Nedir bu kibir?
Okurlarım biliyor.
Sakarya Üniversitesinde görevli bir öğretim üyesi profesör, sanırım CNN Türk Televizyonunda katıldığı bir televizyon programında “üniversiteler fuhuş yuvasıdır” diyerek, üniversite öğrencisi genç kızlarımızı fahişelikle suçlamış ve kamuoyundan büyük tepki almıştı, üniversitesi de sözde bir soruşturma açmıştı, sanırım sonuçsuz kaldı.
Çünkü üniversiteler fuhuş yuvasıdır diyen kafa ile iktidarın kafaları aynıydı, AKP Genel Başkanı da, geçtiğimiz günlerde, benzer bir lafı, geziye katılan genç kız ve kadınlarımız için sürtük bunlar diyerek sarf etmiş ve kamuoyundan büyük tepki almıştı.
Biz de, üniversite öğrencilerini fahişelikle suçladığı için, kapıldığımız üzüntü, hiddet ve tehevvür ile bu öğretim üyesinin üniversitelere yönelik haksız suçlaması nedeniyle bir makale kaleme alarak, sizin iddia ettiğiniz gibi, üniversiteler fuhuş yuvası ve üniversite öğrencisi kızlarımız fahişeyse, öğretim üyesi olarak onlardan sorumlu bir kişi olarak, o zaman siz de gavat ve pezevenk olmuyor musunuz? Diye soru soru sorarak, haksız suçlamasının nerelere kadar gittiğine, gelip kendisine dayandığına dikkat çekmek istedim. Ben bu öğretim üyesini tanımam, aramızda bir husumet de olmadığından, ona hakaret etmem için bir sebep de yoktur. Televizyonda programa katılarak, boyundan büyük haksız beyanlarda bulunan bir öğretim üyesinin, bu nedenle kendisine yönelik eleştirilere katlanmak zorunluluğu vardır.
Dikkatimi çeken bir husus da şu oldu. Hakaret suçları uzlaşmaya tabi olduğu için, hakarete uğradığı gerekçesiyle şikayetçi olan öğretim üyesi, 5000 TL manevi tazminat verin uzlaşalım teklifinde bulundu, yani aşağılandığını iddia ettiği şerefinin değerini 5000TL ye satılığa çıkardı, biz suçsuz olduğumuz için uzlaşmaya yanaşmadık tabi,
İşte, Sakarya Asliye Ceza Mahkemesinde görülen sanığı olduğum bu davanın, talimat duruşması vardı bugün, ikametgahımın bulunduğu Karşıya 7. Asliye Ceza Mahkemesinde.
Sanık sıfatıyla, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesinde hakimin karşısına çıktık, kimlik tespitine göre emekli hakim ve faal avukat olduğumu hakim bey biliyordu, çok doğal, emekli hakim ve avukat da olsak bizim hakkımızda da davalar açılabilir sanık sıfatıyla yargılanabiliriz, tabi.
Ancak, adil yargılanma, savunma hakkına ve masumluk kainesine saygı koşuluyla.
Mahkeme hakimi, hakkımızdaki suçlamayı talimat evrakına göre okudu ve başladı benim adıma yazdırmaya, özetle “suçsuzum beraatime karar verilmesini talep ederim” diye yazdırdı ve ben bekliyorum ki; bana da savunma yapmam, niçin suçsuz olduğumun ve beraatime karar verilmesi talebimin haklı ve hukuki gerekçelerini anlatayım ve tutanağa geçirteyim.
Ne gezer, tamam gidebilirsiniz demez mi.
Gerçekten, çok şaşırdım ve 52 yıllık bir hukukçu olarak şok oldum, çok sinirlendim ve üzüldüm. İtiraz ettim, hakime savunma hakkımı kullanacağımı niçin suçsuz olduğumun gerekçelerini kısaca anlatacağım dedim, ısrarla söz hakkı verilmedi, ben de inatla savunma yapacağımı savundum, emekli hakim, avukat ve 52 yıllık hukukçu olduğumu, yanlış yapıldığını savunma hakkımın yok edildiğini anlatmaya çalıştım, o sırada duruşma hakimi, emekli hakim olmanız bir imtiyaz değildir demez mi, gayet tabi bir imtiyaz değil, ben imtiyaz istemiyorum, savunma ve konuşma hakkımı kullanmak istiyorum demek zorunda kaldım, neredeyse beni mübaşir zoruyla dışarı çıkaracak, direndim, bu kibire ve hukuksuzluğa karşı benden beklenmeyen sabrı göstermeye devam ettim, sonunda sadede geldi sayın hakim her nedense. Allah beni vukuuna ramak kalan müessif bir olaydan sakındı.
Evet emekli ve kıdemli bir hakim ve hukukçu olmak imtiyaz değildir, ama mesleki etik ve dayanışma diye bir gelenek vardı bir zamanlar. Bir hakim, kendisinden büyük ve kıdemli meslektaşına karşı daha saygılı davranırdı, bugün karşısına çıktığım hakim, henüz hakkımda kesinleşmiş bir yargı kararı olmadığı halde, karşısında sanık olarak bulunduğum için, beni ona buna hakaretler yağdıran suçlu muamelesine tabi tutmaya kalkıştı, ama kayaya çarptığını geç de olsa anlamış oldu.
Duruşma hakimi, sonunda lütfetti ve peki savunmanızı yapın, siz yazdırın oturun avukat masasına ve ekrandan tutanağa yazılanları izleyin, yanlış yazılan yerleri düzeltelim dedi.
O hukuk tanımaz, adil yargılanma ve savunma hakkına saygı göstermeyen hakim gitmiş ve melek bir hakim gelmişti sanki.
Duruşma hakimi ısrarla; benden savunmanızı almam istenmemiş, savunma aşamasında yeniden talimat yazarlar o zaman kendinizi savunursunuz diyordu.
Hakim bey yanılıyor, uygulama öyle değil, kendisine de izah ettim, hakaret gibi basit suçlarda, teknik tabiri sorgu olan bu aşamada, her şey söylenir, savunma da yapılır, bu tutanak dosyaya girer, savcı esas hakkında mütalaasını verdikten sonra gerçek anlamda savunma aşamasında, yeni bir talimat yazılmaz, sanık duruşmada hazır değilse, esas hakkındaki mütalaaya karşı teknik anlamda savunma yapmasa dahi, ilk ifadesi doğrultusunda, gıyabında hüküm verilir. İşte duruşma hakimi bu gerçekten uzak bir düşünceyle, bize savunma yaptırmak istemedi. Bu savunma değilse, benim adıma niçin beraat talep eden beyanda bulunabildi anlamak çok zor. Beraat talebi savunmayı tamamlayan nihai bir taleptir, savunma aşamasında değilsek, niçin benim adıma beraat talep eden beyanı tutanağa geçiriyorsun? Sayın hakim.
Sayın hakim, siz gerekçesiz kararlar verebilirsiniz belki, ama ben gerekçe sunmadan suçsuz olduğumu ve beraat ettirilmemi isteyemem, buna hakkım olamaz. Talebimin altını doldurmak zorundayım, benim tecrübelerim ve hukuk nosyonum bunu gerektirmektedir.
İşte 52 yıllık duayen bir hukukçu, emekli hakim ve avukat sıfatımızla bunlar başımıza gelebiliyorsa, hakkını savunamayan, hakimden korkan ve sinen normal vatandaşın vay haline.
Bugün yaşadığımız ve hukuk adına üzüldüğümüz bu tatsız olay yanında, dün de Kuşadası Adliyesinde görevli olduğunu öğrendiğim genç bir hakim ve yanındaki nişanlısı ile beni ve yanımdaki eşimi çok mutlu eden bir olay yaşadım.
Kuşadası Davutlar mevkiinde bir köy sofrasına gitmiştik dün, eşimle birlikte.
Yanında genç bir bayan olan, genç bir bey arabasından inerek park etti, tam o sırada ben de aracımla park yerine girdim, onun arabasının yanına park ettim. Genç bey aracının başında bekliyordu. Ben, acaba aracına çarpmamdan mı çekindi, beni mi kontrol ediyor diye düşünürken, eşim daha önce inip yanlarına gittiği için konuşmuşlar, genç bey benim aracımın ön camındaki hakim amblemini görünce, benim de hakim olduğumu düşünerek, benimle tanışmak ve konuşmak istemiş o nedenle duruyormuş, ben de inip yanına gidince, emekli hakim olduğumu söyledim tanıştık, bana çok saygı gösterdi, Kuşadası Adliyesinde görevli hakim olduğunu söyledi, ayak üstü sohbet ettik, beni makamına davet etti ve ben de fırsatını bulursam çayını içmeye memnuniyetle gideceğimi beyan ettim. Aynı mekanda yemek yedik yemek sonrası ben, çok sevdiğim, saygısından dolayı mutlu olduğum genç meslektaşım hakim bey ve yanındaki nişanlısının masasına giderek, kendilerine afiyet dileyip, mekandan ayrıldım.
Yirmi dört saat için de yaşadığım birisi sevimsiz ve üzücü, diğeri sevindiren ve mutlu eden, birbirine taban tabana zıt bu iki olay, ancak bizim ülkemizde yaşanır maalesef.
Güner Yiğitbaşı
10/06/2022
Hukukçu
Yorum Gönder