Devlet Eliyle Atatürk Düşmanlığı
Cep telefonuma bir arkadaşın gönderdiği videoda, Gazeteci Lale Özmen Arslan’ın gazeteci Yılmaz Özdil ile yaptığı söyleşi de ÖZDİL şunları anlatıyordu:
Leyla Aslan soruyordu:
“Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbede Atatürk’le ilgili söylediği sözler hakkında çok çeşitli tepkiler oldu, ne düşünüyorsunuz, Sayın Özdil?”
Yılmaz Özdil’de şunları söylüyordu:
“-Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okuma nankörlüğünü yapanlardan bir tanesi Mustafa Sabri Vahdeddin’in şeyhülislamı, bir tanesi Durrizade Abdullah Vahdettin’in şeyhülislamı; bunun ikisinin ortak özelliği Mustafa Kemal Atatürk ve Kuvayi Milliye hakkında idam fetvası yazan kişi, diğeri de İslam Fetvasını yayınlayan kişi. Üçüncü lanet okuyan kişi ise, şu anki Diyanet İşleri Başkanı oldu. Dolayısıyla ben bunların manevi mirasçısı olduğunu düşünüyorum. Yaptığı açıklamada da, hani derler ya “özrü kabahatinden büyük”, sözünü güya düzeltmeye çalışıyor “Atatürk’e dua edilir” diyor, etseydin o zaman. Atatürk’ü hutbelerden çıkaran sensin. Burada Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesinin verdiği coşkuyla “artık zamanı geldi” diye düşündü herhalde ve ağzından bunlar döküldü. Tabi burada şöyle bir hazin durum var, bu aslında yıllardır son 12 senedir yaşadıklarımızın bir başka hamlesi, aynı zamanda.
Burada Yılmaz Özdil, Atatürk düşmanlığının bir kronolojisini sayarak, “aslında tüm bunlar gözümüzün önünde oluyor” dedi ve şunları söyledi:
“Atatürk’e lanet okunmasına gelene kadar gelen süreyi şöyle bir gözümüzün önünde geçirirsek, Atatürk’ü camilerde okunan hutbelerden çıkardılar. İnsanlar ne 19 Mayıs’ta, ne 29 Ekim’de Atatürk’ten bahsetmediler. 10 Kasım Atatürk’ü anma gününde bile bir Fatiha okumayı çok gördüler. 19 Mayıs törenleri yasaklandı, sahalarda 19 Mayıs törenleri yasaklandı.
23 Nisan, 29 Eki, 30 Ağustos gibi törenlerde “hastalandım” bahanesiyle katılmadılar. 10 Kasım’a, 1o Kasım törenlerine “seyahatlerim” bahanesiyle katılmadılar. Yani takvimde başka bir gün kalmamış gibi, bizi sırtımızdan hançerleyen Vahhabi kralına, Suudi kralına tam 10 Kasım’da devlet şeref madalyası verdiler.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu TBMM de Vahdettin’i anma törenleri düzenlediler. Atatürk’ü akıllarınca tarihten sildi. Atatürk Orman Çiftliğini katledip içine saray yaptılar, bir bölümünü de Amerikan elçiliğine verdiler. Atatürk anıtlarına çelenk koymayı yasakladılar. Atatürk anısına Atatürk anıtına çelenk koyanlara, Kabahatler Kanununa göre para cezası kesildi bu ülkede. Otomobiline Atatürk posteri yapıştıranlara trafik cezası kesildi bu ülkede. Atatürkçülere “terörist holigan” denildi. Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafı yasa dışı ilan edildi. Atatürk ilkelerini ders kitaplarından çıkardılar. Yönetmeliği değiştirdiler, Atatürk düşüncesinde öğrenci yetiştirme programına son verdiler.
Okullarda Atatürk rozeti takmayı disiplin suçu haline getirdiler. Bunların hepsi gözümüzün önünde oldu. Antalya, Afyon, Bursa, Kayseri, Giresun, Eskişehir, Antakya’daki Atatürk Statlarını yıktılar, Atatürk ismini sildiler, başka isimler verdiler. Türk Alfabesine karşı çıkmak için, Türkçeye karşı savaş açtılar Osmanlıca’yı zorunlu ders yapmaya kalktılar. Nutuk’u seç delili yaptılar, Ergenekon Davasında. Valiliklerden TC yi sildiler. Ayyaş dediler. Atatürk döneminde “Atatürk Orman Çiftliği’nde çocuklara bira içiriyorlardı” dediler. “Atatürk döneminde camiler ahır yapıldı” dediler. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğa reklam arası sona erdi” dediler, bunu AKP milletvekili söyledi. “90 yıllık enkazı kaldırdık” dediler. Sabiha Gökçen’i soykırımcı ilan ettiler. Sahada “Yüce Atatürk” pankartı açan futbol kulübüne ceza vermeye kalktılar. Onuncu yıl marşını çalanları fırçaladılar, “asabım bozuluyor, kapatın”, dediler. Bunu bu ülkenin Meclis başkanı söyledi.
Atatürk’ü çağrıştırıyor, diye Vardar Ovası türküsüne bile kafayı taktılar. Bakın Andımızı yasakladılar. Mesela şimdi diyorlar ki, “biz Danıştay kararı ile Ayasofya’yı cami yaptık”. E Danıştay’ın kararı var, Andımızı okutmamız lazım niye okutmuyoruz, okutmuyorlar Andımızı yasakladılar.
Türk Bayrağı demeyelim “Türkiye Bayrağı diyelim” dediler, bunu diyenleri akil adam yaptılar, bu ülkede. “Türk yok” dediler, “Türk yok” diyeni milletvekili yaptılar bu ülkede. “Türkçülük bölücülük” dediler. Türk Kızılay’ının Türk’ünü sildiler.
Kemalizm’i yerden yere vuran CIAE casusu Graham Fuller’e yeni Türkiye Cumhuriyeti diyen yandaş medyada ballandıra ballandıra bu millete reklamını yaptılar.
Atatürk heykellerinin saldırılmasına, yakılmasına göz yumdular. Ulusalcılıkla hesaplaşma zamanı geldi dediler, bunu diyeni baş tacı yaptılar “Ulus devletler Allahın belasıdır diyeni akil adam yaptılar.
“Anıtkabiri yıkarız elhamdülillah” dediler bu ülkede. Anıtkabiri ziyaret edenlerin sayısının açıklanmasını yasakladılar, kaç kişi ziyaret etti bilmiyoruz, yasaklıyorlar sayılmasını. Antropolojide kameraları uzatıp “bakın burada kafatasları var, Mustafa Kemal’in kafası insani” midir diye.
Atatürk’ün canlı ağaç müzesini sattılar. Devlet nişanındaki Atatürk sliüetini sildiler. İstanbul’un fethini kutlayıp, (elbette kutlayacağız”, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamadılar. Çanakkale zaferini Atatürksüz kutladılar. İzmir Marşına siyasi dediler, bu marş çalınmasın” dediler. Atatürk Kültür Dil Tarih Kurumunu (AKDTK) destekleme yönetmeliğini ortadan kaldırdılar. Atatürk’le ilgili proje ve yüksek lisans yapanlara fon kestiler. Laik eğitime saldırıyı çok şükür satanist olanları yolsuzluk yapanları, memleketi soyanlar imam hatipten yetişmedi bile” dediler, bu ülkede.
23 Nisan yerine Feto’cuların Türkiye Olimpiyatını monte etmek istediler. Feto Olimpiyatını bizzat AKP başkanının himayesinde başlattılar.
Atatürksüz Feto lirası bastılar, bu ülkede. Türkiye olimpiyatı ayakları ile TC devletinin darphanesinde Feto lirası bastılar.
Selanik’teki Atatürk evinde güya tadilat yaptılar, eşyaları attılar; gidin bakın kiralık ev sanırsınız, bom boş bıraktılar Atatürk’ün evini. Ziyaretçilerin duygularını yazdığı anı defterini bile yok ettiler.
İçinize kanı bozuklar sütü bozuklar sızdı, 1923 te koskoca 600 yıllık devlete darbe yaptılar, Cumhuriyet kurdular” dediler bu ülkede.
Devlet teröriste, Atatürk’e rüşvetçi dediler. Atatürk döneminde mecliste Allah’a küfretti”, dediler.
Padişaha doktora verdiler, bu ülkede. “10 Kasım’da 9 u beş geçe gidin” diyen tımarhanelik fesliyi Cumhurbaşkanı sarayında tarih otoritesi deyip bilim adamı olarak ağırladılar. Bu daha ne olacak. Atatürk’ün kurduğu Anadolu Ajansının yılığından Atatürk’ü çıkardılar.
“Demir ağlarla ördük bu yurdu”, neyi ördünüz biz ördük, dediler. Yani daha devam edeyim. Mesela kendi milletine, kendi devletine silah çeken Suriyeliye emperyalist maşası kökten dinci Suriyelileri Kuvayi Milliye ilan ettiler.
Fıkra anlatıyorum ayağı ile Atatürk’e küfür etiler. Afet İnan’a dil uzattılar. Mübarek anamız Zübeyde Hanım’a dil uzattılar, Selanik’de genel evde çalıştığını söylediler, TV da söylediler. “Kimse Atatürk demesin, Türk demesin, Yunan’a benziyor, Türk’e benzemiyor keşke Atatürk olmasaydı”, diyen var bu ülkede. Ve bunu diyene “düşünce özgürlüğü kapsamında berat verdiler.
Üniversitelerin logolarından resmi internet sitelerinden Atatürk’ü sildiler. Bu ülkede adam çıktı üniversitelerin öğretim üyeleri 1924 de Çanakkale’de Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var” dediler. Bu adam hala orada öğretim görevlisi olarak çalışıyor. RTÜK bunu düşünce özgürlüğü saydı. Halk TV ye ekran karatma cezaları veren RTÜK bunu düşünce özgürlüğü saymış.
Bu ülkede bu iktidar döneminde üzerinde Atatürk resmi bulunmayan bir lira basıldı. Atatürk’ün kurduğu Diyanet işleri Atatürk’ü hutbelerden çıkartıyor. Atatürk Hava limanını kapattılar İstanbul’da. Yıktılar harap ettiler hastane mestane ayağıyla, Üçüncü Havalimanına Atatürk ismini ısrarla vermediler. İş Bankası, Atatürk’ün vasiyetiyle Atatürk’ün mirasına, İş Bankası’nda el koymaya çalışıyorlar. En son Atatürk döneminde alınmış, Ayasofya’nın müze kararı. Orada mesele, Atatürk’e lanet falan diyor. Ayasofya’yı müze yapan bakanlar kurulu kararında bu ülkenin üç tane Cumhurbaşkanının imzası var. Biri Mustafa Kemal Atatürk, biri İsmet İnönü ve aynı bakanlar kurulu kararının altında iktisat vekili olarak üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar’ın imzası var. Üç tane Cumhurbaşkanının imzasını iptal ettiler bu ülkede.
Osmanlı hukukunu Cumhuriyet hukukunun önüne koydular. Şimdi de çıkmış Diyanet İşleri Başkanı hem lanet okuyor, hem de söylediğinin arkasında durmuyor. Dolayısıyla Ali Erbaş denilen arkadaşın bu hakareti, bu nankörlüğü aslında iyi bir mesele değil. Bu saydıklarımla benzerlerinin silsilesinin devamıdır ve devamının da geleceğinin de aslında bir göstergesidir. Bunları piyon gibi söyletiyorlar, toplumdaki tepkiye bakıyorlar, ona göre yeni bir hamle, yeni teste falan devam etmeye çalışıyorlar.
Türkiye’de çok açık bir şekilde görülüyor ki, ülkede Atatürk Devrimlerine ve cumhuriyete savaş açılmştır.
Burada çok açık bir şekilde görülüyor ki, “ben Ayasofya’yı cami yapacak kadar istikametimi kaybetmedim” diyen Cumhurbaşkanı, yani “siz önce gidip önce bir Sultan Ahmet’i doldurun. Bu tezgâha gelmem” diyen Cumhurbaşkanı aslında Ayasofya’nın müze statüsünün camiye dönüştürülmesinin Türkiye’nin başına açabilecek felaketleri biliyor Burada kendisi de söyledi zaten, çok da eski değil daha bir sene bile olmadı bunu söylediği. Bir de apar topar bunu yapmak zorunda kaldılar. Çok basit, biliyoruz ki hepimiz aslında bunu senin Cumhurbaşkanın da biliyor, kendisi söylüyor, “İstikametimi kaybetmedim” diyen adam şimdi bunu yapıyor, çünkü kamuoyu anketleri ortada; zaten Türkiye’de iktidar açısından kötü bir gidişat var. Yani ekonomi hakikaten berbat durumda yani, eğitim berbat durumda, tarım berbat durumda, diplomasi berbat durumda, alınan yanlış kararlar neticesinde Irak’tan Suriye’ye, Libya’dan Akdeniz’e kadar, nerdeyse her yerde savaşır hale geldik. Bunun tabi manevi yıpratma yanında bir yandan da maddi boyutu var. Yani Türkiye böyle bir savaş ve çalışmaları finanse edecek ekonomik güce sahip değil maalesef. Netice de Libya’daki hamlelerimize karşı şak diye Azerbaycan’a cephe açtı. Orada da bir tatbikat yapmak durumundayız, yani Türkiye bu askeri faaliyetleri, yani Türkiye’de bu askeri faaliyetlerin yüreği var, bunda hiç kimsenin şüphesi yok. Yani karalı da gelse bu millet 81 milyon sokağa dökülür, ama bunun bir maddi boyutu var. Bunu karşılayabilecek durumda değil, Türkiye’nin iç sorunları ile korona virüs salgınları yakalanınca, feci bir ekonomik tablo çıktı. Ve normalde 20 yılda iktidarda olmuş bir parti doğal olarak yıpranır ve yavaş yavaş gelir ama son bir senede yaşadıklarımız özellikle belediye seçimlerinin büyükşehirlerde kaybedilmesinden beri AKP gerçekten yani merdivenden iner gibi değil, balkondan atlamış bir görünümü var. Feci bir çöküş yaşıyor. Bunu tolore edebilmek için kendi kitlesini konsolide edebilmek için bu Ayasofya meselesini yaptı. Hatta Cumhurbaşkanı kafasına takke takıp ayet falan okudu, yani imam oldu. Buna rağmen bakıyoruz aslında düşündükleri ve hayal ettikleri toplumsal desteği sağlayamadılar”.
Yılmaz Özdil’in Atatürk aleyhindeki manifesto gibi krokonolojik anlatım ve olaylara ek olarak, devletin cumhurbaşkanı bile, Kuvayi Milliye’nin iki kahramanı için, TC Devletinin kuruluşunda ve kurtuluşunda eşsiz katkısı, emeği olmuş iki kurucu devlet adamımıza “iki ayyaş” dediğine göre, biz de Devlet Eliyle Atatürk Düşmanlığı demek zorunda kalıyoruz. Hele Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk hakkındaki hain imasını hepiniz izlemişsinizdir. Üstelik sosyal medyadan, bazen muhalif medyadan Atatürk, Cumhuriyet, Laik TC ve Kuvai Milliye kahramanlarına artan oranda küfür ve hakaretler yapılırken, ne ki devletin resmi amir konumundaki kişilerden bile bu doğrultuda olumsuz paylaşım ve yorumlar, açıklamalar olurken, buna karşın Laik TC nin resmi makamlarından kayda değer tepkileri de görmeyince üzüntüyle böyle bir başlık atma gereğini duyduk. Takdir okuyucunun.