Ben o camiye hiç gitmezdim, çünkü Jandarma durağından otobüse biner, Ankara merkeze Ulus’a filan gidip başka camiye giderdim, cuma günleri, namaz kılmaya.
Bir buçuk yıl kadar önce anlatacağım şu olayla karşılaşmıştım. Jandarma durağındaki durakta beklerken saatime baktım, namaz çok yakındı. Bu kez de, iki durak ileride (1 km ileride) İstanbul istikametine giden otobüse binip cuma namazını, İstanbul Yolu Jandarma Lojmanları önündeki Tiritoğlu camisinde kılmak istedim.
İneceğim durağa doğru yaklaşırken, caminin uzaktan görünen minaresini görememiştim. Kendi kendime “caminin minaresi ne olmuş” diye söylenerek camiye yaklaştım. Vardım ki, ne minaresi, camiyi tamamen yıkmışlar yeri de dümdüz yıkıntı molozları dağılmış görünüyordu. Abdestli neli orada kalakaldım, caminin yıkılışından haberim yoktu, orada şaşakaldım.
Orada biraz şaşkın dikilirken, on yıl kadar önce o camide eski Meclis Başkanı Mustafa Kalem’linin orada hemen imamın arkasında namaz kıldığını hatırladım. Dışarıda, başkan olmadığı zamanda, plakasında TBMM yazılı içinde şoför ve muhafız-güvenlik olan bir otomobil caminin arkasında bekliyordu.
Orada dolanan bir adama sordum, hemşerim burada eskiden cami vardı ne oldu camiye, diye sordum. O da yüzüme bakmadan, “hemşerim camiyi yıktılar yeniden yapacaklar” dedi. Öylece cuma namazını o hafta es geçmiş olduk, çünkü yakınlarda başka cami yoktu.
Yeni Camide
Aradan bir yıl mı, bir buçuk yıl mı geçti, 5.01.2018 günü evden çıktım, yine o İstanbul Yolu durağında otobüs bekliyorum. Baktım yine, Ankara tarafındaki camilere yetişemeyeceğim. Durakta beklerken, orada bekleyen bir kişiye sordum, “ şu ileride bir cami yapılacaktı, acaba bilginiz var mı, bitti mi” diye adama sordum. O da:
“-O cami yapıldı, bitti güzel bir cami yapıldı” dedi. Vakit de yakın olduğu için, her gün gittiğim istikamete değil de, İstanbul istikametindeki yine “Tiritoğlu” camisinde kılayım dedim. Yine aynı istikametteki otobüse bindim. Askeri Lojmanlar karşısında, eskiden “Tiritoğlu” camisi diye bildiğim cami hizasındaki durakta indim.
Bir grup aileye doğru yaklaştım, daha önce ayarladığım makinemle bir iki kare resimlerini çektim, Türkçe bilmedikleri için sadece ellerini kaldırarak “yasak yasak” diyorlardı.
İçeri girdim, er gelmişim galiba, caminin her yanını gezdim. Abdest alınacak yerler alt katta, musluklar yepyeni ve çok moderndi. El yüz kurulama kâğıtları, sıvı el sabunları çok modern görünüşte idi.
Üst kata tekrar çıktım, çok farklı ayakkabılıklar yaptırmışlar.
Yukarı balkon kısmına çıktım, caminin yarısını kaplayan bir kocaman balkondu, burada da namaz kılınıyordu.
Üst kat koridoruna bir kapı açılıyordu, merak edip kapıyı açtım, lüks bir işadamı yazıhanesi veya bürosu görünümünde bir oda; misafirler için lüks görünümünde koltuk gibi sandalyeler, yazıhane masasının arkasında lüks bir koltukta imam olduğunu sandığım şişman bir adam oturuyordu. İçeri izinsiz girdiğim için ona, ilk kez geliyorum, merak ettim, bakıyordum, hayırlı olsun, dedim, imam bir baktı hemen önündeki kâğıda döndü, sağ ol” “dedi. Sonradan imam olduğunu öğrendiğim koltukta cübbesiz, sarıksız oturan adam, sanırım önünde incelediği bir kâğıtta, o günkü cuma hutbesini gözden geçiriyordu. O lüks görünen imam odasından çıktım, tekrar caminin namaz kılınan ana bölümüne caminin içine girdim, paltomu asacak tek bir askı bulamadım, demek ki onu yetiştirememişler, diye düşündüm.
Duvara pencereye yakın bir yere oturdum. Her zaman yanımda-sırtımda taşıdığım, içinde gazete ve kitap olan çantamı da koyacak yer bulamadım. Dar pencerenin önüne çantamı ite kaka koydum, yanına da paltomu katlayıp koydum. Hemen duvarın dibinde çantamın altında oturan bir adama, “isterseniz ben duvarın önüne oturayım, çantam seni rahatsız edebilir” dedim. Adam da: “Yok ben duvara dayanacağım” gibi bir şey söyledi, oturduk yan yana.
Merkezi sistemde ve cuma vaazında, konuşan vaiz, günde de olan “kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmemesi” konusunda konuşma yapıyordu.
Caminin tavanına başımı kaldırıp baktım, tavanı kaplayan kocaman bir ay, onun ucunda yine kocaman bir yıldız, kenarlarında yanan bir sürü onlarca ampuller dolu halde ay yıldız lambalar ışıklar içinde görülüyordu. Hiçbir camide böylesine tavanda kocaman ay yıldız görmemiştim.
Biraz sonra arkadan namaz cübbesini giymiş, cübbenin yanlarını savura savura o şişman imam göründü, oturanların arasından doğruca minberin önüne oturdu.
Daha namaza başlamadan, yanımda oturup sırtını başını duvara dayamış olan adamın kafasına doğru benim çantam pat yuvarlandı. Pardon deyip çantamı aldım arka tarafta, duvarın köşe ucuna itiverdim. Arkamı dönünce, arkamdaki adam çantamı oradan alıp, köşeye doğru fırlatır gibi attı.
Üç veya beş dakika sonra ezan okundu.
Cami tarafına baktım, Ankara’da hiç bir yerde görmediğim çok farklı bir minare gördüm. Minare, Diyarbakır Sur’daki gibi dört köşeli idi. Hemen cebimi çıkarıp, resmini çektim. Dolandım caminin önüne doğru vardım. Cami dört köşe, ama girintili, çıkıntılı duvarları ile akordeon gibi geldi bana. Caminin pencereleri hemen hemen çatı saçağından yere kadar uzanan, ince dikdörtgendi. Caminin kenarlarında öbek öbek Suriye’den, Irak’tan gelen aileler toplaşmışlar çocukları ile namazın sonunun bekliyorlardı dilenmek için.
CUMA GÜNÜ VAKİT NAMAZI KILINMAZMIŞ.
Acaba içinizde kaç kişi, cuma günü on rekât öğle namazının kılınmayacağını bilir. Evet, ben de bilmiyordum, Diyanet İşlerinin 12. Başkanı Süleyman Ateş bu konuda bakınız ne demişti:“Cuma namazı iki rek’attır. Cemaatle kılınır. Cuma namazını kılan kimseden öğle namazı düşer. Çünkü cuma namazı, o günün öğle namazıdır. Artık başka bir öğle namazı yoktur. Hutbeden önce iki rek’at sünnet vardır, dileyen kılar, dileyen kılmaz. Hutbeden sonra kılınan cuma namazından sonra iki veya dört rek’at sünnet kılınır”.(1)
Ben de Süleyman Ateş’in bu sözlerini anımsayarak cuma namazından sonra dua edip ayrıldım. Ama günümüzde bütün camilerde cuma namazından sonra on rekât da öğle namazı kılınmakta. Hatta iyi hatırlıyorum, Süleyman Ateş katıldığı bir TV programında şunu da söylemişti: “Şimdilerde her imam, her müftü cesaret edip cuma günü vakit namazı düşer, kılınmaz” demeye cesaret edemiyorlar”,demişti. O zaman çok şaşırmıştım, dini hükümler bu kadar mı muğlâk da, - filana göre böyle falana göre öyle- olabilir mi? Böyle düşünülebilir mi? Dini hükümler böyle elastiki mi?(2) Eğer, Süleyman Ateş’in dediği doğru ise, yani cuma günü vakit namazı kılınmayacaksa, Diyanet İşleri Başkanlığı neden bunu halka açıkça söylemiyor, böyle bir açıklama yaptıklarını hiç duymadım. Demek ki onlar bile buna cesaret edemiyorlar mı ne!
Bir köyde miydi, tam hatırlamıyorum, 40 yıl kadar önce, cuma günü, cumanın iki rekât farzını kıldıktan sonra ayrılan cemaate imam caminin içinde nereye gidiyorsunuz sünnet var, öğle namazı var” diye bağırmıştı. Bunu hiç unutmuyorum.
Neyse biz devam edelim. Ayakkabımı, minik küçük dolaptan alıp dışarı çıktım. Suriye’den gelen kadın, çocuklar camiden çıkandan sürekli “Allah Merhamet” diyerek para istiyorlardı. Merdivenden indim, geri dönüp camiye bir baktım, caminin ismi eskiden “Tiritoğlu” iken, “Haci Mehmet Şahin Camisi” olmuş. Acaba bu camiyi de bu adam mı yaptırmış ki diye düşündüm.
Caminin önünden arkasına İstanbul yolu tarafına geçip camiye baktım, Ankara’da böylesine farklı mimaride bir cami görmemiştim.
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1)https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/suleyman-ates/cuma-namazi-kac-rekattir--1572325/1
(2)Cuma namazından sonra öğle namazı kılmak caiz değildir. Zira malum olduğu üzere Allah’ü teala kullarına bir vakit içerisinde iki farz namazını aynı anda farz kılmamıştır.
Seyh Muhammed Şemsu’l – Hak El Azim Abadi şöyle demiştir: Cuma namazı öğle namazı yerine geçtiğinden cuma’dan sonra ayrıca öğle namazının kılınması caiz değildir. Sahabelerden, Tabiinden, Tebe-i tabiinden müctehit ve muhaddis imamların hiç birisinden cuma namazından sonra öğle namazı kıldığı veya böyle bir namazı emrettiği yolunda her hangi bir rivayet gelmemiştir. Cuma namazından sonra öğle namazının ihtiyaten kılınması, bu namazı kılan kimseyi günahkar yapan bir bid’attir. Kenzu’d Dekaik adlı eserin şerhi niteliğindeki el-Bahru’r Raik’ta da görüldüğü üzere söz konusu bid’ati Hanefilerin muteahhir ulemasından bazıları çıkartmıştır.
https://www.risaleforum.com/fikih/26899-cuma-namazi-ve-o-gunku-ogle-namazi.html
“Cumanın farzından önce kılınan iki veya dört rekât. Bunu cumanın ön sünneti diye tanıtanlar vardır. Tamamen yanlıştır, uydurmadır...” İbn’ul Kayyim el-Cevziyye (ölm.751/1350) eseri Zâdü’l Meâd’da , Hz.Peygamber’in mescide girer girmez doğruca mihraba geçtiğini ve cuma namazından önce herhangi bir namaz kılmadığını, bunun aksini söyleyenlerin yalan söylediğini bildiriyor. Elbâni (ölm.1999) Hz.Peygamber’in Cumadan önce iki veya dört rek’at namaz kıldığı yolundaki rivayetlerin uydurma olduğunu ispatlamıştır.”
https://halilaltuntas.com/index.php/makale/67-cuma-g%C3%BCn%C3%BC-ve-cuma-namaz%C4%B1
Yorum Gönder