Gezmeye çıkacağımız zaman etrafımda dolanır durur, mırıldanır, gecikince havlayarak gezmeye gitmek istediğini belli ederdi. İşim gereği evden çıktıktan ve akşamüstü eve döneceğim zaman bir, bir buçuk saat önce, Badi evimizin penceresine patilerini dayar sürekli gelmemi beklermiş. Eve gelince demir bahçe kapımızı açtığım zaman, tık diyen demir sesini duyunca veya pencereden beni görünce sevincini belirten havlamalarını dışarıdan duyardım. Ona kavuşunca kucağıma alırdım sevincinden mırıldanarak yalancıktan kulağımın memesini, yanağımı ısırır gibi sanki öperdi, öylesine mutlu olurdu. Onunla çok çeşitli olaylar ve serüvenler yaşadık. Kısaca ona yani köpeğim Badi’ye gösterdiğim özeni hiçbir torunuma gösterememiştim, çünkü onlar Badi gibi evimde değillerdi de.
Ne zaman konferans, gezi, tören gibi etkinliklere gidip eve gelişim gecikse geciksem, devamlı havlarmış “neden gecikti” der gibi. Havlamasından bazen komşular üzülür rahatsız olurlarsa beni telefonla ararlar, “neredesin, seninki” (Badi) “bağırıp duruyor, sürekli havlıyor” derlerdi. Onun için katıldığım birçok etkinlik sona ermeden Badi için ayrılmak zorunda kalırdım. Badi ile bazı anılarımız daha önce bu sayfada yayınlanmıştı, oradan aldığımız anıları tekrar ederek onu ebedileştirmek istiyorum.
Badi nereden geldi?
1996 da emekli olduktan bir müddet sonra, İzmit’te görevli olan oğlum Dr. Cüneyt evlerine küçük jekrasıl terrier cinsi bir köpek almışlar. Bu köpek evde ahşap kısımları kemiriyormuş, “başımıza sorun çıkaracak” diye ve de ayrıca bakımı da zor olduğu için bu sevimli köpeği bize Ankara’ya (Batıkent’deki) evimize getirdiler. “Baba bu sizde kalsın, altı ay sonra alacağız” diyerek bırakıp gittiler. Aradan 15 yıldan fazla bir zaman geçtiği halde ne onlar köpeği istediler ne de biz alın götürün şu emanetinizi demedik. Böylece yıllar geçmeye devam ediyor birbirimize alışıyorduk.
Adını “Badi” koyduğumuz adeta ailemizin bir parçası gibi olan bu köpeği, bir yere gidip de geç gelsem bile sabah akşam mutlaka ihtiyacı için sokağa çıkarıyor gezdiriyordum. Onunla sokağa çıktığım zaman kaldırımda giderken mahalledeki çocuklar gelip “onu sevebilir miyiz” diyerek etrafımızı sarıyorlardı. Badi’nin boynunda, yüzünde, sırtında kahverengi alaca benekler vardı, bu benekleri gören bir küçük çocuk bu benekleri göstererek “amca buraları niye boyadınız” deyince yanındaki biraz büyük bir çocuk “kadeşim bu annesinden doğuşundan böyle doğmuş” demişti.
Bir gün parkta dört beş yaşlarında bir çocuk yanımıza doğru gelerek, “amca bu köpeği bana satar mısın” diyerek ricada bulundu. Ben de satarım, deyince o “kaç para” dedi, ben ona şakacıktan gayet seslice 185 kuruş git parayı getir hemen bu köpeği sana vereyim, dedim. Evi de yakın olan çocuk, eve gidip olayı annesine anlatmaya para istemeye gitti, sonradan öğrendiğime göre annesi köpek almayı istemediğinden oğluna, “185 kuruş çok pahalı imiş alamayız, sen okulunu oku bitir sonra alırız”, demiş.
Yakınımızda Rajiv Gandi Caddesindeki kaldırımda elimde onun tasma ipi Badi ile giderken, trafikten bir özel araç kaldırıma bize doğru yanaştı, hizamızda durdu, araçtan bir çocuk ve annesi indiler, “köpek pek sevimliymiş sevebilir miyiz” diye yaklaştılar, adını sorup Badi’yi sevdiler okşadılar yola devam ettiler.
2022’nin 19 Temmuz’unda kaybettiğim eşimle bu sevimli köpeği çok sevmeye başlamıştık. Rahmetli Eşim Gülhan o kadar çok seviyordu ki, onu okşuyor “küçük oğlum” diyerek seviyordu, ona çeşitli yazlık kışlık giysiler alıyor dikiyor, yemeğin içindeki kemikli etleri seçip “bu Badi’nin payı diyerek” ayırıyor öyle besliyorduk. Sürekli 15 yıl sabah akşam Badi’yi mutlaka kaldırımlara parklara ihtiyacı için gezmeye çıkarıyordum. İlk yıllarında gezmek için dört gözle bekliyor, gezmeye gitmek için varıp kapıya dayanıyor ve gezmeye çıkmayı çok seviniyordu. Her gezmeye çıkışımızda rastladığı kedileri müthiş kovalıyordu.
Kedi kovalama sevdası yüzünden Badi’ye araba çarpıyor.
Yedi sekiz yıl kadar önce, yine böyle ihtiyaç gezisine çıktığımız bir gün, tasmasından çıkarıp yanımda uslu uslu kaldırımda yürüyordu, karşı kaldırımda bir kedinin gittiğini gören Badi, kediyi kovalamak için aniden karşı kaldırıma doğru fırladı. Caddeden hızla gelen bir araç Badi’ye çarptı, Badi bir feryat kopararak yolun ortasına yığılıp kaldı, teker kalçası bölümünden geçmiş. Çarpan araç kaçarken, Badi inleyerek titreyerek yatıyordu. Hemen Dışkapı’daki Veteriner Fakültesine götürdüm. Badi kucağımda çektiği acıdan olsa gerek titriyor gözlerinden yaşlar geliyordu. Doktorlar filmini çektiler, “ne yaptınız buna üç dört yerinden kalçası kırılmış” dediler. Epey bir zaman ameliyatta kaldıktan sonra kalçası alçıya alınıp boynuna bir abajur taktılar verilen ilaçla eve yöneldik. Badi’nin bu haline o kadar üzülmüştüm ki, yolda Badi’nin çektiği acılardan yine gözlerinden yaşlar gelirken ben de göz yaşlarımı tutamadım. Kendi kendime, neden bunu tasmasından bıraktım Allah’ım diye vicdan azabı çekerek kendi kendime kızıyordum. Onun sağlığına kavuşması için, yaşlı gözlerimle, “Allah’ım ağzı var dili yok, çok acı çeken köpeğime şifa ver” diye üzüntü içinde dua ediyordum. Doktoru, “kırıklar tutar ama özen gösterirseniz iyi olur, ama biraz topallar, topal yürür” diyordu. Biz de tek iyi olsun da buna razıyız diyorduk.
Evde rahmetli eşim Gülhan onun için kıyma pişiriyor, kıymanın içine haplarını eziyor ona yediriyordu. Böylece yavaş yavaş toparlanmaya başladı; dışarıya çişini kakasını yapmaya alıştırdığımız için dışarıya gitmek dışarıya yapmak istiyordu. Bunun için sürüne sürüne kapıya yanaşıyor, kapının önüne ister istemez çişini yapıyordu. O günden sonra, Badi iyileşmeye düzelmeye başladı, yavaş yavaş kaldırımda yürütmeye başladığımız bir gün, Badi bir kediye rastladı, kediye doğru yaklaşırken kedi aniden pençesini uzatıp Badi’nin burnuna tırnağını batırmış olmadı ki Badi feryat ederek geriye çekildi. Badi o günden sonra kedilerden korkmaya çekinmeye, kedi görünce çekilmeye başladı.
15 yıldan fazla bir zamandır bende olan, sabah akşam mutlaka ihtiyaç gezisine çıkardığım köpeğim Badi yüzünden gezilere, tatile bile gidemiyorum, çünkü otobüsler almıyordu. Eşimin sağlığında günübirlik gezilere katılıyordum, ama şimdilerde, aman köpeğime bir şey olur endişesi ile günübirlik gezilere bile katılamıyordum Yaşantımız böylece monoton devam ediyordu.
Bundan on yıl kadar önce Kaman’da kardeşimi vefatı nedeni ile kaybetmiştik. Eşim Gülhan’la birlikte kapıyı kapatıp Kaman’a gitmemiz gerekiyordu. Ama Badi’yi ne yapacaktık, cenaze kalabalığında onu nasıl koruyacaktık, yanımızda götüremezdik. Onun için evin anahtarını bitişik komşuya verip, Badi’yi birkaç gün gezdirmesini de rica ederek cenazeye gittik. Çok sürmedi, birkaç ay kadar sonra evimize hırsız girdi, bütün eşyaları gardıroptaki elbiseleri yerlere saçmışlar her şeyi altüst etmişler, unu bulguru dahi yere döküp güya altın aramışlar. Polis gelip bizim ve eşimin parmak izini aldı; komşunun oğlundan şüphelendik ama onun parmak izini polise bildirmedik, yakın komşumla daha derin düşmanlık husumet oluşmasın diye.
Böylece nice maceralardan sonra aradan 15 yıl geçti, Badi artık yaşlanmaya başladı. İlk yıllarda heyecanla sevinçle gezmeye can atan Badi baktım, gezmeye çıkma hazırlığı yaparken, geri geri çekilmeye saklanmaya çalışıyordu. Çıkınca da yolda yürümekte zorlanıyordu. Bu yürüme zorluğuna karşın bazen yine de dışarı çıkmak için can atıyordu. Artık yürümekte zorlandığı zaman kucağıma alıyordum, parkın içinde serbest bırakıyordum. Son gezmeye çıktığımız bir gün evimize yakın bir parkın içinde onu serbest bıraktım, ipi tasmaya bağlı yerde sürünüyor, ben önde o arkada yavaş yavaş yürüyorduk. Onu gözetleyerek yürürken otların arasından bir kedi belirdi, kedi Badi’nin yerde sürünen ipine takıldı ağzına aldı, Badi yavaş yavaş arkam süre yürüyor, kedi onun ipini tutuyor, kâh çekiyor, kâh onunla oynuyor; Badi arada bir geriye kediye bakıyor, kedileri gençliğinde müthiş kovalayan o sadece kediye bakıyordu, kim bilir içinden sadece “ipime dokunma” diyebiliyordur olmalı. Onların bu halini 80 yaşıma yaklaşmış ben, yaşlanmış köpeğim ve onların haline gülümseyerek seyrettim. Bilmem daha ne kadar Badi ile yaşayacağız, diye kendi kendime söyleniyorum.
Badi artık kaldırımlara değil dışarı bile çıkmakta zorlanıyordu. Küçük bahçemizde koşup gezen, merdivenleri koşarak tırmanan Badi en küçük tümseği bile geçemiyor, havlayarak yani bağırarak “beni kurtarın” diyordu. Evimiz dubleks olduğu için eskiden üst kata merdiveni koşarcasına çıkarken, son günlerinde tek basamak bile çıkamaz oldu. Son günlerde yatağına bile zorlukla gitmeye başladığı için kucağımda taşıyordum. Son günlerde iştahı da kesildi, bir şey yemez, yatağından çıkmaz oldu saatlerce yatıyordu. 28 Ekim akşamüstü yatağında kaskatı yatan Badi’nin ölmüş olduğunu gördüm.
İzmir’deki oğluma Badi’nin öldüğünü bildirince o, “baba çöpe falan atma bahçemize göm” dedi. Mezar gibi bir çukur kazdım, onu kucağıma son kez aldım gözleri ağzı açıktı, gözlerini elimle kapatıp son kez gözlerinden öptüm, kendimi tutamadım ben de gözyaşlarımı döküyordum, ağladım. Yavaşça elveda Badi diyerek mezar çukuruna bıraktım. Bir cenaze defneder gibi üzüntü içinde özenle toprakla kapattım, başına da orada gördüğüm bir parke taşını diktim. Badi bahçemizde huzurla yatıyor olmalı. Ama günlerce etkisinde kaldım, çünkü birbirimizi seviyorduk o da bir candı, Tanrının dilsiz bir kuluydu. Şimdi ben de bu satırlarımı gözyaşımla yazıyorum.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Fotoğraflar:
Evimizin içinde kucağımda Badi ile
Badi
Parkta Badi ile, Badinin ipi ile oynayan kedi.
Yorum Gönder