Kurtuluş Savaşı başlarında sahte peygamber Şeyh Eşref

Şeyh Eşref’in “peygamber oldum” deyişini, nice cahil halkı peşine taktığını, devlete orduya karşı durduğunu, dine dayalı gericiliğini, isyanı bastıran

“Milleti Mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir” Atatürk

Kurtuluş Savaşı başlarında sahte peygamber Şeyh Eşref

Atatürk’ün dediği gibi bu ülkeye en büyük kötülük din kisvesi altında yapılmıştır. Bu Osmanlıda da böyleydi. Bilindiği gibi ulema denilen din bilginlerinin çoğunluğu, yapılan her türlü yeniliklere din adına karşı çıkmışlardı. Dini kullananlar aşağıdaki sahte peygamber örneğinde olduğu gibi dinsel sömürüyü en üst seviyeye çıkarmışlar.

Örneğin matbaa 1450 yılında (daha İstanbul alınmadan önce) Alman Jan Gütenberg tarafından bulunuyor, Osmanlıya ise 1727 yılında cahil din adamlarının direnmesine karşı Lale Devrinde Macar Dönmesi İbrahim Müteferrika tarafından zorlukla 277 yıl gecikmeyle getiriliyor; matbaaya karşı direniliyor, güya din adına “gavur icadı Kuran basılmaz” diyerek çağa ışık tutan bu buluşa tepki gösteriyorlar. Batı ile 277 yıllık gecikme arasını gecikmeyi günümüze kadar kapatmış değiliz.
Hele uzayı yıldızları izlemek için Boğaziçi sırtlarına Osmanlının ilk rasathanesini kuran Takiyüddin’in gözlemevinin başına gelenler utanç verici. Takiyüddin (1526), Osmanlı'da yetişen en büyük astronomlardan biri olup kadılık zamanlarında Takiyüddin, çokça gözlem yaptığı ve bu gözlemlerinin tutarlılığı ve o dönem kimi kararların üzerinde büyük etki yaratan göklere hakimiyeti sebebiyle saray müneccimbaşılığına yükselmişti. 1570'li yıllarda Galata Kulesi'nde gözlemler yapmayı sürdürürken yöneticilerin desteği ve başarısı padişah III. Murat'ı da ikna ederek Takiyüddin'e Tophane tepelerinde Dar-ü’r Rasad-ül Cedid adıyla rasathane kurulur.

Kurtuluş Savaşı başlarında sahte peygamber Şeyh Eşref

 O sıraları İstanbul semalarında görülen bir kuyrukluyıldız sebebi bilinmeyen büyük bir korku yaratmıştı. Bu gözlemlerin sonrasında hem bir salgın hem de deprem olduktan sonra halk iyiden iyiye hurafelerin tesiri altına girdi. Tüm bu olayların insanlık tarihinde sık sık yaşanan olaylar olduğu unutulmuş ve felaketlerin 'rasathaneden dolayı yaşandığı' düşünülmeye başlandı. Öyle ki aynı günlerde halkı galeyana getirmek için Takiyüddin'in meleklerin bacaklarına baktığına dair bir dedikodu yayarlar.
Dincilerin hurafecilerin III. Murat üzerindeki baskılar artınca Takiyüddin karşıtlarının yıkıcı söylemleri ile, dönemin karşısında olan şeyhülislamına III. Murat'ın emriyle fetva verildi.
Gericiler şöyle diyorlardı: “gözlem yapmak uğursuzluk getirir, Meleklerin sırlarını küstahça anlamaya çalışmanın vahim sonuçları çok açıktır, gözlem yapılan hiçbir memlekette işler yolunda gitmemiş ve devlet yapısı mutlaka zelzeleye uğramıştır.” Sonunda rasathane top atışlarıyla yerle bir olurken bilim de bu topraklardan göçüp gitti. Bu iki üzüntü ve utanç veren örnekle din adın yapılan gericiliği, bilime karşı geriliği vurgulamak istedik.(1)


Kurtuluş Savaşı başlarında sahte peygamber Şeyh Eşref

Tarih boyunca tüm krallar, padişahlar, şahlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, siyasal partiler, dinden nemalanlar günümüze kadar daima dinleri mezhepleri kullanıp bilim ve yeniliklere karşı durmuşlar ne ki nice kanların dökülmesine neden olmuşlardır. İlk çağlardan günümüze kadar gericiliğe dinsel isyana örnek pek çok olayı sayabiliriz. Ancak insanın içini sızlatan Kurtuluş Savaşımızın başlarında, daha Mustafa Kemal Samsun’dan Ankara’ya ulaşmadan 1919 un sonlarına doğru Bayburt yakınlarında Hart denilen nahiyedeki dehşet verici Şeyh Eşref olayını anlatmak gerekti.
Tüm dinsel isyanlarda, dinsel sömürü örneklerinde olduğu gibi, dini kullanalar her türlü yalanı ve iftirayı uygulamışlar, insanlara acı ve ıstırap, yıkım, gericilik yaşatmışlardır. Aşağıdaki Şeyh Eşref olayına baktığımızda, vatan işgal edilmiş, vatan elden gidiyor onlar dünyadan habersiz veya ilgisiz sadece oradaki çıkar ve itibarını düşünüyorlar. Günümüzde bile dinsel sömürüyü kullanan Taliban gibi iktidarlar, ülke ekonomisi geriye gitmiş umurlarında olmazlar, onlar sadece dinsel iktidar, sömürü ve çıkarlarının peşlerinde olmaktadır.  Günümüzde bile Hasan Mezarcı gibi “mesihim, peygamberim”  diyenlere rastlıyoruz.
Şimdi uzatmadan, dini kullanan Şeyh Eşref’in “peygamber oldum” deyişini, nice cahil halkı peşine taktığını, devlete orduya karşı durduğunu, dine dayalı gericiliğini, isyanı bastıran Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir’in anlatımından ibret dehşet verici olayı size sunmak istedik.

Sahte Peygamber Şeyh Eşref

“Sivas’a hareketimde vekaletime Manastırlı Albay Kazım Bey’i bırakmıştım.
9 Aralık 1919 da Erzurum’a döndüğümde Bayburt’a yakın Hart köyünde Şeyh Eşref namında çılgın bir mutaassıbın “Peygamber oldum” diye başına birçok avene toplayarak üzerine gönderine jandarma ve askerlerin silahlarını alarak subaylarını hapis ve erlerini terhis ettiklerini öğrendim. 
Milli tarihimizi vakit vakit lekeleyen ve milli bünyemize ıstırap veren irtica hadiselerinin nasıl çıktığı ve büyüdüğü hakkında bir ibret numunesi olarak üzerine işbu hadisenin tafsilatını faideli buldum.
6 Ağustos 1919 da Bayburt Kaymakamı Hart Nahiyesi Müdürünün ve Bayburt kadısının Şeyh Eşref’in Şiilik telkinleri yaptığı hakkındaki şikâyeti vilayete geliyor. Vilayet ehemmiyet vermiyor.
20 Ekim 1919’da Hart Eski Müdürü tekrar bizzat vilayete gelerek şikâyet ediyor. 26 Ekim 1919 da vilayet Bayburt kaymakamlığından tahkikat neticesini soruyor (Kaymakam vekili jandarma yüzbaşısıdır).
6 Aralık 1919 da ilçe müftüsü başkanlığı altında hocalardan oluşan bir heyetle tahkikat yapmak isteniyorsa da müftünün davetine Şeyh Eşref, “hükümet dinsizdir, subayları şer-i şerife riayetsizdir”, diyerek gelmiyor.
8 Aralık 1919’da Hükümetin gücünü göstermek için gönderilen jandarmalar ve onları takviye eden elli kişilik müfrezeye Şeyh Eşref baskın yaparak silahlarını alır. Bayburt’tan sevk olunan takviye birliklerini görünce ibret verici bir hile kullanır. Müfreze kumandanına şunu söyler:
-Bu meselenin aslı daha beş ay evvel nahiye müdürüyle aramızda başlayan bir geçimsizliktir. Bir düğün alayı, cami-i şerifin yanında davul çaldırıyordu. Caminin yanında davul çalmamalarını söyledim. Fakat nahiye müdürü geldi, bana hakaret etti ve zorla çaldırdı. Ben de günahtır yapmayınız, dedim. Beni hükümete şikâyet etmiş. Cinayet yapmışım gibi üzerime asker ve jandarma gönderdiler. Halk bizi vuracaklar zannıyla korkudan müfrezenin silahlarını almış silahlar burada alın. Ben hükümete mutiim, nereye emrediyorsa gelirim. Üzerime taburla asker gönderilmesi reva-yı hak değildir. Asker beyhude yere yoruldu. Evlerde istirahate geçin. Sabahleyin nereye isterseniz gideriz.
Müfreze kumandanı bu sözlerin samimiyetine inanır. Askerleri evlere üçer beşer dağıtır. Bir hazır birlik bırakmaz, emniyet tertibatı da almaya lüzum görmez. Subaylar Şeyh Eşref’in evinin yanında bir evde istirahate geçerler. Halk samimi görünür. Subaylara ve askerlere yemek çıkarırlar. Fakat gece yarısı her ev misafirlerin silahlarını toplar. Subayların bulunduğu mahal hapishane yapılarak kapısına müritlerden nöbetçi dikiliyor. Sabahleyin be feci manzara karşısında kalan müfrezenin erleri terhis ve subayları iman yenileterek günlerce ibadet ve zikrettirdiler.”
Aynı gece civar bir köyde bulunan altmış er ve dört makineli tüfekten ibaret makineli tüfek bölüğü de basarak makineli tüfeklerini alır, subay ve erlere aynı muameleyi yaparlar. İşte Erzurum’a geldiğim zaman karşılaştığım mühim bir hadise.
Derhal telgrafla mahallinden yaptığım tahkikatta Şeyh Eşref’in “Peygamberlerimizin ruhunun kendisine geçtiği”ne inanmış ve etrafında sahabe-i kiram ve mücahidler diye birçok cahil ve mutaassıp kimseleri toplamış olduğu Of ve Sürmene sahillerine kadar nüfusu altında bulunan müritlerinin de fevç fevç Hart ’aya gelmekte oldukları, Bayburt’ta halkın müthiş telaş ve heyecanda olduklarını öğrendim. Tedbirsizlik yüzünden hemen bir alayımızı mefluç kılan bu hadiseyi derhal imha edebilecek kadar civarda kuvvetimiz olmaması ve Bayburt’un düşmesiyle Erzurum-Trabzon yolunun kapanması çok fena vaziyetler doğurabileceğinden, askeri tedbir almakla beraber kuvvetlerin oraya yetişeceği zamana kadar bu yalancı peygamberi oyalamayı uygun gördüm.
Askeri tedbir olarak Erzurum’dan bir, Gümüşhane’den bir, Narman hududundan iki tabur, sahilden bir tabur, Erzincan’dan iki süvari bölüğü, Erzurum’dan 10.5’luk iki obüs toptu, bir dağ bataryası yola çıkarttım.
Zaman kazanmak için de derhal Erzurum Kadısı Hurşid Efendi’ye Şeyh Eşref’i köyünde oyalamak için gönderdim.
18 Aralık 1919 da Kadı Hurşid Efendi’den gelen malumat:
Şeyh Efendi, Kadı Hurşid Efendi’nin sakalını tutmuş, “bir tutamdan az olduğunu” görünce “şer’e mugayirdir” diye kendisinitekfir etmiş. Birlikte giden askerlik dairesi kalem reisinin sakalı olmadığından buna daha mütecavüz bulunmuş. Halk, Şeyh Eşref’e kurşun işlemediğine, sakalının rengini lahzada değiştirerek keramet saçtığından ve Peygamberimizin ruhunu temsil ettiğinden şeriat neşredeceğine inanıyorlarmış. Şeyh Eşref’i avutacak birkaç günlük sohbet zemini tebliğ ettim.
24 Aralık 1919’da kuvvetlerimiz Hart’ı sardılar. Şeyh Eşref’in avenesi de köyü tahkim etmişler ve bini aşmışlardı. Kanlı bir çarpışma başlamış, fakat 10’luk obüslerin ilk mermisi Şeyh’in bacağını kalçasından koparıp adamlarından birinin başına çarpınca mesele hallolmuş, Şeyh ölür ölmez müritler teslim olmuşlar.
Kısa zaman devam eden şiddetli çarpışmada 3 subay, 43 erimiz yaralı ve 18 erimiz şehit olmuştur. Hart’taki bütün subaylarımız sağ olarak kurtarılmıştır. Şeyh Eşref ile iki kızı, iki oğlu ve adamlarından beş kişi topçu ateşinden ölmüşlerdir. Müritlerden birçoğu çarpışmada ölmüşlerdir. Bu şiddetli tertibat Doğu’da mühim tesirler yaparak benzer hadiselerin çıkmasına mâni olmuştur”.(2) 

“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir”. Atatürk

    
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Son notlar

(1)https://onedio.com/haber/meleklerin-bacaklarina-bakiyor-fetvasiyla-rasathanesi-yikilan-icatlariyla-bati-ya-ornek-olan-astronom-takiyuddin-824366

(2)İstiklal Harbimizin Esasları Kazım Karabekir Truva Yayınları 2019 sf. 179-180-181-182 

Etiketler:

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget