TBMM nin duvarında Atatürk’ün demokratik düşüncesini yansıtan “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” özdeyişi yazılıdır.
TBMM nin kuruluşunun 100 ncü yıldönümünde, şimdilerde, 2017 referandumundan sonra padişah sarayından daha geri ve lüks saray yönetimi ile ülkemiz yönetilmeye başlamıştır.
Ülkemiz demokrasinin özünü teşkil eden yukarıdaki özdeyiş düşüncesi Meclisimize yansıyor mu? Maalesef, sarayı ile KHK ile keyfi tek kişilik yönetimi ile Meclis kurucu iradesinden saptırılmış adeta 1920 den önceki saray yönetimine dönülmüştür. Çağdaş bir devletin temelini oluşturan üç erk yasama, yürütme, yargı tamamen tek kişinin komuta emri altına girmiştir. Halk tabiri ile “evliyaullahı da başa getirseniz, mutlaka yanılır”. Yasamada mecliste her konu tartışa tartışa gerçeğe doğruya ulaşmak varken, tek adam yönetimini istemek çok yanlıştır ve tek adam yönetiminin kararları yanlışlığa götürür. Bunu yaşayarak görmekteyiz, daha da sıkıntı çekerek göreceğiz. Tek adam yönetimi ile başarılı olmuş bir ülke de yoktur.
AKP-RTE yanlış da olsa kendi kafasına göre ülkeyi keyfi yönetmek için, ülkenin ekonomik danışma meclisi olan Yüksek Planlama Teşkilatını kapatarak tek adam yönetimine doğru yönelmiştir; bu çok büyük hata idi. Çünkü tüm yatırımlar, ülkenin bütün bilimsel verileri ülke çıkarlarına göre analiz edilip yatırım için sonunda karar verilir. Bu şans yok edildi.
“Ülkeyi uçuracağız” allaması pullaması ve seçim hilesi ile ülkemizi “tek adam yönetimine” sürükleyen irade, Cumhuriyetin ve TBMM nin 100 ncü kuruluş yıldönümü gibi en şerefli gününde TBMM ine gelmiyor bile. Gelse idi, orada belki “milli iradenin Meclisin önemi ve erdeminden” bahsedilecek, tek adamın kimyası bozulacaktı. Biraz da corona virüs salgını bahane edilerek Meclise gelmedi. “Parti liderlerinin Meclise gelmemesi” için kendi seçtiği Meclis başkanı tarafından telkin edilmişti.
600 yıllık Osmanlı tarihinde tek adam yönetiminin, padişahlığın halkı “kul” uşak haline getirdiğini, saray safahatı ile toplumu nasıl geriye bıraktığını Türk toplumu yaşayarak görmüştü. 23 Nisan 1920 de TC Devletinin temeli oluştururken, ulusal iradenin erdemini bilen Atatürk ve arkadaşları yasma-meclisin değerini bildikleri için Meclisi kurmuşlardı. Ama aradan 97 yıl geçtikten sonra 2017 de tek partinin istem ve iradesi ile anayasayı aniden değiştirip padişahlık gibi tek adam yönetimine geçmek Cumhuriyete, ulusal iradeye bir ihanettir.
Lafı uzatmadan soralım, Batı’nın hangi çağdaş ülkesi böylesine tek adamla yönetiliyor. Ülkede Müslüman dinini “dinci nesil yetiştireceğiz” diyerek dinciliği ön plana çıkaran bu tek adam yönetimine soralım: Hangi Müslüman ülke çağın ilerisindedir? Hangi Müslüman ülke demokrasi ile yönetiliyor, hepsi de tek adamla yönetiliyor; hepsi de çağın en gerisindeki ülkeler. Bir ülkenin onuru şerefi, itibarı oraya buraya saray yaparak artmaz, ancak bilime, kültüre, sanata, teknolojiye yaptığı katkılarla artar. Yoksa oraya buraya lüks din külliyeleri, camiler yaparak ülkeler asla kalkınamaz.
Ama bizde bilim okulları (fen liseleri) azaltılarak, din okulları ( İmam Hatipler) artırılmıştır. Bu bilimden sapmaktan başka bir şey değildir. Örneğin 2002 yılında 450 İmam Hatip Lisesi sayısı bugün 1452 ye çıkarılarak Fen Lisesi sayısını dörde katlamıştır. Halen de İmam Hatip sayısı hemen her yıl artırılmakta. Oysa İmam hatip Liselerinin kuruluş amacı camilere aydın din adamı yetiştirmekti. Böylece katbekat İmam hatip mezunlarının artması ne demektir. Sadece “dinci toplum”, dinci eleman yetiştirmek, ülkeyi dinselleştirmekten başka bir şey değildir. Oysa dinle aydınlanmış, dinle kalkınmış dünyada hiçbir devlet yoktur. Atatürk’ün “yaşamda en iyi yol gösterici bilimdir” dediği gibi ülkeler ancak bilimle kalkınır. Ülkemiz böylece bilim rotasından saptırılmaktadır.
Dini, Müslümanlığı sürekli devlet yönetimine sokan, ön plana çıkaran tek adam yönetimimize karşı, bakınız bilim dalında ancak bir Nobel alabilen bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar aynen şöyle diyor: “Müslüman ülkelerin 500 yıldır bilime hiç katkıları yoktur”. Yine 500 yıldır, günümüzde 60 civarında olan Müslüman ülkelerin hiç birinde demokrasi olmadı, kaldı ki şimdilerde bile hiçbir Müslüman ülkesinde demokrasi yoktur. Hepsi de tek adam iradesi ile yönetiliyor ve hapsi de çağın en gerisinde ve Batı’ya muhtaç durumda.
Ulusal egemenliğin, Meclisin erdemini çok iyi bilen Atatürk, 23 Nisan 1920 de açılan TBMM nin açılış yıldönümünü her yıl bayram olarak kutlanmasını istemişti. Türk çocuklarının geleceklerinin teminatı olan Ulusal Egemenlik Bayramını da çocuklara armağan edilerek “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” şeklinde kutlana gelmiştir.
Böylece günümüzde ulusal egemenliğin değeri ötelenerek bu bayram salt “Çocuk Bayramı” şekline dönüştürülmüştür. Zaten son 2017 referandumu ile milli irade ötelenip tek adam rejimine dönüştürülerek, bu “çocuk bayramı” ile ulusal irade adeta dışlanmıştır. Çünkü ulusal irade tek adam iradesi haline getirilmiştir. Elbette tüm çocuklar bir ülkenin en önemli varlıklarıdır. Bu bayramlarda aslolan çocuklardan ziyade meclis ve ulusal irade ulusal egemenliktir.
Sonuç olarak, nerede bir tek adam rejimi varsa orada gerilik vardır; onun için yeni bir çağdaş anayasa ile tek adam yönetiminden vaz geçilerek çağdaş parlamenter sistemine geçilmelidir.
Yorum Gönder