Bu korku paranoya halini almış adeta.
Bu nedenle, kendi iktidarını beğenmeyen, eleştiren ve demokratik bir şekilde muhalefet gösteren, kişi, kuruluş, siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarını, potansiyel bir tehlike ve hükümeti devirmeye teşebbüs eden suçlular olarak görüyor.
Kendisini biraz sertçe eleştiren, anayasal eleştiri ve protesto haklarını kullanan grupları, hükümeti devirmeye teşebbüs ediyorlar diye yaftalıyor.
Demokrasilerde; seçimle iş başına gelen siyasi iktidarları, muhalefet partileri, muhalif kişi ve kuruluşlar silahsız ve saldırısız bir şekilde barışçıl olarak eleştirebilirler ve iktidarın iş başından gitmesini isteyebilirler ve siyasal iktidarı bu eleştirileriyle siyaseten güçsüz kılabilirler, istifaya davet edebilirler ve hatta siyasal iktidar muhalefetin demokratik barışçıl eleştiri ve protestolarından bunalarak istifa etmek zorunda da kalabilir. Bu demek değildir ki; hükümeti devirmek.
Hükümeti iş başından uzaklaştırmayı istemek ve arzulamak başka, bunu sağlamak için elverişli vasıtalarla güç, cebir ve şiddet kullanmak, bu şekilde eyleme geçmek başka şeylerdir.
Burada önemli olan yöntemdir.
Cebir ve şiddete dayalı silahlı bir eylem yöntemini kullanmadan, hükümeti en ağır bir şekilde eleştirmek ve protesto eylemlerinde bulunmak, asla, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilemez. Ufak tefek taşkınlıklar yapılmış, yasalara aykırı olarak barışçıl protesto eylemlerini engellemeye çalışan güvenlik güçlerine mukavemet eylemlerinde bulunulması, hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun halkaları olan eylemler olarak kabul edilemez. Keza, bu barışçıl protesto eylemleri sırasında, eylemciler arasına şiddet yanlısı kışkırtıcıların sızarak münferit şiddet eylemleri sergilemeleri de, o protesto eylemlerini hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun unsur eylemleri olarak değerlendirilemez.
Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararlarına rağmen tahliye edilmeyen Hatay Milletvekili Can ATALAY, bu hukuki gerçeklere aykırı olarak, hükümeti devirmeye teşebbüs olarak değerlendirilen, aslında genelinde anayasal bir hakkın kullanıldığı Hükümeti protesto niteliğindeki Gezi eylemleri nedeniyle haksız olarak cezalandırılmıştır.
Can ATALAY ve onun gibiler ve birçok insan; hukuk dışı uygulamalarıyla Gezi protestosuna neden olan hükümetin iş başında kalmasını istemiyor olabilirler, ancak ortaya koydukları eylemler; nitelikleri ve kullanılan taktik ve yöntem itibariyle asla doğrudan hükümeti devirmeye yönelik ve bu amaca elverişli cebir ve şiddete dayalı silahlı eylemler değildir.
Gezi eylemine katılmaktan dolayı hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle suçlanarak cezalandırılan Can ATALAY ve sair tüm sanıkların eylemleri;
Anayasanın 83. maddesinde yapılan atıf nedeniyle, milletvekilliği dokunulmazlığı kazanılmasına engel kabul edilen anayasanın14. maddesinde zikredilen; ”Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. ” hükmünde yer alan, hak ve hürriyetlerden hiçbirinin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyet biçiminde kabul edilebilecek nitelikte eylemler değildir.
Yargıya doğrudan baskı yaparak anayasanın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. maddesinin, 14. maddeye atıf yapan ibaresine dayanarak, 14. madde uyarınca, Can ATALAY'ın milletvekili dokunulmazlığını kazanamayacağı iddiasıyla tahliye edilmesine engel olan iş başındaki siyasal iktidar; aynaya bakması halinde; kendi geçmiş ve bugünkü karnesinin, anayasanın 14. maddesinde sayılan yasak eylem ve faaliyetlerle dolu olduğunu görecektir.
Gerçekten, siyasal iktidarın; geçmişteki ve bugünkü eylem ve faaliyetlerine şöyle bir baktığımızda; çözüm süreci adı altında bölücü PKK örgütüne sahip çıktığını, aynı masaya oturarak bölücü örgütle müzakere yaptığını, sınırda seyyar çadır mahkemeleri kurarak, sınırdan ülkeye giren PKK militanlarının çadır mahkemelerinin onayıyla ülkede topluca şov yapmalarını sağladıklarını, bölücü örgütün hendekler kazarak malum illerde yuvalanmalarının önünü açtığını, polise ve askere PKK militanlarına engel olunmaması için emirler verdiğini, özgür kalan PKK militanlarının yörede yönetimi ele geçirerek, yöre halkından vergiler toplamalarını, yol kontrol ve denetimleri yapmalarını sağlayarak, anayasanın 14. maddesinde sayılan; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozucu icraatlardı bulunduğunu, Anayasa Mahkemesinin kararıyla tescil edildiği gibi, laiklik karşıtı eylem ve faaliyetlerin odağı haline geldiklerini, ülkeyi laiklik karşıtı dinci tarikat ve cemaatlere teslim ettiklerini, İslami esaslara dayalı anti laik siyasal İslami bir rejimin tesisine yönelik kaldırım taşlarını döşediklerini, 14. madde de yasak olarak belirtilen insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemleri bizzat siyasal iktidarın kendisinin sergilediği, inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Elverişli sayıdaki kişi ve silahlarla cebir ve şiddet yöntemini kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs suçunu icra etmeye başlamayan, ancak iş başındaki hükümetten de hoşlanmayan Gezi eylemlerine katılan kişilerin, iş başındaki ERDOĞAN hükümetini ve icraatlarını sevmemeleri, onaylamamaları, icraatlarını barışçıl olarak protesto eden eylemleri; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan vasıf ve mahiyette eylemler olarak nitelendirilemez.
Bu eylemler; bilakis, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tutum içindeki siyasal iktidarı uyarmayı amaçlayan eylemlerdir.
Anayasanın 14. maddesinde yer alan; “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozma” amaç ve nitelikli eylemler, ancak bölücü PKK ve onun eylemleri için söz konusu olabilir.
Aynı şekilde anayasanın 14. maddesinde yer alan ve yasaklanan, milletvekilliği dokunulmazlığına engel olan; ” insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırma amaç ve nitelikli eylemler de, ülkede dini esaslara dayalı anti laik ve anti özgürlükçü bir rejim kurmayı amaçlayan siyasal İslamcı örgüt ve partilerin eylemleri için söz konusu edilebilir, ki; böyle bir parti şu anda Cumhur İttifakının ortağıdır.
Can ATALAY dahil her birinin; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti savunduklarında, en küçük bir şüphe bulunmayan Gezi eylemcilerini, anayasanın 14. maddesi kapsamına sokarak, onların, salt iktidar karşıtı olmaları nedeniyle, temel hak ve özgürlükleri kötüye kullanmakla suçlanmaları, hukuka, anayasaya ve gerçeklere aykırıdır.
Hiç kimse, iş başındaki iktidarı sevmeye, icraatlarını benimsemeye, ona yönelik demokratik ve barışçıl protesto haklarını kullanmamaya zorlanamaz.
Tekrar ediyoruz; iş başındaki hükümeti ve icraatlarını sevmemek, benimsememek, onu ağır eleştirmek, hükümete yönelik barışçıl protesto haklarını kullanmak, onun iş başından uzaklaşmasını arzu etmek, bu amaçla barışçıl silahsız protesto eylemleriyle hükûmeti siyaseten yıpratmak, asla suç değildir. Suç olan; istek değil, yöntemdir, cebir ve şiddet yöntemiyle, elverişli silahlarla ve yeterli sayıda insanla hükümeti devirmeye yönelik eylemleri icraya kalkışmaktır.
Güner Yiğitbaşı
29/12/2023
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder