İsmet İnönü (1884-1973) Cumhurbaşkanı olduğu 1938’den 1950 ye kadar Atatürk Devrimlerini aynı inançla sürdüremedi.
Bu yazıda kaynak olarak yararlandığım evinin önünde katledilen rahmetli Prof. Dr. Muammer Aksoy’un(1)Devlet Hukukla Yaşar kitabında 23. Sayfasında, M. Aksoy, Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli vasıflarını vurgularken İnönü için kıyaslama yaparak şöyle yazmakta: “Harbiye Nezareti Müsteşarı İsmet Bey ise küçük işlerin adamıdır” diye giriş yapmakta. Aksoy’un kıyaslamaya örnekler verdiği gibi Mustafa Kemal kadar olmasa da şüphesiz İnönü de çok değerli bir vatanseverdi.
Devamla Aksoy 24. Sayfada, İ. İnönü için şöyle demekte: “ya istiklal ya ölüm” diyecek yüce ruhtan, cesaret ve liderlikten tüm yoksundur. Onun kararını, ruh ve kafa yapısını, 1919 yılında Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektup bütün açıklığı ile ortaya koyacak niteliktedir. İnönü ABD mandasını isteyen o mektubunda şunları yazmakta: “…Eğer Anadolu’da ve halkın Amerikalıları herkese tercih ettikleri zemininde Amerika milletine müracaat edilse, pek ziyade faydası olacaktır deniliyor ki, ben de tamamiyle bu kanaatteyim. Bütün memleketi parçalamadan bir Amerikan’ın murakabesine tevdi etmek, yaşayabilmek için yegâne ehven çare gibidir. Fakat bugün bu kanaatin kıymeti onun izharındadır…
Sen Erzurum’a giderken, bana “korkuyorum ki, seni bir şeye karıştıracaklar”, demiştin. Evimden dışarı çıkmadım ve hiçbir şeye karışmadım. Fakat muhitim karıştı. Ben karışmadım da ne oldu. Hiç. Sekiz ay evimde oturduktan sonra bir gün çağırdılar. Şurayı Askeri teşkil ettiklerini ve beni de oraya tayin ettiklerini bildirdiler. Bir hafta sonra affettiklerini söylediler. Kim etmişti, sonra ne sebeple affettiler; bilen söyleyen yoktur. “Anadolu’ya silah ve cephane giderse ben gönderirmişim, hep ben idare edermişim. Adil Bey’in kanaati bu. Merhumun her bildiği işte böyle ise, vay milletin başına.
Anadolu’da anarşi günden güne artıyor. Hükümetsizlik her gün daha ziyade tebarüz ediyor…Bakalım ne olacak. İşte biz evimizde, hiçbir kimse ve hiçbir şeyle alakadar olmaksızın ahvali böyle teessürle görüyoruz. Dilhun (içi kan ağlayan çok üzülen) oluyoruz. Duadan başka elimizden bir şey gelmez. Malatyalılar bana Malatya mebusluğunu teklif ediyorlar. Sen ne dersin? Seni bağrım basarım sevgili kardeşim Kazımığım.”(2)
Rahmetli Muammer Aksoy aynı makalesinde ve kitabın 25. Sayfasında bu mektup için şu eleştiride bulunuyor: Evet, vatan düşman işgaline çoktan uğramıştır; fakat o, sekiz aydır evden çıkmıyor. Hem de kafası, “Anadolu’ya gönderilen silahlarda parmağı bulunduğu iftirası ve vehmi yüzünden kaybettiği askeri şura üyeliği” ile ve Malatya mebusluğu umuduyla meşgul!
Muammer Aksoy yine devam ediyor, bir yıl kadar önceki ruh durumu ise çok daha ilginç: Harbiye Nezareti Müsteşarı olarak Miralay İsmet Bey’in Kazım Paşa’ya 28.11.1918 de söylediklerine bakınız: “Kazım, her şey mahvoldu, sürüklediler ve bitirdiler. Benim kiç ümidim kalmadı, ben kararımı sana söyleyeyim mi Kazım? Köylü olalım, askerlikten istifa edelim…Senin kaç liran var? Birleşelim, Kazım ağa, İsmet ağa olalım, hayatımızı çiftçilikle sürdürelim.
“Kazım ne diyorsun? Sen vaziyeti henüz bilmiyorsun. Ordularımız mahvoldu. Boğazlara itilaf hâkim. Bütün cenup hudutları açık bir halde. Asıl felaket bizim içimizde tasfiye yapacaklar, tasfiye…Anlıyor musun? Bugün harpte kazandığın paşalığı alacaklar. Bir, belki de ki iki rütbe kaybedeceksin! Ben çok düşündüm. Neyimiz varsa birleştirebiliriz, ne mümkünse alırız. Kazım ağa oluruz, İsmet ağa oluruz. Ben başka türlüsünü göremiyorum Kazım, sen de bir iyi düşün!..
“Kazım, millete karşı mümkün olanı yapalım. Fakat yapılamayacaktan fayda yoktur. Vaziyeti sen de anlarsın!”(3). (Sf 26)
Rahmetli İsmet İnönü’nün, arkadaşı rahmetli Kazım Karabekir’e gönderdiği mektubundan öğrendiğimize göre, Miralay İsmet Bey, vatanın kurtuluşu için Amerika mandacılığını öneriyor ve bundan başka çare de göremiyor. Öte yandan Mustafa Kemal
, vatanın kurtuluşu için her tülü çareleri araştırmakta, kurtuluşun Anadolu’da olduğunu sezdiği için, Anadolu’ya gitmek için padişah çevresinde girişimlerde bulunmakta iken, Miralay İsmet Bey sekiz ay evden dışarı çıkmıyor.
Daha önce İsmet İnönü de vatanın kurutuluşu için ümidi olmadığından, Kazım Karabekir’e yazdığı yukarıdaki mektupta da “ordudan istifa edelim”, bir köylü gibi yaşayıp çiftçi olalım” diyor. Düşman işgal ettiğinde çiftçi köylü bundan etkilenmeyecek miydi?15 yıl içinde, savaştan çıkmış yorgun, hemen her mahalleden, nice evlerden şehitler çıkmış, yoksulluk kıtlık içindeki Türkiye’de, peş peşe bütün dünyanın hayran kaldığı devrimler, yenilikler yapmış, çağdaş uygarlık yolunda ulusun önünü açmış Gazi Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1938 de bu fani dünyadan göçünce, Cumhurbaşkanı olarak 1950 yılına kadar yönetimde kalan İsmet İnönü ile başbakan olan Celal Bayar’la Atatürk Devrimlerini aynı inanç aynı azimle yürütememiş, zaman zaman gericilere devrim düşmanlarına karşı ödün verircesine devrimleri duraksatmıştır. Oysa devrimler yapılırken Atatürk’ün yanında birlikte olmuşlar, aynı devrim sürecini yaşamışlar, ama bu ruh ve heyecan içinde 1938’den 1950 ye kadar Türk devrimlerini aynı inançla yürütememişler. Gericilerin istem rüzgarına kapılarak Hasan Ali Yücel gibi devrimci bakan ve bürokratları bir bir görevlerinden uzaklaştırmaya başlamışlardı. Böylece Atatürk’ün aydınlanmacı devrimleri tavsıyor, hele 1950’den sonra iktidara gelen Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar yönetiminde oy uğruna gericilere yeşil ışık yakmışlar, irticanın tırmanmasına adeta çanak tutmuşlardı. Örneğin, Türk aydınlanmasına çok önemli katkıları olan Köy Enstitülerini, Halkevlerini kapatmışlardı. Böylece Atatürk devrimlerini aşındırmaya, devrimci basın ve aydınları, gerici uygulamalarını eleştirenleri hapse atmaya başlamışlardı.
O günden günümüze kadar devrim karşıtları yavaş yavaş tırmanmaya başlarken Atatürk devrimleri de aşınıyor ve devrim düşmanları saklandıkları inlerinden çıkarak Atatürk ve Atatürkçülük aleyhine açık açık karşı durmaya başlıyorlardı. Artık yukarıda iktidara gelenler devrimlere açıkça karşı gelmeseler de ulusal bayramları es geçmeye, “iki ayyaş” diyerek, Kemalizm’e “virüs”(4) diyerek Atatürk ve Devrim düşmanlığını dışa vurmaya başlamışlardı. Böylece günümüzde Atatürk karşıtlarının iktidarı sürecini yaşamaktayız. Ama her şeye karşın Atatürk sevgisi Türk halkınca daha çok yayılırken, dünyada da İsrail’den Japonya’ya, Şili’den Kuba’ya kadar Atatürk hayranlığı giderek artıyor ve 30 fazla ülke meydanlarına onun anıtları dikildi.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Sonnotlar:
(1)Prof. Dr. Muammer Aksoy (1917-1990 seçkin aydın insan 31 Ocak 1990 da evinin önünde katledildi.
(2) İsmet Bey’in el yazısıyla yazılmış bu mektubun fotokopisi bulunakta. Kazım Karabekir’in 1959-1960 yılında yayınlanan İstiklal Harbimiz adlı kitabının sonunda 10 uncu ek olarak yayınlanmıştır. Yeni harflerle tamamı da aynı kitabın 175-177. Sayfalarında yer almaktadır. İsmet Paşa, bu mektubu aradan geçen yıllar içinde inkâr edememiştir.
(3) Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul, 1959-1960, s 176-177
(4) R. T. Erdoğan, Kemalizm’e “virüs” diyen Selman Öğüt'ü İstanbul Esenyurt Üniversitesi Rektörlüğüne atadı.
Yorum Gönder