Bu konuda hukukçular ikiye ayrılmış olup;
Bir bölümü yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararına direnebileceklerini söylemekte,
Bir bölümü ise Anayasanın 153. Maddesine dayanarak, AYM kararlarının kesin olduğunu, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını savunarak, yerel mahkemelerin AYM kararlarına uymama yetkisinin bulunmadığı savunmaktadırlar.
Bende yıllarını hukuka vermiş biri, olarak ikinci bölümde düşünenler gibi düşünüyorum.
Bu konu günlerdir tartışıldığı için tekrar tartışma konusuna girmiyorum. Yukarıda yaptığım özetten sonra başka bir hukuksuzluğa değinmek istiyorum.
Bu gün yazılı ve görsel basında yer alan haberde, Mehmet Altan’ın, İstanbul 26 ve 27. Ağır Ceza Mahkemelerinin Başkan ve üyelerinin, AYM kararına direnip kendisi hakkında tahliye kararı vermediklerinden bahisle Hâkimler ve Savcılar Kuruluna (HSK) yakınma (şikâyet) dilekçesi verdiği bildirilmektedir.
Bu yakınma üzerine HSK Başkanı Sayın Mehmet Yılmaz’a basın mensuplarının sorduğu sorular üzerine verdiği yanıtlar, bu yazının konusunu oluşturmaktadır.
Sayın Yılmaz ne diyor;
“HSK’ye iletilen bir şey yok. HSK’nın dışında bir olay. Benim değerlendirmem hem erken, hem yanlış olur” dedikten sonra, basın mensupların Hâkimlerin tarafsızlıklarıyla ilgili eleştirilerin hatırlatılması üzerine de şöyle devam etmektedir. “HSK yargının amiri konumunda bir kurum değil. Sadece Hâkim ve savcıların tayinleri, terfilerini düzenleyen, görevini kötüye kullanan, hukuksuzluk yapanlarla ilgili disiplin cezalarını veren bir kurum. Yargıya nizam veren bir kurum değiliz. HSK idari açıdan tasarruf yapar, Yargısal yetkileri beğendim, beğenmedim diyecek bir kurul değil” demektedir.
Gönül isterdi ki Sayın Başkan, “HSK’ye iletilen bir şey yok. Yakınma dilekçesi gelince bakarız” deseydi ve HSK’yı bu tartışmanın içine sokmasaydı.
Sayın Başkanın söylemi içinde doğrular olmakta birlikte yanlışlar da vardır.
Bunların analizini yapmaya çalışacağım.
-HSK’ın yargıç ve Cumhuriyet Savcılarının idari işlemleriyle ilgilendiği doğrudur.
-HSK’nın yargının, yargısal yetkilerine karışma yetkisinin bulunmadığı da doğrudur.
Ancak bir Yargıç ve Cumhuriyet Savcısı hakkında yakınma dilekçesi önüne gelen HSK, Yargısın yargısal yetkisini kullanırken, Anayasayı ve yasaları ihlal edip etmediğine yani görevini kötüye kullanıp kullanmadığına bakmak zorunluluğu vardır.
HSK’ya bağlı müfettişlerce yapılacak soruşturma sonucunda Yargıç veya Cumhuriyet Savcısının görevini kötüye kullandığı saptanırsa, yapılacak üç işlem vardır.
1-İlgili hakkında disiplin uygulaması yapmak. (Eyleme göre meslekten çıkarma da bu disiplin işlemleri içindedir)
2-Suç oluşturan eylemleri hakkında ilgili Cumhuriyet Savcılığına ihbarda bulunmak.
3-Yakınma konusu hakkında yeterli kanıt bulunmadığı takdirde işlem yapmaya gerek olmadığı kararını vermek.
Bizim dönemimizde böyle yapılırdı.
Bir sürü bahaneyle bu işin içinden sıyrılmak Kurula güveni zedeler.
Türkiye Cumhuriyeti hala bir hukuk devletidir. Anayasa Mahkemesinin kararlarını beğenirsin, beğenmezsin yargı dahil herkes uymak zorundadır.
Ne yazık ki son yıllarda yargı en büyük zararı yargı mensuplarının tavırlarından görmektedir.
Yargıya güvenin gün geçtikçe azalması da biz eski yargı mensuplarının içini sızlatmaktadır.
Hukuk günün birinde herkese gerekecektir.
Hukukun üstünlüğüne kıymayalım.
18.01.2018
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder