Türkiye Cumhuriyeti de; bu sözleşmenin tarafı olup, Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi uyarınca, kendi milli ceza hukukuna bu suçu dahil etmiş ve Türk Ceza Kanununda soykırım suçuna yer vererek, anlaşma hükümlerine uygun düzenlemeler yapıp, soykırım suçuna ağır cezalar getirmiş, soykırım suçunun zaman aşımına uğramayacağını kabul etmiştir.
Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına dair Sözleşmenin 2. maddesine göre; “Soykırım; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle: Grup üyelerinin öldürülmesi, Grup üyelerinin fizik ya da akıl bütünlüğünün ağır biçimde zedelenmesi, grubun fiziksel varlığının tümü ya da bir bölümü ile yok edilmesi sonucunu verecek yaşam koşulları içinde tutulması, grup içinde doğumları engelleyecek önlemler alınması, bir grup çocukların başka bir gruba zorla geçirilmesi eylemlerinden herhangi birine başvurulmasını kapsamı içine alır. Soykırımda planlı, devlet politikası haline gelmiş eylemler söz konusudur. ”
1915 olayları sırasında mevcut bulunmayan, yıllar sonra Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilerek 1951 tarihinde de yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesiyle Uluslararası hukuka giren bir soykırımdan ve soykırım suçundan bahsedebilmek ve buna paralel olarak da, 1915 olaylarında Ermenilere yönelik bir Osmanlı soykırımından bahsedebilmek için; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle: Grup üyelerinin öldürülmesi ve/veya sözleşmede belirtilen diğer eylemlerin yapılması gerekir.
Ayrıca Soykırıma yönelik eylemlerin; planlı, devlet politikası haline gelmiş, sistematik eylemler olması da zorunludur.
Soykırım suçlarında, genel kasıt, örneğin öldürme kastı yeterli olmayıp, ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyet ve özel kastının bulunması zorunludur.
1915 senesindeki 1. Dünya Savaşının özel koşullarında ve sadece o özel koşulların geçerli olduğu bölgeyle sınırlı olarak, bir kısım Ermeni ırkına ve etnik kökenine sahip insanların zorunlu göçe tabi tutularak karşılıklı çatışmalarda bir kısım Ermenilerin meşru müdafaa koşullarında öldürülmüş olmasında, Ermenilerin toptan veya bir bölümünü yok etme kastı mevcut olmadığı gibi, bu eylemlerin sistematik ve sürekli devlet politikası haline gelmiş eylemler olmadığı da açıktır.
Soykırım kastıyla hareket edildiğinin kabul edilebilmesi için; Türk Milletinin tarihinde, bu suça yatkın ve alışkın olması gerekir. Türk tarihi incelendiğinde soykırıma rastlanamaz.
İstanbul dahil, işgal ettiği, Viyana kapılarına kadar dayandığı geniş coğrafya ‘ya bakıldığında, Osmanlı; birçok ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grupların yaşadıkları, Balkanlarla birlikte Viyana önlerine kadar Avrupa’nın büyük bir bölümünü; tüm Kuzey Afrika’yı; Ortadoğu’nun tamamını ve Arap yarımadasını uzun yıllar yönetimi altında tutmuş olmasına rağmen, bu coğrafyalarda yaşayan çeşitli ırk ve dinlere mensup halka hiçbir zarar vermemiş, toptan veya kısmen yok etmemiş veya yok etmeye kalkışmamıştır.
Anadolu’da şer’i hükümlerin hakim olduğu dönemde ve halen, Hıristiyanlık yaşatılmış, farklı dinlere ve o dinlere mensup ırklara saygı gösterilmiş, kiliseler açılmıştır.
Halen; çeşitli etnik kökene, ırka ve dine mensup gruplar, eşit Türk Vatandaşları olarak ülkemiz sınırları içinde özgürce yaşamaktadırlar.
II. Dünya Savaşı süresince, 1939-1945 yılları arasındaki dönemde, Naziler; 5-6 milyonu Yahudi olmak üzere milyonlarca insanı, ırk mülahazasıyla, katletmişlerdir ki; soykırım budur.
Türk Milleti; Nazi Almanya’sından, soykırıma uğramamak için kaçan Yahudi kökenli öğretim üyelerine sahip çıkarak ülkemize kabul etmiş ve Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalışmalarını sağlamıştır.
Türk Milletinin tarihine bakıldığında, Osmanlıdan bu yana gelen Türk Milletinin; soykırım suçuna yatkın ve alışkın olduğuna dair; ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle yaptığı bir toplu katliama rastlamak mümkün değildir.
Bu nedenle; 1915 yılından yaklaşık 110 sene sonra, ABD Başkanı BİDEN'in; 1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak açıkladığı gerekçesiyle, 1915 olaylarında Ermenilere soykırım yapıldığı, asla kabul edilemez.
ABD Başkanının değerlendirmesi, kendi şahsi ve politik kanaati olup, hiçbir kanıta dayanmamakta, tarihi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu konuda, Birleşmiş Milletler Uluslararası Mahkemesi tarafından alınarak kesinleşen bir yargı kararı da yoktur.
Bu nedenle, ABD Başkanının; densiz ve haddini aşan, Ermeni soykırım iddiasının kabulüne yönelik mesnetsiz beyan ve değerlendirmesine, ulusça ve şiddetle karşı çıkılmalı ve gerekirse ABD'ye karşı yaptırımlar uygulanması yoluna gidilmelidir.
Güner Yiğitbaşı
26/04/2021
Hukukçu
Yorum Gönder