Ölümlük Kalımlık Kefen Parası
Ülkemiz; bulunduğu coğrafya itibariyle, sürekli depremlere maruz kalmakta ve bu husus, ilmen de sabit olup, sık sık tekrarlanan ölümcül ve yıkıcı depremler, bu gerçeği açıkça ispatlamıştır.
Yani, ülkemiz için deprem, beklenmeyen, olağanüstü bir afet değildir.
Rutin haline gelen depren afeti için bile, yedek akçe ayırmayan, deprem için toplanan vergileri dahi, lüzumsuz başka alanlarda kullanarak yok eden bizi yönetenlerin; şimdi içinde bulunduğumuz ve tüm Dünya'yı saran Korona virüsünden kaynaklı bir sağlık afetine karşı hazırlıksız yakalanmış olması da, çok doğaldır.
Nerede o Devlet aklı bizi yönetenlerde, nerede o ileri görüş? Ara da bulasın.
Cahili ve okumuşu, halkımız bile, anasından babasından, dedelerinden miras, güzel bir adeti kendileri için uygulamakta ve öngöremedikleri muhtemel ölüm, kalım, hastalık gibi zor günlerinde kullanmaları için; ölümlük, kalımlık ve kefen parası dedikleri belirli miktardaki parayı, bir kenara koyup saklamaktadırlar.
Ülkemizi de etkisi altına alan son Korona Virüs salgını gösterdi ki; bizi yönetenler, cahil halkın bile öngördüğü, ölümlük, kalımlık bir kefen parasını bir kenara koyamamışlar. Halkın; bir donunu almadıklarının kaldığı, verginin dahi vergisini aldıkları,1999 Gölcük depremi için geçici olarak konulan ve deprem vergisi olarak anılan vergiyi dahi, sürekli hale getirdikleri, fakir halkın kanını emen binlerce kalem ağır vasıtalı ve vasıtasız vergilerle topladıkları katrilyonları; bir miras yedi gibi, plansız ve programsız, ihtiyaç sıralaması yapmadan hoyratça harcayarak tüketmişler ve hazineyi boşaltarak, fakir halka el açar hale getirmişlerdir.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; salgın nedeniyle herkesin evlerine kapanmaları, piyasanın ve alış verişlerin durma noktasına gelmesi nedeniyle işsiz kalan, gün kazanıp gün yemek zorunda olan; küçük esnaflara, taksicilere, inşaat işçilerine, amelelere, hamallara, berberlere, gündelikçi ev çalışanlarına, pazarcı esnafına, ayakkabı boyacılarına ve aklımıza gelmeyen emeğiyle çalışan milyonlarca fakir ve çaresiz insanımıza, nakdi ve mali yardım edemez durumda olup, onların sadece devlete olan borçlarını erteleme, kredi verme, uçamayacakları uçak biletlerinden alınan KDV'yi %1'e indirme, gidemeyecekleri kapalı olan otellerdeki konaklama vergisini erteleme, konut kredi faizinde indirim yapma gibi, akıl almaz, karın doyurmayan ve milletin aklıyla alay eden bir paketi ancak açıklayabilmişlerdir.
Baktılar bu tedbirler bir işe yaramıyor, halka el açarak, halktan yardım dilenme, yardım kampanyası açma yolunu seçmişlerdir.
Kampanya'yı dün açan AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; lütfetmiş ve yedi aylık maaşını, bu kampanya'ya bağışladığını açıklamıştır. Adama sorarlar, niçin bir yıllık veya dönem sonuna kadar ki maaşını değil de, yedi aylık maaşını bağışlıyorsun? Seni, bu millet zaten 1150 odalı sarayında yemen ve içmen dahil bedavadan ağırlayıp misafir etmiyor mu, sen Dünya'nın en zengin insanlarından birisi değil misin, niçin yedi aylık maaş, bu yedi ayın bir anlamı mı var sizin için?
ERDOĞAN'ın bu kampanyası fazla ilgi görmez, halk artık kendisine inanmıyor ve güvenmiyor. Bu kampanya'ya; ancak, yandaş iş adamları, halkın parasını soyan yandaş müteahhitler, ERDOĞAN korkusuyla katkı sunabilirler o kadar.
Halkımızın güveni kalmadığı için halkımızın bu kampanya'ya destek vereceklerini sanmıyoruz. Zaten halkımızın yardım etme gücü kaldı mı ki?
Devleti yönetenler, halkın vergileriyle toplanan kamu gelirlerini; kamu hizmetlerini ve yatırımları önemlerine ve aciliyetlerine göre bir öncelik sırasına koyarak, iktisatlı ve planlı bir şekilde harcamak ve bunun da hesabını halkımıza vermek zorundadırlar.
Devleti yönetenler; topladıkları halkın parası vergilerden, bu afet günlerini düşünerek, ölümlük ve kalımlık bir parayı bütçede bir fasıl açarak ayırmalıydılar. Bunu yapmadıkları gibi, ayrılan halk yararına birçok fonda biriken paraları dahi, istedikleri yerlerde lüks ve israf için, taşa, betona ve toprağa yatırdılar. Merkez Bankasından aldıkları kefen parası tabir edilen yedek akçeyi dahi, bir çırpıda harcayıp tükettiler. Plan,bütçe ve bütçe disiplini diye bir şeyle, asla tanışmadılar.
Halktan yardım dilenen ERDOĞAN'ın; halkına güven aşılaması ve peşinden gelmelerini isteyebilmesi için, acilen yapması gereken bazı zorunlu fedakarlıkları, burada sıralamak istiyoruz.
ERDOĞAN öncelikle;
Yedi aylık değil, görevinin sonuna kadar alacağı tüm maaşlarını bu yardım kampanyasına bağışlamalıdır.
Nereye gittiği çok şüpheli olan ve yasa gereği soruşturulamayan örtülü ödenek harcamalarına derhal son vererek, mevcut örtülü ödeneğinin tamamını, bu salgından ekonomik olarak etkilenen kişilere düzenli olarak dağıtmasını sağlamalıdır.
Sarayın 1150 odasını doldurabilmek için, etrafında oluşturduğu ve adlarına danışman denilen paralel devlet yapısına derhal son vererek, aslında kendilerinden bir kelime dahi danışmadığı, tümü zengin, birkaç yerden maaş vesair geliri olan, işe adam değil adama iş icat edilerek saraya doldurulan yandaş danışmanlar ordusunun işlerine acilen son vererek, bunlara bütçeden beyhude ödenen ödenek ve maaşları, fakir halkın istifadesine sunmalıdır.
Sarayın günlük masrafının ağır yükünü bu şartlarda taşıyamaz hale gelen halkın durumuna acıyarak, bütçenin kamburu olan saray'a kilit vurmalı ve ATATÜRK'ün ve sonraki Cumhurbaşkanlarının şerefle ve severek ikamet edip mesai yaptıkları ÇANKAYA KÖŞKÜNE taşınarak, bütçedeki saray yüküne ve israfına son vermelidir.
Kullanımındaki uçan saray tabir edilen uçaklardan birini muhafaza ederek, geri kalanları satışa çıkarmalı ve elde edilecek paralar bütçeye gelir kaydedilerek, halkın istifadesine sunulmalıdır.
Kanal İstanbul denilen; saçma ve gereksiz, halka zorla dayatılan projeden vaz geçildiği, derhal halkımıza deklere edilmelidir.
Marmaris’teki yazlık ve Van Gölü kenarındaki, ne olduğu belirsiz saray yapımları kaldığı yerde dondurulmalı ve ileride tamamlandığında, turizme devredilmelidir.
Uçan ve uçmayan sarayları, yatları, lüks ve ihtişamı, israfı, devletin itibarı sayan yanlış ve köhne Osmanlı zihniyetini terk ederek, artık ülkenin gerçekleri ile yüzleşmelidir.
Salgın sona erdikten sonra da, kendisinin ve devlet büyükleriyle bürokratların gereksiz ve temelinde gezme amacı yatan sözde görev amaçlı yurt dışı seyahatlerine sınır getirmelidir.
Lüks makam otomobili saltanatını sonlandırmalıdır.
Yap, işlet devret modeliyle ve kar garantisiyle devlete iş yapan yandaş müteahitlerle masaya oturarak, tüm ihale anlaşmalarını, ortaya çıkan olağanüstü hal nedeniyle yeniden uyarlayıp güncellemeli ve şimdi devlete daha da ağır bir yük haline gelen kar garanti ödemelerinin, bu salgın boyunca tamamen silinmesini sağlamalıdır. Anayasanın bile çok kolay ihlal edildiği ve uygulanmadığı ülkemizde; gerekirse, bunun için hukuk ihlallerini halkının geleceği için göze alabilmelidir. Orta vadede de, bu yap işlet devret modeliyle yapılan kar garantili tüm tesisleri, süreleri dolmadan bedeli mukabilinde devletleştirmelidir. Bundan sonra da, yap işlet devret modeliyle tesis yapmaktan kaçınmalıdır.
Devlet ve bürokrasideki her türden lüks harcamalara derhal son vermelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının dikkati çekilerek, kuruluş amacının dışına çıkmaması sağlanmalı, ihtiyaç fazlası cami yapımından ve buralara din görevlileri atanmasından vaz geçilmeli, hatta her sokağa ve mahalleye yapılmış olan ihtiyaç fazlası camiler belirlenerek kapatılmalı, burada çalışanlar başka yerlerde görevlendirilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2020 yılı Bütçesinin %50 si; derhal, Sağlık Bakanlığına aktarılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı geri kalan para ile idare etmesi ve yasasındaki kuruluş amacının dışına çıkmaması gerektiği konusunda şiddetle uyarılmalıdır.
Dinci vakıfların hortumları kesilmeli, bu vakıflara kamudan bir kuruş dahi aktarılmamalı, vakıfların; yardım edilen değil, kendi öz varlıklarıyla yardım eden kurumlar olduğu gerçeği hatırlanarak uygulamaya konulmalı, dinci tüm vakıflara daha önceki zamanlarda, belediyeler ve devlet kurumları tarafından aktarılan değerler, geri çekilmeli ve halkımız için kullanılmalıdır.
Sayın ERDOĞAN; sadece yedi aylık maaşını bağışlayarak değil, yukarıda saymaya çalıştığımız ve bizim unuttuğumuz diğer tedbirleri alarak yürürlüğe koymalıdır ki; halkımız, onun peşinden yürümek değil, salgının vurduğu ihtiyaç sahibi insanlar için, seve seve koşsunlar.
Bunun başka yolu yok, Sayın ERDOĞAN.
Bize ve halkımıza kaybettirdiğiniz, size olan güven ve inancı yeniden kazandırabilmeniz için, yukarıda saymaya çalıştığımız bu adımları acilen atmanız zorunludur.
Bekliyoruz, tüm halkımız ve tabi bendeniz de.
31/03/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yani, ülkemiz için deprem, beklenmeyen, olağanüstü bir afet değildir.
Rutin haline gelen depren afeti için bile, yedek akçe ayırmayan, deprem için toplanan vergileri dahi, lüzumsuz başka alanlarda kullanarak yok eden bizi yönetenlerin; şimdi içinde bulunduğumuz ve tüm Dünya'yı saran Korona virüsünden kaynaklı bir sağlık afetine karşı hazırlıksız yakalanmış olması da, çok doğaldır.
Nerede o Devlet aklı bizi yönetenlerde, nerede o ileri görüş? Ara da bulasın.
Cahili ve okumuşu, halkımız bile, anasından babasından, dedelerinden miras, güzel bir adeti kendileri için uygulamakta ve öngöremedikleri muhtemel ölüm, kalım, hastalık gibi zor günlerinde kullanmaları için; ölümlük, kalımlık ve kefen parası dedikleri belirli miktardaki parayı, bir kenara koyup saklamaktadırlar.
Ülkemizi de etkisi altına alan son Korona Virüs salgını gösterdi ki; bizi yönetenler, cahil halkın bile öngördüğü, ölümlük, kalımlık bir kefen parasını bir kenara koyamamışlar. Halkın; bir donunu almadıklarının kaldığı, verginin dahi vergisini aldıkları,1999 Gölcük depremi için geçici olarak konulan ve deprem vergisi olarak anılan vergiyi dahi, sürekli hale getirdikleri, fakir halkın kanını emen binlerce kalem ağır vasıtalı ve vasıtasız vergilerle topladıkları katrilyonları; bir miras yedi gibi, plansız ve programsız, ihtiyaç sıralaması yapmadan hoyratça harcayarak tüketmişler ve hazineyi boşaltarak, fakir halka el açar hale getirmişlerdir.
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; salgın nedeniyle herkesin evlerine kapanmaları, piyasanın ve alış verişlerin durma noktasına gelmesi nedeniyle işsiz kalan, gün kazanıp gün yemek zorunda olan; küçük esnaflara, taksicilere, inşaat işçilerine, amelelere, hamallara, berberlere, gündelikçi ev çalışanlarına, pazarcı esnafına, ayakkabı boyacılarına ve aklımıza gelmeyen emeğiyle çalışan milyonlarca fakir ve çaresiz insanımıza, nakdi ve mali yardım edemez durumda olup, onların sadece devlete olan borçlarını erteleme, kredi verme, uçamayacakları uçak biletlerinden alınan KDV'yi %1'e indirme, gidemeyecekleri kapalı olan otellerdeki konaklama vergisini erteleme, konut kredi faizinde indirim yapma gibi, akıl almaz, karın doyurmayan ve milletin aklıyla alay eden bir paketi ancak açıklayabilmişlerdir.
Baktılar bu tedbirler bir işe yaramıyor, halka el açarak, halktan yardım dilenme, yardım kampanyası açma yolunu seçmişlerdir.
Kampanya'yı dün açan AKP Genel Başkanı ERDOĞAN; lütfetmiş ve yedi aylık maaşını, bu kampanya'ya bağışladığını açıklamıştır. Adama sorarlar, niçin bir yıllık veya dönem sonuna kadar ki maaşını değil de, yedi aylık maaşını bağışlıyorsun? Seni, bu millet zaten 1150 odalı sarayında yemen ve içmen dahil bedavadan ağırlayıp misafir etmiyor mu, sen Dünya'nın en zengin insanlarından birisi değil misin, niçin yedi aylık maaş, bu yedi ayın bir anlamı mı var sizin için?
ERDOĞAN'ın bu kampanyası fazla ilgi görmez, halk artık kendisine inanmıyor ve güvenmiyor. Bu kampanya'ya; ancak, yandaş iş adamları, halkın parasını soyan yandaş müteahhitler, ERDOĞAN korkusuyla katkı sunabilirler o kadar.
Halkımızın güveni kalmadığı için halkımızın bu kampanya'ya destek vereceklerini sanmıyoruz. Zaten halkımızın yardım etme gücü kaldı mı ki?
Devleti yönetenler, halkın vergileriyle toplanan kamu gelirlerini; kamu hizmetlerini ve yatırımları önemlerine ve aciliyetlerine göre bir öncelik sırasına koyarak, iktisatlı ve planlı bir şekilde harcamak ve bunun da hesabını halkımıza vermek zorundadırlar.
Devleti yönetenler; topladıkları halkın parası vergilerden, bu afet günlerini düşünerek, ölümlük ve kalımlık bir parayı bütçede bir fasıl açarak ayırmalıydılar. Bunu yapmadıkları gibi, ayrılan halk yararına birçok fonda biriken paraları dahi, istedikleri yerlerde lüks ve israf için, taşa, betona ve toprağa yatırdılar. Merkez Bankasından aldıkları kefen parası tabir edilen yedek akçeyi dahi, bir çırpıda harcayıp tükettiler. Plan,bütçe ve bütçe disiplini diye bir şeyle, asla tanışmadılar.
Halktan yardım dilenen ERDOĞAN'ın; halkına güven aşılaması ve peşinden gelmelerini isteyebilmesi için, acilen yapması gereken bazı zorunlu fedakarlıkları, burada sıralamak istiyoruz.
ERDOĞAN öncelikle;
Yedi aylık değil, görevinin sonuna kadar alacağı tüm maaşlarını bu yardım kampanyasına bağışlamalıdır.
Nereye gittiği çok şüpheli olan ve yasa gereği soruşturulamayan örtülü ödenek harcamalarına derhal son vererek, mevcut örtülü ödeneğinin tamamını, bu salgından ekonomik olarak etkilenen kişilere düzenli olarak dağıtmasını sağlamalıdır.
Sarayın 1150 odasını doldurabilmek için, etrafında oluşturduğu ve adlarına danışman denilen paralel devlet yapısına derhal son vererek, aslında kendilerinden bir kelime dahi danışmadığı, tümü zengin, birkaç yerden maaş vesair geliri olan, işe adam değil adama iş icat edilerek saraya doldurulan yandaş danışmanlar ordusunun işlerine acilen son vererek, bunlara bütçeden beyhude ödenen ödenek ve maaşları, fakir halkın istifadesine sunmalıdır.
Sarayın günlük masrafının ağır yükünü bu şartlarda taşıyamaz hale gelen halkın durumuna acıyarak, bütçenin kamburu olan saray'a kilit vurmalı ve ATATÜRK'ün ve sonraki Cumhurbaşkanlarının şerefle ve severek ikamet edip mesai yaptıkları ÇANKAYA KÖŞKÜNE taşınarak, bütçedeki saray yüküne ve israfına son vermelidir.
Kullanımındaki uçan saray tabir edilen uçaklardan birini muhafaza ederek, geri kalanları satışa çıkarmalı ve elde edilecek paralar bütçeye gelir kaydedilerek, halkın istifadesine sunulmalıdır.
Kanal İstanbul denilen; saçma ve gereksiz, halka zorla dayatılan projeden vaz geçildiği, derhal halkımıza deklere edilmelidir.
Marmaris’teki yazlık ve Van Gölü kenarındaki, ne olduğu belirsiz saray yapımları kaldığı yerde dondurulmalı ve ileride tamamlandığında, turizme devredilmelidir.
Uçan ve uçmayan sarayları, yatları, lüks ve ihtişamı, israfı, devletin itibarı sayan yanlış ve köhne Osmanlı zihniyetini terk ederek, artık ülkenin gerçekleri ile yüzleşmelidir.
Salgın sona erdikten sonra da, kendisinin ve devlet büyükleriyle bürokratların gereksiz ve temelinde gezme amacı yatan sözde görev amaçlı yurt dışı seyahatlerine sınır getirmelidir.
Lüks makam otomobili saltanatını sonlandırmalıdır.
Yap, işlet devret modeliyle ve kar garantisiyle devlete iş yapan yandaş müteahitlerle masaya oturarak, tüm ihale anlaşmalarını, ortaya çıkan olağanüstü hal nedeniyle yeniden uyarlayıp güncellemeli ve şimdi devlete daha da ağır bir yük haline gelen kar garanti ödemelerinin, bu salgın boyunca tamamen silinmesini sağlamalıdır. Anayasanın bile çok kolay ihlal edildiği ve uygulanmadığı ülkemizde; gerekirse, bunun için hukuk ihlallerini halkının geleceği için göze alabilmelidir. Orta vadede de, bu yap işlet devret modeliyle yapılan kar garantili tüm tesisleri, süreleri dolmadan bedeli mukabilinde devletleştirmelidir. Bundan sonra da, yap işlet devret modeliyle tesis yapmaktan kaçınmalıdır.
Devlet ve bürokrasideki her türden lüks harcamalara derhal son vermelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının dikkati çekilerek, kuruluş amacının dışına çıkmaması sağlanmalı, ihtiyaç fazlası cami yapımından ve buralara din görevlileri atanmasından vaz geçilmeli, hatta her sokağa ve mahalleye yapılmış olan ihtiyaç fazlası camiler belirlenerek kapatılmalı, burada çalışanlar başka yerlerde görevlendirilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2020 yılı Bütçesinin %50 si; derhal, Sağlık Bakanlığına aktarılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı geri kalan para ile idare etmesi ve yasasındaki kuruluş amacının dışına çıkmaması gerektiği konusunda şiddetle uyarılmalıdır.
Dinci vakıfların hortumları kesilmeli, bu vakıflara kamudan bir kuruş dahi aktarılmamalı, vakıfların; yardım edilen değil, kendi öz varlıklarıyla yardım eden kurumlar olduğu gerçeği hatırlanarak uygulamaya konulmalı, dinci tüm vakıflara daha önceki zamanlarda, belediyeler ve devlet kurumları tarafından aktarılan değerler, geri çekilmeli ve halkımız için kullanılmalıdır.
Sayın ERDOĞAN; sadece yedi aylık maaşını bağışlayarak değil, yukarıda saymaya çalıştığımız ve bizim unuttuğumuz diğer tedbirleri alarak yürürlüğe koymalıdır ki; halkımız, onun peşinden yürümek değil, salgının vurduğu ihtiyaç sahibi insanlar için, seve seve koşsunlar.
Bunun başka yolu yok, Sayın ERDOĞAN.
Bize ve halkımıza kaybettirdiğiniz, size olan güven ve inancı yeniden kazandırabilmeniz için, yukarıda saymaya çalıştığımız bu adımları acilen atmanız zorunludur.
Bekliyoruz, tüm halkımız ve tabi bendeniz de.
Güner Yiğitbaşı
31/03/2020Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu