Cumhuriyetin Kazanımlarının Neresindeyiz (2)

Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinden 29 Ekim Kadınlar Derneği’nin destekleri ile “Cumhuriyet Kazanımlarının Neresindeyiz” konulu panel düzenlendi. Çank

Cumhuriyetin Kazanımlarının Neresindeyiz (2)
Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinden 29 Ekim Kadınlar Derneği’nin destekleri ile “Cumhuriyet Kazanımlarının Neresindeyiz” konulu panel düzenlendi. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde 27 Ekim 2024 günü düzenlenen panele konuşmacı olarak Dışişleri Eski Bakanı, SHP eski Genel Başkanı Murat Karayalçın, Prof. Dr. Erendiz Atasu, Prof. Dr. Ülker Gürkan konuşmacı olarak katıldılar.

İkinci konuşmayı yapan Prof. Dr. Ülker Gürkan şunları anlattı:

“Ben Cumhuriyetin ikinci kuşağı olan bir ürünüyüm. Annem ve babam Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarını yaşamış olan kişilerdi. Cumhuriyetin değerlerini onlardan öğrendim. En başta babam 18 yaşında Çanakkale Savaşına gönüllü olarak gidiyor fakat hastalığı için Maraş’a gönderiliyor. Orada işgal yıllarında Fransızlarla çarpışıyor, böylece işgalin ne olduğunu, bağımsızlığın ne olduğunu bilen bir insan olarak bana daima Cumhuriyetin değerlerini aşıladı. Annem Osmanlı döneminde doğmuş yaşamış kardeşleri üniversiteyi bitirmiş doktor olmuş vs onu okutmamışlar meraklı okuyan bir kadın. Arapçayı da bildiği için Kuranı da çok iyi bilen bir insandı.  Açıldık ama daha Osmanlıda iken bile kapanmaya karşı idik, Kuran’ın hiçbir yerinde kadının teni görülmeyecek diye bir şey yoktur” derdi. Annem daima doğruları söyleyen bir kadındı, ben de o yüzden doğrucu başı oldum, yalan söylemeyi kendime yediremedim hiçbir zaman.

Çocukluğum çeşitli Anadolu kentlerinde geçti, Antep hatıralarım kuvvetlidir, ben 90 buçuk yaşındayım. (Alkışlar). Antep’te ablam karma liseye gidiyor, arkadaşlar gelir kız erkek beraber ders çalışırlar. O zaman Şarkın Paris’i Gaziantep, orada kır gezmesine çıkardık. Oradan Mardin’e geçtik yıl 1938, bir gün baktım sokakta herkes ağlıyor, ne oldu “Atatürk öldü”; kim bu Atatürk diye sorduğum zaman babam, “ona çok şey borçluyuz biraz büyü o zaman daha iyi anlayacaksın demişti, halkın üzüntüsünü anlıyorum. Arada bir Maraş’a giderdik o zaman kapanmış insan görmüyorum, kentlerde sosyal gelişme de başlıyor, bir değişim var. 1940 Aralık ayında Ankara’ya geliyoruz, elektrikle tanışıyoruz, gaz lambalarını bir kenara bırakıyoruz. Annem babamı zorlayarak tayinini Ankara’ya çıkardı “kızlar okuyacak” diye, “eğitim imkanları orada var” diye. Ben daha okula gitmeden hevesleniyorum, alfabeyi öğreniyorum, harfleri birbirine çarparak okumayı öğreniyorum. Annam derdi ki, “Arapça harfleri ile okumayı zor öğrendik, ama Latin alfabesi ile kurslara da giderek iki ayda okumayı öğrendim”. Ben de Harf Devriminin önemini anlatmak için Latin harfleri ile kısa zamanda okumaya başladım, burada Harf Devrimini vurgulamak istedim. Öğretmenlerimizin çoğu kadındı ve herkes Cumhuriyete şükran duyuyordu. Bize daha altı yedi yaşındayken bunları öğretmeye başladılar. Sosyal sorumluluk aşılarlardı, iki kızın arasına yaramaz erkek çocuğu oturtup “siz sorumlusunuz bundan” derlerdi. Necati Bey İlkokulu Ulus’ta karma 50-60 kişilik sınıflar. Her sınıftan insan var her aileden çocuk var, mebus çocuğu da var, işçi çocuğu da var, Bent Deresi’nden gelen çocuklar var, ama hepimizi kaynaştıran bir öğretmen.

Kadınlara çok şey vadeden bir kadın öğretmenim vardı, bize mandolini ile çok güzel şarkılar öğretirdi, marşlar öğretirdi, bir avcılar korosu öğretmişti, operadan alınan bir marşmış. Müsamere yapalım bunu deyince ben dedim ki, kadın avcı olmaz ki dedim, ertesi günü kadın avcı kıyafetini getirdi, böylece kendi sorumluluğumuzu öğrenmişiz. Ablam 17 yaşında yevmiyeli olarak çalışmaya başladı, 18 olmadığı için, arkadaşlarının çoğu bankacı, babamın yanına gidiyorum, birçok insan mevcut ama çoğu kadın çünkü savaş yılları, erkeklerin açık bıraktığı alana kadınlar gitmiş kadınlar kurutuluşu bir yerde bu. Fakat toplumda henüz sosyal ve hukuki statülerde tam bir birleşme yok, bir asri kadın tipi çiziliyor. Genellikle hali vakti yerinde olan bir eşin himayesinde, biraz tepeden bakan dışarıya çıkınca şapka giyen asri kadın, çalışanlar biraz hor görülürdü. Ben çalışarak Hukuk Fakültesine devam ederken bana acımışlardı demişlerdi ki, “sen harçlığa yetinmiyorsun sen başladın çalışmaya” diyorlardı, hiç hayır dedim ben aileme yardım etmek için çalışıyorum, para kazanıp yardım ediyorum”. Beni devlet okuttu yatılı okudum şimdi de hizmet edeceğim. Hukuk fakültesine gidiyorum, tıp istedim olmadı, çok pahalı olduğu için babam da borçlu olduğu için hayır dedim ben de ablam gibi çalışacağım, çalışarak okuyacağım dedim ve başladım çalışmaya. Başarılı olduğum için de o zaman hukuk fakültesinde hocalarımız biraz dil bilen öğrencileri seminer adı altında toplantılara davet ederdi daha doğrusu bir rica ederdik ve dahil olurduk.

Orada 195 yıllarında iki hocamız vardı, hoca benim ödevim beğenmişti, bunu da duyunca başka birisinden asistan olmak istedim. “Alırım” dedi. Ama Yavuz Abadan beyi ikna edeceksin dedi, Yavuz Bey istemedi beni haklı tanımıyor beni, birinci ikinci sınıfta çalışmamışım, çalıştığım için devam etmemişim, tanımıyor. O sene iki kız arkadaş iki erkek asistanlığa müracaat etik bizim için sınav açıldı. Sınavda başarılı oldum, yalnız seni bir sene deneyeceğiz ondan sonra karar vereceğiz” dediler. Rahmetli Bülent Hoca da “kız çok ufak tefek sınıfa nasıl hâkim olur” diye endişesini belirtmiş. Sonra yumuşatıldılar.

Böylece ben fakültede asistan oldum, 1950 li yıllar. Hakikaten kadınlar giderek artan sayıda çalışan kadın var. Çalışma önemli, lise mezunları hemen iş buluyor, lise mezunu olmayıp da ihtiyacı olanlar daktilo kurslarına girerek daktilo oluyorlar, Amerika’da nasıl “kadınlar daktilo kadınların kurtuluşu” derse, bizde de iyi eğitim görmemiş kadınlar için iyi oldu daktilosu kursu ile çalışmaya başladı. Fakat yavaş yavaş üniversitelerde kadın öğrenci sayısı artmaya başladı, birkaç sene sonra da kadın akademisyenler ön plana çıkmaya başladı.

1960 lı yıllarda ben asistan olduktan sonra, benim alanım hukuk fakültesi hukuk sosyolojisi, bir ayağım yere basıyor, sosyolog olarak, bir ayağım felsefeci olarak daha iyiye yönelik, bu kesin dengelemeye çalışıyorum benden kadınlar hakkında konferanslar isteniyor ve ben anlatıyorum Cumhuriyetten neler kazanmışız, nasıl olmuş ve hep biz örneklerden bahsediyoruz. 50 ler 60 lar çeşitli alanlarda başarılı olan kadın örnekleri anlatılıyordu. Fakat yetmedi ben 60 da 67 de Amerika’da burs kazanarak oraya gittim ve ikinci dalga feminizm denilen feminizmle tanıştım. Aklım birçok şeye ermeye başladı, benden Türkiye hakkındaki durumu soruyorlar. Ben kentli kadınlarından bahsediyorum her hakka sahip kadın olarak, kırsal kesimin kadınlarından ilgim hemen yoktu gibi, çünkü bilmiyordum gerçek durumlarını. Döndük geldim, ben iyice kadın sorunlarına merak salmaya başladım. Çünkü kadın devrimi Türk Devriminin en önemli parçasıdır. Hiçbir İslam ülkesindeki kadınlar laik bir ortamda Türk kadını kadar yararlanamamıştır. Dini baskılar maalesef son derece egemendiler bu yüzden İslam toplumlarında kadının toplumsal statüsü yani toplum ve topluluk içindeki değer ve hiyerarşideki yeri ile hukuk statüsü son derece düşüktür. Ama Türkiye’de Atatürk Devrimleri ile kadının hukuki statüsü çok gelişmiştir, birçok bakımdan Avrupa ülkelerinden. Ama şunun farkına varılmıştır ki eğitim gören kentli kadınlar yaralanabiliyor.

Bu alanda çalışmalara başladım, tabi ben hukukçu olduğum için bu alanda ve ilk işim Medeni Kanun’u Rıza Kütük ceza kanunun eleştirmek oldu. 1975 Dünya Kadınlar kongreleri yapılıyor, Türkiye’de yapıldı ve ben orada Medeni Kanun’u eleştirileri sunuyorum. Özellikle Medeni Kanun’daki mal rejimlerini, mal rejimleri denince zaten kimsenin aldırdığı yoktu ve üyeleri olduğuna göre en demokratik yol mal ayrılığı idi. Ben onların kötülüğünü ortaya koydum, çünkü kadının emeği ihmal ve ihlali oluyordu. Tanıdığım çevrede kadınlar çalışıyor parayı kocanın eline veriyor, elinde hiçbir şey kalmıyor.

Cumhuriyetin Kazanımlarının Neresindeyiz (2)

Annemin parasıyla Yenimahalle’de bankaya yatırılarak bir ev alındı babamın üstüne, annem buruk bir yüzle hoş karşılamadı ben de hak verdim ona. Bunun farkına vardım, kadın erkek eşitliği birçok yerde sözde, özde değil. Ceza Kanununda Türk kadının aleyhinde bir sürü hüküm. B ununda üzerinde durmaya başladım, bunun üzerine konferanslar vermeye başladım. Bir konferansta bir Refah Yol ya da Doğru Yol partisine mensup bir milletvekili benim bu tarzdaki konuşmalarıma çok kızmış ve demiş ki bana, (sonradan laf ediyorlar) “bu kadının kocası boşar, bu evli değil, öldüyse mezarında ya dönmüştür” demişler, “o kocası da yok hiç merak etmeyin bekar” demişler. Rahatsız oldu erkekler.

1970 ler 80 ler, fakat yavaş yavaş kadın hareketi başladı Türkiye’de, yavaş yavaş kadın dernekleri güçlendi, birbirleri ile  birlikte çalışmaya başladılar. Üniversitelerde de bu alanda merkezler kurulmaya başladı. Bu arada kadın hareketi ile bir bilimsel çalışma alanı olarak feminizm gelişmeye başladı ülkede. Fakat ülkemiz bakımından feminizmin topluma yönelerek kadın hareketine dair faaliyet göstermesi lazımdı. Ben ve arkadaşlarım onun için gayret ettik. Ben AÜ Kadın sorunlarının başına getirildim. Çevremde genç dinamik feminizmi çok iyi bile gençler var, ama ne yapacağız uyandırmak için, başladık konferanslar düzenlemeye, konferanslarda işlemeye başladık. İlk önce kadınları durumlarından şikâyet etmeye yönelttik. Kendi sorunlarının farkına varsın diye. Ve böylece biz Mamak’a gittik, orada kadınlara konferanslar verdik, uyandırmaya çalıştık, kadının biri diyor ki “ben kocamdan sigara istemeye utanıyorum”, niye, o çalışıyor sen ne yapıyorsun, çamaşırı bulaşığı kim yıkıyor, çocuklara kim bakıyor, erkeğin cinsel durumunu kim tatmin ediyor, bunları dışarıda yapmaya kalksan masraf ne olacak, şaşırdılar. “Doğru” dediler, kadının da hakları vardı, mal ayrılığı onlar için idealdi, çünkü diyorlardı ki hali vakti yerinde kadınlar, bizim elimizdekiler gidecek, gitmedi, ondan sonra dünyadaki medeni kanunların değişim çizgisini izleyerek Türkiye’de uygulamayı düşündük, Türkiye’de de yeni bir medeni kanununa ihtiyacımız olduğu hususunda ısrarlar etti, pek çok alanda konferanslar verdim, çalışmalar yaptım ve kadın hareketiyle birleşen bir faaliyet olduğu için Türk Medeni Kanunu’nu değiştirdik. (Alkışlar)

Ama bugün ne oldu, medeni kanunu değiştirilmeye çalışılıyor. Boşanmada çok mustarip erkekler nafakadan. Kızınızı okula göndermezsiniz, karınız çalıştırmazsınız, onun kazanımlarının üstüne oturursunuz, ondan sonra dersiniz ki vay efendim ne nafakası olmaz. Bırak kız okusun, çalışsın kazansın, dikkat ederseniz çalışan kadınların çoğu tenezzül etmiyor dahi nafakaya. Ve bugün siyasal İslam’ın ortaya çıkardığı garabetler içinde maalesef boğulmaya başladık. 80 lerden başlayan bu hareket maalesef özellikle bu tek adam rejimi dolayısıyla T.C. sultanının yönetiminde son derece boğucu bir hal aldı. Evet sultanlık nerede ise, hanedan yalakaları ve sultan başımızda. Hepimiz bunun için mücadele etmek zorundayız. Bize Cumhuriyetin kazandırdığı değerleri yeniden hayata geçirmek için. Hukuki statüsüyle kadının sosyal statüsünün yeniden eşit bir düzeye getirmek için, ben getirdim kişiliğim bakımından ama istiyorum ki herkes alsın bütün kadınların olsun”.

Cevat Kulaksız kulcevat 599@gmail.com.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget