Buna rağmen; anayasanın ve kuruluş yasanızın size tanıdığı görev alanınıza ve görev sınırlarınıza ilişkin, sizi ve herkesi bağlayan ilgili maddelerini, tablet halinde, size sunmak istiyorum.
Öncelikle, sizin başkanı olduğunuz Diyanet İşleri Başkanlığının anayasal dayanağı olan Anayasanın 136 ve görevinizi açıkça ve sınırlı bir şekilde tanımlayan 633 sayılı kuruluş yasanızdan işe başlayalım.
Anayasanın 136. maddesinde;
Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir. hükmü yer almakta olup,
Bu hükme dayanılarak çıkarılan, Diyanet İşleri Başkanlığının Kuruluşuna ilişkin 633 sayılı yasanın 1. maddesi de;
Başkanlığını yapmakta olduğunuz, Cumhurbaşkanlığına bağlı yürütme organı içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığının görevini, çok net ve açık bir şekilde belirlemiş ve bu görevin; İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek olduğunu sınırlı bir şekilde açıklamıştır.
Anayasanın 2. maddesinde;
Türkiye Cumhuriyeti, . . . . . . . . demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. yazılıdır.
Anayasanın 6. maddesinde;
Hiçbir kimse veya organ, (Çok tabiidir siz de) kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz, hükmü yer almaktadır.
Anayasanın 8. maddesinde;
Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir. hükmü yer almaktadır. Siz de Diyanet İşleri Başkanı bir memur olarak yürütme organı içinde Cumhurbaşkanına bağlı olarak, görevinizi anayasaya ve yasalara, kuruluş kanununuzun 1. maddesinde tanımlanan şekilde ve bu sınır içinde yapmak zorundasınız.
Anayasanın 129. maddesine göre;
Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Anayasanın 11. maddesinde;
Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Denilmekte olup, siz de idari bir makamın başındaki kamu görevlisi olarak anayasanın ve yasaların emredici olan hükümlerine uymak ve görevinizi anayasa ve yasal sınırları içinde, ilgili yasanın size tanıdığı yetkiler dahilinde yapmak zorundasınız.
Anayasanın 24. maddesinde;
Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Hükmü yer almaktadır.
Anayasanın 174. maddesinde;
Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz, hükmü yer almaktadır.
Türk Ceza Yasasının 24/1 maddesine göre;
Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.
Ancak, aynı maddenin 3. fıkrasına göre;
Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur.
Sayın Diyanet İşleri Başkanı; lütfen alınmayınız ama, sizin; yukarıda açıkladığımız anayasa ve yasaların görev ve yetkinizi belirleyen sınırlarının dışına çıkarak, üstünüze vazife olmayan ve bir din adamına yakışmayan işlere burnunuzu sokarak, dini siyasete alet eden iş başındaki siyasal iktidara hizmet ettiğinizi, boğazınıza kadar siyasete gömüldüğünüzü, iktidar partisinin ve bağlı olduğunuz partili Cumhurbaşkanının hizmetkarlığını yaparak, memuriyet görevinizi açıkça kötüye kullandığınızı, hatta o kadar ki; anayasa suçu işlediğinizi belirtmek ve hukukçu bir din kardeşiniz olarak, anayasa ve yasa çerçevesinde, sizi uyarmak zorunda kaldığımızı, belirtmek istiyoruz.
Hangi skandalınızı sayayım? bilmiyorum.
Bir 10 Kasım öncesi, Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal ATATÜRK'e sürekli hakaretler eden, kurtuluş savaşımızı kast ederek, keşke Yunan kazansaydı diyen, vatan haini Kadir Mısıroğlu’nu, resmi kisveniz ve lüks makam otonuzla ziyaret ederek, bu vatan haini ve ATATÜRK düşmanını sahiplenmenizi ve onurlandırmanızı mı?
Bu ülkenin kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ATATÜRK düşmanlığınızı, hutbe ve dualarınızda ATATÜRK ismine yer vermekten ısrarla kaçınmanızı mı?
Ayasofya'nın cami olarak açılışı töreni ve namazı öncesinde, hutbeye kılıç kuşanarak çıkarak ATATÜRK'e lanet okumanızı mı?
İslam dinine mezhepsel yaklaşarak, mensubu olduğunuz mezhebe mensup olmayan Müslümanları ayrıştırıcı beyan ve tutumlarınızı mı?
Üzerinize vazife olmadığı halde, görev sınırlarınızı aşarak ve kötüye kullanarak, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla fetvalar vererek, laiklik ilkesini ayaklar altına alışınızı mı?
Partili Cumhurbaşkanının; anayasamıza ve yasalarımıza aykırı, suç teşkil eden kanunsuz emirlerine harfiyen uyarak; fiilen, anayasada yeri olmayan laiklik karşıtı Şeyhülislamlığa soyunuşunuzu mu?
2021-2022 Adli yılının ve Yargıtay'ın yeni binasının açılışı törenine katılarak, bu törende dualar okuyup, Allah’ın insanlara ve hukukçulara bahşettiği akıl ve vicdanları ile sağlamak zorunda oldukları hak ve adaleti, okuduğunuz dualarla Allah'tan dilenerek, Allah'a saygısızlık ettiğinizi mi?
Yakın zamanda katıldığı bir toplantıda; yine üzerine vazife olmadığı halde, biat ettiği siyasal iktidara yaranmak ve siyasal iktidarın seçimler öncesinde, sosyal medya ile ilgili olarak yapmayı planladığı hukuk ve demokrasi dışı yasal düzenlemesine destek vermek amacıyla sarf ettiğiniz; ” sosyal medyanın kullanımıyla alakalı hukuki çerçeveyi belirleyecek yasal bir mekanizmanın ihdası ve güçlü bir bilincin inşası, ötelenemez bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. ”sözlerinizi mi?
Hangisini sayalım sayın başkan?
Bir düşünün bakalım. Siz, mensubu olduğunuz ve en yetkili koltuğunda oturduğunuz İslam dininde; yalanın, dolanın, iftiranın, hırsızlığın, rüşvetin, yolsuzluğun, yasalarımızda olduğu gibi, dinen de günah ve suç olduğunu ve İslam dininin bu ahlaki kural ve yasaklarının en çok ihlal edildiğini bilmenize ve görmenize rağmen; niçin, hutbelerinizde İslam dininin bu ahlak kurallarına uyunuz diyerek, din kardeşlerinizi ve iktidarı uyarma gereğini duymadınız?
Bunun cevabı çok açık ve nettir. Zira, sizin derdiniz; anayasa ve yasalar çerçevesinde görevinizi yerine getirerek, halkı dinen aydınlatmak ve İslam dinine hizmet etmek değil, din simsarı politikacılara hizmet ederek, bu fani ve yalan dünyada, kendinize çıkar ve makam sağlamaktır, çok yazık.
Sayenizde, özellikle gençlerimizin İslam dininden soğuduklarını, İslam dininin anlam değiştirdiğini ve yozlaştırıldığını söylememe, gerek yok sanırım.
Yukarıda yer verdiğimiz Türk Ceza Yasasının 24/1-3 maddesi hükmü çok açık, bunu tekrar tekrar okumanızı öneriyorum.
En geç 2023 seçimlerinde kuvvetle muhtemeldir ki; emrinde olduğunuz siyasal iktidar, sandık yoluyla demokratik bir şekilde iktidardan uzaklaştırılacak ve kendisinden yasalar önünde hesap sorulacaktır.
Bu hesap sormanın kişi ve makam sahiplerinden birisi de siz olacaksınız.
TCK. 24/3 maddesinde yer alan;
“Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. ”hükmü uyarınca, ben bir memur olarak amirim Cumhurbaşkanının emir ve talimatlarını yerine getirdim suçsuzum diyerek, sorumlu olmaktan kurtulamayacaksınız.
Güner Yiğitbaşı
06/09/2021
Hukukçu
Yorum Gönder