El bizim suçluları yargılıyor biz üstünü örtüyoruz

El bizim suçluları yargılıyor bizim yargı nerede?

El bizim suçluları yargılıyor biz üstünü örtüyoruz
Ülkemizin adalet düzeni o denli bozulmuş ki, çağdaş dünyada kendi suçlularımızı yargılayamaz hale geldik; Deniz Feneri Derneği, Rıza Zarrap Davasında olduğu gibi bizim suçluları da başkaları yargılamakta.
Deniz Feneri Derneği Davası ile Rıza Zerrap- Zafer Çağlayan grubunun yolsuzluk-rüşvet katakullisini görünce hayretle- ibretle-dehşetle izleyip çok kısa anlatmak istiyoruz.
Almanya’daki Deniz Feneri Derneği davasından ABD deki Rıza Zarrab’lı ambargoyu delme davalarına baktığımız zaman, suçlular ülkemizin insanı, suçun çoğunluğu ülkemizde işlenmiş ama suçluların cezasını başka ülkeler verir olmuş.
Deniz Feneri Derneği davasını anımsayınız. Ülkemizin bazı insanları Almanya’da kurdukları dernek kanalıyla vatandaşlardan “yoksullara yardım edeceğiz” diyerek milyonlarca (41 milyon) Avro toplamışlar. Bazı bazı bavullar dolusu parayı Türkiye’ye ye getirmişler, kâh Bosna’ya, kâh tusinami felaketinin yaşandığı Ace’ye yardım adı altında paraları iç etmek yanında, gemiden tutun da Almanya’da daireler almaya kadar çeşitli zimmet suçu işlemişler.
Alman adaleti bunun Almanya’daki suçlularını yakalamış, oradaki yöneticilerin cezasını verirken, “asıl suçlular Türkiye’de” diyerek topu Türkiye’ye atmış.
Türkiye ne yaptı? Savcıları, yargıçları değiştirdi, TBMM sine getirip, sanki Meclis mahkeme imiş gibi Meclise yargı görevi verdiler. Türkiye’deki suçluları es geçerek suçluları aklamış, davayı düşürmüştü. Yani Deniz Feneri Derneği’ndeki yolsuzlukları örtmek için milletvekillerine yargıçlık görevi yaptırıp akladılar, allayıp pullayıp yolsuzluğun üstünü örttüler.
Bu derneğin Almanya’daki uzantılarını Alman adaleti cezalandırırken, biz de asıl yolsuzluk yapanların üstünü Meclisle örtmüş olduk. Meclisin görevi suçluyu yargılamak mıdır? Ne oldu? El bizim suçluları yargılarken, biz bu yolsuzlukların üstünü örttük.
Gelelim şu Zerrap Davasına.  Birleşmiş Milletler’in İran’a yaptırım ve ambargo kararına rağmen, Rıza Zarrab enişte, Türkiye’deki bazı bakanlarla, Halkbank’la rüşvetli iş birliği yaparak İran’la yasa dışı ticaret yapmış, Türkiye de bunu el üstünde tutmuş… Dolar ve Euro ABD nin kayıt ve kontrolünde olduğu için, bizimkiler cinlik yaparak, gizlice altınla ticaret yapmışlar.
(Hatırlıyor musunuz, o ticaretin yapıldığı yıllarda bazı Türk hava alanlarında içi külçe altınlar dolusu meçhul uçaklar ya gözden uzakta park halinde bekletiliyor, bazıları da yine altın dolu uçaklar başka devletlere naklediliyordu).
Rıza eniştemiz, kaçak ticaret yaparken, Türk yetkililere milyarlarca dolar-lira rüşvet dağıtıyor, kendisi “200 ton altın ihraç edip, Türkiye'ye 25 milyar lira gelir sağladım, Türkiye'nin cari açığının yüzde 15'ini tek başına kapattım” diyerek havalanıyordu.  Ne ki, AKP yönetiminin, sanki bir devlet yetkilimizmiş gibi, yanına korumalar verdiğini de anımsayınız.
El bizim suçluları yargılıyor biz üstünü örtüyoruz
Zerrap, nakit para yoksa da, tonlarca altın alaveresi ile BM ve ABD nin yaptırımlarını deliyor,  “ABD nin finans sistemini gizlice dolandırmakla” suçlanıyor. Bu gizli ticarete de Türkiye Halk Bankasının aracılık yaptığı ileri sürülmekte.  Zerrap, altınla ticaret trafiğinin aksatılmaması için, Zafer Çağlayan’a, Muammer Güler gibi bazı bakanlara milyonlara varan hediye ve rüşvet verdiğini ABD deki yargılama iddianamesindeki yayınlanan belgelerden anlaşılmakta.
Bu konuda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çağlayan’ın ABD’de yargılanmasıyla ilgili “utanç verici” yorumunda bulunarak şunları söylemekte:
“Amerika'daki Rıza Sarraf davası konuşuluyor. Ben şimdi size o bakanların isimlerini ve aldıkları rüşvet miktarını tekrar söyleyeceğim. Zafer Çağlayan 28 seferde 52 milyon dolar rüşvet aldı, kol saati ve piyano hariç. Muammer Güler 10 seferde 10 milyon dolar rüşvet aldı oğlunun kendi boyunda kasalar çıktı….”.[1]

 İLERİ GÖRÜŞLÜ DEVLET ADAMI ULUSLAR ARASI KARARLARIN İHLALİNİN SUÇ OLDUĞUNU BİLMELİDİR.        
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kazakistan ziyareti öncesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda soruları yanıtlarken aynen şöyle demekte:
“…Neymiş İran’a yaptırımı delmiş. Bizim İran’a yönelik bir yaptırımımız yok. Bizim hassas ilişkimiz var İran’la. Petrolü ve doğal gazı oradan alıyoruz. Obama’ya da söyledim o zaman, biz böyle bir adımın içine girmeyiz diye. Dolayısıyla ekonomi bakanımız tabi atacak o adımları. Siyasa bir karardır bu. Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Zarraf ve Halkbank yöneticisiyle ilgili konular böyle…” [2]

OYSA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSYİ’NİN YAPTIRIM KARARI VAR.
Oysa “İran'a yaptırımlar konusunda BM Güvenlik Konseyi'nin 9 Haziran 2010 tarih ve 1929 sayılı yaptırım kararı var. Bu kararın bir bölümünde, İran'ın uluslararası bankacılık sistemi aracılığı ile nükleer faaliyetlerini finanse etmesini önleyecek yaptırımlar yer alıyor.
ABD ise, BM'nin de kabul ettiği İran'a yaptırımları, çıkardığı kanunlarla daha detaylandırmış ve genişletmiş durumda”. [3]
Evrensel değerlere, uluslar arası antlaşma ve sözleşmelere değer veren, bilen bir devlet adamı böylesine açıkça, BM lerin kararlarına karşı tavır alamaz, ileri görüşlü bir devlet adamı böylesine aleni konuşamaz. Konuşmaması gerekir, çünkü ileride yargı kararları ile bağlayıcı hükümlerle karşı karşıya kalacağı muhakkaktır.
Cumhurbaşkanının ağzından böylece açıkça öğrendiğimize göre, Türkiye, BM ve Güvenlik Konseyi’nin İran’a nükleer çabalarından dolayı uyguladığı ambargoyu açıkça delmiş, ticaret yapmış, bunu kabul etmiş demektir.
İleri görüşlü bir Cumhurbaşkanı, Türkiye’de anayasaya, yasalara karşı meydan okuduğu gibi,  bir Kasımpaşa kabadayısı ağzı ile “eeey Amerika, eeey Almanya” diyerek evrensel antlaşmalara, değerlere, demokrasi, hukuk,  insan haklarına karşı tavır alamaz. Böyle devam ederse uluslar arası yargının yaptırımlarına maruz kalır.
Böylece şunu demek istiyoruz, Türkiye açıkça Rıza Zarrap ve bir devlet bankası olan Halk Bankası yöneticileri ile ve öteki Zafer Çağlayan, Muammer Güler gibi bazı bakan ve yöneticilerle çıkar, rüşvet kurguları ile Birleşmiş Milletlerin (BM) ambargosuna karşın İran’la altın alaveresi-dalaveresi ile ticaret yapmışlar.
Biliyorsunuz, Halka Bankası Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutuları içinde polisçe tespit edilen milyonlarca dolar-Euro, milyonlara varan rüşvet transferleri, “Zerrab’ın önünde yatarım” söylemleri vb leri hafızamıza kazındı.  Çağlayan'a verilen milyonluk Philippe Patek saatlerin bile ABD deki davaya katıldığını görünce üzülmemek mümkün değil.
Peki, elin el atıp soruşturarak yargılamaya başladığı bu yolsuzluk ve rüşvet olaylarını ülkemizin adalet mekanizması neden zamanında soruşturamadı, neden yargılamadı? Bu bile Türkiye’de adalet düzeninin yürütmenin emrinde ve baskısında olduğunu göstermekte. O zamanları, İran’a uygulanan ambargonun delinmesi, rüşvet, yolsuzluk olayına adı karışanlar, “haklarında kovuşturmaya gerek olmadığına” dair karar alındı. Yani kendi Rıza yargılayarak rüşvet ve yolsuzluğun üstünü örtmüş olduk. Kendi içimizde bize yutturdular, ama ele nasıl yutturacaktık.
Tüm uluslar arası yasal süreç böyleyken, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi de, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile ilgili soruya; “Ekonomi eski Bakanı Çağlayan'ın Türkiye'nin çıkarları aleyhine hiçbir işlemi olmamıştır; bizim için asıl olan Türkiye'nin çıkarlarıdır” deyip kendi cehaletini ortaya koyuyor. Bu iş ticaret olarak, o zamanları, Türkiye’nin de İran’ın da çıkarına oluyordu ama uluslar arası yaptırım ve yasaları nereye koyacaksın? O zaman İran yaptırım ve ambargo altındaydı; bu işte Türkiye sonuçta kendi aleyhine olarak İran’a yardım etmiş oldu. İran’ın umurunda mı?

BU ALTINLI RÜŞVETLİ KAÇAK TİCARET YAPILIRKEN ABD DE İKİ KEZ UYARMIŞ
12 Şubat 2013'te ABD Hazine Bakanlığı yetkilileri, şimdi ABD'de tutuklu bulunan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'yla görüşüp, “İran yaptırımları Türkiye üzerinden delmeye çalışıyor” uyarısı yapmışlar.
10 Ekim 2014'te ABD Hazine Bakanlığı yetkilileri, Atilla'ya bir görüşme daha yapmışlar. Bu kez daha fazla ayrıntı verip, yaptırımların Zarrab üzerinden delindiğinin farkında olduklarını ima etmişler. Zarrab'ın Halkbank ile olan ilişkilerini sormuşlar. Ve Atilla yanıt olarak, “Halkbank Zarrab'la ABD yaptırımlarını delecek herhangi bir işleme girmiyor” demiş ve şimdi Atilla ABD de tutuklu olarak yargılanıyor. [4]
El bizim suçluları yargılıyor biz üstünü örtüyoruz
New York Güney Bölgesi Başsavcılığı’nın önceki gün yayınladığı ek iddianameyle, aralarında eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan, Uluslararası operasyonlardan sorumlu Halkbank Genel Müdürü Yardımcısı Levent Balkan ve Sarraf’a kurye olarak çalıştığı iddia edilen Abdullah Happani de yaklaşık bir buçuk yıldır New York’ta görülen Sarraf davasına sanık olarak eklenmişti. Sarraf davasında yargılanan kişi sayısı ikisi tutuklu olmak üzere toplam dokuz kişiye çıkmış oldu. [5]
Bu durumda Türkiye kendi hukuk sistemi, ucu ülke dışına doğru yayılmış rüşvet ve yolsuzlukları temizleyemezse, karşısına uluslar arası hukuk çıkar o temizler. İşte zamanın Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın, AKP nin atadığı Halk Bankası Yöneticileri’nin katıldığı Rıza Zerrap davası böylesine bir dava olup, korkarız ki aleyhimize kararlar çıkmasın.
Çünkü bu tür BM in yaptırımına kararlarına karşı gizli açık ticaret yaparak delen 40 kadar ülkeye, tutuklama olmadığı halde, milyarlarca dolar para cezası uygulanmıştır.
Sonuç olarak, AKP-RTE nin bu pervasız yasak ticaret uygulamalarından dolayı yapılan yargılamalarda bu yetkililere hapis cezası verildiğinde ki muhtemelen Interpol kanalı “kırmızı bülten” çıkarılıp yakalama kararı verilecek, iktidar, “yok ben onları vermem” diyebilir mi?
Yine yasa dışı ticarete aracılık yapan, bir devlet bankası olan Halkbank’a milyarlarca dolar ceza verilse, “ben onu ödemem”  diyebilecek mi? Bu zarar da bize-halka yansımayacak mı? Böyle ona buna efelenmeyle, uluslar arası yasa ve kuralları es geçerek ülke yönetilemez, yönetilirse sonuç böyle olur. Korkarım zararı yine millet çekecek…
Görüyorsunuz, 15 yıllık AKP-RTE iktidarının içte ve dışta ülkeyi ne hale getirdiğini, ekonomik yönden ülkeyi zarara uğrattığını ve onur kırıcı durumlara düşürdüğünü yukarıdaki olaylarla görmektesiniz, sanırım.
Cevat Kulaksız
SON NOTLAR

[1] https://odatv.com/zafer-caglayan-hakkinda-tutuklama-karari-0809171200.html

[2] https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2017/09/08/291803/

[3] Yolsuzluk ‘milli dava’ değildir. 11 Eylül 2017 Sözcü Zeynep Gürcanlı

[4] Yolsuzluk ‘milli dava’ değildir. 11 Eylül 2017 Sözcü Zeynep Gürcanlı

[5] https://odatv.com/zafer-caglayan-hakkinda-tutuklama-karari-0809171200.htm

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

Yukarıda, Meclise mahkeme görevi verip Meclis eliyle 17/24 Aralık yolsuzluğunu, Deniz Feneri yolsuzluğunu, kapatma olayını kısmen yazdıktan sonra, sonradan aklıma, iktidarın öykündüğü asılan Başbakan Adnan Menedes’in kurduğu “Tahkikat Komisyonu” geldi.
28 Nisan 1960 da Menderes hükümetinin kurduğu komisyon savcıların, sivil ve askerlerin bütün yetkileriyle donatılmıştır. Bu komisyonun üstünde bir merci yoktu ve kararları kesindi. Hükümet tarafından demokrasiye indirilmiş sıkı bir yumruktu ve asıl amaç CHP yi kapatmaktı.
"1960 yılına girildiğinde DP artık demokratik sistemden giderek ayrılmıştı. 18 Nisan 1960'ta DP milletvekillerinin oylarıyla "CHP ve bir kısım basının faaliyetlerini tahkik etmek" için ünlü “Tahkikat Komisyonu” kuruldu, on beş kişiden oluşan komisyonun tüm üyeleri DP milletvekillerinden seçildi. Komisyon, demokrasilerde görülmeyen büyük yetkilerle donatılmıştı. İşte yetkilerinden bir kaçı:
- Komisyon mahkeme ve dava yetkisine sahip olup istediği kişiyi tutuklayabiliyordu.
- Komisyon, gazetelere ve matbaalara el koyup, gazeteleri kapatabiliyordu.
- Komisyon meclis müzakerelerinin yayımlanmasını yasaklayabiliyordu.
- Komisyonun aldığı kararlar kesindi, başka hiçbir mahkeme ve mercinin de itiraz hakkı yoktu.
Komisyonun yetkileri meclis'te görüşülürken CHP lideri İnönü’ye yaptığı konuşma nedeniyle, kürsü dokunulmazlığı hiçe sayılarak, DP milletvekillerinin kararıyla 12 celse meclis'ten çıkarılma cezası verildi.
Bunlar yetmezmiş gibi, CHP lideri İnönü’nün meclis kürsüsünden yaptığı tarihi konuşmaya yayın yasağı konuldu. Vb.
Cevat KUlaksız

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget