Düşünebiliyor musunuz, ömrünüzün neredeyse
yarısını vererek bir nefer gibi çalıştığınız, aman iktidara taşıyayım diye
maddi manevi fedakârlık yaptığınız kurumun başına birileri gelecek, hem seni
dışlayacak hem de partinin rotayı değiştirecek.
Hayal kırıklığı yaşamakta ve
kahrolmaktayım.
Kılıçdaroğlu’na altın tepside genel
başkanlık sunulduğu o kurultaydaydım.
Baykal’ın kaset olayı ile onurlu bir
şekilde istifasından sonra içimiz buruk, biraz kızgın, biraz şaşkındık. Yeni
bir liderle umutlanmış, ona inanmış, gönül bağlayıp destek vermiştik.
Kurultaydaki konuşması, Ecevit kasketi
takması, vaatleri ile üzgün, âdeta yıkılmış tüm örgütün gönlünde taht kurmuştu.
Bu sevincimiz fazla uzun sürmedi.
***
CHP’nin başına YENİ ilave edilmesi ile
ve kongrelerde ulusalcı emektarların partiden uzaklaşmalarına yol açacak
şekilde delege yapılmamaları ile adeta bir yumruk yemiş olduk.
O sıralarda Baykal ve döneminde olan
yöneticilerin partinin ideolojisinden uzaklaştığı eleştirilerine birçok kişi
gibi neredeyse kendimde inanmak üzereydim.
Baykal ve ekibi çekemiyor, Baykal geri
dönmek için çabalıyor gibi.
Bu sözlerin yandaş basında ve örgüt
içindeki yeni üyeler arasında yayılması ile örgütte çatırdamalar da başlamıştı.
Aklıselim her üye, CHP ye gönül vermiş
gerçekleri yavaş yavaş gören halk ve de parti emektarları çileden çıkmaya
başlamışlardı.
Toplum ve örgüt, Baykal’ın doğru
tespitleri çarpıtarak yanlış yönlendiriliyordu aslında.
Baykal gibi kurt bir siyasetçi,
devlet adamı niteliklerinin tümüne sahip ve kapanmış CHP yi yeniden var eden
bir lider, olacakları önceden sezinlemiş ve örgütü uyarmıştı defalarca.
Baykal döneminde CHP’nin iktidar
olamamasını çoğu kişi ona bağlamıştı. Aslı böyle miydi, elbette değil.
Baykal’ı gözden ve genel başkanlıktan
düşürmek, CHP’nin iktidar olmasının önünü kesmek hep okyanus ötesi, ABD, Pentagon
projesiydi.
Bunu anlayamamıştık!
BOP projesinin işlemesi için CHP ‘i
etkisizleştirmek hatta yok etmek gerekliydi.
Türkiye’yi bölmek, parçalamak içinse
önce Baykal sonra CHP bitirilmeliydi.
Çünkü CHP demek Atatürk ve onun tartışılmaz
ilkeleriydi.( Bağımsızlık, özgürlük ve laik cumhuriyet.)
Amerika Baykallı CHP’ i iktidar yapmak için
elinden geleni ardına koymuyordu.
Baykal 1 Mart tezkeresi ile Amerika
tarafından tamamen tu kaka ilan edilmiş ve sonunda kaset olayı ile indirilmiştir.
Daha sonra hepimizin bildiği gibi
Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP’ye getirilmiştir. Bu sözler basında defalarca
yazıldığı halde inanmamış, inanmak istememiştim.
Milletvekili seçimlerinden başlayarak
bir dolu hatalar gözlemledik.
Özeleştiri yaptık ve yeterince
partimize söz getirmemeye çalıştık.
***
Türkiye’nin bugünlere gelmesinde parti
yönetimimizin gözle görülür hatalar yapması partiye gönül verenleri çileden
çıkartırken, biz emektarları da inanın kahrediyor.
Ne yazık ki başına YENİ konulan CHP,
Atatürk’ün işaret ettiği aydınlık ufuklara yol alacağına istenmeyen
politikaları ile adeta iktidarın önünü açmış ve açmaktadır.
CHP li milletvekillerinden bazılarının
basına yansıyan sözleri bizleri yaralasa da dışa dönük olarak şahsi
fikirleridir diyerek devamlı mücadele verdik. Partimize ve üst kurullarımıza
söz getirmemeye çalıştık.
Oysa söylenenler yenilir yutulur
cinsten değildi.
Atatürk İlke ve Devrimlerinin
Bekçiliğini yapmam. [Sena Kaleli
Altı oktan ikisini kaldır at. [Binnaz Toprak]
Tekke ve zaviyeler açılmalıdır. [Bülent Kuşoğlu]
Fettullah örnek alınacak insan. Gülen
cemaati Türkiye'nin büyük gelecek projesidir. Fettullah bilgedir. İlgi ile
takip ediyoruz. [Muhammed
Çakmak]
Kürdistan kurulmalıdır. [Şafak Pavey}
10.yıl marşı artık eskidi. Yenilenmeli.
Parti içi demokrasi çok fazla! Hala ANAP'lıyım. [Faik Tünay]
Bunlar sadece birkaç örnektir.
Genel Başkanımızdan da birkaç örnek
verirsek;
“Siyaset yapmayan tarikatlara ve
cemaatlere saygılıyım”
“Bu ülkenin birliği, bütünlüğü
konusunda hiçbir endişem yok”
Tunceli'nin adının Dersim olması
yönünde söyledikleri.
Özerklik talebine destek vermesi.
Anayasa'nın 66. maddesinde yer alan
"Türklük" ifadesinin yerine "Yurttaşlık" önerilmesi.
Oslo anlaşmalarını kabul etmesi gibi
yüzlerce söz sayabilirim.
Bu sözler cumhuriyeti kuran bir
partinin hiçbir bireyine yakışmayan, CHP ideolojisine tamamen ters düşen
sözlerdir.
Kılıçdaroğlu dün(20Haziran 2014)
Diyarbakır’da Dicle Toplumsal
Araştırmalar Merkezi'nin düzenlediği "TİGRİS Diyalogları" toplantısında;
“Bizi hala 1930’ların CHP’si gibi
görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz” dedi.
Bunu başbakan da sık sık söyler…
İkisinin de unuttukları veya bilerek
söylemedikleri, bu ülkeye demokrasi ve özgürlüğü Atatürk’ün getirdiğidir.
Oysa
o yıllar Atatürk devrimlerinin gurur duyulacak yıllarıydı. Medeni
Kanun ile kadın-erkek eşitliği,
kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, Eğitim ve Kültür Alanındaki
İnkılaplar,
Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü vb.
Kurtuluş Savaşı vermiş yoksul bir
ülkenin Ümmetçi devlet anlayışından ulusçu devlet anlayışına geçmesi, tarım, sanayi, Bayındırlık ve sağlık, Ulaşım,
Çağdaş ve milli bir kültürel alanlarda yapılan reformlar, daha aklıma gelmeyen
niceleri yetmiyor mu?
Kendi uçağımızı yapıyorduk, fabrikalar
kuruyorduk.
Bundan ötürü o yılları küçümsemek
kimsenin haddi değildir. Bugün babamızın belli olmasını da o yüce
önderimize borçluyuzdur.
Ha, o yıllarda yapılan Kürt Sait
isyanlarını, Menemen olaylarını da unutmamak gerekir tabi…
***
Sözü fazla uzatmak istemeden
Cumhurbaşkanlığı için CHP ve MHP ‘nin ortak açıkladıkları aday adayına değinmek
istiyorum.
Ekmeleddin İhsanoğlu' Atatürk cumhuriyetine gönül verenleri, sol ve sosyal
demokrat kesimleri, cumhuriyete gönül verip de merkez sağda görev yapanları
kucaklayabilecek bir kişiliğe sahip midir?
Tanımadığımız, ismini zor telaffuz ettiğimiz
bu zat kimdir diye incelediğimizde Recep Tayyip Erdoğan’ı sandıkta yenebilecek
birisi olmadığını ve onunla aynı yolda olan bir kişi olarak görüyoruz.
Verdiği bir beyanatta “Fransa için
Napolyon ne ise, Amerika için Washington ne ise Türkiye için de Atatürk o dur” demesi Atatürk ve onun devrimlerine ne kadar lakayt
olduğunu göstermiştir.
Erdoğan’ı sandıkta yenecek düşüncesi ve
aday yapılması bence halkı aldatmaktan başka bir şey değildir.
Çok ödül almış olması, dünyada tanınan
bir kişi olması beni ilgilendirmiyor. Türkiye onu tanımıyor ve o Türk halkını
tanımıyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün yakın tanıdığı ve
yükselişinde katkısı olan bir kişi. AKP ye yakınlığı biliniyor.
Cumhuriyeti ve Atatürk devrimlerini
hazmedemeyip Mısır’a kaçmış bir babanın oğlu olarak orada doğmuş, Türk
kültürünü küçük yaşta aile çevresinden öğrenmiş(!) Arapçayı Türkçeden iyi
konuşan, Ayn Şems Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Mısır’ın en güçlü
siyasi hareketi “Müslüman Kardeşler”le özdeşleşmiş filan, falan bir insanın
benim cumhurbaşkanım olmasını içime sindiremem.
CHP tepki olacağını bilerekten böyle
bir adayı neden çıkarttı düşünüyorum.2 sene önceden halkın sevebileceği ve
güvenebileceği bir adayı neden hazırlamadı? Yumurta kapıya dayanınca mı aklı
başına geldi yoksa bu bir projenin sonucu mudur?
STK lar ve haklın büyük bölümü ayakta
tepki gösteriyor ve böyle bir adayı asla desteklemeyeceklerini söylüyorlar.
Parti meclisinden, milletvekillerinden,
örgütten sır gibi saklanarak ortaya çıkartılan bu adayı desteklemeyenleri vatan
haini gibi göstermeye kalkmak, milletvekillerine konuşma yasağı getirme ve
dayatma YCHP’ in içinde dikta rejiminin başladığını gösteriyor. AKP sayesinde
bölünen Türk halkı şimdi Kılıçdaroğlu sayesinde bir kez daha bölünüyor. Yazık!
Geç gelen adalete adalet demem ben. Sahte Balyoz davasından Özgürlüklerine kavuşan tüm
kahramanlarımıza ve ailelerine geçmiş olsun diyorum, gönülden sevgi ve
saygılarımı gönderiyorum. Bir dahaki yazım onlar için olacaktır.,
Tünay Süer
Yorum Gönder