Bu gün yazımı çoğu eski öğrencilerim olduğunu tahmin ettiğim okurlarımızın soru ve istekleri için ayırmak istiyorum. Bu sohbetimize katılmak isterseniz memnun oluruz. Belki de bu gibi sohbetler bazı konulara farklı açılardan bakmanıza yardımcı olabilir.
Soru: Neden son zamanlarda siyasi konulara temas etmiyor da devamlı tarihi yazılar yazıyorsunuz? Bu sizin için yeterlimi?
El cevap: Soru kibarca sorulmuş. Aslında tırstınız mı hocam? Demek istiyorlar. Şöyle söyleyelim: Güncel olaylar grup ve site yazarlarımız tarafından çok güzel işleniyor. Ben de gelişmeleri o yazılardan öğreniyorum. Bu nedenle hepinize teşekkür ederim.
Aslında bu günlere geleceğimizi yıllar önce görmüş ve eski yazılarımda belirtmiştim. İktidar aslında bir siyasi partinin değil, bir kişinin kontrolünde. Yıllar önce Başbakan; Benim Cumhurbaşkanlığı adayım A, Meclis Başkanlığı adayım B diyor da, bütün iktidar milletvekilleri bunu gerçekleştirmek için uğraşıyor ve sonuçta seçim gerçekleştirilebiliyorsa, artık o ülkede bir parti hâkimiyetinden bahsetmek gereksizdir. Demokrasilerde bir kişinin her konuda söz sahibi olması mümkün değildir. Teknik açıdan Demokrasi ile Cumhuriyet arasındaki ilişki ve farkları geçmiş yazılarımda uzun uzun anlatmıştım. Korktuğum gerçekleşti ve ne yazık ki Çağdaş bir Demokrasi konusundaki cehalet ve bilgi noksanlığı sonunda bağımsız olması gereken en büyük toplum gücü Yargı bile Yürütmenin kontrolü altına alındı. Yani devletin bütün güçleri gibi Egemenliğin en güçlü unsuru Yargı Gücü bile bir kişinin emri altına sokulmuş oldu. Genç Cumhuriyetimizin Başbakanı, partisi tarafından Sadrazam haline getirilmiş bir durumda. Artık ülkemizde farklı şeyler düşünme ve yazma zamanı gelmiş geçiyor.
Tarihi konulara gelince: değişmeyen bir gerçek varsa o da geçmişin günümüzün aynası olmasıdır. Mesela Atatürk’ ün yaşamına ve sadece gençliğe hitabına bakmak görmek isteyen herkese gerçekleri görme imkânı verecektir. Bunun yanında geçmişi bilmek bize geleceği görme şansı da verecektir.
Soru: 30 Mart Seçimleri öncesinde ve sonrasında hiçbir değerlendirme yapmadınız, bunun bir nedeni olabilir mi?
El cevaaap; Yazım hazırdı, sizlere 1957 seçimlerinden bahsetmek istiyordum, ama az da olsa 17 Aralık olaylarının milletin gözünü açacağını umut ediyordum ve moralinizi bozmak istemedim. 1957 seçimleri tıpkı günümüzdeki gibi DP.nin partizanca yönetiminden sıkıldığımız bir dönemde oldu.Büyük şehirlerde merkez oyları önce sayılıyordu ve sonuçları duydukça bayram yapıyorduk. Biz sevinç çığlıkları atarken bir büyüğümüz “ Sevinmekte acele etmeyin, bunlar şehirlilerin oyları, Taşra oylarını bekleyin.” Dedi. Biz ne değişecek ki derken, ileri saatlerde açılan sandıklardan çıkan oylarla seçimi D:P:nin kazandığını gördük. Bu seçimde de Taşra oylarının egemen olacağını bekliyorduk. Ama ortaya çıkan rezaletlerin AKP’ye büyük oy kaybettirmesi gerekirken beklenen olmadı.
Soru: AKP’nin oy kaybını yeterli buluyormusunuz?
Cevap: Asla yeterli değil. Normal bir Demokratik düzen yaşayan bir ülkede, böyle bir suistimaller dizisi o siyasi partiyi çökertir. Bir daha ayağa kalkma imkânı vermeden yok olmasını sağlardı. Ama burası Türkiye, çağdaş olmaya çalışan az gelişmiş bir Ortadoğu ülkesi, Demokrat olmaya çabalayan ve bir türlü başaramayan hemen hemen tek İslam ülkesi.
Seçimin ertesi günü evimizdeki su tesisatı bozulmuştu. Sucuyu çağırdık, o tamirat yaparken eşim seçim sonuçlarını bana anlatırken, su tesisatçısı ustaya hangi partiye oy verdiğini sordu. Adam kasıla kasıla tabii ki AKP’ye dedi. Eşim “O rüşvetçilere nasıl oy verdin?” deyince adam “İnandınız mı?” cevabını verdi. Bu basit konuşma bize göre söylenen söylenmeyen pek çok şeyi açıklamak için yeterliydi. Ustaca yapılan bir propaganda ve Demagoji ile tarihsel gerçeklerin üstünün örtülmesi başarılmıştı. Gerçeklerin üstünün böylesine yöneticiler tarafından örtülmesinin ve Halk tarafından resmi yiyiciliğin böylesine normal kabul edilmesinin Demokratik yaşamda yeri yoktur. Hükümetin en birinci görevi suiistimalleri önlemek ve yapanları yakalayıp süratle cezalandırmaktır. AKP Liderleri tutum ve davranışları ile hem yasal açıdan büyük bir suç, hem de İlahi açıdan büyük bir günah işlemişlerdir.
Soru: Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusundaki görüşleriniz nelerdir, sizin bu konuda bir tavsiyeniz olacakmı? Bir isim verebilirmisiniz?
Cevap: İktidarın adayının Başbakan Erdoğan olacağı yıllar önce belliydi. Hatta seçim sonuçlarından o kadar emin ki hedef 2023 konusu ortaya atıldı. Yani Erdoğan bu seçimi kazanacağı gibi bundan sonraki seçimi de kazanacak ve 2023 yılının Devlet Başkanı o olacak. Bunun yanında, vekil olarak çocuklarını meclise sokması, partiyi ve liderliği onlara bırakmak isteyeceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Tavsiyem Şu: Türk Halkı çok kritik bir dönemden geçiyor. Bu yolun sonunda ya çağdaş Demokratik ve Laik bir toplum olarak medeniyet yolunda yürüyecek, ya da bir kişi, bir aile, bir parti yönetiminde Dinsel bir Cumhuriyete ulaşacak. Bu gidişata yön verecek en önemli konu önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile gelecek yıl yapılacak Milletvekili seçimleridir. Bu nedenle denilebilir ki her iki seçim de Türk toplumu için hayati önemi haizdir. İktidarın oyları ileride anlatacağım nedenlerle kemikleşmiş gibidir. Muhalefetin oyları çok dağınıktır. Bu oyların birleştirilmesi çok zordur. Eğer bu konuda birlik sağlanabilirse belki bir şans doğabilir. Oylar hesap edilirken, ayrılıkçı Kürt oylarının AKP yanında olacağı unutulmamalıdır.
Aday olarak size bir isim verme konusu tehlikeli. Çünkü ortaya çıkan isimler şu Haşim Kılıç ve Prof. Feyzioğlu olaylarında olduğu gibi bizzat başbakan, yani AKP Adayı tarafından kabaca saldırıya uğruyor. Size bu tip saldırılardan yılmayacak, ayakta kaya gibi duracak bir lider lazım. Bu konuda aklıma gelen en öndeki isim: eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğdur. Bu seçimin askerlerin kurduğu ama her hali ile askere karşı bir görüntü sergileyen CHP liderleri tarafından benimsenmeyeceğini tahmin ediyorum. Çünkü onlar Demokratik bir yaşantı içinde olduğumuzu zannedip, askerlerin Demokratik bir düzende geride kalması gerektiğini düşünüyorlar. Ama normal bir demokratik yaşamdan gittikçe uzaklaştığımızı, Dinsel bir Faşizme doğru hızla ilerlediğimizi görüyor, bunu önlemek için büyük bir mücadele veriyorlar.
Başbuğ: görevde iken demokrasiye olan saygısını, bağlılığını ispat etmiş ve bu konuda hiç de hakkı olmadığı halde acı çekmiş bir insandır ve bir grubu temsil etmektedir. Atamızın deyimiyle hitap etmek gerekirse, Efendiler; ( yani Hanımefendi ve beyefendiler) bir mücadele veriyorsanız başınızda bu işin uzmanları bulunmalıdır. Ayrıca bu seçim, Halkın unutulan Ordu sevgisini de arkasına alacak ve Silahlı Kuvvetler mensuplarının bu güne kadar iktidar ve hatta muhalefet tarafından her fırsatta kırılmaya çalışılan, bin bir hukuki oyunla yargılanıp mahkûm edilerek kırılan onurunu da tamir etmek şansı verecektir. Ancak tıpkı iktidarımız gibi Muhalefet mensuplarımızın da bu görüşe önem vereceklerini tahmin etmiyorum. Ulu Tanrı Ulusumuzu kişilerin becerisizlikleri ve kaprislerinden korusun.
Diğer sorularınızı ilerideki günlerde fırsat buldukça yanıtlamaya çalışacağım.
Dr. M. Galip Baysan
Yorum Gönder