Türkler ile Ermeniler tarih boyunca yüzyıllarca dostça yaşamışlar, ancak Osmanlının yıkılış yıllarına doğru, parçalanan Osmanlıdan pay kapmak isteyen zamanın İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi emperyalist ülkelerin Ermenileri kışkırtmaları üzerine Ermeniler çok sadık oldukları Osmanlıya kafa tutmaya isyanlara başladılar.
Biz de 1915 Ermeni Tehcir olaylarının 108 yıldönümünde İttihatçılardan Cemal Paşa’nın anılarından yararlanarak irdelemek istedik.
Aynı “Hatıralarım” adlı kitabın 338 sayfasında Cemal Paşa şunlar yazıyordu: “Sultan Abdülmecit zamanında ise, Ermeniler öyle çok imtiyazlara sahip oldular ki, bunu hatta Mandelstamm(1)bile hayretle anlatıyor. Bu zat eserinin 190. sayfasında şöyle söylüyor: “Hatta Ermeni milleti 1863 senesinde gerçek bir Kanuni Esasiye” ye sahip oldu. Bu Kanuni Esasiye mucibinde Ermeniler İstanbul Patrikhanesinde toplanmak üzere bir genel meclise sahip oldular. Genel Meclis 140 üyeden ibaret bulunuyordu. Bunların 120 si doğrudan doğruya millet tarafından seçiliyordu”.(2)
Yine aynı sayfada Cemal Paşa Ermenileri şöyle övüyordu:
“Ermenilere bu Kanuni Esasiyi Osmanlı Hükümeti dışarıdan hiçbir baskıya maruz kalmadan vermişti. Ermenileri o zamana kadar gösterdikleri sadıkane hissiyatları, devleti o kadar memnun etmişti ki, “Sadık Ermeni Milleti” için yeni bir mutluluk devresi açabilecek bir mahiyette bulunan bu Kanun Esasiye’yi bahşetmekle bir an tereddüt etmemişti.”
“Ermenilere verilen bu Kanuni Esasi kolaylığı Rusların Ermeni işine karışmaları için bir sebep teşkil etmişti. Ermeni milletine Kanuni Esasinin verildiği tarihten henüz dört sene geçmiş olduğu bir zamanda 1867 de Zeytun’da ilk Ermeni isyanı çıkmıştı.” (Sf 339)
Cemal Paşa “Hatıralarım” adlı kitabından anladığımız kadarı ile yer yer Ermenileri öven İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Paşası idi. Cemal Paşa Hatıralarım adlı kitabın 333 sayfasında Ermenileri şöyle övüyordu:
“
Biz Ermenileri ve özellikle onların isyancılarını Rumlardan ve Bulgarlardan daha fazla severiz. Çünkü onlar diğer iki unsurdan daha fazla mert ve kahramandırlar. İkiyüzlülük bilmezler. Dostluklarına sadık düşmanlarına güçlüdürler. Özellikle bizim inancımız vardır ki, Ermeni unsuru ile Türk unsuru arasındaki düşmanlığın başlıca nedeni Rusya siyasetidir. Din ayırımı yani Müslümanlık ve Hıristiyanlık meselesi bundan atmış yetmiş yıl öncesini ve daha doğrusu 1877-1878 Osmanlı Rus savaşından beş on yıl öncesine kadar bu iki unsur arasında kesinlikle bahis konusu değildi. Anadolu’da, İstanbul’da ve Rumeli’de özetle bütün Osmanlı memleketlerinde Ermeniler ile Türkler arasında o kadar büyük bir anlaşma vardı ki, Osmanlı tarihi o zamana kadar en ufak bir Ermeni meselesi bile kaydetmemiştir.
Özel ilişkilerinde Türklerle Ermeniler arasındaki dostluk her türlü sınırı aşardı. Anadolu köylerinde oturan bir Türk, ticaret işleri dolayısı ile uzak bir yere gitse, ailesinin hak ve namusunu komşusu Ermeni’nin nezaretine ve vesayetine bırakır ve Ermeni de aynı itimadı Türk komşularına karşı göstermekten çekinmezdi. (Sf. 334)
Ne Anadolu’da ne Rumeli’de ne de İstanbul’da hiçbir Ermeni yoktu ki, Ermenice bilsin. Bütün okullarda Ermeni harfleri ile Türkçe okutulur ve kiliselerde ruhani ayin aynı Türkçe ile yapılırdı. Devletin en önemli kurumlarının başına Ermeniler getirilmiş, özetle Ermeniler Osmanlı devletinin en sadık tebaası sayılmıştı (“Milleti Sadıka”) (sf. 334)
Osmanlılardan gördükleri dostluk ve arkadaşlık, Ermenileri Türklere karşı minnettar bırakmış ve beş asırlık bir zaman içinde bir Ermeni Türk ihtilafı görülmediği gibi Türk’ün lisanı ile konuşmayan, Türk’ün adetlerini alışkanlık haline getirmeyen hiçbir Ermeni kalmamıştı, (sf 334).
1853-1855 Kırı Savaşı sonlarına kadar Ermenilerle Türkler çok dostça birlikte yaşamışlar ve Türkler tarafından Ermenilere karşı hiçbir tecavüz meydana gelmemiştir, (sf 336).
Adana dolaylarında Ermeniler isyan edince gerek Türklerden gerekse Ermenilerden (en çok da Ermenilerden) binlerce can kaybı olmuş ve pek çok ev yıkılmıştı. Adana’ya vali olarak atanan Cemal Paşa döneminde, Türk Ermeni ayırımı yapmadan isyan olaylarında evleri yıkılan köy ve kasabalarda, şehirde yaşayan tüm Ermeni ve Türklerin evlerini yeniden yaptırmıştı. (sf 359).
Cemal Paşa’nın Adana Valiliği sırasında Ermenilerin refahı ve kaybettikleri şeylerin telafisi için çalışan bu vali, isyan olaylarında yetim kalan Ermeni çocuklarının eğitimi ve öğretimi için Adana’da büyük bir yetimhane yaptırır, (sf. 360). Böylece Ermenileri sevdiğini söyleyen, onlara eşit davranan Adana Valisine Ermeniler “
adil vali” diye anıyorlardı. Olayları gözlemek için özel olarak gelen Fransız, İngiliz, İsviçreli ve Amerikalı birçok yabancılar, her iki topluma da adil davranan Cemal Paşa’yı tebrik ediyorlardı. (sf 360)
Cemal Paşa’nın zaman zaman Ermenileri övdüğünü aktarıyorduk. Cemal Paşa aynı anı kitabında şunları yazmakta: “
O sıralarda ben İstanbul Muhafızı
olduğum halde Ermeniler tarafından davet edildiğim Taksim Parkına gitmiş ve Ermeni milletini son derece stayışla övecek şekilde bir konuşma yapmıştım.” (sf 364)
“Osmanlı Hükümeti seferberlik ilanından itibaren dokuz ay dayandıktan sonra Ermeniler konusunda köklü tedbirler almak zorunda kaldı. I. Dünya savaşı arifesinde ve ilk yıllarında gittikçe kötüleşen İttihat ve Terakki Partisi ile Ermenilerin ilişkileri, Ermenilerin bir kısmının Rus birliklerine katılmaları, Müslümanlara karşı gönüllü alayları oluşturmaları, Zeytun’da ve Van’da isyan etmeleri, kendilerine yapılan nasihatleri dinlememeleri üzerine tamamen kopmuş ve tehcir kanunun çıkarılmasına yol açmıştır. Van İsyanının patlak vermesi üzerine, bu olayları başlatan ve Ermenileri silahlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915 tarihinde Dahiliye Bakanlığı, vilâyetlere ve mutasarrıflıklara bir genelge yollayarak Ermeni komitelerinin kapatılmasını, belgelerine el konulmasını, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanmasını, bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin uygun yerlerde toplanmasını ve tutuklananların askeri mahkemelere sevkini kararlaştırmıştır”.(3)
Bu tarihle birlikte özellikle Doğu vilayetlerinde isyan çıkaran, isyanlara karışan 500 veya 600 bin kadar Ermeniler aileleri ile Osmanlı yöneticilerince yerlerinden alınarak Osmanlı’nın Suriye, Filistin, Irak gibi vilayetlerine ve sancaklarına geçici olarak sevk etmeye “tehcirine” başlandı. Bu sevk sırasında yollarda hastalıklardan, eşkıya baskınlarında öldürüldüler. İşte bu olayı Ermeniler 1915 “soykırım” olarak nitelendirip dünyanın her yerinde Osmanlı aleyhinde “1915 sözde Ermeni soykırımının kabul edilmesi” propagandaya başladılar. Ermeniler dünyaya “bir buçuk milyon Ermeni’nin tehcirle yok edildiğini” yaymaktalar.
Öte yandan Ermeni isyanları ile Doğu Anadolu’yu işgal eden Ermeniler ve Ruslar yüzünden aynı bölgeden Ermeni Tehcirinden daha fazla bir milyondan fazla yerli Türkler beldelerini terk edip Batı illerine doğru kaçmak zorunda kalmışlar, onlar da bu yollarda Ermeni kayıplarından da fazla can kaybına uğramışlardı. Bu konuda Cemal Paşa aynı anılarında şunları söylüyor: “
…ölen Türk ve Kürt’ün sayısı bir buçuk milyonu aşar. Ermeni katliamından Türkler sorumlu oluyor da Türk ve Kürt katliamından ve genel sefaletlerinden Ermeniler neden sorumlu olmuyor?”(Sf. 389)İşte bunu Türk politikacıları ve devlet adamları dünyaya anlatamıyorlar. Önce Ermenilerin isyan katliamları ile başlayan bu Ermeni olaylarında Ermeniler işi başlatan oldukları halde, her iki taraftan da katliamlarla pek çok insan yaşamlarını yitirmişse neden sadece Türkler suçlu gösteriliyor, “
Ermeni soykırımı” diye Türklerin suçlanması tarihin adaletine sığmaz”. Katledilen bir o kadar Türklerin haklarını ne yapacağız?
İlkin Ermeni isyanları ve sonra Rus işgalleri ile Ermenilerden daha fazla katliama uğrayarak bir buçuk milyondan fazla Kürt ve Türk vatandaşların hayatlarını kaybettiklerini, acılara gark olduklarını dünyaya anlatamadığımızı düşünüyoruz.
İsyancı Ermenilerin “tehcirine” karar veren İttihat ve Terakki Partisi üyelerinden devrin İçişleri Bakanı Talat Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa, Sait Halim Paşa gibi öteki yöneticileri düşman bilinerek intikam almak için katlettiler.
Osmanlının Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesinden sonra 1918 yılında yurt dışına kaçan İttihat ve Terakki Partisinin başındaki paşalar yurt dışında birer birer Ermeni militanlar tarafından suikastla katledildiler.
15 Mart 1921 günü Talat Berlin’deki evinden çıktığı sırada Erzurumlu Soğomon Tehliryan tarafından tek kurşunla başından vurularak infaz edildi. Özellikle Talat Paşa’nın öldürülmesi ve Soğomon Tehliryan’nın yargılanma süreci tüm dünyada Soykırım tartışmasının alevlenmesine neden oldu.
17 Nisan 1922 günü Behaeddin Şakir ile Cemal Azmi Berlin’de Aram Yerganian ve Ajan T. Adlı iki suikastçı tarafından ayrı ayrı öldürüldü.
25 Temmuz 1922 günü Ahmed Cemal Paşa Tiflis’de Stefan Çekiçyan ve Bedros D. Bogosyan tarafından vuruldu. Cemâl Paşa’nın Seniha Hanım’la olan evliliğinden Ahmed, Mehmed, Kamuran, Nejdet ve Behçet isimli beş çocuğu vardır. Oğullarından Ahmed Cemâl şimdilerde gazeteci olan Hasan Cemâl’in babasıdır.(4)
Harbiye Nazırı İsmail Enver Paşa da 4 Ağustos 1922 günü Tacikistan’da Belçivan yakınlarında Agop Melkovyan komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı gerilla harbi yaparken havan topuyla öldürüldü.(5)
Mehmed Said Halim Paşa: Sait Halim Paşa; 18 veya 28 Ocak 1865 veya 19 Şubat 1864- 6 Aralık 1921), Sadrazam olarak görev yapan Arnavut asıllı bir Osmanlı devlet adamıydı [2] Ermeni soykırımının faillerinden biriydi ve daha sonra Ermeni soykırımı faillerini öldürmeye yönelik bir misilleme kampanyası olan Nemesis Operasyonu'nun bir parçası olarak Arshavir Shirakian tarafından öldürüldü. (6)
Türkiye’ye dönme hazırlıkları içindeyken, Ankara Hükümeti’nin Tiflis Mümessili (Büyükelçisi) Ahmet Muhtar Bey'le mümessillikte akşam yemeği yediği 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis’te bulunduğu sırada öldürüldü.
Böylece yurt dışına kaçan ittihatçılar vatanlarına tabutları içinde geri döndüler.
Burada bir parantez açarak konuya başka açıdan bakmak istiyoruz. Bilindiği gibi, özellikle Doğu Anadolu Bölgemizde Ermenilerin başlattığı isyanlarla önce Ermenilerin Türk köylerine saldırmaları ile Ermeni İsyanları başlamış, bölgede Ermeniler pek çok katliama başlayınca yerli Türk halkı da karşı koymak zorunda kalmış, böylece Türkler ve Ermenilerden binlerce insan karşılıklı katliam yapmışlardır. O sıralarda 1914-1918 Birinci Dünya Savaşı devam etmektedir. O zaman iktidarda olan İttihat ve Terakki Partisi üyesi, yukarıda adları yazılı sonradan öldürülen paşaların istemi ile Osmanlı pek de gerekli olmayan bu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Türkler vatanlarını savunmak için birbirinden binlerce km uzakta değişik cephelerde savaşırken, köylerde erkeklerin çoğunluğu savaşa gittiğinden Doğunun ücra köylerinde Ermeni militanlar Türk kadın yaşlı ve çocuklara saldırmaya başlayınca, İktidarda olan İttihat ve Terakki yönetimi özellikle Doğu Anadolu’daki saldırgan Ermenileri etkisiz hale getirmek için onları devletin başka vilayetlerine göç ettirmek zorunda kaldı. Bu saldırgan Ermeni militanlar çıkardıkları isyanla tehcir edilen Ermenilerden çok daha fazla Türk halkını katlettiler.
24 Nisan 1915 de çıkarılan Tehcir Kanunu ile Ermeniler Suriye, Mezopotamya, Beyrut gibi başka vilayetlere göç kararı alındı. “Tehcir Kanunu ile 1. Dünya Savaşı’na girmemizin bilgim dışında alındığını” anılarında yazan Cemal Paşa, tehcir edilen Ermenilerin Suriye, Şam, Beyrut dolaylarına değil de daha yakın Konya, Ankara ve Kastamonu gibi iç vilayetlere gönderilmelerini” istediğini anılarında belirtmekte. (sf 385)
Ermeniler buralara sevk edilirken yollarda soğuktan, açlıktan, eşkıya baskını gibi nedenlerle 500 bil ile 600 bin Ermeni vatandaşı hayatlarını kaybetti. İşte bu 24 Nisan 1915’teki Tehcir olayında hayatlarını kaybeden Ermeniler için, Ermenistan dünyanın her yerinde Türkler aleyhinde 24 Nisan’ı Soykırım Günü olarak anmak ve parlamentolarda kabul edilmesi için yoğun bir propagandaya başladılar. Bazı ülkeler bunu parlamentolarında 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı olarak kabul ettirdiler. Ne yazık ki Türkiye hükümetleri buna karşı aktif bir politika uygulayamadı. Son olarak ABD de soykırımı kabul etti.
“Hamdolsun gündeme gelmedi” sözünü yadırgadık.
Bu açıklamalardan sonra Ermeni tezlerine karşı nasıl zayıf ve ilgisiz kaldığımıza bir örnek vermek gerekti. Burada denk düştüğü için yakın zamanda olan hem de Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın anlatımı ile bu işe nasıl da gevşek davrandığımızı göstermek istiyorum. Bilindiği gibi Türkiye Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan NATO liderler zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmüştü. “1915 Olaylarının gündeme gelip gelmediğine” ilişkin gazetecilerin sorusu üzerine yanıt veren Erdoğan, "hamdolsun hiç gündeme gelmedi" dedi. Olaylar ışığında bu söyleme bir bakar mısınız, asıl mağdur olan Türkler Kürtler vatanları Ruslar ve Ermenilerce isyan ve işgallerle katliama uğruyor, Türkler karşı koyunca Türkler suçlanıyor. Bir halk deyimi ile “hem suçlu hem güçlü” şeklindeki bu olayı asıl Türkiye Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, vatanı, mağdur ve isyanlarla işgale uğramış Türklerin haklılığı ısrarla gündeme getirmesi gerekmez mi? NATO üyesi bile olmayan Ermenistan lehine “Ermeni soykırımı” nı kabul eden ABD başkanı, NATO üyesi ve müttefiki olan Türkiye’nin mağdur ve haklı oluşunu R.T. Erdoğan sitemle dile getirmeli idi. Orada Israrla Rusların ve Ermenilerin isyanla işgalci ve katliamcı olduğunu dile getirip savunmalıydı, “Ermeni soykırımının haksız, isabetsiz, insafsız oluşunu ısrarla dile getirmeli idi. Bu olayın gündeme gelmediğine sevinircesine "hamdolsun hiç gündeme gelmedi” deyiveriyor. Yüz yıl gibi yakın zamanda olan bu gibi tarihsel olayları devlet adamlarımız çok iyi anlamalı, iyi algılayıp dünyaya iyi anlatmalıdırlar.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat 599@gmail.com
Sonnotlar
(1) (Mandelstamm, Türkler aleyhinde yazılar yazan bir yazar
(2) Anılarım 1913-1922 Cemal Paşa Parola Yayınları 2016
(3)https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/ittihat-ve-terakki-cemiyeti-ve-ermeniler/
(4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal_Pa%C5%9Fa
(5)https://www.agos.com.tr/tr/yazi/17242/ermenice-gazetelerde-ittihatci-pasalarin-akibeti
(6) https://en.wikipedia.org/wiki/Said_Halim_Pasha