Dinle Yıkmak
“Din siyasetten besleniyorsa siyasete, paradan besleniyorsa paraya, ahlaktan besleniyorsa ahlaka hizmet eder. Bizim öncelikli olarak doğru ve adil olmaya ihtiyacımız var. Din ancak bu zeminde kendine alan açabilir.
Din, ahlak üretemez hale gelmiştir, sorumluları da dini besleyenler ve dinden beslenenlerdir”.(1)
Dinle bilim, hukuk ve adaletten tutun da Evrime Teorisine kadar pek çok alanda çelişir. Dinsel baskı ve yönetimle yönetilen ülkeler çağın gerisinde kaldıkları için, geri kalan ülkeleri sömürerek zenginleşen Batı’nın emperyalist ülkeleri de o ülkenin ileri gitmesini, çağdaşlaşmasını asla istemezler. Dini ve dincileri kullanarak o ülkenin geri kalması için sinsi planlar yaparlar.
Öte yandan dinci ülkenin siyasi parti ve liderleri dinden, devlet hazinesinden nemalandıkları için asla iktidardan gitmek istemezler, devleti dini kural ve hükümlerle yönetmeye devam ederler. Böylesi ülkelerde demokrasi gelişmemiştir, ekonomi de çağın gerisinde kaldığından o ülkenin halkı sefil perişandır. Yani dışarıdaki sömürücü emperyalistler dini ve dincileri kullanırken, ülke içindeki siyasiler ve partiler de dinden nemalandıkları için dini kullanarak (içerden ve dışarıdan) iki koldan o ülkeyi böylece geri bırakmışlardır.
Dünyada irili ufaklı 50 civarındaki İslam ülkelerinde dini hükümler ön planda olduğu ve demokrasi gelişmediği için yüzyıllardan beri ekonomileri hep bozuk olmuş ve çağın gerisinde kalmışlardır. Ne ki “500 yıldır Müslüman ülkelerin dünya bilimine hiçbir katkıları olmamıştır”. Günümüzde bile çağın en gerisinde kalmış bu Müslüman ülkeler, kalkınmak ileri gitmek için demokratik yönde hiçbir yapısal yenilikleri yapmıyorlar. “Kurtuluş İslam’da” diyerek dincilik kavgasını sürdüren liderler, partiler ve toplumlar günümüzdeki tavırlarını şöyle bir empati yaparak izlemelidirler: Dünyada çoğunluğu Asya’da, Afrika’da yaşayan 50 civarındaki ülkelerin içinden milyonlarca her ırktan milletten insanlar yurdunu yuvasını terk edip, akıl almaz yol ve araçlarla “gavur” dedikleri çağdaş Batı ülkelerine gitmek için can atıyorlar, yollarda can veriyorlar. Hemen hepsi de birbiri ile kavgalı, hepsi de ilerlemiş Batı ülkelerinden silah alıp birbirini öldürüyorlar, canlı bombadan tutun da her türlü terörün kaynağını oluşturuyorlar.
Batı’nın emperyalist ülkeleri yukarıdaki sömürü emelleri için geri kalmış Müslüman ülkelerin ileri gitmesini istemezler, onlara önce bedava sonra ucuza mal ve teknoloji verip onların üretken olmalarını önlerler, böylece devamlı kendi pazarları olmasını isterler. Batının emperyalist liderleri güya aydınları, geri kalan bu Müslüman ülkelerinin din adamlarını, hele cahil din adamlarını kollayıp, “şeriat, tarikat, din” diyerek desteklerler, bu yolda en şeytani telkinlerde bulunurlar. Bakınız başbakanlık, bakanlık yapmış İngiliz Devlet adamlarından Davıd Lıoyd George (İngiliz 1863-1945) hemen Kurtuluş Savaşımızdan sonra 1923 yılında Lordlar Kamarasında yaptığı konuşmasında neler söylüyor:
“Şimdi Türkler bir devlet kurdu. Timur gibi bir zalim asker Türkleri yeniden diriltti. Ancak kutsal amaçlarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Biliyoruz ki, Türkler ne olduğunu bilmedikleri bir dine inanıyor. İşte Türkleri bu dinle yani İslam ile yıkacağız. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak bütün imamların bizim amaçlarımıza hizmet etmesi gerekiyor. İngiliz istihbaratının birinci görevi budur”.(2)
Kurtuluş Savaşımızda bu yıkıcı hain propagandalara kanan başta Ege bölgemizdeki bazı imamlar olmak üzere yöredeki bazı din görevlileri İngilizlerin Osmanlıyı (Türkiye’yi yönetmesini istemişler, Vahdettin’in ve şeyhülislamının bu doğrultuda çalışmaları, fetvaları ile o emperyalist ülkelerin “yıkıcı” emellerine alet olmuşlardır.
Ülkesinin emperyalist devletlerin işgal ve sömürüsünden kurtarmak için mücadele eden G.M.Kemal Atatürk için başka bir Batılı da şöyle diyor(3): “Yapılması gereken Atatürk’ün hem din hem de Kürt düşmanı olduğu fikrini yaymaktır”. Zaten İstanbul hükümetinin “işgalcilere direnmeyin” fetvaları yanında, bazı devrin aydınları ve din adamları da İngiliz veya Amerika himayesine sığınmamızı öğütlüyorlardı.
ABD’nin tanınmış siyaset bilimcisi S. Huntington da güya Türkiye’ye kendince nasihat çekiyor: “Türkiye Atatürk’ün mirasını reddetmelidir”. Oysa Atatürk devrimleri ile Türkiye’nin çağdaşlaşmanın, aydınlanmanın, ileri gitmenin en güzel rotasını çizmişti. Türkiye Türkçülük rotasından çıktığı takdirde, dinci, gerici, şeriatçı yönetimin tuzağına düşecek, çağın en geri devleti olacaktır. Emperyalist ABD nin güya en aydın siyaset adamı S.Huntington bu söylemi ile Türkiye’yi kötü yola yönlendirmektedir.(4)
ABD’li Paul Henze (5) Türkiye’ye, “Atatürkçülük öldü Nurcular ileri” diyerek güya “müttefik dost bir ülkeye Türkiye’ye” öğüt vermeye yol çizmeye çalışıyor.Sanki Türkiye’ye yararlı matah bir şeymiş gibi Fetullah Gülen’in Nurculuğunu yeğliyor, Atatürk ve laiklik karşıtı dinci bir örgütü Türkiye’ye telkin etmeğe çalışıyor. Nurcu Feto’cuların darbe yapacak kadar Türk devlet mekanizmasına sızdığını 15 Temmuz darbesi ile 250 şehit vererek dehşetle gördük yaşadık. Yani Nurculuk-dincilik bir ülkemize çağ dışılık ve yıkım getirdiğini Meclisin bombalanmasıyla tanık olduk
Grahma E. Fuller de “Kemalizme son verin Osmanlıyla övünün” diye güya dost mesajı veriyor. Graham E. Fuller, Kemalizm’e son verin demekle Türkiye’yi dincilerin, gericiliğin batağına sürükleme telkininde bulunuyor. Tek adam (padişah) yönetimli Osmanlı bilimden uzak, devleti geriye yıkıma götüren bir yönetim biçimi idi. İşte emperyalist bir devletin güya aydın birisinin Türkiye’ye telkinleri bile sömürü ve yıkım telkin ettiğini unutmamak gerekir. O nedenle Atatürk, devrim ve ilkelerine dört elle sarılmamız gerekiyor. Günümüzün dinci iktidarları da o emperyalist devletlerin sözde aydınlarının telkinleri doğrultusunda Osmanlıya, Halifeliğe, dinciliğe, Nurculuğa eğimli hevesli tavır içinde hareket ettiklerine tanık olduk.(6)Türkiye’de Cumhuriyet devri boyunca gizli açık Halifelik isteyen dinci gericilere adeta teşvik edici tavır içinde olan ABD Başkanı Clinton“Amerikan kontrolünde bir halife ile İslam Dünyasını yönetmek bizim için en masrafsız yoldur”. Oysa Halifelik İslam tarihine daima sıkıntı ve üzüntü kaynağı olan bu dinci kurum Atatürk devrimleri ile kaldırılmıştı. Clinton, bu sözü ile “Amerikan kontrolündeki Halifelikle İslam dünyasını daha iyi kontrol eder, daha iyi zahmetsiz sömürürüz” demek istiyor. Öyleyse Halifelik gibi, demokratik sosyal yaşantıyla asla bağdaşmayan bir din başkanlığı toplumu köleleştirir, ülkelere yıkım getirir. Halifeliğin Peygamberden sonra Kerbela olayından başlayın, din, mezhep, tarikat savaşları ile başka Müslüman ülkelere olduğu kadar Türk devletlerine de huzursuzluk kaynağı, bilime direnme kurumu olduğunu Osmanlıdan beri yaşadık, gördük. Şimdiki dincilerin bile andıkları, istedikleri Halifelik yaşamına M.K.Kemal Atatürk devrimlerinin neşteri vurmuş kaldırmıştı.(7)
İngilizlerin meşhur devlet adamlarından W.Cuhurchil (8), Türklerin en zayıf yanlarının din olduğunu ve onları din ve din adamları ile yıkılacağını öğütlerken şöyle diyor: “Türkleri savaşarak, asker ve silah kullanarak asla yenemezsiniz. Türklerin sadece din adamlarını ele geçirip onları kullanın. Onlar zaten devleti yıkarlar”. Kurtuluş Savaşımız boyunca Batı Anadolu’daki nice cahil din adamlarımız İngilizlerin bu telkin ve emellerine nasıl haince uyduklarını bu doğrultuda çalışmalar yaptıklarını Kurtuluş Savaşımız ve Devrim tarihinde dinci isyanlarla yaşadık. Düşmanlarımız bile “Türkleri dinle yıkarız” derken, günümüzün dinci iktidarları da aynı gaflet ruh ve düşünce içinde devlet yönetiminde dinciliği ön plana çıkararak halkına topluma huzursuzluk, yıkım, çağ dışılık getirmekteler.
Yine İngilizlerin bir amirali, “T.C.ni dinle yıkacağız” derken, şimdilerde bile laik T.C.ni kemiren aşırı dinciler, tarikatlar İngilizlerce nasıl yıkım aracı olduğunu yüz yıl önceden aşağıdaki söz ile dışa vuruyor:
“Kemal şimdilik savaşı kazandı, kanla çömez bir cumhuriyet kurdu. Biz bunu dinle yıkacağız. 2 yıl dahi yaşayamaz. Bu konuda Cumhuriyet karşıtı tarikatlar doğal müttefiklerimizdir. Bu güçlerin bir an önce harekete geçirilmesi Musul konusunda hayatidir. Derhal Cumhuriyetin Bolşevizm, Bolşevizm’in de dinsizlik olduğu teması ivedilikle İslam dünyasında işlenmelidir”.(9)
İşgalci emperyalist bir devletin amirali, yeni ilan edilen “Cumhuriyeti dinle yıkacağız”, diyor. Demek ki din ve tarikatlar, tarih boyunca başka devletler için yıkım aracı olarak kullanılmış, aynı yıkım tuzağı yeni kurulan T.C. için de kurulmakta olduğunu görüyoruz. Üstelik Cumhuriyetin “Bolşevizm’in ve dinsizlik olduğunu”, “İslam dünyasına işlenmesi” gerektiğini, kurulan bu ilk Cumhuriyeti dinle yıkacaklarını söylemekteler. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ilk önemli dini kullanan isyan olan Nurculuk tarikatını yayan Şeyh Sait (1876-1960) İsyanı da İngilizler tarafından din ve mezhep kışkırtıcılığı ile Nurculuk tarikatı ve Şeyh Sait desteklenmiş sınırsız kollanmıştır. Desteklemekteki tek amacın, Nurculuğu ve Şeyh Sait’i sevdiklerinden değil, yeni kurulan emekleyen Türkiye Cumhuriyeti’ni din ve tarikatlarla yıkmaktır. Şeyh Sait’in yaydığı Nurculuk ve isyanı ile, yine Nurculuğun son temsilcisi olan Nurcu Fetullah Gülen (Feto) ile Türk ulusuna onulmaz acılar yaşatmıştır.
Öyleyse dinciliği, tarikatları sürekli ön plana çıkarmak isteyen siyasal partiler ve siyasi kişiler ülkelerine büyük zarar vermekteler. Günümüzde de din kullanılarak ülkelerini “yıkım”a götüren Humeyni (1902-1989) dinle İran’ı çağın dışına, Pakistan devlet yönetimi de Şeriatı seçerek dinsel kaosa sürüklemiş, hele Afganistan, Taliban gibi en katı en zalim din baskılı yönetimi ile ülkelerini geriliğin batağına sürüklemişlerdir. O zaman, Atatürk’ün kurduğu laik T.C. çağdaşlığın yolunda ilerlerken, 1950’den beri aşırı dinciler, tarikatçılar laik T.C. nin yapısını oradan buradan kemirerek ülkeyi “yıkım”a götürürken, dinci, tarikatçı yönetimler de onlara ödünler vererek ülkeye onulmaz zaralar vermekteler, ülkeyi çağın gerisine doğru sürüklemekteler. Bu dinci tarikat, dinci siyasilerin çağ dışı eylem ve çabaları yüzünden ülkeye hiçbir zaman demokrasi yerleşmemiş, ülke düzlüğe çıkamamıştır, ülke “çağdaş uygarlığa” ulaşamamıştır. Çünkü dünyada salt dini hükümlerle yönetilip ileri giden, refaha ulaşan, çağdaşlaşan hiçbir ulus ve devlet yoktur. Eğer din ve dincilik yüzünden ülkeler kalkınsa idi, 50 civarındaki İslam ülkeleri çağın en gerisinde kalmazdı.
İngiliz emperyalizmine yalakalık yapan İskilipli Atıf Hoca’ya ne dersiniz:
Kuvayı Milliye’ye, vatana ihanetten idam edilen İskilipli Atuf Hoca da tıpkı emperyalist İngilizlerin ağzını kullanarak şöylesine haince laflar edebiliyordu:
“İslam kilidinin anahtarını İngiltere’nin güvenilir ellerine teslim etmekte İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur. Yunan askerlerine karşı gelmeyin onlar padişah efendimizin daveti üzerine ülkemizi işgale gelmişlerdir” diye kurtuluş savaşında bildiri dağıttırarak halka savaşmayın diye çaba göstermiştir.
İskilipli Âtıf Hoca başında bulunduğu Teâlî-i İslam Cemiyeti'nin imkânlarını kullanarak İngiliz ve Yunan işgallerine karşı çıkılmaması için çalışmış, bu yolda hazırlattığı beyannameleri Türk köylerine dağıtmıştır. İstiklal mahkemesi İskilipli Atıf’ı vatan hainliğinden asmıştır birilerinin mazlum gösterip şapka kanunundan asıldığı yalandır.
Atatürk zamanında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan Joseph Grew (10), ABD ye gönderdiği gizli mesajında neler yazmış: “Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti bilimsel yolda almış olduğu ivme ile her alanda çok fazla gelişme göstermektedir ki, bu bizim Ortadoğu’da ileriki yıllarda çok pasif kalmamızı Türkiye Cumhuriyeti’nin de bölgede çok güçlü bir şekilde söz sahibi olacağının göstergesidir. Türkler üstün kabiliyette bir millet ancak yolları İslam ile kesilebilir, bu kanaat ziyadesiyle bende oluştu. Bu milleti ne kadar karanlığa itersek bölgedeki çıkarlarımıza o kadar hizmet etmiş oluruz. Ancak bu yolla Türklerin önü kesilebilir ve biliyorsunuz ki yakın tarih bunun numuneleri ile doludur.”
Laik Türkiye’nin din yoluyla çizgisinden saptırılması 1930larda planlanmış. Yüz yıl önce din yolu ile Türkiye’yi nasıl karanlığa itebileceklerini söylüyorlar ve kendilerine o yolla hizmet ettirebileceklerini, yani din yolu ile yıkabileceklerini anlatıyor ABD elçisi. Onun için de Türkiye’yi darbe ile dinci bir karanlığa sokmak için 15 Temmuz 2016 yılındaki dinci Feto darbesini kollarken, dinci darbe yapan Fetullah Gülen’i Amerika’da besliyorlar, Türkiye’ye vermiyorlar. Kısaca din yolu ile Türkiye’yi karanlığa itmekten söz ediyorlar.(11)
Yıl 1919, Ege Bölgemizi Yunanlılar işgal etmeye başlamış. Bir Yunan müfrezesi, işgal altındaki Ege’nin bir köyünde devriye gezmekteler. O sırada cami minaresinden ezan okunuyormuş. Bazı köylüler bir duvar dibinde oturmuşlar sohbet ediyorlar. İşgalci bir efsun askeri duvarın dibinde oturan köylülere yaklaşmış, "hayda bre ezan okunuyor, imam sizi camiye çağırıyor, ne oturuyorsunuz kalkın camiye gidin” diyerek tüfeğin ucu ile köylülere dürtermiş. Köylüler durumu imama anlatıyorlar. İmam da “bakın onlar bizim dinimizi düşünüyorlar, bravo” derler. O sıralarda köy imamı köyden bir koyunu Yunan bayrağı gibi maviye boyar, “bize bir şey yapmasınlar” diye, Yunan askerlerine hediye ederler. Dağlarda ise vatanseverler, efeler Yunanlılara vur kaç yöntemi ile direnmekteler.
Yunanlılar köylülerin din ve inançlarını düşünmekten ziyade, onların dini duygularını sömürerek onları kendilerine kabul ettirmek, dine onları avlamak peşindeler.
İstanbul’da devrin padişahı VI. Mehmet Vahdettin ve şeyhülislamı ile birlikte, “Yunanlılar sizin iyiliğiniz için geliyor, onlara karşı direnmeyin” diye fetvalar yayınlamaktalar. Vahdettin’in gafleti bilinçsizliği yanında, işgalci askerlerin davranışı bile, cahil halkı dini yönden kandırmak çabası içindeler.
Atatürk diyor ki:
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı, hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melânetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.
Hâlbuki elhamdülillah hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız.
Artık bizim dinin icabını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında aldığımız dersler, bize dinimizin esaslarını anlatmaya kâfidirler.” G.M.Kemal Atatürk
Her Türk Genci, Şeyh Sait İsyanı, Kubilay Olayı, Madımak Katliamı, Feto darbesi gibi gerici kalkışmalarını iyi analiz etmeli, Atatürk’ün bu sözü ile kıyaslayıp, özümseyip Laik T.C. ne tehlikenin nereden geldiğini iyi öğrenmelidir.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
SONNOTLAR
(1)İlahiyatçı yazar Ayşe Sucu Sözcü 11.01.2021
(2) Davıd Lıoyd George (İngiliz devlet adamı 1863-1945). 1923 yılında Lordlar Kamarasında yaptığı konuşmadan alınmıştır.
(3) (Kurt Zemken (1888-1965) Alman diplomat)
(4) Samuel Huntington (1927- 2008) Amerikalı bir siyaset bilimci, danışman ve akademisyen).
(5) (P. Hanze 1924- 2011) Eski CIA ve ulusal güvenlik uzmanı)
(6) Graham E. Fuller eski bir üst düzey CIA yetkilisi ve Müslüman Dünyası üzerine çok sayıda kitabı bulunmaktadır (1937) Azınlıklar, Din Felsefesi kategorilerinde eserler yazmış popüler bir yazardır.
(7) B. Clinton (ABD Başkanı (D. 1946 1993 ile 2001 yılları arasında başkanlık görevini sürdürdü).
(8)Winston Cuhurchill (1874-1965 İngiliz Devlet adamı)
(9) Amiral Sir Hung Farncis Sinclair. 1924 (British İntelligence Service)
(10)Joseph Grew, ABD Başkanlığına mesajlar notlarından
(11)(1927-1932 yıllarında ABD’nin Ankara Büyükelçisi görevinde bulunan kariyer diplomatı Joseph Grew, Lozan Barış Konferansında ABD temsilcisi idi).