Hazırlıkları Bir Yıl Süren Sünnet Düğünü
Sünnet Düğünündeki ihtişamı gören yüzlerce Hıristiyanlar Müslüman olmak için sıraya girdi.
Sünnet yapınca adı cerraha çıktı.
Bu günlerde, bir Fransız tarihçinin yazdığı “Osmanlı Tarihi” adlı 1080 sayfayı geçen bir kitabı okuyorum. Orada bizim tarihçilerin pek de yer vermediği ilginç ayrıntıları gördüm. Hele Padişah lll. Murad’ın oğlu Mehmet’in sünnet düğünü ile ilgili ilginç olaylara rastladım, sizlere de sunmak istedim.Padişah oğlunun sünneti için bir yıl önceden hazırlıklar yapar. Avusturyalı tarihçi Hammer, III. Murad'ın saltanatı boyunca 11 defa sadrazam, 7defa şeyhülislam değiştirdiğini, düşüncelerinde bir istikrar bulunmadığını, zevke, tasavvufa ve şiire eğilimli bir insan olduğunu, etrafında remilciler, müneccimler dolaştığını bildirmekte ve bu yönüyle eleştirmektedir.
6 karısı, 25 erkek, 9 kızı olmak üzere 34 çocuğu olmuş (bazı tarihçilere göre daha da fazla çocukları olduğu söyleniyor).
lll. Murad Osmanlı padişahlarının 12.’sidir. II. Selim‘in büyük oğludur. Annesi Nur-Banu Valide Sultan’dır. III. Murad 1574’te tahta çıktı. 20 yıl saltanattan sonra 49 yaşında öldü, yerine büyük oğlu III. Mehmet geçti. III. Murad’ın Padişahların içinde en çok kadın düşkünü bir padişah olduğu da yazılır.
Bu padişah için bazı tarihçiler 130 çocuğunun olduğunu ve sarayda 60 çocuk beşiğinin sallandığını yazarlar. Ölürken de yedi cariyesinin hamile olduğu da anlatılır.
III. Murad kadın düşkünü bir padişahtı. Kadına karşı isteklerini taşkınlığı ve şehvet iptilası daha tahta çıkmadan Bursa ve Trabzon pazarlarındaki köle kızların fiyatlarının artmasına neden oldu. (Yani imparatorluğun birçok merkezine kurulan köle pazarlarından güzel kızlar, kadınlar seçilip padişaha gönderiliyordu).
Tarihçi Ali’ya göre, erkek çocuk annesi olan haseki sultanların sayısı kırkı buluyordu. Saraydaki cariyelerin sayısı 500 ü aşmıştı. Birkaç yıllık sefahat hayatının sonunda kız ve oğlan yüzlerce çocuğu olmuştu.
III. Murad tahta çıktığı zaman, Fatih Kanunnamesi’ne göre, “tahta çıkan padişahın erkek kardeşlerinin “nizamı âlem” için katledilmesi gerekiyordu. Şeyhülislam’ın fetvası üzerine, 22 Aralık 1574 de (Ramazan ayında) vezirlerin gözetiminde padişahın beşkardeşini boğarak katledilip III. Murad’ın önüne ölülerini attılar.
Katledilen şehzadelerin defnedilmesinden sonra üçüncü gün askerlere ve devletin ileri gelen memurlarına bir milyon beş yüz bin duka altın tutarında imparatorluk armağanı dağıtıldı. Sadece yeniçerilere bir milyon duka altın ulufe dağıtıldı.
Bu tarihi sünnet düğünü, İstanbul’un fethinin 129. yıldönümü olan 29 Mayıs 1582 de başladı ve 56 gün sürerek 24 Temmuzda bitti. Şehzade 4.Vezir Cerrah Mehmet Paşa (bu sünnetten sonra “cerrah” lakabını aldı) tarafından sünnet edildi. Bu sünnetinden dolayı lll. Murad’tan 10.000 duka altın, 30 top kumaş, som altından leğen ve ibrik, değerli ve şahane ihsanlar aldı. (Kendisi cerrah-dr olmadığı halde, bu sünneti yaptığı için kendisine Cerrah Mehmet Paşa dendi, İstanbul’daki Cerrahpaşa semti de bu kişiden gelmektedir).
(Şimdi buraya, izninizle bir not düşelim. Osmanlı böylesine debdebeli, dünyanın en pahalı sünnet düğününü yapıp, 55 gün yiyip içip eğlenirken, Avrupa nasıldı? Matbaa 1450 yılında bulunmuş, aradan tam 132 yıl geçmiş, Osmanlı yiyip, içip, eğlence peşinde. Osmanlı sarayında, padişahın (hem de İslam halifesinin) etek keyfi için, dünyanın hiçbir genelevinde olmayacak 500 civarında şehvet kölesi cariyeler bulunuyor. Sünnet düğününe hediye olarak köleler, cariyeler getiriliyormuş!
Avrupa’da matbaa bulunduktan sonra, şehir şehir, belde belde matbaa makineleri kuruluyor, binlerce kitap basılıyor. Amerika keşfedilmiş, Ümit Burnu aşılmış, kâşifler dünyanın bilinmeyen yerlerini keşfediyorlar. Rönesans’ın itici ivmesi ile bilim ve icatlarda müthiş bir ilerleme varken, Osmanlı’nın haline bir bakın, Osmanlı sünnet bahanesi ile zevk, sefa âlemleri ile eğleniyordu. Osmanlı’nın “kefere” diye küçümsediği Avrupa’da bilim, sanat, keşiflerde görülmemiş bir atılım varken, Osmanlı 50 günden fazla süren sünnet eğlencelerinde vakit öldürüyordu. İslam’ın halifesi padişah ise, yüzlerce cariyelerle halvette, zevk ve sefa âlemlerindeydi. Ülke hurafe, cehalet içinde çağın gerisinde kalıyor. Osmanlı matbaayı halen yadsıyor; şimdi de Osmanlı özentileri, matbaa kadar değerli olan interneti, sosyal paylaşım sitelerini yadsıyor. (İnterneti Yadsımak Matbaayı yadsımaya benzer! Başlıklı yazımıza bakınız,) İşte Osmanlı’nın neden geri kaldığını buralarda ve bilime ilgisiz kalmasında aramak gerek… O zamanları böylesine sünnet eğlenceler, Lale Devri eğlenceleri varken günümüzde de “Millet Bahçeleri” eğlenceleri devam ediyor. )
Şimdi bu girişten sonra Fransız Tarihçi Alphonse de Lamartine’nin (1790-1869) bu sünnet düğünü hakkındaki anlatımlarına dönelim:
“Hazırlıkları Bir Yıl Süren Sünnet Düğünü
“Bütün Asya, Avrupa ve Afrika devletlerinden, kalabalık heyetlerle lll. Murad ile Safiye Sultan’ın oğullarının sünnet düğününe katılmaya geldiler. Sultan lll. Murad yapılacak sünnet düğününün hafızalarda kendi saltanat döneminin en unutulmaz olayı olarak kalmasını istiyordu. Gerçekten de, o çağların padişahlarının zenginliği ve geleneklerinin en belirli delili olarak bu sünnet düğünü hatırlanır. Ortaya konan görkem, fatih bir çoban aşiretinin iki yüzyılda padişahların tahtını nasıl bir servet yığını üzerine çıkardığını ispat etmektedir. Sünnet düğününü anlatan vakanüvisleri(1)ve yabancı elçilerin yazıları ciltler dolduracak kadar geniştir.
“Sünnet düğününü kutlaması için yapılan hazırlıklar bir yıldan fazla sürdü. 1952 yılı içinde Asya, Avrupa ve Afrika hükümdarlarına duyurular yapıldı. Yine aynı yıl içinde görevlendirilen çavuşlar imparatorluğun bütün beylerbeyine çağrıda bulunmaya gittiler. Önemli işleri olan gelemeyenler, gelmemelerinin özrünü ancak çok değerli armağanlar yollayarak kapatmaya çalışıyorlardı. İmparatorluğun eski mutfakçıbaşısı olan Karabali Bey düğün emiri, eski nişancı Hamza Bey de düğün nazırı oldu. Hamza Bey, devlet hazinesinden yarım milyon akçelik bir ödenek olarak düğün masraflarını karşılamaya hazırlandı. Her tarafa çadırlar mutfaklar kuruluyordu. Bir zamanlar Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı ile İbrahim Paşa’nın evlenme ve şehzadelerin sünnet düğünlerine sahne olan Atmeydanı eski dönemlerde yapılan düğünlerin görkemini gölgede bırakacak hazırlıklara tanık oluyordu. Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü, Osmanlı tarihinde bir eşi daha olmayan görkemde gerçekleşti.
Atmeydanı tahta perdelerle çevrildi, tribünler yapıldı ve mutfaklara ayrıldı. Yabancı devletlerin elçileri, saray ağaları, imparatorluğun beyleri, kaptanıderya, yüksek rütbeli vezirler tribün ve balkonlara sıralandılar.
Padişah lll. Murad İstanbul’daki bütün kiliselere el koymak istedi.
12. Osmanlı Padişahı lll. Murad (1546-1596) üfürükçülere falcılara inanan bir padişahtı. Falcı Raziye’yi saraya kadrolu falcı olarak atadı. Bu sahtekâr falcı, “İstanbul’da bütün kiliselerin cami yapılması hakkında bir vahiy aldığını” söyleyince, bunun etkisi altında kalan lll. Murad, “kentte Müslümanların sayısının arttığını, ibadet edilecek yerlerin artık adam almayacak duruma geldiğini” bahane ederek kiliseleri camiye çevirmeye başlamıştı.
Fakat Avrupa’lı yalvarmaları, Rumlar ile Katoliklerin döktükleri paralar bu kararın uygulanmamasına neden olmuştur. Buna etki eden de, Kanuni’nin Batılılara verdiği kaputülasyon kolaylığı ve Hıristiyanların dini inançlarında serbestliği konusundaki hükümler olmuştur.
Biz yine tarihin en meşhur sünnet eğlencelerine devam edelim. Bütün halk ve davetliler Atmeydanı’ndaki yerlerini aldıktan sonra, halka kuvvet gösterileri yapacak on iki Macar ve Bosnalı köle meydana girdi. Bu köleler kılıç darbeleri ile vücutlarını kesiyorlar, birbirlerini mızraklarla deliyorlardı. Birkaçının kolların oklar saplanmış, oluk gibi kan akıyordu. Padişah yaptıkları dehşet verici gösterilerden dolayı hepsini değerli armağanlarla ödüllendirdi. İçlerinden en fazla gösteri yapan, yıllık dört bin akçe gelir getirilen bir tımara sahip oldu. Fakat bu zavallıların ikisi aldıkları yaralardan daha sonra ölünce, ileriki günlerde bu çeşit gösteriler yasaklandı.
Şekerleme olarak doğal büyüklüğünde 9 fil, 17 aslan, 19 pars, 22 at, 21 deve, 4 zürafa, 9 denizkızı, 25 doğan, 11 leylek, 8 turna, sekiz ördek ve daha bir sürü eşya vardı. Bütün tatlı çeşitleri 15 atla taşınıyordu. Hepsi halka dağıtıldı.
Sünnet Düğününde Vezirlerin Armağan yarışı:
Şekerlemelerden sonra yedi ayrı bölüme ayrılmış olan düğün alayı çıkageldi. Her biri değişik renklere boyanmış balmumundan binlerce kürenin piramit biçiminde üst üste yığılmasından oluşmuştu. Piramitlerin üzerine kuş, hayvan, meyve resimleri, aynalar, çeşitli eşyalar asılmıştı. Her biri erkeklik gücünü ve tenasül bolluğunu temsil ediyordu. Bu alayı kentin sokaklarında gezdirebilmek için bazı evler yıktırılmış, caddeler genişletilmişti.
Ertesi vezirlerin düğün armağanlarının kabul törenine başladı. Sadrazan Sinan Paşa padişaha zengin koşumlu beş at, veliahta ağır kumaşlardan elbiseler, her yanı altın bezenmiş üç at ve inci işlemeli at örtüsü getirdi. Hepsi kırk bin duka altını değerindeydi.
İkinci vezir Siyavuş Paşa yirmi bin duka değerinde sekiz at ve simli kumaştan üç elbise; üçüncü vezir Hadım Mesih Paşa, otuz bin duka altını değerinde ikisi tam koşumlu dört at ve yüz elli elbise; Cerrah Mehmet Paşa, on beş bin duka altını değerinde atlar, elbiseler, takılar; içişleri bakanı sayılan Kahyabey Osman Paşa gümüş eşya, on bin duka altını tutarında genç Gürcü ve Çerkez oğlanları armağan ettiler. (Armağan edilen bu genç oğlanlar ne işe yarıyor?)
Daha ileriki günlerde yüzlerce Rum, Arnavut vs Müslüman olmak istedi. Saraya götürülüp sünnet edilmek için başını açmak ve parmağını havaya kaldırmak yetiyordu.
Bütün düğün süresince her akşam yanında bir somun ekmek bulunan on bin tabak pilav ve boynuzlarıyla kızartılan sığırlar dağıtılıyordu. Tersaneden 200 köle, yerlerin temizlenmesine çalışırken elli saka durmadan halka su dağıtıyordu. Güneş battıktan sonra Atmeydanı’nda biri büyük yüz elli fener ile havai fişekler İstanbul’u gün ışığına boğuyordu.
6 Haziran’da gülünç kıyafetler giymiş çalgıcılar kenti dolaşırken, akşamleyin bir sahne kurulup, İstanbul’un kuşatmasını temsil eden bir oyun oynandı. Lehistan Elçisi Filipovski dört iri köpek ve samur kürkler getirmişti.
Armağanların değerinin bin duka olduğu tahmin ediliyordu. Transilvanya beyinin temsilcisi Ladislas Szalanczy, gümüşten yedi şarap kupası, sanatkârane işlenmiş yedi tabak, iki leğen ve ikisi altın kaplamalı dört şamdan armağan etmişti. Ragusyalıların ve Boğdan ile Eflak voyvodalarının armağanları gümüş kupalar, kıymetli şallar ve saatlerdi. Kırım hanlarının gönderdikleri, on yük samur kürkü, bir o kadar astragan manto, beş yüz ağaç sansarı kürkü, kadınlar için altı ermin kürkü, on adet mors dışı ve yirmi genç Hıristiyan köleydi.
Fas kralının olağanüstü elçisinin sunduğu armağanlar şunlardı:
Sedef kutu içinde inci bir tespih, altın işlemeli iki seccade, üzerinde çiçekler ve ağaçlar işlenmiş dört ipek halı, altın ve değerli taşlarla süslenmiş bir koşum, pırlantayla tutturulmuş kara tüylerden bir sorguç(2), inci ve pırlantalarla bezenmiş üzengiler, birçok top ipek kumaş, simli dört top kumaş, altın üzerine kakılmış inciler ve kırk bin duka altını tutarında yıllık bağlılık vergisi sunuldu.
Gece olunca, fişeklerin ışığı altına kuyruklarına yanar meşaleler bağlanmış ayılar, köpekler ve tilkiler sokaklara salındı; halk korkuyla kaçışırken seyirciler kahkahadan kırılıyordu. Daha sonra şairler veliahdın sünnet düğünü için kaleme aldıkları kasidelerini sadrazama okudular. Batı dansları ile Yahudi oyuncular bugünün eğlencelerini gece yarısına kadar devam ettirmiş oldu.
8 Haziran günü, padişah, yeniçeri ileri gelenlerine bir ziyafet verdi. Sadrazam ile yeniçeri ağası, yemeğin baş konuğu idiler. Solaklar, peykler, padişahın okçuları ve mızrak darbeleriyle zırhları ve çelikten miğferi delmeye çalıştılar. Avusturya imparatorluk elçisi maiyetiyle kocasına geldi ve eğlencelere katıldı.
Hıristiyan Elçilere İmalı Gösteri
(Avrupa’da matbaa bulunalı 150 yıla yaklaşmış, Rönesans ve dinde Reformun etkisi ve ivmesi ile Avrupa ilerlemeye başlamış; Osmanlı görüldüğü gibi böylece zevk ve sefa âlemlerinde devletin gelirini, şimdiki saraylar, millet bahçeleri yapan RTE gibi har vurup harman savuruyordu).
Biz yine Batılı bir tarihçinin günümüzden 200 yıl önce yazdığı “Osmanlı Tarihi” adlı kitabında yazdıklarına, tarihte görülmemiş o sünnet düğününe dönelim.
“9 Haziran’da yetmiş sofra kurularak din bilginleri, şeyhülislam, kazaskerler, kadılar, naipler, müderrisler, hocalar, şeyhler ve imamlar yemeğe davet edildi.
Padişahın hocasının tam karşısına iki tane kale dikildi. Bunlardan birinde kırmızı ve sarı bayraklar asılıydı ve bir İslam kalesini temsil ediyordu. Ötekinde kırmızı ve mavi haçlar sarkıyordu ve Hıristiyan kalesini simgeliyordu. Karşılıklı şiddetli top atışından sonra birinci kalenin askerleri yakınlarında topları olduğu halde dışarı çıktı ve ikinci kaleye ilerlediler.
İkinci kalenin dört duvarı da tamamen yıkılınca Hıristiyan devletlerin elçilerine imada bulunmak amacıyla dört tane domuz çevreye kaçıştı.
Bu zekice tasarlanmış şakayı daha da anlamlı kılmak üzere saraydan getirilen bir aslana bir domuz parçalattırıldı.
10 Haziran günü Avusturya elçisi kırk bin duka değerindeki armağanlarını padişaha sunmaya hazırlanırken, Venedik elçisinin sekiz bin duka değerindeki ve kumaşlar armağan edeceğini duyunca, padişahın huzuruna çıkmayı akşamki eğlencelerin birine bıraktı.
11 Haziran’da çeşitli loncanın(3)resmigeçidi başladı. Yirmi bir gün süren bu geçiş sırasında her lonca, mesleğinin en güzel örneğini padişaha sunuyordu. lll. Murad da onlara darphaneden yeni çıkmış akçeler dağıttı. Derviş tarikatlarına karşı şeyhülislamın yaptığı konuşma, büyük bir sessizlik içinde dinlenildi ve binlerce “amin” sözü ile karşılandı.
Herkes Hünerini Ortaya Koyuyordu
Geçit resmine ilk başlayan kunduracılar, altın işlemeli muazzam bir kundurayı padişaha sundular. Daha sonra karagözlere ve kuklacılar geçti. Akşam olunca Müslümanların “müh ü Süleyman” dedikleri altı köşeli yıldız biçiminde büyük bir ateş yakıldı.
12 Haziran günü pamuk ipliği bükenler, pamuktan aslan ve deniz canavarları yapmış olarak Padişah lll. Murad’ın önünden geçtiler.
13 Haziran’da kunduracı ve eyerci ustalarına ziyafet verildi. Eyerciler altı tekerlekli bir araba üzerine kurulmuş seyyar bir eyer atölyesini armağan ettiler. Gece olduğundan Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa gökyüzünde temsil ettiği kuleler, şatolar ve fillerle gösterdiği renk bolluğu bakımından o ana kadar atılanları gölgede bırakan bir havai fişek atıldı.
14 Haziran’da sipahiler arasında bir yarışma yapıldı. Sokullu’nun dul eşinin 900 Hıristiyan kölesi Aziz George’un ejderhalarla yaptığı uğraşı temsil eden ateş dansı gösterisi yaptılar.
Atmeydenı’nda iki kalyonun birbirine bordalaması temsil edildi. Yenik düşen kalyon, sancağı arka tarafta tozlar içinde sürünerek ötekinin yedeğinde meydandan çıkarıldı.
Yine Sokullu’nun dul eşinin müzik takımı bir nevi mitolojik pantomim oynadı.
15 Haziran’da altın ve gümüş haddecileri ile pastacılar padişahlarına saygılarını sundu. Sipahi ve silahtar takımları, uzun bir değnek ucuna bağlanmış altından bir elmaya ok atışları ve at üzerinde binicilik gösterileri yaparak konukları eğlendirdiler.
16 Haziran’da çeşitli tarikatlara mensup dervişler çeşitli hünerler göstererek padişahın takdirini topladılar. Bir bölümü “Allah” ve “hu” diye haykırarak kendi çevresinde hızla dönüyor, kimi kızgın demirleri ağızlarına sokuyor, bıçak vs yutuyordu.
Günbatımından sonra bir Rum pazın icat ettiği havai fişek gösterisi izlendi.
17 Haziran günü ipek ipliği saranlar ile hamurcular, şerbetçiler geçtiler. Hamurcular, hamurdan çeşitli yiyecekler yaparken, şerbetçiler de imal ettikleri rengârenk şerbetleri halka dağıtıyorlardı.
Dokumacılar son derece ince dokunmuş kumaşları padişaha sunarken, deri tabaklayanlar, altın işlemeli köseleler ile dikişsiz deri kupaları armağan ediyorlardı.
18 inde “düğüncübaşı” unvanı taşıyan Rumeli beylerbeyi şerefine büyük bir şölen tertiplendi.
Sebzeciler, iplik satıcıları ile peştamalcılar sırayla padişahın önünden geçti. Yalnız altın elbiseler giydirilmiş üç yüz çırak ile geçen kuyumcuların görünümü pek görkemli oldu.
Ayın 19 unda “haşağı”(4) imalatçıları ile mumcular, eserlerinin en güzellerini Sultan lll. Murad’a sunarak törene katıldı.
Bir Sünnete Sekiz Bin Duka Altın
Kaptanıderya ile donanma subaylarına verilecek şölene ayrılan Haziran’ın 20 sinde çömlekçiler ile halıcılar, onların arkasından kare şeklinde kırmızı, sarı, mavi ve beyaz bayraklar taşıyan Beyoğlu ve Galata Rumları saygı geçişinde bulundu. Daha sonra cebeciler göründü, içlerinden yüz kişi altın yıldızlı eski silahları takınmışlardı. Ciltçiler ile kâğıt elbiseler giymiş yüz genç oğlanla geçit resmine katıldılar. Yorgancılar simli kumaştan elbiseler giymiş ve yine simli kumaştan şilte ve yastıklar üzerine yatmış yüz elli çocuk ile padişahın huzurunda yer aldılar. Aynacılar ile çiniciler yüz elli çocuğun üzerine bir sürü ayna koymuş, böylece güneş ışınlarını seyircilere yansıtıyorlardı. Tarak yapımcı, yirmi bir gün süren loncaların geçit resmini sona erdirdiler.
7 Temmuz’da veliaht Şehzade, Mehmed Paşa tarafından Atmeydanı’ndaki sarayda sünnet edildi. O günün görkemini daha da artırmak için altın ve gümüş dağıtılırken, ödülü bin duka altını olan bir at yarışı düzenlendi. Başarılı ameliyatından dolayı Cerrah Mehmet Paşa (5) sekiz bin duka altınıyla ödüllendirildi.
Sünnetten on iki gün sonra bir sarhoş ile bir fahişenin neden olduğu karışıklıklarda yeniçerilerle beraber sipahileri de cezalandırmak isteyen zaptiyelerin ağası, sipahilerden birisini öldürünce olaylar daha da büyüdü. Birbirlerine giren yeniçeriler ile sipahiler Rumeli beylerbeyi, yeniçeri ağası ve sadrazam zorlukla yatıştırabildi.
22 Temmuz günü yani sünnet düğününün başlamasından elli iki gün sonra padişah, şehzadesi ile Topkapı sarayına döndü. Doğumundan iki gün önce ölen bir şehzade ile çıkan bir yangın düğünün sonunu kötü bağladı. Bu yangın sipahiler ile yeniçeriler arsında baş gösterecek manevi bir yangının işareti olarak yorumlandı.
Şehzadenin sünneti dolayısıyla yapılan bu eğlenceler hakkında böyle ayrıntılı bilgi vermemizin nedeni, bu sünnet düğününün Sultan lll. Murad’ın yıllarca zihnini meşgul etmesi, hazırlıklar yapması ve henüz bütün Avrupa devletleri tarafından çekinilen bir güç olur. Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu göstermesi, saray ileri gelenlerinin ve devlet büyüklerinin görkemini, elbiselerin zenginliğini, halkın zevkini ve eğlence biçimini ve çeşitli meslek kuruluşlarının nasıl örgütlendiklerini ortaya koyması bakımından önemli olmasındandır”.
Sünnet düğününün neşe içinde sona ermesini engelleyen bir olay oldu. Sadrazam Özdemiroğlu Osman Paşa, sonu çok acı biten, ancak adaletli olan bir harekette bulundu.
Osmanlının eyaletlerinin içinde en fazla geliri olan yer Mısır. Mısır’a verilen vali ve beylerbeyleri çoğu genellikle rüşvetten dolayı kısa zamanda zengin dönerlermiş. lll. Murad’ın kayınbiraderi Hasan Paşa, beylerbeyi olarak bulunduğu Mısır’da eyalet gelirlerini kendi servetini artırmak üzere kullanınca ve de İstanbul’a şikâyetler gidince İstanbul’a çağırıldı, gelir gelmez de Yedikule zindanına atıldı. Padişah kayınbiraderinin hayatını, ancak kız kardeşinin yalvarmaları ve gözyaşları karşılığında bağışladı. Yerine İbrahim Paşa vali atandı”. (6)
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1) Vak'a-Nüvis, Osmanlı İmparatorluğu zamanında saltanatın tarihî olaylarını kaydetmekle görevlendirdiği kişilere verilen isimdir. Vakanüvîsân devlet görevlisidir. Her yılın sonunda saraya o yıl içinde ölen önemli şahısların biyografilerini vermekle yükümlüdürler.
(2)Sorguç. Osmanlı döneminde, padişahın ve vezirlerin başlıklarına takılan, tüylerden ve mücevherlerden yapılmış, püskül biçiminde süs.
(3)Lonca, aynı bölgede yaşayan esnaf ve zanaatkarların örgütlenerek kurduğu meslek organizasyonuna verilen isimdir.
Peykler. Osmanlı Devleti'nde haber götüren kimseler ve yaya postacı sınıfı için kullanılanlar
(4) Haşağı”. Atlara eyer vurulurken, eyer ile atın sırtı arasına konulan keçeden, pamuktan, yünlüden, ya da yumuşak deriden yapılan örtü
(5)Cerrah Mehmed Paşa (d. ? - ö. Ocak 1604) III. Murad ve III. Mehmed saltanatları döneminde sadrazamlığa kadar yükselmiş (9 Nisan 1598 - 6 Ocak 1599) tarihleri arasında yaklaşık on bir ay sadrazamlık görevi yapmış bir Osmanlı tabibi ve paşasıdır.
Enderûn mektebinde yetişmiştir. Hasoda ağalarından iken Şehzade Mehmet'i sünnet etmekteki mahareti sebebiyle “cerrah” anıldı Enderûndan çıkması ile yeniçeri ağalığı görevine atanmıştır. Daha sonra kubbe veziri olmuştur. İkinci vezir iken 9 Nisan1598 Sadrazam Hadım Hasan Paşa'nın idam edilmesi üzerine sadrazam tayin edilmiştir.[1]
İngiliz Elçisi Lallo'nun hatıralarına göre III. Mehmed'in halası ile evlenmiştir.
Sadrazam iken ilerleyen nikris hastalığından muzdarip olduğundan dolayı bir müddet sonra şahsen sadrazamlık işlerine bakamayıp bir yardımcı ile iş görmesi gerekmiştir. Bu, Sultan III. Mehmed tarafından uygun görülmeyip 6 Ocak 1599'da sadrazamlıktan azledilmiştir. Yerine Damat İbrahim Paşa üçünçü defa sadrazam yapılmıştır.[1]
Bundan sonra bir müddet daha yaşayan Cerrah Mehmet Paşa, Ocak 1604'da (Hicri Şaban 1012'de) vefat etmiştir. Günümüzde İstanbul'da ismini taşıyan Cerrahpaşa semtinde yaptırdığı Cerrah Paşa Külliyesi'nin camii avlusunda bulunan türbesine defnedilmiştir.
Kendi ismini taşıyan semtte, kendi ismini taşıyan, vakfiyesi 1594 (Hicri 1003) tarihi taşıyan Cerrah Mehmed Pasa Camiden, medrese, mektep, sebil, çeşme, şadırvan, dershane ve çifte hamamdan oluşan bir külliyesi bulunmaktadır.[2]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Cerrah_Mehmed_Pa%C5%9Fa
(6) Osmanlı Tarihi Alphonse de Lamartine (1790-1869) 2011 Kapı Yayınları sf 542-548
Yorum Gönder