Olacak Dedik İnandıramadık - Gündüz Akgül
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en tehlikeli düşmanı, siyasi düşünceye dönüşen irtica, yobazlık ve şeriat bağnazlığıdır.”
“Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz.
(1930) MUSTAFA KEMAL ATATÜRK…
Laik Türkiye Cumhuriyeti için tehlike çanları seslerinin uzaktan gelmeye başladığı tarih, İslamcı siyasal akımın Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından 26 Ocak 1970 tarihinde milli görüşü temsilen kurdukları Milli Nizam Partisinin (MNP) kuruluş tarihidir.
Bu tarihten önce de, iktidarların oy uğruna verdikleri ödünlerle devlet içinde palazlanmaya çalışan karşıdevrim akımları, bu tarihte dini siyasallaştırmak amacıyla partileşmesi milat sayılır.
Sonrasında, söylem ve uygulamaları nedeniyle MNP ve ardılları Refah Partisi (RP), Fazilet Partisi (FP) “laikliğe aykırı eylemlerin odakları oldukları” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatıldılar.
Birisi hakkında dava açılırken, diğerinin kuruluş aşaması tamamlanırken, ne yazık ki çoğu aydın tehlikenin ciddiyetini anlamadı. Anlayanlarda komple teorileri üretmekle suçlanarak susturulmak istendi.
Kimi darbe severlerde, “Ordu var bir şey olmaz” aymazlığına düştü.
Ordu belli aralıklarla muhtıralar, darbeler düzenledi. Her seferinde üzerinden buldozer ile geçilen aydınlar ve demokratlar olurken, tarikatlar, karşıdevrimciler güçlerine güç kattılar.
Yıllar birbirini izlerken, güçlenen milli görüş temsilcileri, “Biz milli görüş gömleğimizi çıkardık, değişerek geliştik” sloganı ile ana gövdeden ayrılarak kurdukları parti (AKP) ile iktidar oldular.
Yıllar önce ektiklerinin meyvelerini, iktidara geldikten sonra toplamaya başladılar.
Örneğin;
“Ata'ya saygı durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. (1994)” dediler…
Bırakın sap gibi durmamayı, büyük önder “Ayyaş” diyecek kadar ileri gittiler…
“Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız. (1994)” dediler…
Teşebbüse geçtiler ancak, onurlu Gezi direnişi ile karşılaşıp geri adım attılar…
“Bütün okullar İmam Hatip yapılacak. (1994)” dediler…
Tek tek gerçekleştiriyorlar. Velilerin dışında bir tepki yok…
“Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır. (1996)” dediler…
Yola çıkıldı. Tehlikeyi görmeyenler yüzünden buda gerçekleşecek…
“Mayo reklâmı şehvet sömürüsüdür. (1996)” dediler…
Plajlarda saldırılar başladı…
“Elhamdülillah şeriatçıyız. (1994)” dediler…
Tüm uygulamalarla bunu kanıtlamaya çalışılıyor…
“Ben İstanbul'un imamıyım. (1995)” dediler…
Bırakın İstanbul’u, laik Türkiye İmamı olma yolundalar…
“İçki yasaklansın. (1996 )” dediler…
İçki ruhsatlarına getirilen zorluklar ve Özel idare mallarının içkili yerleri dâhil, Diyanet İşleri Başkanlığına devri ile bunu da gerçekleştirmeye çalışıyorlar…
“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek’’ 1994)” dediler…
Sözde laiklik söylemleri, özde laiklikten gittikçe uzaklaşmakla gerçekleştiriyorlar…
Sevgili Dostlar,
Geçmişi biraz anımsayanlar bu yazdıklarımı biliyorlar. O zaman “neden tekrarlıyorsun?” diyenleriniz olabilir…
Ne yazık ki her olay karşısında suskun bir toplum olduk. %43’ümüz hala var olan ve gelebilecek tehlikelerin farkında değildir…
Yazılı basında yayınlanan bir haber, bu bilinenleri tekrar hatırlatmama neden oldu…
Haber Şöyle;
Kendilerini merkezi İstanbul, Çarşamba- Fatih’te olduğunu belirttikleri İsmail Ağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı görevlisi olarak tanıtan, sarıklı ve cübbeli kişiler, Sakarya’nın Karasu İlçesi’ndeki halk plajında tatil yapanların yanına giderek kadınlara "Kapanın" diye telkinlerde bulunarak, “Allah ve Resul’ünün istediği hanımefendi” başlıklı broşürler dağıttı…
72 maddelik broşürde, şu ifadeler yer aldı:
-Hanım tesettürlü olmalıdır…
-Kadın çalgılı düğünlere gitmemelidir…
-Yol ortasında insanların gezdiği yerlerde oturmamalıdır…
-Fal baktırmamalı, zorunlu olmadıkça alışverişi kocasına yaptırmalı, kocasından izinsiz dışarı çıkmamalıdır…
-Kaşını aldırması, saç ektirmesi ve estetik yaptırması haramdır…
-Pantolon giymemelidir…
-Yabancı erkelerle tokalaşmamalıdır…
-Evde köpek beslemek haramdır, ince çorap giymemeli, terlikle gezmemeli, müzik dinlememeli…
Buna kim dur diyecek?
Bu mahalle baskısı, ilerde tüm Türkiye’de uygulanmayacağının garantisini kim verecek?
Tanrı aşkına söyleyin kim?, kim?, kim?
Gezi Direnişi sırasında, olmadığı sonradan saptanın bir olayı olmuş gibi gündeme getiren ve “Başörtülü bacıma saldırdılar, üstüne idrarlarını yaptılar.” Diyen Sayın Başbakan, bu olayda, “Başı açık, mayo ile plajda güneşlenen bacılarımı kapanmaları için tehdit ettiler”…
Diyebilecek mi?
Hiç zannetmiyorum…
İran İslam devrimi öncesi İran’daki tüm solcular ve devrimciler, Şahı devirmek için Humeyni’ye destek vermişlerdi. Dramatik sonlarını herkes bilmektedir…
Bu gün ülkemizdeki tehlikeyi görmeyenler “Son pişmanlığın fayda etmez” olduğunu bilmeliler.
Eğer derin uykuda değilseniz, önümüzde iki seçim var. Bir daha iyice düşünün…
30.06.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı
“Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz.
(1930) MUSTAFA KEMAL ATATÜRK…
Laik Türkiye Cumhuriyeti için tehlike çanları seslerinin uzaktan gelmeye başladığı tarih, İslamcı siyasal akımın Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından 26 Ocak 1970 tarihinde milli görüşü temsilen kurdukları Milli Nizam Partisinin (MNP) kuruluş tarihidir.
Bu tarihten önce de, iktidarların oy uğruna verdikleri ödünlerle devlet içinde palazlanmaya çalışan karşıdevrim akımları, bu tarihte dini siyasallaştırmak amacıyla partileşmesi milat sayılır.
Sonrasında, söylem ve uygulamaları nedeniyle MNP ve ardılları Refah Partisi (RP), Fazilet Partisi (FP) “laikliğe aykırı eylemlerin odakları oldukları” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatıldılar.
Birisi hakkında dava açılırken, diğerinin kuruluş aşaması tamamlanırken, ne yazık ki çoğu aydın tehlikenin ciddiyetini anlamadı. Anlayanlarda komple teorileri üretmekle suçlanarak susturulmak istendi.
Kimi darbe severlerde, “Ordu var bir şey olmaz” aymazlığına düştü.
Ordu belli aralıklarla muhtıralar, darbeler düzenledi. Her seferinde üzerinden buldozer ile geçilen aydınlar ve demokratlar olurken, tarikatlar, karşıdevrimciler güçlerine güç kattılar.
Yıllar birbirini izlerken, güçlenen milli görüş temsilcileri, “Biz milli görüş gömleğimizi çıkardık, değişerek geliştik” sloganı ile ana gövdeden ayrılarak kurdukları parti (AKP) ile iktidar oldular.
Yıllar önce ektiklerinin meyvelerini, iktidara geldikten sonra toplamaya başladılar.
Örneğin;
“Ata'ya saygı durusunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok. (1994)” dediler…
Bırakın sap gibi durmamayı, büyük önder “Ayyaş” diyecek kadar ileri gittiler…
“Taksim'deki caminin temelini inşallah atacağız. (1994)” dediler…
Teşebbüse geçtiler ancak, onurlu Gezi direnişi ile karşılaşıp geri adım attılar…
“Bütün okullar İmam Hatip yapılacak. (1994)” dediler…
Tek tek gerçekleştiriyorlar. Velilerin dışında bir tepki yok…
“Cumhurbaşkanı'nın imam hatipli olacağı günler yakındır. (1996)” dediler…
Yola çıkıldı. Tehlikeyi görmeyenler yüzünden buda gerçekleşecek…
“Mayo reklâmı şehvet sömürüsüdür. (1996)” dediler…
Plajlarda saldırılar başladı…
“Elhamdülillah şeriatçıyız. (1994)” dediler…
Tüm uygulamalarla bunu kanıtlamaya çalışılıyor…
“Ben İstanbul'un imamıyım. (1995)” dediler…
Bırakın İstanbul’u, laik Türkiye İmamı olma yolundalar…
“İçki yasaklansın. (1996 )” dediler…
İçki ruhsatlarına getirilen zorluklar ve Özel idare mallarının içkili yerleri dâhil, Diyanet İşleri Başkanlığına devri ile bunu da gerçekleştirmeye çalışıyorlar…
“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek’’ 1994)” dediler…
Sözde laiklik söylemleri, özde laiklikten gittikçe uzaklaşmakla gerçekleştiriyorlar…
Sevgili Dostlar,
Geçmişi biraz anımsayanlar bu yazdıklarımı biliyorlar. O zaman “neden tekrarlıyorsun?” diyenleriniz olabilir…
Ne yazık ki her olay karşısında suskun bir toplum olduk. %43’ümüz hala var olan ve gelebilecek tehlikelerin farkında değildir…
Yazılı basında yayınlanan bir haber, bu bilinenleri tekrar hatırlatmama neden oldu…
Haber Şöyle;
Kendilerini merkezi İstanbul, Çarşamba- Fatih’te olduğunu belirttikleri İsmail Ağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı görevlisi olarak tanıtan, sarıklı ve cübbeli kişiler, Sakarya’nın Karasu İlçesi’ndeki halk plajında tatil yapanların yanına giderek kadınlara "Kapanın" diye telkinlerde bulunarak, “Allah ve Resul’ünün istediği hanımefendi” başlıklı broşürler dağıttı…
72 maddelik broşürde, şu ifadeler yer aldı:
-Hanım tesettürlü olmalıdır…
-Kadın çalgılı düğünlere gitmemelidir…
-Yol ortasında insanların gezdiği yerlerde oturmamalıdır…
-Fal baktırmamalı, zorunlu olmadıkça alışverişi kocasına yaptırmalı, kocasından izinsiz dışarı çıkmamalıdır…
-Kaşını aldırması, saç ektirmesi ve estetik yaptırması haramdır…
-Pantolon giymemelidir…
-Yabancı erkelerle tokalaşmamalıdır…
-Evde köpek beslemek haramdır, ince çorap giymemeli, terlikle gezmemeli, müzik dinlememeli…
Buna kim dur diyecek?
Bu mahalle baskısı, ilerde tüm Türkiye’de uygulanmayacağının garantisini kim verecek?
Tanrı aşkına söyleyin kim?, kim?, kim?
Gezi Direnişi sırasında, olmadığı sonradan saptanın bir olayı olmuş gibi gündeme getiren ve “Başörtülü bacıma saldırdılar, üstüne idrarlarını yaptılar.” Diyen Sayın Başbakan, bu olayda, “Başı açık, mayo ile plajda güneşlenen bacılarımı kapanmaları için tehdit ettiler”…
Diyebilecek mi?
Hiç zannetmiyorum…
İran İslam devrimi öncesi İran’daki tüm solcular ve devrimciler, Şahı devirmek için Humeyni’ye destek vermişlerdi. Dramatik sonlarını herkes bilmektedir…
Bu gün ülkemizdeki tehlikeyi görmeyenler “Son pişmanlığın fayda etmez” olduğunu bilmeliler.
Eğer derin uykuda değilseniz, önümüzde iki seçim var. Bir daha iyice düşünün…
30.06.2014
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet savcısı