Birkaç gün önce Cumhuriyet, laiklik, Atatürk, kadın haklarına karşı olan İsmailağa Cematinin “şeyhi” Mahmut Ustaosmanoğlu’nun ölümüyle cenazesine Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan dahil bazı bakanlar, muhalefet liderleri cenazesine katılmış, bildiriler açıklamışlardı. Daha sonra Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati yeni “şeyh” Hasan Kılıç’a taziye ziyaretinde bulunmuşlardı.
Devrim kanunları ve anayasaya aykırı davranışlar içinde olan bir “şeyh”in cenazesine resmi bir tavırla katılmalarını, “Devlet görevlilerinin anayasaya ihlal ettiğine tanık olduk” diyen Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) genel merkezi aşağıdaki bildiriyi kamuoyuna açıklama yaparak, bunu yargıya taşıyacaklarını açıkladı.
Bu cemaat “şeyhi” Mahmut Ustaosmanoğlu’nun kadınları aşağılayan ifadeler kurduğu anımsatılan açıklamada şu ifadeler yer alıyor: “O cenaze töreninde, -ne zaman hasta olmuşsam, bilin ki hanımlarımızda biri çarşafını çıkarmıştır” sözü ile anayasaya ve Devrim Kanunlarına meydan okuyan, “kadın sokağa çıkacak bir şey değildir, kızlar katiyen orta, lise, üniversiteye gitmez, avanaklık etmeyin” gibi benzeri çağ ve akıl dışı söylemleri ile tanınan bu laik cumhuriyet, bilimsel eğitim, Türk ve Atatürk ve kadın düşmanı bizzat devlet erkanı tarafından takdir edilmiş, bir anlamda milletimize rol model olarak sunulmuştur”. Bu açıklamalarda bulunan ADD yayınladığı bu bildiri ile ilgili olarak hukuk devleti karşıtı bu eylemi yargıya götüreceklerini açıkladılar. Bu konuda kamuoyuna duyurulmasını istedikleri aşağıdaki bildiriyi yayınlamışlardır:
BASINA VE KAMUOYUNA
“24 Haziran 2022 günü ekranlardan yayınlanan bir cenaze töreni izledik milletçe.
O cenaze töreninde; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde belirtilen devletimizin temel niteliklerinden Laiklik ilkesinin, hazır bulunan ve “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına” namusu ve şerefi üzerine ant içmiş olan Cumhurbaşkanı, bazı parti genel başkanları, bakanlar, iktidar ve muhalefet milletvekilleri ile Diyanet İşleri Başkanı ve diğer devlet memurları tarafından alenen yok sayıldığını büyük üzüntü ile gördük.
O cenaze töreninde; Anayasamızın 174’ncü maddesi ile korunan 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı devrim yasası ile yasaklanmış Nakşibendi tarikatının Halidi Bağdadi kolundan İsmailağa Cemaati adlı gerici bir yapılanmanın ölen şeyhi yerine yenisinin atanmasına sessiz kalarak zımnen onaylayan devlet görevlilerinin, milyonlarca yurttaşımızın gözleri önünde Anayasamızı ihlâl ettiklerine tanık olduk.
O cenaze töreninde; “Ne zaman hasta olmuşsam, bilin ki hanımlarınızdan biri çarşafını çıkarmıştır” beyanı ile Anayasaya ve yasalara meydan okuyan, “KADIN sokağa çıkacak bir ŞEY değildir. KADIN erkeğe görünecek bir ŞEY değildir.”, “Kızlar katiyen orta, lise, üniversiteye gitmez, avanaklık etmeyin, 124 bin peygambere danışsanız, 104 kitabı arasanız bunun fetvası yoktur. Melek gibi kızlarınızı nasıl o gibi yerlere teslim edersiniz?” ve benzeri çağ ve akıl dışı söylemleri ile tanınan bir Laik Cumhuriyet, Bilimsel Eğitim, Türk, Atatürk ve Kadın düşmanı bizzat Devlet Erkânı tarafından takdir edilmiş, bir anlamda milletimize rol model olarak sunulmuştur.
O cenaze töreninde; bazı çevrelerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bir Teokratik Devlete dönüştürme niyetleri bir kez daha milletin gözüne sokulmuştur.
O cenaze töreninde; şeyhlerinin ayaklarını öpen, tabağındaki yemek artıklarını, ısırıp verdiği meyveyi yemeyi kutsal sayan, sümüklü mendilinden, kokmuş çorabından medet uman, “Şeyhini düşünmek, Allah’ı düşünmekten daha sevaptır” sapkınlığı ile malûl kimi zavallıların, devlete başkaldırdıklarında korunup kollandıkları görülmüştür, ne acı!
O cenaze töreninde; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dahil Türk Yargısının, Laik Cumhuriyeti ve devletimizi koruma görevini yerine getir(e)mediği görülmüştür, çok acı!
Daha acısı da o cenaze töreninde; Türk Milleti’ne meydan okunmuş, Kadınlarımız aşağılanmış, Laik Demokratik Hukuk Devleti yerine Din Devleti, Evrensel Hukuk yerine Şer’i Hukuk çağrısı yapılmışken, Siyaset Kurumundan Basına, Sendikalardan Meslek kuruluşlarına, anlı şanlı iş adamları örgütlerinden üniversiteler ve özellikle Hukuk Fakültelerine, Genel Kurmaydan MİT’e, Emniyetten Jandarmaya Cumhuriyet kurumlarından tek bir sesin yükselmemiş olmasıdır.
Atatürkçü Düşünce Derneği; Atatürk’ün “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” sözleri, Anayasamızın her kurum ve kişiyi bağlayan hükümleri ve her yurttaşın uymak zorunda olduğu yasalarımız doğrultusunda, Gençliğe Hitabe’den aldığı görevle bu ve benzeri Laik Cumhuriyet ve Hukuk Devleti karşıtı söylem ve eylemlere karşı bütün gücüyle mücadele edeceğini ve o cenaze töreni ile ilgili olarak yasal yollara başvuracağını kamuoyuna saygı ile duyurur.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
Böylece adım adım laik T.C. yıkma çabaları ile laikliğe karşı eylemler sürekli artmakta. Bu konuda günümüzün siyasileri de ölen bu Atatürk, kadın, laik devlet düşmanının cenazesine katılmakla, ona ve o düşünceye paye vererek onun paralelinde davranış gösterdiklerini kamuoyuna iletmeye çalışıyorlar.
İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatından sonra siyasetçilerin ardı ardına yayımladıkları baş sağlığı mesajları.
Ahmet Davutoğlu, “ülkemizin kanaat önderlerinden kıymetli Hocaefendi” diye anmış.
Ali Babacan, “değerli alim, mutasavvıf” demiş.
Temel Karamollaoğlu, “ülkemizin manevi önderlerinden” olduğunu söylemiş.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ömrünü İslam’a vakfeden, ülkemizin manevi rehberlerinden” diye tanımlamış.
Süleyman Soylu, “örnek yaşayışıyla, İslam’ın büyük hizmetkârı” demiş.
Fatih Erbakan, “Anadolu’da binlerce talebe yetiştiren alim” diye nitelemiş.
FETÖ lideri Fethullah Gülen de “irfan dünyasının güneşlerinden, kutlular ufkundan ender insan” diyerek coşkuyla anmış.
Devlet erkânının akın ettiği cenaze törenine CHP Milletvekili İlhan Kesici de katılmış...
Vefat eden İsmailağa Cemaati’nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun çağ dışı sapkın ifadelerinden bazıları şöyledir:
“Kadınların dükkân açmasını asla helal görmüyorum.”
“Kadından memur olmaz. Kadınlar mektebe gitmez!”
“Kadın sokakta gezecek bir şey değildir, erkeğe gözükecek bir şey değildir.”
“Bu düzen içinde kızınızı doktor yapmak Allah’a harp açmaktır. Yazık değil mi bir kız erkekleri muayene edecek, ovuşturacak.”
“Kadınlar okullardan, dairelerden çekilmelidir. Kız çocuğunun orta mektepte, lisede işi yoktur. Kadınların vazifesi; ev işleri yapmak, efendisine itaat etmek ve millete, memlekete hayırlı evlat, asker yetiştirmek. Budur kadının vazifesi, başka yok!”
Bu sapkın söz ve eylemler içinde yaşamış bir “şeyh” için siyasilerin o gerici kişiye pay vermeleri üzüntü verici. Kadınları aşağılayan, Cumhuriyetin tüm değerlerinin karşısında olan gerici bir zihniyetin sahibini “manevi önder”, “alim” olarak görmeleri üzüntü verici. İşte 500 yıldır İslam ülkelerini geriye bırakan dini kullanan sapkın zihniyettir. Onun için ADD dava açarak bunun takipçisi olacağız” diyerek kamuoyuna açıklamalarda bulunuyorlar.
Bu konuda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1925 de Kastamonu mitinginde şunları söylemişti.
“Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddi ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum.
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.” -
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Kaynak: Önderleri laiklik ve kadın düşmanı şeyh. Zülal Kalkandelen 26.6.20022