Adaşıma gelen mektup
Gerek Almanya’da çalışırken gerek Almanya’dan dönüp ölümünden sonra, onunla ilgili ilginç anılarımız oldu. 1970 li yıllarda kendi köyümüz olan Kaman Yelek köyünde öğretmen olarak çalışıyordum. O sıralarda adaşım Cevat Kulaksız Almanya'dan izinli geldi, izin bitince köyden ayrıldı, Ankara’da tanıdık ve yakınların evlerinde de birkaç gün kalırken, benim adıma daha doğrusu zarfın üzerinde “Yelek Köyünde Cevat Kulaksız” yazılı olan bir mektup geldi. Almanya’dan adaşım Cevat Kulaksız’a gelen bu mektubu bana geliyor sanarak aldım ve mektubu açıp okudum.
Rahmetli adaşım, köyünde kendisini bekleyen eşi ve çocukları varken Almanya’da Beyhan (1) adında bir Türk kadınla dost hayatı yaşarmış. Adaşım Almanya’dan Türkiye’ye izine gelirken bu kadınla tartışıyorlar, kadın, “Almanya’ya gelirken sakın karını falan getirme” diye adaşıma söylüyor. Rahmetli adaşım da öteki hemşerilerine “herhalde dönüşte hanımı getirmek istiyorum” falan laf ediyor ve bu söz, adaşım izinde iken dostu olan bu Beyhan’ın kulağına ulaşıyor.
Almanya’dan adaşıma Beyhan’dan gelen mektubu bana geliyor sanarak yanlışlıkla alıp okudum. Mektupta, dost hayatı yaşadığı Beyhan öylesine sinirli yazmış ki, “ulan oruspu çocuğu Cevat, beni kandırarak aylarca kullandın gönül eğlendirdin, şimdi de duyuşuma göre karını Almanya’ya getirecekmişsin, sana yapmayacağım yok” gibi tehdit içerikli, küfürlü ifadeler kullanıyor, yazılar yazıyordu. Mektubu böylece okuyunca şok oldum, şaşırdım.
Adaşıma gönderdiğim mektup dostu Beyhan’ın eline geçiyor.
Adaşıma gelen bu mektubu görünce adaşım adına çok üzüldüm. Hemen izinden köyden ayrılan adaşıma bir mektup yazarak, anımsadığım kadarı ile sevdiğim saydığım adaşıma kardeşçe şöyle ifadelerle bir mektup yazdım: Mektubumda kısaca sevgili amcaoğlu, köyde seni bekleyen, sana bağlı eşin ve çocukların var. Bak bu kadın sana böyle küfürlü mektup yazıyor, vaz geç bu oruspudan.
Adaşım ve B birbiri ile dost hayatı yaşadıkları için, birine gelen mektubu o, ona gelen mektubu adaşım alırmış. İşte böylece istemeden ben de bu işe karışmış oldum. Almanya’da benim yazdığım mektubu alan Beyhan tabi bana kızıyor. Oysa ne ben onu tanırım ne o beni tanır, şimdi bile. Mektubumun Beyhan’ın eline geçeceğini bilemezdim.
Almanya’dan, bir gün Beyhan’dan bir mektup geldi, mektupta, “Cavat Efendi, benim oruspu olduğumu neren biliyorsun, tanımadığın kişiye nasıl böyle suçlama yaparsın” diye soruyor ala küfürlü bana da esip yağıyordu yazdıklarında. Aman Tanrım, tanımadığım bir kadından böyle mektup alıyordum. Olayı öteki yakın akrabalarıma anlattım, onlar da “hakketmişsin, sen ne karışıyorsun elin özeline” diyorlardı. Oysa benim amacım akrabam kardeşçe sevdiğim adaşıma yardımcı olmaktı. Vay be kendi kendime şaşırdım kaldım, bu olayla “fazla merhamet maraz doğurur” atasözü ile adeta doğrulanıyordu. Aradan 50 yıl geçmesine karşın, bu olay hafızamda yerleşti kaldı ve hiç unutamadım.
Aradan bir yıl mı ne geçti, adaşım yine izine geldi, bu mektup düellosunu anlattım, rahmetli adaşım, “istemeden bu işe girmişsin, özür dilerim senin tırnağın olmaz o” falan diyerek olayı kapattık, ama bu bende hüzün veren bir anı olarak kaldı.
Adaşım Cevat’ın bir kızı iki oğlu vardı. Kızı Meryem öğretmen oldu, iki oğlu Kâmil ve Musa şimdilerde Almanya’da yaşıyorlar. Adaşımın eşi Türkan Hanım, yıllarca adaşımı çocuklarını özlemle bekledi, sonra da Ankara’ya (Cebeci’ye) taşındılar. Sonraki yıllarda adaşımın eşi Türkan Hanım da rahmete kavuştu, şimdilerde mezarlıkta yan yana yatmaktalar.
Aradan yıllar geçti, 1996 da emekli oldum, adaşımla irtibatım kesildi. Tam o sıra Antalya Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan büyük oğlum C.C. sınıfta kalıyor biraz sıkıntılı okuyordu. Ankara’da mor sümbüllü bağlarım mı kalıyor, diyerek Ankara’daki evimi kiraya verdim, Antalya’ya oğlumun yanına taşındık.
Adaşım ölünce benim öldüğümü sanmışlar
Antalya’ya taşındığımızdan bir yıl sonra adaşım Cevat Kulaksız’ın 7.6.1997 de rahmete kavuşunca hem köyümüzde hem akrabaların olduğu Kaman ilçesinde camilerde salalar veriliyor, “Yelek’li Cevat Kulaksız’ın vefat ettiğini” şeklinde cami minarelerinden duyuruyorlar. Adaşımın vefat haberini duyanlar benim öldüğümü sanıyorlar telefonla başsağlığı dileklerini iletiyorlardı. Telefona çıkan eşim, “Gülhan, Cevat Bey’in vefatını duyduk, çok üzüldük başın sağ olsun, Allah rahmet eylesin” diyorlar. Eşim Gülhan bunları duyunca kıkır kıkır gülmeye başlıyor. Telefonun karşısındaki de “vah vah kocasının ölümüne çok üzülüp Gülhan kafayı bozmuş” diye söyleniyorlar. Telefonun yanında ben olduğum zaman da “vay garip başım” diye söyleniyor kendi kendime gülüyordum.
Kaman’da oturan eşim Gülhan’ın kardeşleri, akrabaları, “Cevat enişte ölmüş, bir araba tutalım cenazeyi kaldıralım” diyorlar, kendi aralarında toplanıyorlarmış. Gülhan uzun süre telefon edenlere, eşinin “ölmediğini aynı köyden aynı akrabadan adaşı Cevat Kulaksız öldü” günü söylüyor, ortalığı yatıştırıyor. Bu olay bizi epey zaman meşgul etmişti.
Telekom adaşımın telefon parasını bana ödetiyor
Ev telefon faturalarımızı İzmir’de doktor olan oğlum Celil Cüneyt banka talimatı ile ödüyordu. Sanırım 2016 yılı idi. Oğlum C. Cüneyt ile telefonla konuşurken, “yav sizin telefon paralarınızın benimkinden neden çok fazla geliyor, ne yapıyorsunuz, yurt dışı ile mi konuşuyorsunuz” diyordu. Böyle olmaması gerekir, bir yanlışlık olmalı diye düşündüm T. Telekom’dan araştırmaya başladım.
Adaşım Cevat Kulaksız ölünce, iki oğulları Almanya’da çalışıyorlar, kızı Meryem öğretmen olarak başka yerde çalışmakta, evde rahmetli adaşımın eşi Türkan Hanım tek başına kalıyor. Uzaklarda Almanya’daki çocukları ile konuştuğu için, yerli telefona göre daha fazla fatura geliyor olmalı. Adaşıma kayıtlı olan telefon her nasılsa faturası birkaç ay ödenemiyor. T. Telekom bilemediğim bir nedenle adaşımın telefon faturasını bana ödetilmeye başlıyor. Oysa rahmetli adaşım Cebeci’de oturuyor, ben de Batıkent’te oturuyorum, bağlı oldukları merkezler farklı. Bakıyorlar ki iki Cevat Kulaksız ikisi de Kamanlı hem de aynı köylü; adaşımın faturaları ödenmeyince benim adıma yönlendiriliyor. Oraya dilekçe buraya dilekçe zorlukla düzelttim. Sanırım banka talimatlı faturalarımızı Oğlum C. Cüneyt birkaç ay ödemiş oluyor.
İkinci ölümüm
2022 yılının Nisan ayı idi. Bir sosyal paylaşım sitesinde rahmetli adaşım Cevat Kulaksız’ın mezar taşı adı yazılı olarak yayınlandı; hemen yanı başında eşi Rahmetli Türkan Hanımın mezar taşı da vardı. Yalnız eşinin mezar taşında sadece -an- kısmı görülüyordu (Türk-an ve Gülh-an şeklinde). Adaşımın çocuklarından biri tarafından mezar taşlarının fotoğrafı çekilip sosyal paylaşım sitesine konulmuştu.
Sosyal paylaşım sitesinde benim adımı gören tanıdıklar öldüğümü sanarak başsağlığı için evimizi arar oldular.
Şimdilerde emekli öğretmen olarak Batıkent’te yaşamını sürdüren meslektaşım ve adaşımın kızı Meryem Şahin, aynı paylaşım sitesinde aşağıdaki buruk ifadeleri ile duygularını yansıtıyordu:
“Yıllar geçse de özlemleri hep sürüyor, Allah rahmet eylesin güzel, fedakâr annem yıllarca gurbet yolu bekledi durdu. Bizlerin peşinde hem anne hem baba oldu. Babam yıllarca ayrıydı bir Almancı klasiği. Uzakta olsa varlığını bilmek yetiyor insana. Almanya deyince hep içim burkulur, ayrılıklar gelir aklıma. Ailelerin birbirlerinden ayrılıkları gelir. Kimi gidenler parasal açıdan kazandılar, kimi eh işte. Ama yine de hep kaybettik gibi gelir bana, gurbette sevdiklerimizden uzak yıllar, bayramlar, paylaşılamayan sevinçler, üzüntüler. Kendilerini nereye koyacaklarını bilemeyen bizde Almancılar, orda işçi Türker. Söyleyecek çok şey var, yüreğimizde acılarımız, özlemlerimiz... Şimdi toprağın kucağında hasret bitti yan yana yatıyorlar. Nur içinde uyusunlar, mekanları cennet olsun”.
1965-67 lerde Ağrı-Diyadin Sürmelikoç köyünde öğrencim, daha sonra meslektaşım olan M. Sıddık Kaya da sosyal paylaşım sitesinde adım yazılı mezar taşını görünce, “ben de sizi zannettim, ama tarihleri uymuyor” diye mesaj atıyordu.
Kısaca rahmetli adaşım yüzünden, hem de iki kez, böylesine öldüğüm sanıldı. Yaşam yokuşumuzda böyle anıları da yaşamış olduk.
Cevat Kulaksız
Son notlar
Yorum Gönder