Üç kez idama mahkûm edilen İttihatçı Doktor Nâzım Bey
Adalet tarihinde üst üste birkaç kez idama mahkûm edilen kimseler varsa da İttihat ve Terakki Partisi Liderlerinden çok maceralı bir yaşamı olan Nazım Bey (1870-1926) gibi değişik zamanlarda idama mahkûm edilen kimse hemen hemen yok gibidir. Bu yazımızda İttihat ve Terakki Partisinin en maceralı liderlerinden Dr. Nazım Bey’in üç kez nasıl idama mahkûm edildiğine yer vereceğiz.
Dr. Nazım Bey, yaşamı devrim mücadeleleri ve fırtınalar içinde geçen Osmanlının son aydınlarındandır. Doktor Nâzım Bey, Selanikli Nâzım (1870–26 Ağustos 1926), Türk doktor, siyasetçi ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nün eski başkanıdır. Yaşamı
1870’te Selanik’te dünyaya geldi. Babası Vardar boylarından Hacı Abdülhami Efendi, annesi Ayşe Hanım’dır. Babasını henüz bebekken kaybetti. Rüştiye eğitimini Selanik’te tamamladıktan sonra diğer öğrenciler gibi Dr. Nazım Bey de okulda Namık Kemal’in yazılarını okuyarak onun etkisinde kaldı. Milli ve vatani duygularla beslenen Dr. Nazım Bey; 1887’de İstanbul Askeri Tıbbiye İdadisi ’ne girdi. Bu okuldaki üç yıllık eğitimin ardından Mekteb-i Tıbbiyeyi Şahane ’ye (Askeri Tıp Akademisi) girdi. Tıp eğitimi sırasında İttihad-i Osmani Cemiyeti'ne katıldı. Öğrenimi sürmekte iken 1894 yılında tıbbiye öğrencilerinden Ahmet Verdani ve Ali Zühtü Beylerle birlikte cemiyet tarafından Paris’e gönderildi.
Avrupa yılları ilk idam kararıDoktor Nâzım ve arkadaşları, Paris’e kendilerinden 5 yıl önce gelen ve Abdülhamit’e karşı muhalefet eden Ahmet Rıza Bey ile ilişki kurmak, ona Cemiyeti yurt dışında temsil etmesini önermekle görevlendirilmişti. Dr. Nâzım, Avrupa’daki Jön Türkler ile Osmanlı’daki muhalif gençlerin “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adı altında birleşmesine öncülük etti. Dr. Nazım Bey cemiyet içinde aktif görevler alarak II, Ahdülhamit yönetimine karşı olan siyasî görüşlerini gençlere anlatmaya çalıştı. Kendine özgü çalışmaları ve disiplin anlayışı ile cemiyet içinde en dikkat çeken faal üyeler arasında yer aldı. Çalışkanlığı ile gençlere örnek oldu. Cemiyetin başkanlığını Ahmet Rıza üstlendi; cemiyetin yayın organı Meşveret Gazetesi’ni birlikte çıkardılar. Dr. Nâzım yarım kalan tıp eğitimini Paris’te Sorbonne Üniversitesi Tıp fakültesine kaydoldu. Tıp öğrenimini tamamlayarak jinekolog doktor oldu, Paris hastanesinde göreve başladı.
1896 yılında II. Abdülhamit, İttihatçıların darbe yapacağına ilişkin bir istihbarat üzerine bir yandan İstanbul’da büyük bir tutuklama operasyonu düzenlerken diğer yandan Fransız hükümetine Paris’teki İttihatçıları sınır dışı etmesi için baskılarını arttırmıştı. Bu baskılar sonucu Doktor Nâzım ve arkadaşları Fransa’dan sınır dışı edildi. Belçika'da eylemlerine devam eden örgüt, yine II. Abdülhamid'in ısrarlarıyla buradan da sınır dışı edilince İsviçre'ye geçti. Dr. Nâzım, burada Tunalı Hilmi, Abdullah Cevdet gibi isimlerin de aralarında bulunduğu aydınları örgüte kazandırdıktan sonra, kaçak olarak Paris'e gitti. Cemiyetin 1896’da Paris’te düzenlediği olağanüstü toplantıda Mizancı Muradın (1)
Demokrat tarihçi ve politikacıydı. Jön Türkler mensubuydu ve Pan-İslamist bir siyasi duruşu vardı. Dr. Nazım’ın ömrü başka diyarlarda gurbetlerde bazen kaçak II. Abdülhamid’in istibdadına karşı mücadelelerle geçmiş bir vatanseverdir. 1886'da Mizan adlı bir gazete çıkardı. Başkan seçilmesinden sonra cemiyetin merkezi Cenevre’ye taşındı ancak Mizancı Murad ile anlaşamayan Ahmet Rıza'nın Paris'te kalıp Fransızca Meşveret'i yayınlaması uygun görülmüştü. Dr. Nâzım da onunla birlikte Paris'te kaldı.
Dr. Nazım Bey, Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane’nin üçüncü sınıfına geldiğinde okul yönetiminin aldığı sıkı tedbirler çekilmeyecek kadar ağırlaşmıştı. İtihad-ı Osmani Cemiyeti, öğrenimlerini tamamlamak ve fikirlerini yaymak amacıyla yetenekli öğrencileri Avrupa’ya gönderiyordu. Bursa Milli Eğitim Müdürü iken 1889 yılında Paris’e giden Ahmet Rıza Bey’in kültürel ve siyası çalışmaları, öğrenciler üzerinde iyi bir etki yapmıştı. İdareciler, Ahmet Rıza Bey’in İttihad-i Osmani Cemiyeti’ne üye yapılmasını faydalı görüyordu. Bu amaçla yirmi bir yaşında olan Dr. Nazım Bey, Ahmet Rıza Bey’i kazanmak ve çalışmalarından yararlanmak için 1893 yılında Paris’e gönderildi. Sorbon Üniversitesi Tıp Fakültesine kaydoldu. Zamanla anlaşmazlıkların artması üzerine cemiyet üyeleri, Ahmet Rıza ve Dr. Nâzım'ın cemiyetten çıkarılmasına karar verip bunu Mizan'da yayınladılar (bu gelişme üzerine Mizancı Murad başkanlığı bırakmak zorunda kalmış; yerine Çürüksulu Ahmet Bey getirilmiştir). Cemiyet, kısa süre sonra dağılma sürecine girdi; Haziran 1897'de II. Abdülhamit'in ser hafiyesi Ahmet Celaleddin Paşa ile cemiyet namına görüşen Mizancı Murad, padişah affı ile İstanbul'a dönünce onu Türk sefaretlerinde görev kabul eden diğer Jön Türkler izledi. Doktor Nâzım, Sultanın tekliflerini kabul etmeyip geriye kalan bir avuç hürriyet yanlısından birisiydi. Arkadaşları ile Meşveret'i yayınlamayı sürdürdü.
Jön Türkleri birleştirmek amacıyla Prens Sabahattin'in girişimiyle 4-9 Şubat 1902'de Paris'te ilk Jön Türk Kongresi'nde Dr. Nâzım, “Prens Sabahattinci” grupla düşünsel ayrılığa düştü. Prens Sabahattin ve Ali Kemal Bey'lerin başını çektiği grup, düzenlenecek bir ihtilal için başka devletlerin iş birliğini uygun görüyor, Ahmet Rıza ve Dr. Nâzım ise bunu kabul etmiyordu. Kongre, bir karar alamadan dağıldı. Aynı tarihlerde İstanbul'da Dr. Nâzım hakkındaki ilk idam kararı verildi.
1907 yılında Prens Sabahattin “Teşebbüs-ü Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti” adıyla yeni bir dernek kurarken Dr. Nâzım, Bahattin Şakir ile birlikte “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin başını çekti. Aynı yıl merkezi Selanik olan “Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin daveti üzerine Rum komitacıların yardımıyla Selanik'e geçti. İstibdat yönetimine karşı Paris’teki sivil örgütlenmenin yanı sıra Selanik’te askeri bir örgütlenme oluşmuştu. İki örgüt 27 Eylül 1907'de imzalanan bir belge birleştirildi. Dr. Nâzım, “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” adının kullanılmasını kabul ettirdi.
Dr. Nâzım, Selanik’teki cemiyet ile yakınlaşması sonucu hürriyetin dağa çıkarak kazanılacağına kanaat getirdi. Rumeli’deki ayaklanmaları bastırmak için İzmir’den Selanik’e ordu gönderilmesini emredilince İzmir’deki askerler arasında örgütlenmeyi sağlamak için “Tütüncü Yakup Ağa” kimliğiyle İzmir'e gidip dükkân açtı. Bu dükkânda propaganda faaliyetleri yürüttü; birçok genci cemiyetin yeminli üyesi yaptı.
Makedonya'daki Kolağası Niyazi Bey ve ardından Binbaşı Enver Bey’in dağa çıkıp ihtilali başlatmasından sonra bölgeye gönderilen İzmir ordusunun ilk taburları Selanik rıhtımına çıktıklarında ihtilale katıldılar. 23 Temmuz 1908’de Makedonya’nın Köprülü Hükümet Konağı önünde İkinci Meşrutiyet ilan edildi. O sırada Milas’ta bulunan Dr. Nâzım, ihtilal haberini alınca Selanik’e geçti; diğer yöneticiler gibi Londra Oteli’nin balkonundan nutuk verdi.(2)
Dr. Nâzım, Meşrutiyet’in ilanından sonra “Anadolu vilayetleri Umumi Valisi” görevine getirildiği için İzmir’e döndü ancak aktif görevde yer almak yerine perde arkasında kalmayı istiyordu. Bu nedenle bir süre Selanik Belediye Hastanesi Baştabibi olarak çalıştı, ancak cemiyet merkez komitesinin sürekli üyesi olup 1911’e kadar cemiyetin genel sekreterliğini yaptı.
31 Mart İsyanı 31 Mart ayaklanması sırasına örgütün genel sekreteriydi. İsyanından sonra Fırkasının iktidar olmasıyla başlayan ittihatçı avı sırasında 9 Kasım 1912'de Yunanistan'da yakalandı. Babıali baskınının ardından iktidara gelen İttihatçıların çabalarıyla serbest bırakıldı ve yurda döndü. Son ana kadar Osmanlının birinci dünya savaşında tarafsız kalması gerektiğini düşündü ve böyle olacağına inandı.
1912-1918
Dr Nâzım, cemiyette çeşitli komisyonların yanında 1916 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü’ne de başkanlık etti. Celal Sahir Bey ile birlikte İzmir’de “Halka Doğru” Dergisi'ni çıkardı.
1918’de yeni kurulan hükümette, istememesine karşın kısa bir süre Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı)ı oldu. Dr. Nazım Bey, Millî Eğitim Bakanlığı görevinde iken sosyal ve kültürel faaliyetlerin başına Ziya Gökalp’i tayin etti. Bakanlık personeline ve öğretmenlerine aşırı derecede ilgi gösterdi. Devlet malını titizlikle korudu. Devlet malına gösterdiği aşırı hassasiyet ve dürüstlüğü sebebiyle bakanlıkta şahsına ayrılan makam arabasına binmedi. Almanya’nın yenilmesinden sonra hükümet düştü; parti ise kendisini feshetme karar aldı.
Dr. Nazım, siyasetle büyük bir samimiyetle ilgilenmiş ve Abdülhamid’e şiddetli, fütursuz ve cesurca muhalefet etmiştir. Anlatılanlara göre, II. Abdülhamid aleyhinde şiddetli muhalefet yapmasına karşın, Abdülhamid tarafından bile takdirle karşılanmıştır.
Osmanlının Birinci Dünya Savaşında yenik sayılmasından sonra, yargılanmaktan cezalandırılmaktan çekinen üst düzey İttihatçılar, bir Alman denizaltısı ile Kasım 1918 başında Almanya’ya kaçarken aralarında bulunanlardan birisi de Dr. Nâzım idi. 5 Temmuz 1919'da işgal kuvvetlerinin baskısı ile savaş suçluları arasında sayılarak Divan-ı Harbi Örfü tarafından gıyabında ikinci idam kararı çıktı.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda Osmanlı ve müttefikleri yenik sayılınca işgalci devletler kendilerini savaş suçlusu saydıklarından, yargılanmaları için iktidardaki İttihat ve Terakki üyelerinin peşine düştüler. Bu partinin liderleri yurt dışına kaçmış olsalar da, Sırasıyla Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Bey ve Cemal Paşa Ermeni suikastçılar tarafından birer birer öldürüldüler. Dr. Nâzım, Talat Bey’in katilinin cezalandırılması, Paşa’nın bir büstünün yapılması için uğraş verdi. Bu arada, Avrupa'da verimsiz olduğunu, Ankara'ya geçmek istediğini Mustafa Kemal Paşa'ya birden çok kez yazdıysa da cevap alamadı. Bunun hayal kırıklığı ile Moskova’ya Enver Paşa’nın yanına gitti. Muharebesi’nin kazanıldığı haberi gelince Enver Paşa ile yolları ayrıldı. Şair Nazım Hikmet’in de yardımıyla hatıralarını yazmaya başladı ama tamamlayamadı ve yayınlayamadı.(3)
Enver Paşa Bolşevikler ile çarpışınca Rusların kendisini Moskova’dan uzaklaştırmak istemesi üzerine Almanya’ya gitti. Ancak Almanya’da, Ermeni komitacılar tarafından öldürülme riski vardı. Nitekim 1922'de Berlin’de Ermeniler tarafından düzenlenen suikasttan kurtuldu. Suikast olayından sonra İzmirli dostlarının ricası sonucu Mustafa Kemal Dr. Nazım’ın 1922 de yurda girmesine izin verdi.
1922’de İzmir'e yerleşen Doktor Nâzım siyasetten elini eteğini çekti. Cumhuriyetin ilanından sonra da bacanağı dışişleri bakanı Doktor Tevfik Rüştü Aras başta olma üzere eski İttihatçılarla görüşmeye devam etti.
1926 Atatürk'e karşı düzenlenmesi planlanan Suikastının ardından tutuklandı. İstiklâl Mahkemesi'nde yargılandı. Hakkında, İttihatçılarla aynı evlerde bulunmaktan ve suikasta katıldığına ilişkin başka bir kanıt bulunamadı. Yine de üçüncü kez idama mahkûm edildi. Ömrü II. Abdülhamid istibdadına karşı mücadelelerle geçen Dr. Nazım Bey, 26 Ağustos 1926'da idam edildi. İdam sehpasına çıkarılırken, “Efendiler, bu meselede katiyen alakam ve sa-i taksirim yoktur. Masumum,” diye bağırsa da cellat idam emrini almıştı.(4)
Dr. Nazım Bey’in idam cezasına çarptırılma haberi İttihatçılar tarafından hayretle karşılandı. Onun fedakâr ve mahru http://tr.wikipedia.org/wiki/Doktor_N%C3%A2z%C4%B1m_Beymiyetlerle sürdürdüğü hayatı, laik, demokratik ve cumhuriyet rejimi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti Devlet’i için feda edildi. Oysa Dr. Nazım Bey, Cumhuriyet rejimine hayatını adamış ve bu uğurda feda olmaya bütün samimiyeti ile razı olmuştu. O, çok sevdiği laik, demokratik ve cumhuriyet rejiminin Türkiye’de kurulmasına çok sevinmişti. Fakat dikkatli olmaması, söz ve davranışlarını kontrol edememesi hayatına mal oldu”.(5)
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Sonnotlar
(1) (Mizancı Murat Bey (1854–1917), İkinci Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık kavramını canlandırma çalışmalarıyla tanınan bir Osmanlı monarşistti (Monarşizm, bir hükümdarın üstün yetkilerle devlet başkanı olduğu yönetim biçimi olan monarşiyi savunan siyasal öğretidir. Bu siyasi öğretiyi savunan bireylere de monarşist denir).
(2) http://tr.wikipedia.org/wiki/Doktor_N%C3%A2z%C4%B1m_Bey
(3)Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/siyaset-tr/242783-doktor-nazim-bey.html#ixzz31XE385OL
4) Vikipedi, özgür ansiklopedi
(5)Ahmet Eyicil