Mustafa Kemal’i kıskanan Enver Paşa
“Mütareke yıllarında İstanbul” adlı kitabı okuyorum; işgal yıllarına ait ilginç detaylara rastladım. Bu kitabı okurken orada Çanakkale Savaşında Mustafa Kemal’in kahramanlığını anlatan yazıda Mustafa Kemal’in gazeteye ilk fotoğrafının nasıl çıktığını, onu kıskanan Enver Paşa’nın bunu nasıl engellemeye çalıştığını görünce bunu okuyucuyla paylaşmak istedim.Aradan yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, günümüzdeki gerici AKP-RTE iktidarı M. Kemal Atatürk’ü nasıl kıskanıp dışlıyorsa (ne ki, nasıl “ayyaş” diyerek ona düşmanlık duygularını dışa vuruyorsa), yüz küsur yıl önceki biraz geri kafalı Enver Paşa da Mustafa Kemal’in başarılarını kıskanıyormuş. Bu yazımızda örnekler ve kaynaklarıyla Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’i nasıl kıskandığını aktarmaya çalışacağız.
İki gün önce 18 Mart’ta Çanakkale Savaşlarının ve şehitlerin 109. Yıldönümünü andık. İşte o savaşlar sırasında 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’in Arıburnu’nda Anzaklara karşı ani çıkışla başarısını o devrin Tasvir-i Efkâr gazetesi fotoğraflı olarak yayınlamak ister.
1914 Birinci Dünya savaşının başlangıcında ihtiyatta bulunan 19. Tümen komutanı Mustafa Kemal, Boğaz Müstahkem Mevki komutanı Cevat Paşa’dan emir almadan karaya çıkan düşmana saldırmış “Anzak”lar denilen Avustralyalı, Yeni Zelandalı düşman birliklerini Arıburnu mıntıkasında geri püskürtmüştü.
Zamanın Tasvir-i Efkâr gazetesi bu başarıyı gazetede resimli haritalı olarak yayınlamak için sayfalarına haritayı onun iki yanına iki yuvarlak koyup birinci yuvarlağın içine Cevat Paşa’yı, ikinci yuvarlağa Mustafa Kemal’in resmini koyarlar. Askeri sansür subayı Mustafa Kemal’in resmini yuvarlaktan çıkarır. Bunu isteyen de Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili meşhur Enver Paşa Mustafa Kemal’den hoşlanmıyor, onu kıskanıyormuş.
Fakat gazete yöneticileri telefonla değişik birimleri arayarak sansürün kaldırılmasını isterler. Aşağı yukarı telefon ederken, sansür memuruna “izin aldık” deyip onay mührünü sansür memuruna bastırırlar. Enver Paşa’nın emri ile sansürlenen Mustafa Kemal’in resmi gazetede ilk kez olarak yayınlanınca, bunu gören Enver Paşa “küplere binmiş”, önce sansür subayını üç gün hapsederler, gazetede çalışanları da hemen cepheye gönderme tehdidinde bulunup müthiş haşlarlar, resmi yayınlayan Tasvir-i Efkâr gazetesini de on gün kapatırlar.
Enver Paşa ve partizanları kendisi ile Anafartalar üzerine yapılan bir konuşma, fotoğrafla birlikte Harp Mecmuasında basılacağı sırada, Enver Paşa, dergi baskısını durdurarak, Mustafa Kemalin resmini çıkartıp, yerine Alman Komutan Liman Von Sanders’in fotoğrafını koydurmuştur. (Otto Von Sanders 1855-1929) Çünkü ona göre, Mustafa Kemal, “Sarıkamış bozgununun manevi yükü altında kıvranan Enver’i gölgede bırakmamalı idi” …
Enver Paşa Mustafa Kemal farkı
Ama ortada herkesin gördüğü, tanık olduğu Mustafa Kemal ve Enver Paşa arasında belirgin özellikler vardı: Enver Paşa uçuk, Mustafa Kemal gerçekçidir. Enver Paşa saldırgan, Mustafa Kemal savunmacıdır. Enver Paşa çağ dışı, Mustafa Kemal çağdaştır. Enver Paşa, elleriyle batırdığı imparatorluğun içler acısı durumuna bakmadan yeni bir imparatorluk kurma düşleri besleyecek kadar hayalci, Mustafa Kemal, bu enkazdan milli bir devlet çıkarmayı planlayacak kadar akılcıdır. Enver Paşa emperyalizme (Almanlara) sonuna kadar teslimiyetçilik içinde iken, Mustafa Kemal, “istiklal-i tam” demektir. Adeta Enver’in kişisel hırsları devlet çıkarından öndedir.Enver Paşa, Mustafa Kemal’i öylesine kıskanıyordu ki, Doğu’da Ruslara karşı başarı kazanıp, Kafkasya ve Türkistan’ı kurtarmak ve böylece Mustafa Kemal’in başarılarını gölgelemek, onu geçmek istiyordu.
Yeterli giysi ve mühimmata sahip olmayan Üçüncü ordunun üç kolordusu (9, 10, 11. Kolordular), 24 Aralık 1914 günü -39 derece soğukta Ruslara taarruza geçti. 150 000 kişilik ordunun 90 000’i (veya 60 000’i) donma, dizanteri ve tifo gibi hastalıklarla mahvoldu. Sarıkamış İstasyonuna giren Enver Paşa, bu felaket karşısında, Üçüncü Orduyu yüzüstü bırakıp, İstanbul’a döndü. İşte Enver Paşa’nın zamansız ve ucuz zaferi böylece felaketle sonuçlanırken, Ruslar Erzurum’a doğru ilerlediler.
Birinci Dünya Harbinde bozgunlar üzerine, Enver Paşa halk arasındaki cahil insanların dedikodularını durdurmak için, kadın tavizine girişir. Tarihimizdeki tespitlere göre, deprem, yangın, savaş, bozgun-yenilgileri, bazı cahil ve yobaz insanlar, bu felaketlerin dinsizlikten, ahlaksızlıktan geldiğini yorumlarlar, telafisi için de ülkenin aydın insanlarına ve “açık saçık gezen kadınlara” yüklerlerdi. Özellikle Osmanlının işgal ve yıkılış yıllarında “alaylı subaylara”, kadınlara saldırılırdı.
Çarşafların ayakların hangi noktasına kadar ineceğini tespit etmek için bir komisyon bile kurdurmuştur. Yine bir polis müdürü, otellerin birinde karı kocanın birlikte oturduklarını duyunca, bizzat otele giderek kadını sokağa atmıştır.
Çanakkale Cephesinde dövüşen büyük rütbeli bir subayın, anaları Alman olan kızları, bir gün Alman davetlileri ile birlikte buluşmuşlar. (Zaten cephenin başkomutanı Alman’dı, Liman Von Sanders). Türk Kadını bu davette bulundu diye, Bağnaz Enver Paşa bunu duyar duymaz, cephede savaşan subay babayı hemen emekliye ayırmıştır, oysa cephede zabit (subay) sıkıntısı çekilmekte idi. O aileden bir hanımla evli olan bir levazım memurunun da görevine son verdirmiştir.Enver Paşa, kaprisli ve kıskanç olduğu için, hemen ucuz başarı peşinde idi. Çetin kış şartlarını, ordunun durumunu hesaplamadan, Arap Çöl ve sıcağından yaz kıyafeti ile gelen ordu birliklerini, Sarıkamış’ta, ani bir baskınla Rusları yenmek dışarı atmak ve de ün kazanmak peşinde idi. Sonuç facia ile sonuçlanınca, durumu halktan gizlendiyse de facia belli idi, on binlerce asker çarpışmadan cephede donarak can vermişti. Hayal ve ihtiras peşinde olan Enver Paşa, bu sefer Türkistan’ı kurtarma yoluyla ün kazanmaya çalıştı ise de orada vurularak öldürüldü.
Kurtuluş Savaşımızın devam ettiği, Başkomutanlık Meydan Muharebesinin hazırlık yapıldığı günlerinde 4 Ağustos 1922′de Kurban Bayramı sırasında Tacikistan’da, Belçivan yakınlarında Agop Melkovian komutasındaki Bolşevik Ruslara karşı yapılan bir çarpışmada, üzerine düşen havan topuyla öldü ve Çeğen köyüne gömüldü. Naaşı 1996 da Türkiye’ye getirilerek Abide-i Hürriyet Mezarlığına Talat Paşa’nın yanına gömüldü.
Kaynak:
1- Mütareke Yıllarında İstanbul Ahmed Cemalettin Saraçoğlu 2009 sf. 197-200
2- Çankaya. Falih Rıfkı Atay Sf:100–124
3- Ustura Dergisi (Günaydın Gazetesinin ilavesi). Cilt:1 sf:7
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Yorum Gönder