Son günlerdeki; İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı kararıyla tek yanlı feshedilmesine yönelik söylemleri, özellikle güvenlik soruşturması yasa teklifinin, muhalefetin oylarıyla reddedilmesi üzerine, saray ve iktidar partisi içinde çıkan krizin çözümünde gösterdiği, anayasa ve İçtüzüğe aykırı tutumu, reddedilen yasa teklifinin yeniden oylanmasının önünü açmaktaki, yasa ve hukuk dışı, milli iradeyi tanımaz tutumlarına baktığımızda; ülkemizde, bir yönetim sorunu olduğu kadar, bir de Meclis Başkanı sorunu olduğu, açıkça gün yüzüne çıkmıştır.
Meclis Başkanının; mecliste çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin milletvekilleri arasından seçilmesi uygulaması, bir gelenek haline gelmişse de; Anayasanın 94. maddesinin son fıkrasına göre, ”Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar. ” yani, tarafsızdırlar, tarafsız olmak zorundadırlar.
Şu anda Meclis Başkanı olan zat; maalesef, bu tarafsızlık ilkesini ihlal etmiş ve anayasanın açık hükmüne rağmen, Türk Milletinin iradesinin temsil edildiği, Türk Milleti adına yasama yetkisini temsilen kullanan meclisin başkanı olduğunu unutarak, yürütmenin başı olan sarayın ve partili cumhurbaşkanının meclisteki temsilcisi haline gelmiştir.
Meclis Başkanının bu tutumunu; yasama yetkisinin gerçek sahibi, Türk Milletinin bir ferdi olarak, kınıyoruz. Meclis Başkanını; önce, kendisinin kişisel ve sonra da, başkanı olduğu meclisin onurunu korumaya davet ediyoruz.
Meclisin onurunu, şerefini ve saygınlığını korumakla ve tarafsız olmakla görevli olan meclis başkanı; kendisini o makama öneren ve kendisine oy verilmesi için meclis grubuna talimat veren ERDOĞAN'a biat etmiş ve bu biatın son örneğini, meclisin reddetmesine rağmen, yeniden oylanmasının önünü açtığı güvenlik yasa teklifinde göstermiştir.
Meclis Başkanının; saraya biat ettiğini, meclisin onurunu ve şerefini korumakta yetersiz kaldığını ortaya seren, başka sabıkaları da bulunmaktadır.
Meclis Başkanı; başkanlık koltuğunda oturduğu yüce meclisin çıkardığı bir yasa ile onaylayarak yürürlüğe sokulan İstanbul Sözleşmesini, anayasanın 104 ve 90. maddelerine aykırı olarak, çıkardığı bir kararla tek yanlı fesheden partili cumhurbaşkanının bu tasarrufunu da anayasaya uygun bularak onayladığını ve isterse, örneğin; Montrö Sözleşmesi gibi, diğer uluslararası sözleşmelerden dahi çıkma kararı verebileceğini beyan etmiştir.
Melis Başkanı; beyan, tutum ve davranışlarıyla, yasama organı olan yüce meclisin değil, sarayın ve yürütme organının bir ajanı olarak meclis başkanlığı koltuğunda oturmakta olduğu izlenimini vermektedir.
Meclis Başkanının bu tutumu asla tasvip edilemez.
AKP'nin ve MHP ile yaptığı Cumhur İttifakının meclisteki ezici çoğunluğuna rağmen; iktidar milletvekillerinin devamsızlıkları nedeniyle, güvenlik soruşturmasına yönelik yasa teklifinin muhalefet oylarıyla reddi üzerine, kendince haklı olarak çok sinirlendiği anlaşılan saraydan büyük bir azar ve zılgıt işittiği anlaşılan yüce meclisin başkanından; haydi, kendi onur ve şerefini düşünmedi, hiç değilse, hakimiyetin kayıtsız ve şartsız gerçek sahibi olan bizim de üyesi bulunduğumuz Türk Milletinin onurunu ve şerefini düşünerek ve bu onuru korumak adına, saraydaki tek adama; ”Beyefendi, siz ne diyorsunuz. Ben, Türk Milletinin temsilen yasama yetkilerini kullanan yüce meclisin başkanı olarak, emaneti size iade ediyorum” diyebilmeliydi.
Meclis Başkanı; bunu diyememiş ve Meclis İçtüzüğünü eğip bükerek ve meclis çoğunluklarına dayanarak, saraydan aldığı talimat doğrultusunda, meclisin reddettiği yasanın yeniden oylanmasının önünü açmış ve maalesef saraya biat etmiştir.
Güner Yiğitbaşı
02/04/2021
Hukukçu
Yorum Gönder