Bu yaz, beni streslere, üzüntülere neden olan olaylarla karşılaştım. Bunları sıra ile üç madde olarak yazmak istedim:
1-Bundan yedi yıl kadar önce, yazılarımın makalelerimin yayınlandığı Haber Güncel adlı sitede ---Haşhaşilerin sonu 4- başlıklı bir yazımda (internetten-Google’dan bulabilirsiniz) AKP-RTE yönetimini eleştirdiğim için, hakkımda Cumhurbaşkanına hakaretten dava açıldı. Eylülde mahkememiz var, bakalım sonu ne olacak. Canımı sıkan bu tatsız durumu düşünürken, birden beni şok eden eşimin kaybına uğradım.
2-Temmuz’un sonlarına doğru 18 Temmuz’da, 50 yıldan fazla bir zamandır yuvamızda yaşarken, eşim Gülhan Kulaksız’ı kalp krizinden kaybettim. Şimdi 15 yıldır birlikte olduğumuz köpeğimiz Badi ile yaşantımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
Burada eşim Gülhan Kulaksız’ın aramızdan ebediyen ayrılışı olayını biraz açmak istiyorum. Rahmetli, 18 Temmuz sabahleyin ben köpeğimizi gezdirmeye çıkardığımda, daha doğrusu eşim bana, “sen Badi’yi gezdir ben de sağlık ocağına gidip şu ilaçlarımı yazdırayım” dedi ve durumu her zamanki gibi iyi idi. Eşim evimize beş-altı yüz metre uzaktaki sağlık ocağına, rastladığı komşularla sohbet ederek gidiyor. Sağlık ocağında iken kalp krizi geçiriyor. Bana acele bir telefon ederek “ben çok fenayım kalp krizi geçiriyormuşum acele gel” dedi, telefon sustu. Hemen sağlık ocağına ulaştım, doktor eşimi sedyeye yatırmış kalp grafiğini ölçüyordu, varır varmaz grafik kağıdını elime veren doktor, “hasta kalp krizi geçiriyor, hemen en yakın hastaneye götürün” dedi.
Bize en yakın hastane, beş-altı yüz metre uzaklıktaki özel Bilgi hastanesi idi. Zaman kaybetmemek için uzak ve daha büyük hastaneyi düşünmeden bu küçük özel hastaneye hemen götürdük. Acilde durumu gören sağlıkçılar eşimi hemen yoğun bakıma aldılar. Yoğun bakımda stent vb. ilgili müdahale yapıldı. Yoğun bakımda olduğu için bizi almıyorlardı, bize, “burada boşuna beklemeyin, evinize gidin hastada değişiklik olursa haber veririz” dediler. Eve gittik o gün akşamüstü telefonla da görüşüyorduk, iyi olduğunu söylüyordu, hatta bazı şeyler de yemiş. Fakat ertesi günü 19 Temmuz sabaha karşı 05.45 de gelen bir krizle hayata gözlerini yumuyor. Karşıyaka mezarlığına defnettik.
Aradan günler geçtikçe gelip giden azaldı, sonunda kesildi, evde artık tek köpeğimle birlikte yaşamak zorunda idi. Yaşantım böylece üzüntü içinde devam etmekte. Artık günlük yaşantımı ayarlamaya, evi süpürmek, yemek pişirmek gibi şimdiye kadar yapmadığım işleri yapmaya başladım. Eşim evde günlerce hasta yatsa idi, bana mutlaka hangi eşyanın nerede olduğunu falan öğretirdi. Şimdilerde çamaşır makinesi nasıl çalışır, filan çarşaf nerede yerlerini ve eşyaların bazılarının nasıl kullanıldığında sıkıntılar çekiyorum. Bu arada, ölmeden önce evinde bir gün bile hasta yatmayan eşimin aniden ölümüne ilişkin bir ayrıntıyı da eklemek isterim.
Yıllar önce kaynanam Hasibe Hanım, hasta ve felçli olarak üç dört yıl yatalak yatmış, eşim Gülhan çoğunlukla ona elinden geldiği kadar bakmaya çalışıyordu. Annesinin o halini gören eşim Gülhan, zaman zaman şöyle dua ederdi, “Allah’ım beni böyle anam gibi felçli koma canımı bir günde alıver” diye mırıldanırdı. Aradan yıllar geçti, 71 yaşında 52 yıl evli kaldığımız eşim Gülhan, ani bir kalp krizi ile bu dünyadan göçünce, ben de kendi kendime, “demek ki yak yaradan bazı dilekleri kabul ediyormuş” diyerek kendi kendime söylenip duruyorum.
Elimden sadece tabutunun başında göz yaşı dökerek dua etmek geliyordu. Yolun açık olsun yoldaşım, “huri kızları yoldaşın olsun, Cennet evi makamın olsun” (rahmetli Emine ebem böyle dua ederdi), diyerek Karşıyaka mezarlığında ruhlar alemine uğurladım.3-Üzüntülerimin, sıkıntılarımın içinde böylece mücadele ederken, her zaman prostat vb. ilaçlarımı aldığım eczaneden bir telefon geldi, “raporlu filan ilaçlarınızın günü geldi, isterseniz onları yazdırıp alabilirsiniz” dediler. Başıma gelen bu üzüntülerden ilaçlarımı unutmuştum.
Almakta olduğum ilaçlarımı yazdırmak almak için eşimin kalp krizi geçirdiği 1.Nolu Sağlık ocağına gittim. Numara sırasını ve doktoru belirten makineye T.C. numaramı yazınca, karşıma kendi aile doktorumuz Reha Cenk Bey çıkacağı yerde, başka bir doktor yanılmıyorsam Erkan Bey diye bir doktor makinden göründü. Aile doktorumuz Reha Cenk Bey izinli mi ki, yanlışlık mı oldu acaba diye düşündüm T.C. numaramı tekrar girdim, yine o Erkan doktor göründü. Oysa baktım yıllardır aile doktorumuz olan doktor yerinde idi izinli falan değildi.
Ekranda adımın çıktığını görünce, makinenin beni yönlendirdiği doktora vardım. Doktor Erkan Bey, baktı “senin kaydın naklin buradan 20 gün önce Etimesgut’a gitmiş, ilaçlarını orada yazdırabilirsin” dedi. Öyle deyince zaten üzgün sıkıntı içindeki kafam allak bullak oldu. Nasıl olur doktor bey, ben 30 yıldan fazla bir zamandır bu mahallede oturuyorum bu sağlık ocağına geliyorum, isteğim dışında bu nasıl yapılır dedimse de doktor küçük bir kâğıda şunları yazıp elime verdi: “Bedriye Sinem Mermer, Etimesgut 166 nolu sağlık ocağına verilmişsin, ilaçlarını oradan alacaksın, istersen 184 ü ara oradan düzelttirmeye çalış” dedi ve ilaçları yazmadı. Dışarı çıktım, çok şaşırmıştım, dışarıdaki hastalara durumu anlattım. Onlar da çok şaşırdılar, “Allah Allah istemediğin halde nasıl uzakta başka ilçedeki sağlık ocağına verirler” diye şaşırıyorlardı.
Hemen 184 numaradan Sağlık Bakanlığı hattını aradım, oradan telefonla tüm kayıtlarımı dileğimi alarak “size bilgi vereceğiz” dediler.
Aile doktorumuz Reha Cenk Bey’in muayene odasından hastası çıkınca içeri girip ona durumu anlattım, o da inanamadı, bilgisayardan o da baktı, gerçekten 20 gün önce kayıtlarım Etimesgut ilçesindeki 166 numaralı sağlık ocağında görülüyordu. Ama o daha anlayış göstererek hemen ilaçlarımı yazdı. Dışarı çıktım, kafam allak bullak, söylene söylene eczaneye gittim.
“İyilikten maraz” doğdu
Bu yazıyı yazdıktan bir gün sonra, amcamın torunu Volkan Kulaksız aradı. Volkan’ın eşi Aysel Kulaksız Etimesgut 166 nolu Sağlık Ocağında çalıyormuş. Benim 184 ü aramamla birlikte Sağlık Bakanlığınca hemen 166 nolu sağlık Ocağında bir araştırma yapılıyor. Buradan vefat eden eşimin cenazesinde bu konuda yapılan bir olayı da hemen vermeliyim. Cenaze arasında yaptığımız bu konuda anlatacağım olayı unutmuştum ve unutmuş halimle sağlık ocağına ilaçlarımı yazdırmaya gitmiştim.
Unuttuğum olay şu: Benim naklimin yapıldığı 166 nolu Etimesgut Sağlık Ocağında çalışan Aysel Kulaksız amcamın torunu ve Volkan Kulaksız’ın eşi. Cenazeye katılan Volkan Kulaksız, kalabalık ve üzüntülü cenaze evi ortamında benim yaşlı, üzüntülü perişan halimi gören Volkan, “amca sen bu halinle yaşlısın, sağlık ocağına gitmene gerek yok, benim hanım Etimesgut’ta sağlık ocağında çalışıyor, istediğin ilaçları o yazdırır, seni oraya aldıralım” gibi bir söz söylemişti. Ben de o üzüntü arasında “olur” demiştim. Onlar benim iyiliğimi düşünerek iyi niyetle, benim evime yakın bağlı olduğum 1 nolu Batıkent Sağlık Ocağından kaydımı 166 nolu Etimesgut Sağlık Ocağına aldırıyorlar. Bu olayları tamamen unutmuştum. Telaşla Sağlık Bakanlığı 184 nolu telefonunu arayarak, “kaydımın bilgim dışında yapılmıştır, ben 30 yıldır 1 nolu Sağlık Ocağı yakınında Batıkent’de oturuyorum” demiştim. Hemen soruşturuluyor.
18 Ağustos günü amcamın torunu Volkan telefonla arayarak, “amca sen ne yapmışsın, senin bilgin dahilinde bu işlem yapıldı, sana iyilik olsun diye kaydını Etimesgut’a aldırmıştık, ilaçlarını sağlık ocağına gitmeden yazdıracaktık, sen şikâyet etmişsin, şimdi hanımın başı derde giriyor”, demesi ile aklım başıma geldi, olayı anımsayınca derin bir üzüntüye kapıldım; çünkü benim iyiliğimi düşünen insanlara istemeden kötülük yapmış durumuna düşmüştüm. Oysa demeliydim ki, siz benim iyiliğimi düşünerek beni evime uzak olan Etimesgut’a aldırıyorsunuz. Ama ben doktorumu görmeden ilaç yazdıramam, bu iş olmaz, demeliydim. O cenaze üzüntü olayında mantıklı davranamamıştım. Hemen tekrar Sağlık Bakanlığı 184 ü arayarak, kusurun bende olduğunu, cenaze arasında buna olur demiştim, üzgünüm kusur bende idi, ben yine Batıkent Sağlık Ocağında kalmak istiyorum, dedim. Böylece, “iyilikten maraz doğar” özdeyişini veya atasözünü bu yaşamımla kanıtlamış oldum.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Yorum Gönder