Devrimler değişik bağlamlarda ve tarihi konumlarda her zaman bir
yerlerde vardır. Fakat çağdaş tarih içinde ve bildiğimiz Türk tarihi
bağlamında bir tane Türk Devrimi var: Bu batmış bir İmparatorluğun
Türkçekonuşan halkının Kurtuluş Savaşı sonunda gerçekleştirdiği, Birinci
Dünya Savaşı sonrasında ayakta kalma savaşıdır.
Bunu yapanların çocukları henüz yaşarken ve bu uğurda yaşamını
yitirmiş ya da sonuna kadar bir şey beklemeden yaşamış milyonlar
yanında, son yirmi otuz yılda, bu devrimin hiçbir aşamasına katılmamış,
bu bağlamda hiç bir fedakarlık yapmamış, hatta olan bitenleri bile
öğrenmemiş, ama onun sayesinde köle olmadan yaşayan, kimi sonradan
yetmeler, Cumhuriyet Devrimi dediğimiz, İslam dünyasında başka eşi
olmayan olağanüstü tarihi olguyu yadsıyan bir söylem ürettiler ve bunu
çoluk çocuğa gerçek diye belletmeye çalıştılar. Bu fiyasko ile
sonuçlandı ama, toplumun geleceği için umut kırıcı bir politik sonuç
doğurdu.
Onun için iyi niyetli, namuslu ve biraz insan sevgisi taşıyanların bu
nitelikleri yerin dibine indirmek için çalışan soysuzlara karşı 23-38
yılları arasında Anadolu halkının Cumhuriyeti nasıl kurduğunu
anımsamaları gerek. Çünkü bu savaş kişilerin değil Türk halkının
savaşıydı.
KURUCULAR KİMLERDİR?
Cumhuriyetin kurucusu, bir simge olarak, Kurtuluş Savaşını kazanan
ordunun başkumandanı Mustafa Kemal’dir. Ama onun komutasında çarpışan
ordu, onunla birlikte savaşan Osmanlı ordusunun asker ve komutanları,
Kurtuluş savaşında ölenler, Anadolu’ya gelen Osmanlı bürokratları, o
ordunun inandıkları düşünceleri onlara anlatmış hocaları ve yazarları,
ve aşağıda dile getireceğim hikayede görüleceği gibi Anadolu’nun en
umulmadık köşelerinde uygarlık davranışları örnekleyen aydın ve çalışkan
insanlar, Cumhuriyetin kurucularıdır. Karşı çıkanlar da kuşkusuz oldu.
Mustafa Kemal’in dehası var olan bu ulusal potansiyeli yönlendirmek,
yeni devlet örgütünü kurmak oldu.
Bugün aptal bir politik tartışmanın konusu olan Atatürkçülük (ya da
Kemalizm) Kurtuluş Savaşının yönelim ve amacı değildir. Kurtuluş
Savaşının amacı Mustafa Kemal’i peygamber yapmak da olmadı. Öyle olduğun
sananlar ya söylediklerini anlamamış, ya da başka nedenlerle
çarpıtanlardır.
Mustafa Kemal İlk kurulan partinin lideridir. Arkadaşlarına başka
partiler de kurdurmuştur. Ama on yıllık bir devrimi engellemeye
çalışanları hoş göremez, devrimi ya da ülkenin bağımsızlığını politik
oyunlara kurban edemezdi. Kaldı ki dünya tarihinde böyle aptal bir
hoşgörü yoktur.
O sırada Türkiye yüzyıllarca süren bir uykudan çıktıktan ve kendini
yok olmaktan kurtardıktan sonra, çağdaş dünyaya katılmak için
örgütlenmeğe çalışan bir toplumdu. 2000 yıllık bir göçer ve cehalet
çağından çıkan ilk Türk devleti idi. Bunun bugünkü parti söylemleriyle
ilişkisi yoktur. Cumhuriyet yanlısı olarak CHP’yi görerek AKP’yi de bir
demokrası partisi gibi görmek türünden yorumlar, temelsiz ve yozlaşmış
düşüncelerdir.
CUMHURİYETİN AMACI NEYDİ?
Cumhuriyetin amacı 20. yüzyıla kadar bağımsız yaşamış bir halkı,
tarihi kimliğini koruyarak çağdaş dünyanın bir üyesi yapmaktı. Bu amaç
yaşlı, genç, İstanbullu, Anadolulu, ve kökeni ne olursa olsun, bunu
kendi iradesiyle kabul eden iyi niyetli ve namuslu insanlarının çabaları
ile gerçekleştirdi. Dilimiz Türkçe idi. Dünya da bizi Türk olarak
tanıyordu. O gün, dün, bugün bunu hâlâ anlamamış olanlar tarihin yüzyıl
dışında kalmış olanlardır. Ama tarihi değiştirecek güçleri de olmayacak!
Anadolu insanı Cumhuriyetin kuruluşuna nasıl katıldığını çeşitli
yayınlardar öğrendik. Bunun özel bir örneğini genç bir doktora adayının
yaptığı çalışmada buldum.
Sevgili Okuyucular,
Bu olgu Tokat Müzesi’nin kuruluşu ve halen bu müzede bulunan, 1931
yılında (Harf Devrimi’nden sadece 3 yıl sonra!) Latin alfabesiyle
yazılmış bir müze defteriyle ilgilidir. Bu defteri yazan Sivaslı hattat
Mehmet Besim Karagülle 1889 doğumludur ve 1928 yılından 1937 yılına
kadar Tokat Kütüphanesi ve Tokat Müzesi Müdürlüğü’nü yürütmüştür.
Karagülle Tokat’taki tarihi yapılara ilgi duymaktadır ve şehirdeki
Selçuklu döneminden kalan binaları, bezemeleri, yazıtları, mezar
kitabelerini fotoğraflayıp, bazı yapıların planlarının çizip, bahsi
geçen müze defterinde belgelemiştir.
HALKIN KURUCU FAALİYETİ
Cumhuriyet hükümetinin 1926 yılında kurduğu küçük bir kent müzesi
olan Tokat Müzesi’nin iskeleti birkaç kişinin çabası ile ortaya çıkar.
Türkiye’de bu şekilde birçok müze kurulur. Bunları üniversite mezunu
uzmanlar kurmaz. Uygarlığa inanmış yerel halk kurar. Müzenin ilk müdürü
Halis Cinlioğlu’ndan sonra Sivaslı hattat Karagülle kendini bu işe
adamıştır. Bu insanlar cumhuriyetin kurucularıdır.
Bugün bilmem ne partili, bilmem ne üniversite mezunu sözde uzman,
araştırma yapanlara müze arşivlerini açmıyor, bakanlık yöneticileri
gerekli çalışmalara ellerinden gelen yardımı yapmıyorlarsa, bu sözüm ona
yeniler, ilk cumhuriyetin mütevazi başarılarını kendi çabaları ile bir
araya getiren amatörler kadar uygar ve Cumhuriyet amaçlarına daha
doğrusu ülkeye yardım etmiyorlar. O alçak gönüllü öncüler bizim
cumhuriyetimizin kurucularıydı.
Benim kuşağımın yarısından çoğu küçük Anadolu köylerinden geldiler.
İlkokulun üçüncü sınıfını Elaziz’de okudum. Mamuret el-Aziz, Sultan
Abdülaziz’in Harput dağının eteğinde ovada kurduğu yeni bir kentti.
Orada sadece bir ilkokul olduğunu hatırlıyorum. 1934 yılında o okulda
çok genç kadın öğretmenler vardı. İlkokul dördüncü ve beşinci
sınıflarını Eğirdir’de okudum. Orada da gencecik, Anadolulu genç kadın
öğretmenler vardı. Ortaokulun birinci sınıfını Denizli’de okudum.Orada
da bir kaç kadın öğretmenimiz vardı. Onlar da Cumhuriyetin
kurucularıdır.
Subaylar, memurlar, hâkimler, hekimler, ilk görevlerini Anadolu’nun
bütün köşelerine, köylerine kadar giderek yapanlar da yurdun her
yöresinden geliyorlardı. Köy Enstitüleri mezunları, onlar da
Cumhuriyetin kurucularıdır. Gazi öldüğü zaman ağlayanlar Cumhuriyetin
kurucuları idi.
ÖNCE CEPHEDE ÖLENLER SONRA HALK
Cumhuriyeti önce cephede savaşan ve ölenler, sonra da halk kurdu.
Cumhuriyetin okuma yazma bilmeyen kurucu halkı, Gazi Mustafa Kemal
Paşanın elinden yeni Cumhuriyetin alfabesini öğrendi.
Halk Partisi politik bir örgüttür. Fakat cumhuriyet düşmanlığının
temellerini ilk kez kendi milletvekilleri, hatta kendi partilerinden
gelenler attılar. Bundan dolayı Cumhuriyete bir şey olmadı. Fakat
cumhuriyeti halka yazı-tura gibi bir seçim oyunu olarak sundular. Halk
bunun yaşamsal bir tedavi olduğunu anlamadı.
DEMOKRASİ MASKESİ
1950 İkinci Dünya Savaşı galipleri, Ortadoğu İslam dünyasında,Yahudi
devletini kurdukları zaman, ‘tavşana kaç, tazıya kovala!’ oyununun
İslam’ın uluslaşamamış halklarını birbirine katan mezhep kavgası
manivelasını öğrendi. Buna zorbalık da eklendi. İslam ülkelerinin
yöneticilerini de ortak ettiler. Sovyet emperyalizmi de öcü ödevi gördü.
Emperyalizm’in en büyük başarısı bu oyunların demokrasi maskesi altında
sunulması oldu.
Bunun ilk örneği Demokrat Parti’dir. Ham halkların partileri de ham
oluyor. Demokrasiyi yazı tura olarak görmeye devam ediyorlar. Fakat yeni
bir şey öğrendiler: Cahil halkları büyüleyen oyuncakları ithal edip
halka satıyorlar. Bu Osmanlının esir ticaretine benziyor. Seferden
birkaç esirle dönersen, köşeyi de dönüyorsun! Biz Batılı kumarbazlara
kumar masaları döşüyoruz. Onlar gelip para kazanıp gidiyorlar. İşin
acıklı tarafı bunun propagandasını yerli çevirmenlerin yapması.
Ne güzelmiş Anadolu’nun o alnı öpülesi, alçak gönüllü, inançlı ve dürüst halkı!
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder