İş başındaki saray yönetimini ve liderini başımıza musallat eden AKP'nin kuruluşunun 21. senesi kutlandı geçtiğimiz günlerde.
İş başındaki saray yönetimini ve liderini başımıza musallat eden AKP'nin kuruluşunun 21. senesi kutlandı geçtiğimiz günlerde.
Partinin adında, adalet ve kalkınma var, yani.
21senede ülkede, ne adalet, ne de kalkınma bıraktılar.
Adaletten ve kalkınmadan yararlananlar; sadece AKP üst düzey yöneticileri ve yandaş iş adamları oldu.
Üç (Y); yani YOKSULLUK, YASAKLAR VE YOLSUZLUK'larla mücadele edeceklerini ve bu üç Y'yi ülkede sonlandıracaklarını vaad ettiler.
Milli görüş gömleklerini çıkardıklarını, ülkeyi Avrupa Birliği Üyesi ve özgürlüklere dayalı demokratik bir ülke haline getireceklerini, partinin isminde yer alan adalet ve kalkınmayı hakim kılacaklarını, askeri vesayet dahil, her türlü vesayete son vereceklerini söylediler.
Tüm bunları, yapıyormuş gibi yaptılar, sadece.
Gizli ajandalarını, örtbas etmeye çalıştılar, takiye yaptılar.
Parti lideri ERDOĞAN; siyasi yasaklı olduğu için milletvekili ve Başbakan olamadı, siyasi yasağı kalkıp, milletvekili ve Başbakan olana kadar, partinin genel başkanı sıfatıyla, ülke ülke Avrupa Birliği ülkelerini ziyaret ederek, Avrupa Birliğine girme arzusunu ve demokrasiye olan sevgisini ve bağlılığını ortaya koymaya çalıştı.
Tabi hepsi, aldatmaca ve takiye çıktı sonradan.
Tek amaçları, Avrupa Birliğine girme çabalarına sarıp sarmalayarak saklamaya çalıştıkları gizli ajandalarını, aynı menzile doğru birlikte yürüdükleri GÜLEN Cemaati ile birlikte hayata geçirmekti.
İlk önce, yok etmeyi planladıkları Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmaya başladılar, bu da yetmedi sızma harekatını işgale çevirmek için, Fetöcü subaylara kadro açmak, ATATÜRK'çü subayları tasfiye etmek gerekiyordu, bunu da Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve benzeri kumpas davalarla başardılar.
Türk Silahlı Kuvvetleri, tam istedikleri kıvama geldi, askeri vesayeti bitirdik ve sonlandırdık diye hava attılar.
Aynı tasfiye ve kadrolaşma, ağırlıklı olarak yargıda ve emniyet teşkilatında da yapıldı.
ERDOĞAN bilmiyordu ki; aynı menzile doğru birlikte yürümekte oldukları, resmi olmayan, fiili koalisyon ortağı Fetullah GÜLEN'in; orduya, emniyete ve yargıya doldurduğu yandaş kadrolarının yardımıyla, kendisinin de tasfiye edileceğini, 15 Temmuz darbe girişimine giden yolun taşlarının döşenmekte olduğunu.
İki ortağın iktidar çatışmasının ve 15. Temmuz darbe girişiminin galibi ERDOĞAN; 15. Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek, gizli ajandasını, kaldığı yerden tek başına hayata geçirmeye devam etti.
Sonunda, ülke; tek adamlı, özgürlüklerin, yargı bağımsızlığının ve meclisin işlevinin yok edildiği, adına diktatörlük bile diyemeyeceğimiz, onun da ötesinde, örneği hiçbir demokratik ülkede bulunmayan ucube sisteme razı edildi.
Laiklik, laik eğitim sonlandı.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve başındaki kişi, şeyhülislam mertebesine yükseltildi, protokoldeki yeri üst sıralara getirildi, siyasete bulaştırıldı, siyaseten başarısız olunan konuların üstünü örten, başarısızlığın gerekçelerini yönetimden alarak dine havale eden fetva ve açıklamaların yapıldığı, siyasal iktidara cankurtaran simidi atan merkez haline getirildi.
Cumhuriyetin kurucu değerler yok edildi.
Cumhuriyetin kurucu değerleri yanında, ülkeyi ayağa kaldıran iktisadi teşebbüsleri yok pahasına yandaşlara satılarak peşkeş çekildi, çoğu sonradan kapatıldı, değerli arsaları satılarak ranta dönüştürüldü, ama ülkenin üretimine zarar verildi, bu tesislerde üretilen ürünler, döviz karşılığında dışarıdan ithal edilmeye başlandı.
Çiftçi, tarım ve hayvancılık yok edildi.
İktidarlarının ilk yıllarında, dışarıdan ülkeye gelen bol sıcak para, ülkenin sanayi kuruluşlarının satışından ve fakir halkın vergilerinden toplanan trilyonlarca dolar, taşa, toprağa, lüks konut, kaçak saray, yol, köprü, tünel, havaalanı, şehir hastaneleri gibi, yap işlet devret yöntemiyle ve kar garantisiyle yandaş müteahhitlere yaptırılan inşaatlara gömüldü. Ülkenin parası, katma değeri yüksek mal üreten, ihracatımızı geliştiren ve artıran, cari açığı kapatacak verimli yatırımlarda kullanılmadı.
Osmanlıdan kalan saraylar yetmiyormuş gibi, onların da kullanılmasına rağmen, Ankara, Marmaris ve Van gibi yerlerde beylik saraylar yaptırıldı.
Beylik uçak filosu, THY uçak filosu ile yarışırcasına, sarayın emrine onlarca uçak satın alındı. Lüks otomobil savurganlığını da unutmamak lazım tabi.
Devletin tüm kadrolarına, özellikle üst kadrolarına atanabilmek için, adeta imam hatip diploması şart koşuldu, kökeni imam hatibe dayanan liyakatsiz kişiler, devletin üst makamlarına yönetici olarak atandılar,
Üniversite Rektör atamalarında da, aynı yöntem uygulandı ve liyakatsiz tüm yandaşlar rektörlük koltuklarına oturtuldular.
En başta Merkez Bankası olmak üzere, ülkede bağımsız kurum bırakmadılar.
Partili eski ve yeni milletvekilleri, parti yöneticileri ve yakınları, sarayın ve bakanlıkların danışman ve benzeri bol maaşlı kadrolarına dolduruldular,
İhalelerde rekabet ve yarışma yok edildi, ihale yasası sayısını unuttuğumuz yüzlerce kez değiştirildi. Artık değiştirilecek yanı kalmadı ki; yasada değişiklik dahi yapmaya gerek görmeden, 21/b gibi, olağanüstü ve acele hallerde, istisnaen başvurulması gereken davet ve pazarlık usulü, mutad ihale usulü olarak uygulanır hale getirildi.
Faiz sebep enflasyon sonuç şeklinde formüle edilen dahiyane ekonomi görüşünü ortaya atan ERDOĞAN; ülkede enflasyonu patlattı, ilk kez bir dünya derecesine girdik ve ERDOĞAN sayesinde ekonomi dalında bir altın madalya kazandık. Ancak, ülkemizin bayrağını göndere diktirip İstiklal Marşımızı çaldıramadık.
Söylediklerinin tam tersine, ülkede yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar tavan yaptı.
İşsizlik ve fakirlik diz boyu, halk perişan, ucuz ekmek kuyruğunda geçiriyolar vakitlerini. ülkenin gidişatından sadece saray ve yandaşları memnun ve mutlu.
Az daha unutuyorduk, dış politika iflas ettirildi, ATATÜRK'ün vasiyeti, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini yok sayarak, bağımsız ülkelerin içişlerine karıştılar, tüm komşularımızla düşman olduk, şimdi barışmak ve tekrar diplomatik ilişki kurmak için çırpınıp duruyorlar. Kendi elleriyle ve dilleriyle kaybettikleri eşeği, yeniden bularak sevinecekler.
Halk, sabırla seçimleri bekliyor. Demokratik protesto haklarını dahi kullanmaktan korkuyorlar, aman, anayasal hakkımızı kullanarak, silahsız ve barışçıl yürüsek dahi, biber gazı yeriz, bunun da ötesinde, bunu fırsata çevirip ülkede olağanüstü hal ilan eder ve seçimleri iptal ederler diye çekiniyorlar.
21 yıl için yazacak daha çok şey var, bu kadarı bile sayfaları doldurdu, uzun lafın kısası, seçimlere kadar, ülkeyi; bu ekonomik kriz altında, sen, ben ve bizim oğlan dercesine aralarında ortaklaşarak, hazineden nemalanarak idare etmeye çalışacaklar.
Güner Yiğitbaşı
18/08/2022
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu