak için pusu kuruyor, saldırmak için fırsat arıyordu. Onu biraz izledim, kedi ben yaklaşınca uzaklaşıyor, ben uzaklaşınca Badi’ye saldırmak için sine sine yaklaşıyordu.
Badi durmadan fırsat buldukça kedileri kovalardı. Giden yıl, bir gün kovalamak istediği bir kedi geriye dönüp Badi'ye bir pençe attı. Tırmığı burnuna en hassas yerine geldiği için Badi bir feryat etti, çenileyip durdu. Ondan sonra kedileri görünce geriye geriye çekiliyordu kedi kaçarsa kovalıyordu.
BADİ’YE ARABA ÇARPIYOR
Bundan beş altı yıl kadar önceydi; Badi’nin kedileri çok kovaladığı günlerde, tasmasından bıraktığım Badi kaldırımda yanımda yürüyordu. Karşı kaldırımda bir kedi görmüş, birden fırlayıp onu kovalamak istedi. Aman dur demeye kalmadı hızla gelen bir otomobil Badi’ye çarptı ve araç kaçıp gitti. Badi “vann” diyerek yolun ortasına yığılıp kaldı. Meğer teker kalçasından geçmiş. Ne yapayı ne yapayım derken, Badi’yi kucağıma aldım, taşıma kabı ile An. Ün. Veteriner Fakültesine götürdüm. Orada filimleri çekildi, doktorlar, “ne yapmışsınız buna bunun üç dört yerden kalça kemiği kırılmış”, dediler. Badi orada ameliyat oldu, kalçası sarıldı, platin takıldı, başına bir abajur geçirilip 1000 lira masraftan sonra bir takım ilaçlarla eve yollandık. Badi’ye baktım, öyle acı çekiyor olmalı ki, gözlerinden yaşlar geliyor iniliyordu. Ben de o kadar çok üzüldüm, Badi’nin o haline bakınca gözyaşlarımı tutamadım. Allah’a dua ettim, “Allah’ım ağzı var dili yok, çok acı çekiyor, bu cana da bir can sağlık ver” diyordum.
Durumu İzmir’de çalışkan oğluma bildirdim, o da çok üzüldü, hemen hastane masraflarını gönderdi. Ama Badi haftalarca ilaçlarla tedavi gördü, boynunda abajur, topallayı topallayı o haliyle sokaklara çıkmak istiyordu.
Şükür sağlığına kavuştu, ama arka bacakları biraz arızalı kaldı, şimdilerde yengeç gibi yan yan yürüyor. İşte Badi ile yaşantımız 12 yıldır böylece böylece devam etmekte.
Oğlum Dr. C.Cüneyt, “baba Badi ölürse, evin önüne erik ağacının dibine bir mezar kazıp oraya kuylayın” diye tembih etmişti.
Badi, beni her gün sabah yedide uyandırır, kendisi yatağına tekrar yatar, yarım saat 45 dakika süren kahvaltıdan sonra parklara çıkarız. Parklarda yaz günleri komşuların çocukları, “amca sevebilir miyiz” diyerek başına toplanırlar, onunla oynarlar. Onun da hoşuna gitmiş olmalı ki, çocukları şakacıktan dövmeye kalksam bana havlayarak saldırmak ister, “onları dövme” der gibi. Onun için bize yaklaşan çocukların hoşuna gidiyor, çok eğlenceli buluyor olmalılar ki Badi’nin yanında, “amca beni bir dövsene” derler.
Badi yatağında derin bir uykuda iken, birilerimiz gelip okşamaya kalksak, hemen saldırıyor, “uyurken rahatsız edilmeyin, demek istiyor.
Badi, şu anda çalıştığım odada bu yazıyı yazarken arkamda yatağında yatmakta, geriye dönüp bu yazı için onun birkaç kare fotoğrafını çektim.
İzmir’de çalışan Oğlum C. Cüneyt’in yanına Badi’yi ne yazık ki götüremiyoruz. Torunum “Badi’yi de getirin” derse de götüremiyoruz, çünkü onların sitede köpek beslemek yasakmış; onun için onları ziyarete eşimle tek tek gidiyoruz.
Badi her gün akşama kadar yatar, akşam beşte evdeysem yanıma gelir “beni gezmeye çıkar” dercesine etrafımda dolanmaya sıçramaya, sızlanmaya başlar, önemsemezsem, havlamaya başlar. Anlarız ki bir an önce dışarı çıkmak istemekte.
Şimdilik Badi ile yaşantım böyle devam etmekte.
Yorum Gönder