Şark kurnazlığı - Tünay Süer

Buna Şark kurnazlığı denilir… Birkaç gündür basında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fetö’ye üye olmaktan 15 yıldan 30 yıla kadar hapis cezası ile yargılanan Subaşı Belde Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’a ödül

Şark kurnazlığı - Tünay Süer
“Laik, Bilimsel, Kamusal, Parasız ve Ana dilde Eğitim Mitingi” yapıldı.
Kartal Meydanı'nda Eğitim-Sen ve Alevi Bektaşi Federasyonu öncülüğünde
Mitinge Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Kani Beko, CHP İstanbul İl Örgütü, CHP Milletvekilleri, Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan, ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, Halk evleri Genel Başkanı Oya Ersoy destek verdiler.
Siyasi görüşleri birbirinden farklı olan binlerce kişinin bu mitingde buluşmaları güzel bir şey…
Ne var ki, Laik, Bilimsel, Kamusal, Parasız eğitime eyvallah ta, ana dilde eğitim ne demek?
Ana dilde eğitim derken neyi kastettiler?
Çünkü Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, resmi dili Türkçedir.
Ve bir devletin sınırları içerisinde idarede, hukukta, eğitimde, ticarette ve resmî dil gerektiren diğer durumlarda, gerek sözlü gerekse yazılı iletişimde kullanılan dil, devlet dilidir.
Mitingi düzenleyenler ve katılımcılar bunu hiç düşündüler mi?
Yoksa laik eğitim filan derken araya başka dilleri de katma düşüncesi mi vardı?
Sanırım öyle…
Buna Şark kurnazlığı denilir…
Birkaç gündür basında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fetö’ye üye olmaktan 15 yıldan 30 yıla kadar hapis cezası ile yargılanan Subaşı Belde Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’a ödül verdiği tartışılıp duruyordu.
Oysa Volkan Yılmaz mahkemenin yaptığı soruşturmada kendisinin Bylock kullanmadığını, Zaman Gazetesi abonesi olmadığını, Bank Asya’da hesabının olmadığı Fetö’nün yurt ve dershaneleriyle alakasının olmadığı meydana çıkarttığını açıkladı.
Haberlerin gerçeği yansıtmadığını öne süren Yılmaz, kendisine iftira atıldığını ve nedenlerini tek, tek
Çıkan haberlerde anlatıyor.
Anlattıkları doğruysa insanın aklıma Erdoğan’ın at izi it izine karışmış sözleri geliyor.
Yüz binlerce insan tutuklandılar, yetmedi mesleklerinden atıldılar ve perişan edildiler.
Halen mahkemeye çıkmayı bekleyen, tutuklu nice vatandaşımız var.
(Bu nasıl adaletse…)
Onlar Yılmaz Bey kadar şanslı değiller demek ki!
Bir ara birilerinin damatları da tutuklandılar ama sonra salını verildiler.
Bunun şansla, mansla ilgisi olmadığı da böylece meydana çıkmış oluyor değilmi?
Ha, bu arada Oda TV üç gün önce“Kim bu yurt dışına kaçan damat” başlığında müthiş bir haber yapmıştı.
15 Temmuzdan sonra el konulan FETÖ hastanelerinden birisinin ortağı meğer TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın damadı Sinan Yıldırım’mış.
Damat yurt dışına kaçmış. “Yani sıyırmış diyelim.”
Şimdi o hastaneye kayyum atanmış ve yeni yönetim kurulu başkanı kimmiş biliyormusunuz?
İsmail Kahraman'ın ağabeyi Rüştü Kahraman'ın damadı…
Şu işe bakın, damadın teki kaçıyor ama diğer bir damat işi devralıyor.
Bu nasıl Fetö uygulamasıdır istediğiniz gibi anlayın artık.
Vallahi bunları ben uydurmuyorum tabi.
Oda TV ‘nin iddiaları ve akla yatkın.
Peki, tüm bu olanlardan Erdoğan’ın haberi yok mu acaba?
Aç gözlü bu heriflerin kendisine de ne kadar zarar verdiklerini görmüyor mu dersiniz?
Yoksa olanlara göz yumma durumunda mı hissediyor kendisini  (!)…
Sen neymişsin be ağbi?
Atatürk’ten nefret eden , “Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa olmalıdır”
“Cumhuriyeti kuran kadro pozitivisttir” diyerek dinsiz olduklarını ima eden ve buna benzer nice sözler eden TBMM Başkanı İsmail Kahraman meğer 50 yıldır yüreğinde biriktirmiş.
Birkaç gün önce Ankara’da hayatını kaybeden HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk son yolculuğuna uğurlanırken cenaze saldırıya uğramış, cenazesi mezardan çıkarılmıştı.
Erdoğan dâhil AKP den bu durum şiddetle kınanmıştı.
Yeni çağ Gazetesinden Burhan Ayeri’nin mükemmel yazısına bir göz atalım şimdi.
Bundan tam 50 yıl önce 7 Eylül 1967 de dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem şöyle bir konuşma yapmış.
Türkiye’de bir İslam devleti ve hilafet rejimi kurmak, Türk milletini dini esaslara dayalı bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli, açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczup var.
Bunlar ruh hastası veya dini kazanç metası haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığı olan itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış bezirgânlardır.
O bezirgânlar ki dinin emrettiğini yerine getirmezler.
Yasak ettiklerini gizli, gizli yaparlar ve dindar görünürler.
Evet, bunlar ve bir takım hurafeleri dini esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışarıdaki yurt düşmanları daima hüsrana uğrayacaklardır.
(Sözlere bakın sanki bu günleri anlatmış gibi)
Cumhuriyet karşıtları bu sözleri unutmamışlar. Öktem’i dinsiz ilan etmişler.
Yargıtay 1. Başkanı iken vefat eden Öktem’in cenaze namazı kılınmasın diye kampanya başlatmışlar.
Ankara Maltepe Camiinde cenaze töreni çoğunluğu çember sakallı kişilerin oluşturduğu kalabalık namazı engellemeye çalışmış.
Görevli imamlar uzaklaştırılmış ve cenazeye katılanlarda İzzet Gözübüyük sayesinde dini işlemler tamamlanabilmiş.
Olaylar öylesine büyümüş ki törene katılan İsmet İnönü’yü korumak için Kara Kuvvetleri Komutanlığı devreye girmiş.
İmran Öktem’i hedef alan ve cenaze namazını engellemeye uğraşan o dönemdeki öğrenci kuruluşunun genel başkanı bu günün Meclis Başkanı İsmail Kahramandır.
Yeni çağ Gazetesinden Burhan Ayeri’nin bu yazısı insanı haliyle dünün bu günle mukayesine götürüyor.
Ve böyle yürekli yazarlarımız olduğu müddetçe bizler bilmediklerimizi öğrenerek Atatürk’e ve onun ilkelerine daha çok sarılacağız.
Yüreklerine sağlık…
Müfredattan Atatürk’ü kaldırmak istemelerinin sebepleri, gençliğin gerçekleri öğrenmesinin önünü kesmekten başka bir şey değildir.
Uyan ey halkım, uyan artık…
Tünay Süer
18 Eylül 2017

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget