10 Temmuz Sözcü gazetesinde, şort giyen kıza bir zorba tarafından saldırıya uğradığı, bir site havuzuna haşema ile girmeye çalışana, yönetici engel olduğu için 5000 lira para cezası verildiği haberlerini okuyunca şaşırdım.
Çünkü şort giymek yasalarımızda suç değildir. Haberden okuduğumuza göre, Yalova’da yaşayan ODTÜ öğrencisi olan Beril Nisa Aydın (20), şort giydiği için sokakta yürürken hiç tanımadığı Hüseyin A.’nın (60) saldırısına uğruyor. Resimli haberden öğrendiğimize göre genç kız saldırı nedeni ile yüzünde yaralama, morluklar oluşuyor. Sokakta, tanımadığı kişiye giydiği şort yüzünden saldırıyor ve serbest bırakılıyor. Bu saldırıyı inancına ters olduğu için yapan bu saldırganı hoş görmek mümkün değildir. Dinsel bağnazlıktan kaynaklanan bu saldırganlığı hoş görmek bu tür saldırılara neden olur.
Sıcakların arttığı ve 40 C ye varan yaz aylarında, insanlar serinlemek için şort giymesinden daha doğal ne olabilir. Hukuk devletinde hakim ve polisler bu tür saldırılar karşısında dini kurallara göre hüküm veremez, dini kurallara göre davranamaz, aksi halde bu tür saldırılar artacaktır. İnsanların dini bağnazlıktan özel yaşamına müdahale ve saldırılar yasalarımızda suç sayılmaktadır. Kaldı ki, camide bile şortla namaz kılanlar vardır.
Şort giydi diye aynı saldırı aynı gerekçelerle herhangi bir AB ülkesinde yapılsa bu kadar göz yumulur mu? Serbest bırakılınır mı?
Haşema havuzları mutlaka kirletir ve mikrop taşır. İkinci gazete haberinde, bir tatil sitesindeki havuza haşeme ile girmek isteyen iki kişi yöneticiler tarafından “haşema ile havuza girmek, hijyen ve sağlık açısından sakıncalıdır” diye havuzdan çıkartılıyor engelleniyor. Haşema ve kapalı başka bir giysi ile havuza girmek, sağlığa uygun bir davranış değildir. Türkiye’de hiçbir site havuzuna haşema girilmesi sağlıklı olamaz ve girilmez, her havuzu kirlettiği için hiç uygun değil ve engellenir. Ben de fırsat buldukça kapalı havuza girerim, görevliler, haşeme ile kesinlikle havuza girmeyi engellerler, ne ki havuz kirlenmesin diye önceden hafif bir duş aldırırlar. Tutucu insanların giydiği haşema, havuzda da, dışarıda da giyildiğine göre, havuzlara mutlaka kirlilik ve mikrop taşır. Bütün standartlara uyulan havuzlarda değil haşema, başa takılan bone bile olmazsa havuzlara alınamazlar. Haşema ile havuza girmek kesinlikle sağlıklı olamaz. Herkesin girdiği havuzu kirleten haşemalılar havuza alınmamalıdır ve yöneticiler haklıdır. “Dini inancım” diye haşema ile havuzlara girmekle ortama kirlilik ve mikrop saçmak herhalde engellenmesi gereken bir durumdur, bunda ısrarcı olmak bağnazlıktan başka bir şey değildir.
Bu iki kişi havuza maraza çıkarmak için girdikleri bellidir. Havuza alınmayan bu kişiler Türkiye İnsan Hakları Kurulu’na (TİHK) şikâyette bulunurlar. “Sağlık yönünden havuza alınmadığı” bildirilse de, TİHK, “Ayırımcılık yasağını ihlal edildiğini” öne sürerek site yönetimine beş bin lira ceza verirler. Oysa bu cezayı verenler, herkesin girdiği o havuzlarda toplumun sağlığını öncelikle düşünmelidirler; kaldı ki şu pandemi ortamında çok daha özenli olmamız gerekir.
Her iki olayda da, dinsel görüşten kaynaklanan bir bağnazlık vardır. Birincide, şort giyene saldırmak tamamen dinsel bağnazlıktan kaynaklanmaktadır. Çünkü zaman zaman bazı yörelerde şort yanında mini etek giyen bayanlara saldırılarda bulunanlar vardır. Ramazanda sokakta bir şey yiyip içenler de bazen saldırıya varan sataşmalarda bulunulmaktadır.
İkinci olayda o iki kişi, haşema ile yüzme havuzuna girmek isteyenler, (bayan veya erkek) muhtemelen o kılıkta havuza girmenin yasak ve hoş olmayacağını biliyorlardı. Ama işi inanca götürerek, “inancım gereği” denilmektedir.
Ayrıca beş bin lira para cezası uygulayan kişi ve kurum da haşema ile havuza girilemeyeceğini de biliyorlardı. Zaten birçok havuza mayo dışında haşema giysi ile girilmesi yasaktır. Buna rağmen verilen para cezası bile dini bağnazlık baskısından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda verilen beş bin lira para cezası hukuki değildir. Dediğimiz gibi hukuk devletinde dinsel kurallara göre hüküm ve karar verilemez.
Hukuk devletinde cezai hükümler dini kurallara göre verilemez.
Bir ülkede cehalet arttıkça, hele de “dinci kinci” zihniyetle dinci baskılar artmaya başlar, bu tür saldırılarla karşılaşırız. O zaman İran’daki gibi “saçını başını açtı, şort giydi, mayo giydi” diye saldırılar başlar. Ülkemizde Erzurum gibi tutucu illerde Ramazanda sokakta sigara içiyor diye insanlar saldırıya uğramışlardır. Bir ülkede dini telkin, dincilik arttıkça verilen cezalar, mahkeme kararları yavaş yavaş dinsel hükümleri de kapsamaya başlar. Oysa laik bir devlette evrensel hukuk varken, dini hükümlere göre insanları dışlamak hele suçlamak ve cezalandırmak çağ dışıdır. Neden, çünkü RTE ne demişti, “ dinci ve kinci nesil yaratacağız”; bu zihniyetle devlet yönetilmeye başladı mı artık orada dinsel baskı, bu tür çağ dışılıklar, saldırılar artmaya başlar. Zaten 18 yıllık AKP yönetimi, sürekli dinsel söylem, kural ve uygulamaları ön plana çıkarmakta, fen liselerini kapatarak, imam hatipleri artırmakta, durmadan oraya buraya gerekli gereksiz camiler yapmakta. Laik TC nin Diyanet İşleri Başkanı bile gereksiz zaman ve konularda fetvalarıyla (hukuki konularda bile) toplumu germekte. Böylece dinci iktidar, hukuku ilgilendiren konularda dini kuralları örnekleyen konuşmalar yapmakta. Cumhuriyet tarihinde böylesine diyanetin bütçesi parası bu denli artırılmamıştı. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesini inceleyin, yatırımcı bakanlıkların bütçesinden üç dört kat daha fazla. Oysa çağımızda laik bir devlet dinle, dini kurallarla yönetilemez, çağdaşlaşamaz. Bu tür örneklerle dinsel bağnazlığa ödün verildikçe yavaş yavaş toplum Talibanlaşır, Afganistanlaşır, İranlaşır, çağın gerisine gider.
Yorum Gönder