O diğer ikisini bilemem ama bize verilen “derece” doğrusu hayli enteresan bir gerçeğe işaret ediyor:
Hani televizyonları neredeyse her açışımızda burun buruna geldiğimiz zevat sürekli olarak, son yıllarda fakir fukarayı ne kadar da kalkındırdığından söz ediyordu ya…
Meğerse kalkınma rüzgarı sadece fakirden zengine doğru esmekteymiş de farkında değilmişiz.
Şimdiki bu açıklama bütün o siyasi söylemleri reddediyor ve açıkçası “Sizin memlekette giderek fakir daha fakirleşmeye, zengin daha zenginleşmeye devam ediyor, üstelik gelir dağılımındaki dengeleri bozmada dünya üçüncüsüsünüz” demeye getiriyor.
Zenginin daha zengin olmasına itirazımız yok da, onlar zenginleşirken fakir fukaranın, garip gurebanın daha fakirleşmesi hayli çelişkili bir durumu ortaya koymuyor mu?
“Nasıl yani?” diyeceksiniz, anlatalım:
Türkiye’de milli gelir artıyor mu?
İşin inceliğini bilenler gerçek anlamda artış-martış olmadığını söylüyorlar.
Bakkal hesabına vurursanız da artmış olmayacağı açık.
-Artmaz, çünkü bu ülkede nüfus 79 Milyon iken, şu kadar kişilik kendi boğazımıza 3-4 milyon da Suriyeli boğaz eklendi mi, eklendi.
Bunlar da bizim gelirden nasiplenmiyorlar mı?
Yapın hesabını, çarpın-bölün; bakın bakalım, boğazlara bu eklenme olayı bizim boğazımızdan geçecek lokma sayısını adam başına ne kadar azaltır.
Ya da bu zorunlu ziyaretçilere 30 milyar dolar harcadığımız söylendiğine göre onu bölün adam başına.
-Artmaz, çünkü içeride üretip içeride tükettiğimiz kendi malımızdan “kişi başına” düşen pay giderek azalırken bir de dış ticaret açığı veriyoruz.
Örneğin yeni kesinleşen Kasım 2017 rakamlarına göre son 12 ayda dışarıya 154 Milyar dolarlık mal satıyoruz sonra dışarıdan borç harç daha fazlasını, 210 Milyar dolarlığını satın alıyoruz.
Fark “eksi 56 milyar dolar”.
Ne dersiniz, böyle bir tabloda milli gelir artar mı azalır mı?
Dolayısıyla dışarıyla ticaret yoluyla da ciddi biçimde içeri gittiğimiz ortada.
E peki bütün bunlar olurken milli gelir arttı diyenler yalan mı söylüyor diyecekseniz onu da açıklayalım:
Türkiye’de milli gelir hesapları öyle kasadaki dolarları sayarak falan tesbit edilmiyor ki…
Milli gelir hesapları bazı varsayımlara dayanarak yapılan “resmi bir tahmin”.
Hatırlanacağı gibi, bizde bu işleri yapmakla memur olan TÜİK son yıllarda çok sayıda “yenilik” yaptı ve milli gelir hesaplamasında kullandığı varsayımları, tanımları “düzeltti”.
Bu değişiklikler dolayısıyla da Türkiye’nin milli geliri hep artış gösterdi.
Yani, “meğerse bizim milli gelirimiz o kadar değil bu kadarmış” dendi.
Densin, fıkrada doktor da öyle demiş ya…
Peki böyle denmekle milli gelirimiz gerçekte değişti mi?
Hayır değişmedi, sadece “bizim hesaplarımıza göre” değişti.
Hatta uluslararası karşılaştırmalarda “senin milli gelirin kaç para” dendiğinde bu kıyaslamalar hep dolar üzerinden yapıldığı, cevabı Amerikan doları üzerinden verildiği için de bizde TL/dolar kuru yükseldikçe milli gelir rakamımız “düştü”.
Haydi bir an için düştü de demeyelim, “Bizim milli gelir hep bildiğiniz gibi” diyelim şimdilik…
Peki bir ekonomide milli gelir artmazken bazı vatandaşlarımızın bu milli gelirden şahıslarına düşen paylar giderek artıyorsa, yani “dolar milyarderlerimiz” 30’lu rakamlardan 40’lı rakamlara ulaşıyorsa ve bu sayılar pek çok gelişmiş ülkede bile yoksa bu zenginleşme nereden ortaya çıkıyor?
Ya da, milletin toplam geliri demek olan milli gelir artmazken bazılarının kşisel geliri milyar dolarlarla ölçülmeye başlamışsa bunun kaynağı ne olabilir?
*
“Memleketin geliri” artmadığına göre tabii ki bir tek yolu var:
Mevcut gelirler birilerinden birilerine kayıyor.
Birileri giderek ellerindekini kaybediyor, yoksullaşıyor;
Birileri başkalarının paylarına el koyup, “onların zararına” giderek zenginleşiyorlar.
Matematik böyle diyor.
Sonuçta ortaya çıkan durum şu:
-Vatandaşın baktığında kendisinin de fark ettiği gibi bizde “milli gelir arttı” dense de gerçekte yani “cepte” bir artış yok.
Arttı denen gelir “zahiri” yani kayıtlara göre böyle.
-Bu zahirilik pratikte de kendini gösteriyor. Örneğin birisi “sizin milli gelir toplamda şu kadar artmış” hadi şunun şu kadarıyla şunu yapın da görelim bakalım diyecek olsa verecek cevap yok.
Çünkü ortada öyle bir para yok.
Milli gelir sabitken gelir dağılımındaki bozulmada dünya üçüncülüğü derecemiz aslında artışsızlıktan da büyük bir sıkıntı.
Düşünsenize, bir ekonomide gelirler çeşitli kesimler arasında şöyle böyle dağılırken birden ortaya bir farklılaşma başlıyor ve sayıları giderek artan birileri bu dağılımdan “dolar milyarderi” olacak biçimde kazançlı çıkıyorsa, bu ekonominin çarklarına bir garip müdahale, birilerine arka çıkma, birilerine “yürü ya kulum” deme ya da en iyimser yorumuyla birilerinin bu akıl almaz gelişmesine ses çıkarmama, onu görmezden gelme gibi durumlar yok mu?
Bu gelir adaletsizliği bir gün hiç istenmedik toplu itirazlara yol açmaz mı?
Bülent Soylan
Bülent Soylan
Yorum Gönder