Bataklıktan Nasıl Çıkacağız Paneli (2) (Yeniden Atatürk Cumhuriyeti)

“Bataklıktan Nasıl Çıkacağız” konulu panel düzenlendi Panelin M. Hüsnü Bozkurt’tan sonra birinci konuşmacısı gazeteci yazar Barış Pehlivan yaptığı kon

Bataklıktan Nasıl Çıkacağız Paneli (2)  (Yeniden Atatürk Cumhuriyeti)
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) tarafından Ankara Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney sahnesinde 28 Eylül 2024 günü bu “Bataklıktan Nasıl Çıkacağız” konulu panel düzenlendi, panelde Av. Ali Dokuzlu yürütücülüğünde konuşmacı olarak Mustafa Hüsnü Bozkurt (ADD Genel Başkanı), gazetecilerden Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel katıldılar.
Üç gazeteciler panel için salona girerken, salonu tamamen dolduran seyirciler tarafından coşkuyla alkışlandılar, seyircilerin bazıları yer bulamadıkları için girişlerde ayakta paneli sonuna kadar izlediler. Panelin M. Hüsnü Bozkurt’tan sonra birinci konuşmacısı gazeteci yazar Barış Pehlivan yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Hani Kırbıyık adlı müdür veli toplantısında “ben başı açık kız istemiyorum” diye velileri uyaran bir müdür hakkında suç duyurusunda bulunuldu, veli toplantısında yaptığı konuşmadan dolayı, eğitim hakkını engellemeye çalışıyordu, o müdür. Böyle bir suç duyurusu var, adamın ifadesini alırsın değil mi? savcı gerçekten böyle bir şey yaşadın mı, böyle bir şey söyledin mi, sen o çocukları eğitecek insansın diye sorunca “hayır” deniliyor. Savcılıkça ne yapıyor biliyor musunuz “soruşturmaya gerek yok” kararı veriliyor. Düşünün bir okul müdürünün, “ben başı açık öğrenci almayacağım” sözünün ifade özgürlüğü olduğuna karar veriyor.

Bataklıktan Nasıl Çıkacağız Paneli (2)  (Yeniden Atatürk Cumhuriyeti)

Hani yıllarca “ikna odalarında neler çektik vs denildi. O zamanları hakları yenilenler hakları yenildiği sokağa çıkan insanlar onlara sahip çıkıldı. İki gün sonra herkesin can güvenliğini ilgilendiren bir Sinan Ateş davası var, iki gün sonra sona yaklaşılmış, bu hafta içinde belki de bir ay sonra karar çıkacak. Bu davanın Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgisi Ülkü Ocakları ile alakası tetikçileri Ankara’ya taşıyan, TC de görev yapan savcıların bu emri verenleri sorgulamaz mı, TC de göre yapan hakimlerin insanları şikayet etmeleriyle ailelerin isyanları ile azmettiricilere dair yani o tetikçiye, onlara emir veren azmettiricilere dair bu ülkede bir karar çıkmazsa hepimiz tehlikedeyiz, çünkü bizim güvenliğimiz, bizim sağlığımız anayasal bir güvencimize olan inancımızı korumakla yaşamak görevi olan devletin bizlerin haklı olacağını göreceğiz, eğer orada azmettiriciler bulunmazsa hepimizi ilgilendiriyor. Bu dava eğer kadük kalırsa, iki üç tane serseriye ceza vermekle kalırsa ve işin siyasi boyutu es geçilirse gerecekten yazık olur. Çok vahim. Yunus Emre Geçti polisimizi şehit eden 26 suç kaydı olan bir katil, neden 19 yaşındaki bir gencin bu kadar suç kaydı olabilir, neden dışarıda olabilir, adam 16 yaşından beri suç işliyor. İçinde yaralama var, hırsızlık var, uyuşturucu, cinsel taciz var var oğlu var. Bu adam yargılanıp hükümlü olsa 61597 rakamı şu an cezaevlerinde yatacak yeri olmayanların sayısı. 61597 suçlu ya da şüphelinin cezaevinde yatacak yeri yok.
Ayrıca ceza evlerinde müdürler farklı uygulamalarda rastlanıyor, yönetmeliğe göre örneğin cezaevlerindeki dini sohbetlere katılırsan puan kazanabilirsin, okumaya da gerek yok cezaevi kütüphanesinden bir kitap alırsan sadece rafa koyarsan puan kazanıyorsun. O puanlar ne oluyor biliyor musunuz, cezaevlerinde gözlem kurulu denilen bir kurul oluşuyor içinde vaizi gardiyanı vs puanlara bakıyorlar dini sohbetlere katılmış, kitap okumuş kendini dine adamış, ıslah olmuş, sizin çıkmanız için canhıraş şekilde çalışıyorlar. T.C. de cezaevlerinde uyuşturucudan cinayete kadar suç işleyenlere böyle uygulayan cezaevleri görevlileri var. Suç örgütlerinden olanların ifadelerine bakıldığı zaman, ifadelerinde “cezaevinde piştim” diyorlar. Siz 23 yılda bu kadar kandırılmamanız gerekiyor. Sizin artık bu ülkenin muhalefet partilerinle de yerine göre kavga etmeniz gerekiyor. 22 yıl önce doğan çocuğu iyi yetiştirmiş olsaydık şimdi Hatay’da belediye başkanı olması gerekirdi. Sandıkta o parti gider öteki parti gelir. Ben RTE nin kaşı gözü, boyu bosu için kavga etmiyorum, ülkenin sistemini ne hale getirdiği için kavga ediyorum. Şimdiki iktidarın vatandaşların can güvenliğini sağlanmandan bile imtina ettiğin görüyoruz. Bir çocuktan bir katil yarattığını yasıyoruz. (Ses tam sağlıklı alınamadı).
Panelin ikinci konuşmacısı gazeteci yazar Barış Terkoğlu, kolaylaştırıcının “bu bataklıktan nasıl çıkacağız” sorusuna yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Bataklıktan önce gerçekçi olarak çıkacağız; 1919 Mustafa Kemal İstanbul’a gelmiş, İngiliz gemilerini görüyor, hatta şöyle diyor, “keşke gelmeseydim, keşke hiç İstanbul’a uğramadan Anadolu’ya gitseydim.” Anadolu’ya gidiyor, bir süre sonra gazetelerde hakkında idam fermanı çıkıyor. Annesi merak ediyor, mektup yazıyor Zübeyde Hanıma mektup yazıyor, “öldürülecek” yazıyor gazetelerde, “anneciğim merak etme sonunu görmeseydim hiç bu işe başlamazdım” diyor. 1919 şartlarında bir devrimci, ilk adımını sonunu görerek atıyor, çünkü gerçekçi.
Öyleyse biz de 2024 şartlarında ilk adımı gerçekçi olarak başlayacağız. Çünkü 1919 da “bataklık” dediğimiz emperyalist işgali, 1919 da bataklık dediğimiz ihanete batmış bir saltanat rejimi var, 1919 da “bataklık” dediğimiz Türk aydının hapishaneye götürülmesi Malta’ya sürgüne yollanmasıydı, 1919 da iç işbirlikçilerin kendi ordularıyla bağımsızlıkçılara karşı askerleri sürmesiydi, 1919 da bataklık buydu.
2024 de bataklık yüz yıllık Cumhuriyetin kurumlarının altına bomba konmasıdır, teker teker ortadan kaldırılmasıdır, bataklık. Yüz yıl sonra bataklık rejiminin devletin merkezine konmasıdır. Yüz yıl sonra bataklık, üz yıl sonra bataklık Türkiye’de kalkınmayla başlamış bir hikâyenin “on bin lirayla mı geçineceksin 17 bin lirayla mı geçireceksin, hangi fabrikada kimin kölesi olacaksın parantezine sıkıştırılmasıdır bataklık, (alkışlar). Bataklık yüz yıl önce yurttaş diyoruz, yurttaşlık cumhuriyet devrimlerinin en büyük kazanımıdır. İktidarlar gökyüzünden o kimin soyu kimin Tanrıya kendi iktidarını bu dünyada meşrulaştırmaya çalışanlara karşı “hayır sen yurttasın sen kul değilsin sen köle değildin artık senin iktidarın var” diyen yurttaşlığı gökyüzüne çıkaran bir rejiminden artık bizim yurttaşlarımızın kimi mahalle köşelerinde daha çocuk yaşta tetikçiliğe, kimi köylerde eğitimlerde alınmış bilmem hangi tarikatın ısmarlanan bilmem hangi adamın Narine kadar uzanan yok olan çocukları gençleri yok edendir bataklık. O yüzden biz bataklıkla mücadele ederken önce bataklığın ne olduğunu göreceğiz.
Bugün saat iki 28 Eylül ben buraya bu sabah saatlerinde Hatay’dan geldim, Samandağı’nda dün konuşmacıydım. Ben bataklığı gözlerimle gördüm. Hayır yanlış anlamayın bataklık insanların yaşadığı acı değil sadece. Bataklık o rejim, çökertilmiş rejim dedim ya. Ben buraya gelebilmek için sabah dört buçukta yola çıktım, çünkü ülkenin bir büyük şehrinin hele deprem yaşamış bir büyük şehir hele 80 yıl önce bir T.C. nin bir parçası olmak için işitiyoruz, “kendimiz işitiyoruz” diye seçim yapmış bir kentin. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler doğru dürüst uçak kaldıramıyorlar. Her dört uçuştan iki iptal, iki saat bekledim. Bu önemli değil. Hava limanına giden milyonlarca düzenlerine sermayeli yollar çökmüş. Hava limanı, o deprem günü gördünüz fotoğraflarını, hava limanı çökmüş. Salonla uçakların indiği yer arasında fark var.
Ama bütün bunlardan daha acısı var biliyor musunuz? Bataklık rejimi şudur, insanlar enkazların altında kaldılar, bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri, Mehmetçik diyoruz, Mehmet milletin adıdır, milletten sizsiniz Mehmet Mehmetçik denir orduya. O ordu ki eğer milleti depremin altında kimseden emir ve talimat almadan işgal altında kimseden talimat almayacağı gibi, çıkar kendi yurttaşını enkazın altından kaldırır sonra Feto, Ergenekon, Balyoz bilmem ne kumpasları ile ezdiler, sonra belli tarikatları boca ettiler, sonra siz Mustafa Kemal’in askeri değilsiniz” dediler, orduyu; inim inim inleyen enkazın altında yardım edin” diye çığlık atarken, “talimat almadan dışarı çıkmayacaksınız” dediler.
İkinci Ordu Komutanı Hatay’ın bakanı ikinci ordu komutanı “ben müdahale etmek istiyorum” dedi, asker arkadaşlarından biliyoruz bunu, “talimat almadan çıkmayacaksınız” denildi ve ağladı. Şimdi Genel Kurmay Başkanı kendisi bana dava açtı, şunun için dava çatığını isterdim, niye dava açtı biliyor musunuz çünkü “askerler ağlamaz ben ağlamadım” diye dava açtı. Ben buna ağladım. İşte bu bataklıktır.
Bataklık nedir biliyor musunuz, AFAD diye Cumhuriyetin bir kurumu var, ilk sel altında kalan deprem altında kalacak yurttaşlara müdahale edecek, deprem günü gördünüz. AFAD’ın afetlere müdahale denilen kurumunun başına İsmail Palakoğlu diye bir adamı getirmişler, İsmail Palakoğlu kim, deprem uzmanı mı, sel uzmanı mı, deprem kaldıracak bilgisi mi var. Afşin İmam Hatip Lisesi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tasavvuf Ana Bilim Dalı yüksek lisansı Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı sonra AFAD. Siz o depremi müdahale edecek kurumun başına sadece ilahiyatçı olduğu için mi. Biz dinimizi aydın din adamlarından öğrenmek isteriz. Laiklikle din ve vicdan özgürlüğünün kardeşliğine inanırız. Siz ilahiyatçıyı AFAD ın başına getiriyorsanız orada Türkiye’yi bataklığa sürüklüyorsunuz demektir. Birinin altında Murat Kurum’un eniştesi var, ötekisi Süleyman Soylu’nun özel kalem müdürü, siz enkazdan çıkarılacak yurttaşın, enkazdan çıkarılacak kurumu bir akraba çiftliğine bir ilahiyatçıların atanma çiftliğine çevirirseniz o bataklıktır.
Yarın İstanbul’da deprem olacak hepimiz biliyoruz, o deprem toplantılarına gittiğimde şunu gördüm, oturmuşlar “İstanbul’da deprem olsa ne yapacağız” demişler. “Havadan müdahale edeceğiz” demişler. Orada sivil havacılık şirketleri vardı. Sonra merak ettim, “Hatay’a niye havalanmadınız müdahale etmediniz” diye. T.C. ni yönetenlerin aklına Hatay’a havadan müdahale etmek depremden saatler sonra gelmiş ve bu şirketlere yazı yazmış “elinizde kaç uçak var, kaç helikopter var, kaç personel var” diye. Peki ne oldu sonra dedim, ertesi günü yanıt vermişler, sonra ne oldu dedim, “hiç kimse bizi çağırmadı” dediler, bataklık budur. Bataklık yurttaşınızı inim inim inlerken enkazın altına kendi kaderine terk ediyor.

Bataklıktan Nasıl Çıkacağız Paneli (2)  (Yeniden Atatürk Cumhuriyeti)

Ama ben buna en çok duyduğum laf gezerken Hatay’da orda burada “kader”. Bu kadere itirazım var, bu kader değil, çünkü kader diyerek yüz yıl önce nasıl o bataklığı milletin üzerine zorla al senin kaderin budur, diyerek bir sürgünde yaşar gibi millete yaşamayı kader” diye giydirdilerse bugün bu bataklıkta yaşamayı bize kendi elleriyle ördüğü kader diye, kendi elleriyle yaptıkları geleceği kader diye üstümüze giydirmeye çalışıyorlar. Bugün kader diye bize giydirmeye çalıştıkları bataklık mafya rejimi tarikat rejimidir.
Bugün bu şehirde 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan sabahı hatırlıyor musunuz, kendi milletinin üzerine bomba yağdıran, FET FETO FETO diye bir şey gizliyorlar, Fetullahçı çete, Saiidi Nursi’nin öğrencisi olan Nurculuğun bir koludur, bir cemaat kisvesi altında yıllarca devletin içerisinde bu günkü siyasi iktidar da dahil olmak üzere, iktidarlar tarafından “alnı secdeye değiyor” diye müsaade edilmiş bir yapılanmadır, bunun ne tür bir olay, bunu öyle olacak diye zannettiler ki 15 Temmuz’un sabahında Ankara’nın Jandarma Komutanlığı dahil olmak üzere binaların tepesine Atatürk posteri astılar. Sandılar ki insanlar 15 Temmuz’dan bir ders çıkarıldı “artık Atatürkçü olacak” hayır biraz sonra indirdiler Fethullahçı çetenin kadrolarının yerine kendi cemaatlerini kendi tarikatlarını yerleştirdiler. Bizim kitabımızda fotoğrafını gördünüz emniyet teşkilatında bir polis kendisine verilmiş olan üniformayı kendisinden aşağı giymiş sokmuş kendisin çuvalın içerisine Polis Akademisinde öyle ibadet ediyor. Bizim bütün ibadetlere saygımız vardır, ama o ibadet değil, çünkü biliyoruz ki o fotoğraf Menzilcilerin kendi usulü ile zikretmesinin tarzıdır. Polis üniforması, asker üniforması, hâkim kisvesi. Biz Cumhuriyetçiyiz, Cumhuriyet der ki, bu üniformaların kumaşını millet diker. BU üniformaların düğmesini millet diker, o yüzden milletin polisi milletin askeri, milletin hâkimi vardır. O yüzden “millet adına” diye başlar hakimler. Ama bu polis ne diyor, “ben Türk milletinin polisi değilim” diyor. “Ben Menzil cemaatinin polisiyim” diyor.
Cübbeli amirali hatırlıyor musunuz, şimdi “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenlere soruşturma açılıyor. “Cezalarını alacak” diyenler o gün Cübbeli amirale bir soruşturma açmadılar. Çünkü o amiral o cübbeyi unutmayın cübbe değildi o “ben nurculuğu kurd oğlu kanadının mensubuyum bu sayede amiral oldum” diyor. Bugün Türk polisinin içerisinde Hanefilik demiyorum, Sünnilik demiyorum, Nakşibendilik bile demiyorum bu nurculuğun on ayrı kolu var, bunu ben söylemiyorum, cinayet dosyasında Ayhan Bora dosyasında Ankara Emniyetindeki kavrıyormuşsunuz, bir taraf birbirini mafya ile iş birliği yaptığını suçluyor, öbürkisi iktidarın parçası olanları söylüyorum, bugün emniyet içerisinde on kadar kol var.
Sağlık Bakanlığı Menzil tarikatına terk edilmiş durumda. Menzil dergahının ölen liderinin oğlu şimdi babasıyla ters düşmüş, Saygı Öztürk’e röportaj vermiş, “ben devlet hastanelerine gitmiyorum, çünkü Sağlık Bakanlığının benim babamın tarikatı olan Menzil tarikatı yönetiyor. Ben gidersem öldürürler” diyor gitmiyor.
“6 yaşındaki çocuk evlenebilir, üç yaşındaki çocuk külotla amcasının yanına çıkmamalıdır; pul biber acı biber, karabiber, mayonez şehveti artırır” bunu diyeni tanıyor musunuz Nurettin Yıldız, bunu diyen şeyhin bir derneği var, ne derneği biliyor musunuz -Adalet Derneği-her yıl hakimler ve savcılar onun lüks otellerde düzenlediği toplantıya katılıyorlar. Bugün Anayasa Mahkemesi üyesi olan bir tanesi dahil, öyle bir şeyhin toplantısına katılıyorlar.
Adnan Oktar diyorsunuz, Kedicikler diyorsunuz onlara gülümsüyorsunuz buna kim inanıyor biliyor musunuz İstanbul eski Başsavcısı kendi koruması odasının içerisinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı o cemaatin kontrolünde imiş. Gözünüzün önünde yaşandı bu ülkenin Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesinin (AYM) kararını tanımıyorum, duymuyorum” dedi. Bunu eleştirdik ama şunu unutmayın o AYM Başkanı hakkında çıkıp Fetullahçı”  dediklerinde, arkadaşları çıktı dedi ki, “bir dakika o Fethullahçı değildir, kendisi bizim cemaattendir, kendisi üniversite yıllarından itibaren Hak Yol Vakfının (İskender Paşacıların) ışık evlerinde kalmıştır. AYM ülkedeki hukukun en tepesinin başındaki isim. Siz devleti siz Cumhuriyeti yurttaşlara hizmet eden kamu görevlilerin elinden çıkarılan laik olana vermek yerine tarikat ve cemaatlere terk ettiyseniz o bir bataklıktır. Orada devletin Cumhuriyetin kurumları birer birer kolonları çürüyerek yıpranır ve üstümüze yıkılır.
Mafya rejimini uzun uzun anlatmayacağım hep programlarda anlatıyoruz ama bir kötülük işte Yunus Emre 19 yaşında daha çocuk denilecek yaşta değil ama bir polis katlediyor. Nasıl oluyor, bayağı oluyor, siz sokaklarınızı mafyaya terk ederseniz; siz 15-16-17-18 yaşındaki çocuklara Cumhuriyetimizin kuruluşundan şunu söylerler bir çoban söyler cumhurbaşkanı oldum, çoban dahi olsan çalışırsan Cumhurbaşkanı dahi olursun” denildi Cumhuriyet rejiminde. Bunun içinden alıp çalışsan da üniversite lisansı yapsan da doktora da yapsan işsiz kalırsın, iş bulsan 17 bin liraya aç kalırsın, derseniz sokaklarınızda 19 yaşında çocuklar mafya rejiminin üyesi olup kendi Türk polisini katlederler.
Bu tesadüf değil ama bunun tesadüf olmamasının bir nedeni daha var, bu ülkede adını en çok duyduğumuz mafya lideri kimdi Zindaşti idi, bir İran vatandaşı idi. Türkiye’de ne işi var diyeceksiniz, size derim ki Afganistan’dan Avrupa’ya taşınan uyuşturucunun geçiş bölgesi Türkiye olmuş, buna da bazı siyasetçiler gözlerini kapatmışlar diyebilirim. 2008-2010-2013-2016-2018-2020-2022-2023 varlık barışları çıktı. “Nereden kazanırsan kazan uyuşturucudan mı, nerden bulursan paranı getir” düzeni Türkiye’de kurulmuş, tertemiz Cumhuriyetin üzerine.
Size diyebilirim ki özgürce oy vermeye, özgürce örgütlenmeye, özgürce sokakta gezmeye dayalı Cumhuriyet rejimi kendi vatandaşını 250 bin dolara kirli bir pazara pazarlığa çıkarmış bu adamlar böyle dolmuş ülkemize. Ama daha fenası, daha belası var çünkü o Zindaşti Ergenekon kumpasında geldi gizli tanık oldu, Fethullahçılar getirdiler. Yetmedi dışarı çıkarıldı sokak ortasında İstanbul’da Bakırköy’de bir atleti katletti, Bağdat Caddesinde bir başkasını katletti. Hapse girdi, insan öldürerek bir uyuşturucu baronu İranlı hapse girdi. Bu uyuşturucu baronu Cumhurbaşkanlığı külliyesinden bir danışmanın üstelik “bu ülkenin anayasasını yapacağım” diye Burhan Kuzu’nun hâkime bir telefonuyla serbest bırakıldı. Bir ekmek çalsa yıllarca hapis yatan bir Cumhuriyet yurttaşı orada dururken bir mafya başkanı Cumhurbaşkanına bir telefonla serbest kaldı. O Mafya baronuna dediler ki “nasıl bu noktaya geldin” onu bütün siyasilere Aliye Uzun diye biri tanıştırmış. AKP sinin ilçe yöneticisiymiş. Hatırlarsınız belki “birinci başkan diye RTE diye pankart sallandı, o Aliye Uzun o AKP yöneticisi Aliye Uzun’u şuradan tanırım dedi, “biz arkadaşlarla zaman zaman alem yaparız uyuşturucu alemi, haftada bir yaparız kadınlarla, ararız Aliye Uzun’u bir siyasi parti yöneticisi “bize altı yedi tane kadınla gelir bir gün hepimiz aldık o kadınları odalarımıza çekildik, eksik kadın getirmiş Aliye son bana kaldı ben de onunla birlikte oldum, öyle ilişkimiz başladı” diyor.
Türkiye’nin en büyük baronu geldi burada yaşadı, Türk askerinin yargılandığı davalarda gizli tanık yapıldı, yetmedi adam öldürdü, öldürdüğü adamlar cumhurbaşkanlığından gelen telefonlarla Türk milleti adına karar verip hakimler tarafından serbest bırakıldı, yetmedi Türkiye’yi yöneten siyasi partilerin yöneticileri kendisine kadın servis etti, kendileri yaptı işte bataklık rejimi budur (alkışlar).
O yüzden bugün bataklık rejiminden, önce bataklık rejimini göreceğiz, 105 yıl önce Mustafa Kemal’in yaptığı gibi gerçekçi olacağız. Mustafa Kemal haşa bir peygamber değildi, haşa bir Mesih değildi, bir devrimciydi, devrimciler ayaklarını kendi topraklarının üzerindeki gereceğe basarlar. Öyleyse bugün bu bataklık bizim gerçekliği ise devrimciler evrim yaparlar o gerçekliği değiştirirler. Göklerden bir karar gelmesini, işte ilahi bir ışığın gelmesini beklemezler kendileri değiştirirler. Bunu da şöyle yaparlar örgütlenerek yaparlar, mücadele ederek yaparlar, biz Atatürkçüyüz Cumhuriyet devrimcisiyiz. Ahmet Taner Kışlalı’nın dediği gibi “geçmişe ağıt yakmak değildir, geleceğin hikayesini yazmaktır. Geleceğin hikayesini yazacaksak bunu siz yazacaksınız. Bazı siyasi partilerin onların liderlerinin onların kapılı kapıların ardında yaptıkları pazarlıklara bu ülkeyi terk etmeyeceksiniz, örgütleneceksiniz, bu ülkede siyaset yapılacaksa Atatürkçü Düşünce Derneği ile yapacak, bu ülkede siyaset yapılacaksa Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile yapılacaktır, bu ülkede siyaset yapılacaksa sendikalarla yapılacak, işçi sınıfı ile yapılacak, bu ülkede siyaset yapılacaksa hukuk dernekleri ve barolarla yapılacak. Bu ülkede kapalı kapılar ardında sözüm ona Atatürk posterini duvarına asmış bazı partilerin başka partilerle yaptıkları pazarlıkların sonucunda olmayacak o zaman siyaset böyle olmayacak gidersiniz oy verirsiniz beklersiniz beş yıl daha yine ağlamaya devam edersiniz. Böyle olmayacak. O yüzden ben bataklıktan çıkmak için size şu partinin bu partini üyesiyim, bir partinin üyesi olarak konuşursam yeterince gerçeği söylememiş olurum. Örgütleneceksiniz, mücadele edeceksiniz, siyasetin toplumla yapılan bir şey olduğunu bu ülkenin siyasetçilerine anlatacaksınız.
Bir mücadele dava düşmanı yenerek başlamıyor çoğu zaman, önce kendimizle verdiğimiz bir mücadele olacak. Açık söyleyeyim Mustafa Kemal bu mücadeleye başladığında en yakın arkadaşları bile düşmanın kovulacağına Cumhuriyetin kurulacağına Mustafa Kemalin ne yakındakiler bile inanamıyorlar zor inanıyorlardı. Çünkü sizin emperyalizm dediğiniz koca bir dev insanın gözünde koca bir dev nasıl yenilebilir İngiltere, yenilemez görünüyordu. Örgütleneceksiniz, mücadele edeceksiniz örgütlü mücadele toplumsal mücadele siyaset olduğunu öğreneceksiniz. Önce kendi içinizde bir şey yeneceksiniz korkuyu. Bir millet ki, korkuyorsa esir olmuş teslim olmuş, ona giydirilmeye çalışılan kaderi üzerine giymiş demektir.
29 Ekim 2023 de İstanbul’da dolaşıyorum, herkes Cumhuriyeti kutluyor 100. Yıl AKP li belediyelerin önünden geçerken onların billboardlarında “Cumhuriyet fazilettir Cumhuriyet fazilettir”. Güzel söz Atatürk’ün sözü, ama bu kadar mı Cumhuriyet fazilettir, bu kadar değil, ama onlar bu kadarını söylemeyi seviyorlar. Çünkü fazilet kelimesi çok severler ama en faziletsiz davranışları da başta milletin parasını alıp ceplerine doldurmak üzere en faziletsiz davranışları da onlar yapıyor. Atatürk diyor ki, “Cumhuriyet ahlaki fazilete dayanan bir idaredir, Cumhuriyet fazilettir, sultanlık korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanları yetiştirir, sultanlık korkuya tehdite dayalı olduğu için korkak zelil, sefil, rezil inşalar yetiştirir”. Bunu ne zaman söylüyor, 1925 Ekim ayı daha Cumhuriyet iki yaşında bile değil. Atatürk’ün de endişeleri olduğunu düşünüyorum çünkü Cumhuriyetin hala çok ayakta yaşayan bir karşıtları var. Bu sözü kime söylüyor, İzmir’de kız öğretmen okullarına böyle gözlerine bakarak söylüyor. Biraz sonra Atatürk’ün yanından ayrılacaklar, Anadolu’nun içerisine dağılacaklar ve köylülere yurttaşlara cumhuriyeti öğretecekler, Cumhuriyet yurttaşı olmayı öğretecekler, Ama Atatürk onarın gözlerine bakarak bütün büyük sözlerin arasında bir şey söylüyor, korkmayın diyor çünkü iki yıl önce unutmayın sultanlık rejimi diyor, tek adam rejimi diyor, tek adam rejimi korkak insan yetiştirir. Korkak insan yetiştirdiği için o korkak insan zelil sefil bezgin insan haline gelir. Korkak çünkü özgürce sözünü özgürce yazısını, özgürce örgütlenmesini söyleyemez. Haliyle yüz yıl önce Kalkınma devrimini yapmış kalkınma cumhuriyet devrimi, yüz yıl önce çocuk devrimdir Cumhuriyet, kadın devrimidir cumhuriyet, Cumhuriyet dil devrimidir, kıyafet devrimidir, laiklik devrimidir, anayasa devrimidir Cumhuriyet. Hepsi ayaklar altına alınmışsa benim size sözüm yüz yıl önce Atatürk’ün o gün orada söylediği söz olacak. Korkmayın önce kendi içinizdeki korkuyu yenin sonra örgütlenin, mücadele edin bataklıktan öyle çıkılır (alkışlar).
Gelecek yazımızda Murat Ağırel’in konuşmasını sunacağız.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget