Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olmasına rağmen, teklifsiz bir şekilde ve kolayca tümüyle yok edilen laiklik ilkesinin kefenini çiğneyerek tören için yeni binaya doluşan devlet ricali ve yüksek yargı mensupları, gösterişli cüppeleriyle törene katıldılar, kaç kişi olduklarını bilemediğimiz yüzlerce cüppeli yüksek yargıç Yargıtay üyelerinin gösterişli siyah cüppelerinin de üzerine çıkan, siyahlar arasında tek beyaz cüppesiyle adeta inci gibi parlayan, ATATÜRK sevdalısı (!) Şeyhülislamımız, Diyanet İşleri Başkanımızın okuduğu dualar sonrasında, yeni binanın açılış kurdelesi kesildi.
Tören de, Beştepe’deki Saray'ın ve siyasal İslam’ın gölgesi hakimdi.
Görkemli yeni Yargıtay binasının bu görkemli duruşu, Beştepe’deki Sarayın, Yargıtay’a düşen gölgesini bir nebze örtmeye çalışıyordu.
İtibardan tasarruf olunamaz zihniyetiyle, hiç esirgenmeden, büyük paralar sarf edilerek, çok gösterişli bir Yargıtay hizmet binası yapılmış gerçekten.
Sanki, yoğun bakımda olan adaletin, ölmemek için can çekiştiği, ölüm kalım mücadelesi verdiği gerçeği, bu gösterişli binayla kamufle edilmeye çalışılıyordu.
Diyanet İşleri Başkanının duasıyla bu güzel ve gösterişli binanın açılışı yapıldı.
Törende yer alan devlet ricali ve yüksek yargıçlar için önemli olan, binanın dışarıdan görkemli duruşu ve gösterişiydi.
Allah için, binanın dışarıdan görünüşünde hiçbir kusur yoktu.
Yapılan dua da, zaten bu güzel bina içindi, bu güzel binanın felaketler karşısında yıkılmadan ayakta durmasıydı
Binanın içinde ne olduğu, hak ve adaletten bir kırıntı ve eser bulunup bulunmadığı, hiç önemli değildi.
Binanın içinde adaletin olmadığı, hak, adalet ve hukuktan eser kalmadığı çok iyi biliniyor olmalı ki; kullardan, yargıçlardan adaleti sağlamaları beklenmediği için, dualarla Allah’ın yardımı talep ediliyordu.
Yani, adaletten umut kesilmiş, komadaki, yoğun bakımda oksijen tüpüne bağlı yaşama tutunmaya çalışan adaletin, ancak tanrıya yakarışlar sonucunda ayağa kalkabileceğine inanılmıştı, iş dualara ve Allaha kalmıştı.
Kısaca adalet de, her şeyde olduğu gibi Allaha bırakılmıştı.
Dua edenler; adaletin sağlanması için Allaha yalvaranlar, Allah’ın kendilerine vermiş olduğu aklın, farkında değillerdi, akıllarını kullanarak adaleti sağlayabileceklerini düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdi sanki.
Yüce Allah; yukarıdan kükreyerek, okumuşsunuz yargıç ve devlet adamı olmuşsunuz ama, akıllı olamamışsınız, benim sizlere verdiğim aklı kullanmaktan bile acizsiniz, hala benden yardım istiyorsunuz. Ben size balık tutmayı öğrenin diye akıl verdim, siz hala benden balık dileniyorsunuz, aklınızı kullanarak devletin temeli olan adaleti sağlamaktan acizsiniz, siz kullarımdan utanıyorum diye bağırmalıydı bize göre.
Allah’ın kendilerine verdiği aklı kullanmasını bilmeyen ve her başları sıkıştığında dualarla Allaha yalvaran, her şeyi Allahtan bekleyen aciz kullar, belki de bu sayede utanırlar ve kendilerine gelirlerdi.
Güner Yiğitbaşı
03/09/2021
Hukukçu
Yorum Gönder