“…toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur.”
Bugün 10 Kasım 2023 günü Atatürk’ün ölümünün 85. Yıldönümünde Anıtkabir’de onu anmak, onun manevi ruhunda saygı duruşunda bulunmak için Tandoğan’dan yeni adıyla Anadolu Meydanı’ndan Anıtkabir’e doğru giden insan seliyle birlikte yürümeye başladım. 80’e dayanan yaşımla birlikte 80 kg lık bedenimi bacaklarım zorlukla taşıyordu. Yolda üç yerde polis kontrol bariyerlerinden geçerek yürürken, yol kenarlarına konulan banklarda oturan, benim gibi yorulan yaşlılara da rastlıyordum. Bankta oturan orta yaşlı iki bayan sigara içiyorlardı, onlara espri olsun diye, selam verdikten sonra, “doktordan duydum sigara insanın akciğerini mahvediyormuş” diyerek takıldım. Öylesine takıldığım bu iki bayandan biri hemen cevabı yapıştırdı: “Kardeş iyi de doktor da içiyor ne yapacağız”. Ne diyeceğimi şaşırdım, gülümseyip yoluma devam ettim.
Anıtkabir’e giden yolu boydan boya plastik bariyerlerle ikiye bölmüşler, bölünen yolun yarısından Anıtkabir tarafından gelenler giderken, diğer yarısını da Anıtkabir’e gidenler kullanıyordu. Binlerce kişiden oluşan insan seli yollarda akarken, içlerinde kucaktaki çocuktan, bir iki bastonla giden yaşlılara, engellilere, kadınlara, gençlere, yaşlılara rastlarken yurdun her tarafından gelen insanlar ellerinde bayraklarla iki taraflı akıp gidiyorlardı. Yolun inişi iyi de çıkışı biraz zor geliyor insana, yola giderken. Nihayet Aslanlı yolun önündeki merdivene geldik, ama merdiveni tırmanmak yorulduğumda bana daha zor geliyordu. Bir gözüm merdiven basamaklarında ise öbür gözüm sözleştiğimiz grubumuzu arıyordu sanki. Gerek kalabalıktan gerekse bacaklarımın taşımaya direnmesinden dolayı zorlukla merdivenin başına çıktım, nöbet tutan kocaman mermer askerlerin yontusunun konduğu mermer kaideye oturdum. Önümden her yaştan, her cinsten türlü giysiler giymiş çeşit çeşit insan seli sevgi saygı ile akıp gidiyordu.
Yorgunluğumu gidermek için asker heykellerinin bulunduğu mermer kaidede oturdum, gelip geçen bir sel gibi binlerce akıp giden insanları seyrediyordum, kalabalığın arasından köylü giysili yaşlı bir kadın belirdi, yanıma doğru yaklaştı sağ tarafımdaki mermer kaideye doğru eğilip dudaklarını mermere dayadı mermeri iki üç kez öptü. Buna çok şaşırdım, şaşkın şaşkın kadının mermer taşını öpüşünü seyrediyordum, huşu içinde sanki Hac’daki Hacer ül Esvet taşını öpüyormuş gibi mermer taşını saygılı öptü ve hiçbir şey olmamış gibi çok doğal bir şekilde arkasına dönüp insan seline karıştı gitti.
Kadın gittikten sonra şaşkınlığım geçti, eyvah dedim, kadını mermeri öperken neden fotoğrafını çekmedim diye söylendim. Atatürk’ün Türk kadınlarına Cumhuriyetle birlikte verdiği değeri, devrim ruhunu kadınlarımız anlamış olmalı diye düşündüm, gözlerim dolu düşünüyordum. Böylece birlikte ziyaret edeceğimiz CUMOK grubumuza katılmayı anımsadım, ama grubumuzdaki arkadaşları bulamadım.
Orta Asya’da iken Müslümanlıktan önce Türk kadını erkeği ile eşit koşullarda eşit haklara sahip at üstünde sevişir, at üstünde dövüşürdü. Müslümanlıktan sonra, dinsel bağnazlık yüzünden yüz yıllarca Türk kadını toplumdan dışlanıp kafes arkasına itildi. İslam Peygamberi “Cennet kadınların ayağı altında” diyerek kadınları yüceltmişse de kadınlar cariye olarak bir mal gibi alınıp satılıyor Tanzimat devrine kadar kadınlar esir pazarlarında bir mal eşya gibi satılıyordu.
II. Mahmud’un padişahlığı zamanında 1831 yılında ilk nüfus sayımı yapılırken Hristiyanlar, çingeneler, hayvanlar bile sayıldığı halde Türk kadınları önemsenmediği, küçük görüldüğü için sayılmadı. Osmanlı padişahları bile Türk kadınlarını beğenmediği için, horladığı için çoğunlukla Hristiyan kadınları ile evleniyorlardı. (O nüfus kayıtlarında 47.002 çingene görülüyor)(1). Benim küçüklüğümde 1950li yıllarda bile, evimizde kızımız bacımız para-başlık parası ile evlendirildikten sonra arkasından o kız için “satıldı” derlerdi. Kadınlar erkek toplumuna katılamaz, “eksik etek” diye dışlanırdı. Erkekler tartışmalar konuşmalarda “benim sözüme mi bir eksik eteğin, bir karının sözüne mi inanıyorsun” diyerek kadın küçümsenirdi. Yine 1950li yıllara kadar, sokakta bir kadın karşıdan karşıya geçerken asla bir erkeğin önünden geçmezdi, ne ki daha önceleri sokakta bir kadın bir erkeği görse saklanırcasına yere çömelirdi. Kadınlar için “saçı uzun aklı kısa” denmez miydi? “Avradın karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” denmez miydi? “Bir kızı serbest bırakırsan ya abdala ya cıngana (çingene) gider” diyerek kadın kişiliksiz hale getirilir baskı altında tutulurdu. (Gerçi şimdilerde bazı erkeklerin saçı kadınların saçını bile geçti).Jön Türkler, 20. yüzyılın başlarında kölelik karşıtı bir duruş sergiledi. II. Abdülhamid'in şahsi köleleri 1909'da serbest bırakıldı ancak hanedan üyelerinin kölelerine bir müdahalede bulunulmadı. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nde köleliği yasal olarak sona erdirdi. Türkiye, köleliğin sona ermesine ilişkin 1926 tarihli Milletler Cemiyeti'nin bir sözleşmesini onaylamak için 1933'e kadar bekledi. 1930'lu yılların başında kızların yasa dışı yolla satıldığı ihbar edildi. Köleliği açıkça yasaklayan mevzuat, 1964'te kabul edildi.(2)
Şimdi fazla uzatmadan, İlk Mecliste kadın hakları konusu görüşülürken kadına değer verilmesini isteyen Milletvekili Tunalı Hilmi Bey konuşmasını yaparken bazı gerici milletvekilleri ona “şeriat” falan diyerek, gürültü çıkararak nasıl da tepki veriyorlar, tutanaklara bir göz atalım:
“Tunalı Hilmi Bey- Arkadaşlar, mübarek cihadımızın bu millete bıraktığı analar bugün erkeklerden fazladır, (gürültüler ayak patırtıları), Ayaklarınızı vurmayınız beyefendiler, benim mukaddes analarımın, benim mukaddes bacılarımın başına vuruyorsunuz ayaklarınızı. İstirham ederim benim anam babamdan yüksektir. (Ayak sesleri) tekrar ediyorum, analar cennetten bile yüksektirler (patırtılar ve gürültüler) müsaade buyurun arkadaşlar, analar bacılar (şiddetli patırtılar) kadınlara intihap hakkı verin demiyorum. Fakat arkadaşlar analarımı bacılarım (gürültüler) hakikate tahammül edemeyen kulaklar?
Emin Bey- (oturduğu yerden) Hilmi Bey, milletin hissiyatı ile oynama. Şeriata hürmet ediniz sedaları
Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) “İntihap hakkı verin demiyorum, (gürültüler) analara intihap hakkı veriniz demiyorum. Şeriata hürmet ederim. Müsaade edin arkadaşlar, kanaatimi söyleyeyim.
Emin Bey – (oturduğu yerden) Öyle kanaat olmaz!
Tunalı Hilmi Bey – (Devamla) “Ne olduğunu anlamayan arkadaşlar, susunuz sözün anlaşılsın. Analara, bacılara... (şiddetli gürültüler) Analara, bacılara hakikate tahammül edemeyen kulaklar...”(3)
Şimdilerde her yıl erkekler tarafından öldürülen binlerce kadınlar varken, 6 yaşındaki çocuklar bile evlendirilirken, kadın haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesinden Cumhuriyet tarihinin en tutucu iktidarlarından AKP-RTE yönetimince neden çekilindiği düşünülürse, kadını dışlayan küçümseyen zihniyetin günümüzde bile devam ettiği görülebilir.
Türkiye'de ilk kez kadınlara seçme-seçilme hakkı, Batı’nın çok ülkesinden önce Atatürk Cumhuriyetinde 5 Aralık 1934'te tanınırken, Avrupa’da nice ülkesinde bundan yıllar sonra tanınmıştı.
Atatürk 31 Ocak 1923 günü kadınlar için İzmir’de şunları söylemişti:
“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmekle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur. Bir toplumun bir uzvu faaliyette bulunurken öteki uzvu atalette olursa, o toplum felce uğramış demektir”.
Bizim toplumumuz için ilim ve fen lüzumlu ise, bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın elde etmeleri gerekir... Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir... Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”(4)
İşte Anıtkabir’de mermer kaideyi huşu içinde saygı ile öpen Türk anası, Atatürk’ün Türk kadınına Cumhuriyetle birlikte verdiği kadın haklarına bir saygı-teşekkür ifadesi olarak onun mezar taşını öper gibi öpüyor, Atatürk’e içten sevgisini dile getiriyordu.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.comSon notlar
(1)Bu sayımda nedense Hicaz sayılmamış. Osmanlıda 1831-1881-1882-1893-1905-1906-1914 yıllarında nüfus sayımı yapılmış. https://tr.wikipedia.org/wiki/1831_Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu_n%C3%BCfus_say%C4%B1m%C4%B1
(2)(https://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu%27nda_k%C3%B6lelik)
(3)https://onedio.com/haber/ataturk-un-gecesini-gunduzune-kattigi-ugrunda-buyuk-kavgalar-verdigi-kadin-haklari-mucadelesi-971944?gad_source=5&gclid=EAIaIQobChMIvv-J26G6ggMVepJoCR06xQxcEAAYASAAEgLmkvD_BwE
(4)https://onedio.com/haber/ataturk-un-gecesini-gunduzune-kattigi-ugrunda-buyuk-kavgalar-verdigi-kadin-haklari-mucadelesi-971944?gad_source=5&gclid=EAIaIQobChMIvv-J26G6ggMVepJoCR06xQxcEAAYASAAEgLmkvD_BwE
Yorum Gönder