Yargı erki içinde yer alan bir mahkememiz vardır ki; yasama erkinin yaptığı yasaların,yasa hükmündeki kararnamelerin ve Meclis İç Tüzüğünün anayasaya uygunluğunu denetleyebilen,yüce divan sıfatıyla üst düzey kişileri yargılayabilen ve kararları; kesin ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayan bu mahkeme,yetkisini ve meşruiyetini anayasadan alan Anayasa Mahkememizdir.
Bu yönüyle ve gördüğü işlevi itibariyle Anayasa Mahkemesi; yargı erki içinde yer alan,kararları tüm yargı organlarını ve mahkemeleri de bağlayan,tabiri caiz ise, mahkemelerin mahkemesi,en üs düzey yüce bir mahkemedir.
Anayasa Mahkemesi bu konumu itibariyle, anayasamız tarafından en itibarlı, tarafsız,bağımsız,kararlarına güvenilmesi ve uyulması gereken bir yüksek mahkeme haline getirilmiş ise de,bu yeterli değildir.Anayasa ile kazanılan bu itibar, güvenin ve diğer özelliklerin fiilen korunması ve devam ettirilebilmesi,Anayasa Mahkemesinin yasa ile kendisine verilen işlevi, hiçbir baskıya boyun eğmeden,korkusuzca,tarafsız ve bağımsız olarak hakkıyla yerine getirdiğini ortaya koyan, anayasamıza uygun yerinde ve isabetli kararlarıyla mümkündür.
Anayasa Mahkemesi; şu veya bu nedenle,anayasayı,anayasal düzeni, insan hak ve özgürlüklerini koruyup kollayan tutumundan uzaklaşırsa,olağanüstü hal koşullarının ve siyasal iktidarın baskılarına boyun eğer hale gelirse,siyasal iktidardan korkar ve çekinirse, bu korkusunu kararlarına yansıtmaya başlayarak,siyasi iktidarın hoşuna gidecek kararlara imza atmaya başlarsa,kararları hukukilikten uzaklaşarak siyasi niteliğe dönüşürse;itibarını,tarafsızlığını,bağımsızlığını,güvenilirliğini ve inandırıcılığını yitirmeye başlar,bu itibar kaybı o hale gelir ki, anayasaya göre kararlarına uymak zorunda kalanlar,kararlarını tartışmaya başlarlar ve bir an gelir,kararlarına uymamayı dahi kendilerine hak görürler.
Uzun lafın kısası, Anayasa Mahkemesine en büyük kötülüğü başkaları değil,bizzat Anayasa Mahkemesinin kendisi yapar.
İşte Anayasa Mahkemesi de en büyük kötülüğü bizzat kendisine yapmış ve bugün, şayet Mehmet ALTAN ve Şahin ALPAY hakkında vermiş bulunduğu hak ihlali kararı paçavraya dönüştürülmüşse, yargı erki içinde en alt hiyerarşide bulunan yerel mahkemeler, anayasanın 153. maddesindeki mecburiyete rağmen,kararlarını uygulamıyorlar ve yok sayıyorlarsa, Anayasa Mahkemesinin değerli yargıçları,uzun uzun düşünerek, biz nerede hata yaptık sorusuna cevap aramalıdırlar.
Bir hukukçu olarak biz yardım etmeye çalışalım,bize göre Anayasa Mahkemesini süratle itibar kaybına sürükleyen kırılma noktası; düzenledikleri konular ve içerikleri itibariyle,olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konuları içermemesine,bu nedenle de, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi olmamalarına,sadece adının olağanüstü hal kanun hükmünde kararname olmasına rağmen, ana muhalefet partisinin iptal istemiyle Anayasa Mahkemesinin önüne götürdüğü, sadece ismi OHAL KHK olan,aslında uzaktan yakından OHAL KHK olmayan metinleri incelemeye almayarak,kendisini bu konuda yetkisiz sayarak bu başvuruyu geri çevirmesidir.
Evet, Anayasa Mahkemesi; kendisinin eski kararlarına ve anayasanın özüne aykırı olan OHAL KHK larıyla ilgili olarak tesis ettiği yetkisizlik kararıyla,ayağına silah sıkmış, kendi varlık sebebini inkar etmiş,anayasamıza göre kararlarına herkes tarafından uyulması gerekirken, kararlarına en altta bulunan yerel mahkemeler tarafından dahi uyulmayan bir konuma gelerek,en üst düzey yüksek mahkeme olma niteliğini, itibarını,tarafsızlığını,bağımsızlığını,güvenilirliğini ve inandırıcılığını, fiilen kaybetmiştir.
Bu fiili durum, demokrasimiz adına umut kırıcı ve üzüntü vericidir.
Güner Yiğitbaşı
16/01/2018Güner YİĞİTBAŞIHukukçu
Yorum Gönder