“Saydamlık politikayı temizleyecek ilaçlardan birisidir. Hiç bir şey saydamlık kadar politikalardaki kötü uygulamaları kontrol edemez. Evinin çevresindeki duvarın etrafına bir delik açmaya çalışan bir İrlanda’lı’ya ne yaptığı sorulduğunda İrlandalı şöyle cevap vermiş. “Evin bodrum katındaki karanlığın dışarı çıkması için uğraşıyorum.” Galiba, bizim şimdi yapmamız gereken de budur”. Woodrow Wilson
*
“Hesap verme yükümlülüğü, (...) yetki kullanan herkes tarafından üstlenilmiş bir zorunluluk olduğu için demokratik yönetim[in] özüdür. Hesap verme bir ülkenin parlamentosunun, hükümetinin ve dolayısıyla her bir bakan, kurum ve kuruluşunun o ülkenin insanlarına, o ulusa karşı bir yükümlülüğüdür. (…) Etkin demokrasi etkin hesap verme süreci gerektirir. (…) Saydamlık, iyi yönetişim ve hesap verme süreci demokrasinin temellerini oluşturur ve demokrasi [ancak] iyi bilgilendirilmiş bir toplumla sürdürülebilir”.
Kenneth M. Dye, Kanada Sayıştayı Eski Başkanı
“Nasıl ki, bir yaprak, ağacın sessiz onayı olmadan sararamazsa, bireyler de toplumun sessiz onayı olmadan suç işleyemezler”.(1)
Rüşvet ve yolsuzluk, tarih boyunca insan ve devlet nizamını, adaleti çökerten ahlak dışı bir olgudur.
Haksız bir menfaat sağlamak için verilen ödül, ücret veya ödenen bedel anlamına gelir. Ülkenin her alanda gerilediği zamanlarda özellikle çürüme, bozulma zamanlarında rüşvet suçları son derece artar. Rüşvet ve yolsuzluk toplumların, eğitim, kültür ve ekonomik gelişmişliği ile ilgili orantılı olarak azalır veya çoğalır.
Osmanlı devleti eğitim, kültür ve bilime önem vermediği için, bütün devlet bürokrasisi kollarında, adalet düzeninde rüşvet çok yaygındı. Ayrıca devlet makamlarındaki atamalarda, son Duraklama ve Gerileme Devirlerinde liyakate pek uyulmuyordu, makamlar rüşvetle dağıtılıyordu.
(Burada bir parantez açalım. 18 yıllık AKP-RTE İktidarında da Osmanlıda olduğu gibi tüm atamalarda, sınavlarda liyakat gözetilmediğini, çoğunlukla yandaşların tercih edildiği basına yansırdı. Yönetimin, muhaliflere, aydınlara, gazetecilere yapılan haksızlık ve kumpaslarla dolu olduğunu yandaş olmayan basın yaygın bir şekilde açıklamakta)
Osmanlı, cehalet, yolsuzluk ve rüşvet gibi toplumu yıkan olgu ile gerileyip toprak kaybetmeye başlayınca, devrin aydınları, şairleri, padişahlara bildiriler ve şiirlerle çöküş nedenlerini sunmuşlardı.(2)
Cehalet rüşveti yaratır. Osmanlı cehalet ve rüşvetle battı
İşte Osmanlının da Duraklama, Gerileme devrinde devlet katındaki cehalet, haksız atama, yönetimde adaletsizlikler rüşvetle katlanınca devletin gerilemeye gittiğini gören devrin şairleri mısralarında acı gerçekleri dile getirmeye başladılar.
Bu konularda ülkedeki cehalet ve adaletsizliklerle ilgili olarak 16 ncı yüzyıl ünlü şair ve düşünürlerinden, Bağdatlı Ruhi (d ? -1605) Nev-i zade Atayi (1582-1635) Nabi (1642-1712) gibi aydınlar, yazdıkları şiirlerde devletteki düzenlikleri şiirlerinde dile getiriliyorlar.
“Dünya talebiyle kimisi halkun emekde
Kimi oturup zevk ile dünyay yemede
Yok derdine bir çare ide mir ü gedada
.……………………………………….
“Ya Rab bize bir er bulunup himmet eder mi?
“Yohsa günümüz böyle felaketle geçer mi?”
(16. ncı yüz yıl şairlerinden Bağdatlı Ruhi )*Yine 16. Yüzyılın ünlü şairlerinden Nev’izade Atayi, “devrin en önemli meselelerinden biri olan liyakatsiz insanların işbaşına getirilmesi ve adam yokluğunu” dile getirir. Bu devirde sahte keramet gösteren şeyhler her yanı tutmuştur, diyerek dinsel sömürünün o zamanda yaygın olduğunu anlatır. (Bu konuda günümüzde de Feto’dan nice şeyh ve imamlara kadar din bezirganlarına rastlamıyor muyuz) Atayi şiirlerinde rüşvet, cehalet, devlet katındaki liyakatsizlikleri şöyle dile getirir:“Bir dem itmişti sipihri geddarCahiliyyet fıtratin izbar.
(Cehalet felek, öyle bir an geldi cahiliyeti ve cahil insanları öne çıkardı)
“Râyet-i cehl olup âlem-gir
Buldu ayyamu felek-i tezvir
(Cehalet bayrakları âlemi tuttu arabozucu, felek istediği güne kavuştu)
“Âlim ülm nizamu mahhü
Oldı tümar evrak-ı mensur”.
(Alimler hor görülürdü, ilim başaşağı edildi padişah fermanıyla verilen liyatler-ilmi eserler tarumar edilerek kaldırıldı).
“Mahv olup safha-iğ ebced hâni
Sikke-i löyiç idi nâdâni
(Yazı bilenlerin yazı tahtaları mahv olup cahil ile geçer akçe oldu)
“Mektebü medrese virân oldıKahveler mekteb-i irfan oldı.”
(Mektepler medreseler viran oldu. Kahveler irfan mektebi oldu).
“Levh-i talimamel-mânde idi
Akçenin tahtası meydanda idi”.
(Eğitim tahtaları işe yaramaz idi. Ancak paranın tahtası meydanda idi).
Mansıba ilm iken evvel mi’yarŞart-ı vâkif gibi cehl oldi medâr.
(Önceleri makam almak ilim gerektirirken, şimdi ise buna cahillik şart oldu).
“İtdi bu hâli görünce zurefâ
Akçesi olmayan izhar-ı zekâ
(Parası olmayan ama zeka sahibi ileri gelen kişiler bu hali görünce)
“Ya’ni bir mürtesi-i nâdânı
İtdi sadru-l ulema ulemâ harc-ı denî.
(Yani cahil bir rüşvetçiyi âlimlerin başına geçirildiğini).
“Aklı fi’âl-i cünün şirret
Ruhi hayvani celil ü rüşvet.
(Aklı, edepsizlik ve gözü karalık işlerinde ve ruhu cehalet ve rüşvetle dolu).
Fuzuli de yine rüşvetten yakınır.
"Selâm verdim “rüşvet değildir” deyü almadılar" diyerek devrin rüşvet, çıkar ve yolsuzluğundan yakınan Osmanlı Divan Şairi Fuzuli’den (1483-1556) yaklaşık 200 küsur yıl sonra, yine Osmanlı’nın Divan şairlerinden Nabi (1642-1712) devrin rüşvet, yolsuzluk gibi toplumsal hastalığından bahsederken dizelerinde şöyle yakınıyor:
“Vermezdi kimse kimseye nan minnet olmasa,
Bir maslahat görünmez idi rüşvet olmasa.
Yok bi-garaz muamele ehli zamanede,
Kimse ibadet etmez idi Cennet olmasa.
Etmez zuhur-i arsada bir kimseden Kerem,
Zımmında kasd-iğ daiye-i şöhret olmasa.
Bakmazdı kimse ayne-i safa Nabiya
Hodbinlik alakasına alet olmasa.
Günümüz Türkçesi ile şöyle:
Minnet olmasa kimse kimseye ekmek vermezdi
Rüşvet olmasa hiçbir iş görülmezdi
Şu dünyada insanlar amaçsız iş yapmıyor.
Cennet olmasa kimse ibadet etmezdi.
Mal edinme yükselme için araç olmasa
Herkes bilim yerine onu yeğler miydi?
İçinde ün yapma amaç olmasaydı.
Bağış için ortalıkta hiç kimse görünmezdi
Ey Nabi, bencillik ilişkisi için araç olmasa
Tertemiz aynaya kim bakardı?
İnsanlık tarihini incelediğimiz zaman, ilk çağdan beri rüşvetin var olduğunu ve rüşvetle yaşamın sürdüğü görülür. Rüşvet ve yolsuzluk, toplumsal ahlakı bozduğu için, rüşvetin çeşitli toplumlarda çeşitli biçimde cezalandırıldığı görülür.
Tarihler boyunca binlerce rüşvet örneğini sayabiliriz, ancak kaynaklara dayanarak birkaç rüşvet örneğini aktaralım.
*
Ünlü Pers kralı II. Kambises’in rüşvet alan bir yargıcın derisini yüzdürüp deriyi yargıç koltuğuna gerdirerek yeni yargıç olarak atadığı oğlunun hangi koltukta oturduğunu bilmesini öğütlemesi ibret verici bir hikâye olarak anlatılır. Yine Hamurrabi Kanunu’nun beşinci maddesi yargıcın rüşvet almasının cezalandırılmasına ilişkindir. Ceza ise, rüşvetin on iki misli olarak tanzimi ve yargıcın görevden el çektirilmesidir.
İlkçağ Yunan toplumunda da rüşvetin önüne geçilememiştir. Güçlü gelenek ve kültürlerine rağmen “insanı servet yapar” düsturunu sıkı sıkıya bağlı kalan Yunan toplumunda memurların rüşvetçiliği oldukça fazlaydı.
*
Dante, yedi yüz yıl önce, rüşvetçileri cehennemin en derinine koyarak, ortaçağda yolsuz davranışlara duyulan nefreti yansıtmıştır. Shakespeare, bazı oyunlarında yolsuzluğa yer vermiştir.
*
“…Sultan Alp Arslan’ın ölümünden sonra tahta geçen Melikşâh ile saltanat mücadelesine giren amcası Kavurd, Türkmenlerden yardım almak istiyordu. Ancak, Melikşâh amcasından önce davranarak onlara beş yüz bin altın, giysi ve silahı rüşvet olarak vererek Türkmenleri kendi tarafına çekmeyi başarmıştı…”
Selçuklularla ilgili rastladığımız ilk rüşvet olayı Sultan Tuğrul Bey dönemindedir (1040-1063). Arslan Desâsiri’nin isyanı (1055) sırasında ona yardım eden Mervanoğlu Nasr el Devle Ahmed, Sultan Tuğrul Bey’e affı için rüşvet göndermiştir. Nasr el Devle, kendini ancak yüz bin dinar karşılığı affettirebilmişti.
*
Sultan Alp Arslan dönemimde (1064-1072) kayda geçen bir rüşvet olayı da Vezir Amîd el-Mülk hakkındadır. Sultan Alp Arslan’ın tahta geçiş sürecinde Çağrı Bey’in oğlu Süleyman adına hutbe okutan Amîd el-Mülk daha sonra Alp Arslan’ın tahta geçmesiyle kendini affettirmek adına birçok defa rüşvet göndermiştir. Sultan, kendisini affetmeyerek kesin olarak öldürülmesini emretmiştir. Hatta kendisini öldürmeye gelen gulama dahi rüşvet teklif ettiyse de öldürülmekten kurtulamamıştır.(3)Melilkşâh’ın ölümünden sonra oğlu Mahmud’u tahta geçirmek isteyen Terken Hatun’un en önemli kozu yine rüşvetti. Selçuklu emirlerini yanına çekebilmek adına hazineden bir milyon dinar rüşvet dağıtmıştı.(4)
Lazkiye Kadısı Mehmet, huzuruna gelen davacıdan birkaç bin akçe alıp lehine karar veren; ancak davalı kendine daha fazla rüşvet verirse bu kez onun lehine hüküm veren bir Osmanlı kadısı idi.
Daha sonraki dönemlerde ise, tarih kitaplarında Osmanlı Devletine rüşveti ilk bulaştıranın Şemsi Paşa olduğu belirtilmektedir: Tarihçi Peçevi'nin bir başka tarihçi olan Ali'den aktararak yazdığına göre, III. Murad'ın vezirlerinden Şemsi Paşa ataları Kızıl Ahmetli ailesinin öcünü almak için bir bahane bulup, padişaha 40.000 altın rüşvet almayı kabul ettirmiştir. Amacı Osmanlı hanedanının rüşvete nasıl battığını kanıtlamak! Nitekim sonra da yakınlarına bu olayı anlatmış, ‘‘Osmanlı'nın batması kaçınılmazdır; işte ispatı!’’ demiş...
Böylece rüşvet hastalığını devletin en yüksek katına da bulaştırdığını, ilk rüşvetçi padişahın lll. Murat olduğu, tarihçi Ali'ye bizzat kendisi anlatmıştır. Aynı Şemsi Paşa bu olaydan sonra da padişaha verilen dilekçeleri yüklü rüşvetler karşılığında almaya ve aldığı rüşvetlerin bir bölümünü de padişaha vermeye, böylece bir komisyoncu gibi çalışmaya başlamıştır.(5)
Çizdiği haritalarla, şimdi bile dünyanın hayranlığını kazanan Piri Reis’in (1465-1554) anısına UNESCO nun 2013 yılında doğumunun 500 yılını “Piri Reis Yılı” ilan etmesi nedeni ile andığımız Piri Reis’in idamı insana acı vericidir. Osmanlının iki valisine (Basra-Kahire) ganimetten rüşvet-pay vermedi diye, Kanuniye şikâyetle ve kumpas kurularak 90 yaşını aşmış Piri Reis’in idam edilmesi öyküsü her Türkün yüreğini burkar.
Osmanlı tarihinin en tanınmış rüşvetçi kişisi Kanuni Sultan Süleyman'ın rüşvetçiliği ile meşhur Sadrazam Rüstem Paşa’dır.
Osmanlıda bir zamanları rüşvet öylesine yaygınlaşmıştı ki, devlet adamları makamlarını satmışlar; Topal Recep Paşa sadrazamlık makamını 50 bin altına satmaya kalkmıştır.
Şeyhülislam Mehmet Ataullah Efendi, kimi makamları rüşvet karşılığında satardı.
Tanzimat’ın ilanından sonra, rüşvetin önünü almak için padişah ve yüksek rütbeli memurlar başta olmak üzere, devleti idare edenlerin rüşvet almamak üzere Kuran’a el basma kuralı konulmuşsa da, eğitim, kültür düzeyi çok düşük olan Osmanlıda rüşvet ve yolsuzluk önlenemediği yanında Osmanlının yıkılışı önlenememiştir. Öyle ki, 1919 un işgal ve yıkılış yıllarında Osmanlı halkının okuma yazma düzeyi %5 (yüzde beş)in bile altında idi.
Uzaklardan, eski çağlardan yakınlara gelirsek, eski çağlardan beri, tarihin her devrinde rüşvet ve yolsuzluk olmuştur. Ama biz eski rüşvetleri bırakalım, yakın tarihimizdeki, hele tanık olduğumuz ilginç rüşvetlere kısaca yer verelim.
“Rüşvetin belgesi mi olur, Pez…nk”
Cumhuriyetimizde de öylesine rüşvetler olmuştur ki, mahkemede söylenilen “rüşvetin belgesi mi olur pez..nk” sözü özdeyiş haline gelmiştir.
İSKİ 1993 İSKİ Yolsuzluğundan tutun da SSK yolsuzluğuna Eska inşaatın sahibi Selim Edes Emlakbank’a yaptığı inşaat ve sattığı arsanın bedeli olan 120 milyon doları tahsil etmek istemiş, Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan’da bunu 3,5 milyon dolar rüşvet karşılığında yapacağını söylemişti. İş yargıya geçince, dünya rüşvet tarihine geçecek sözle Selim Edes’in Engin Civan’a söylediği “Rüşvetin belgesi olur mu pezevenk!” demişti.(6)
1980’lerden bu yana ortaya çıkan başlıca yolsuzluk olayları arasında, Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın adının karıştığı rüşvet yolsuzluğu, F-16 savaş uçağı alımıyla ilgili rüşvet olayı, İstanbul Bankası yolsuzluğu, Jaguar Olayı, Karayolları Yolsuzluğu, İSKİ yolsuzluğu, İLKSAN yolsuzluğu, TÜRKBANK yolsuzluğu, Hayali İhracat yolsuzlukları sayılabilir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Yüce Divana 12 bakan sevk edilmiştir.
17 Aralık soruşturması veya 2013 Türkiye Rüşvet Skandalı, Eylül 2012 ve Şubat 2013'te İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan, dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Oğuz Bayraktar, iş adamı Ali Ağaoğlu, Halkbank genel müdürü Süleyman Aslan ve Rıza Sarra(6) gözaltına alınmaları ile başlayan olaylar gibi, nice binlerce rüşvet olaylarını sayabiliriz
Bunca yolsuzluk ve rüşvetle dile düşen kişilerin yargılanmaması, gerçekten çok dikkat çekici. Meclis yasa çıkarır, suçluyu aklamaz; suçluyu bağımsız yargı aklar, bu rüşvet suçluları mahkemelere bile gönderilmedi. Kaldı ki 18 yıl içinde hiçbir bürokratın yargılandığı pek görülmedi.
*
“Türkiye’yi dünya liginde utanç verici sıralara iten, uluslararası kuruluşlara Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün "Uluslararası Yolsuzluk Endeksi" sıralamasında “sonuçlanmış bir tane bile rüşvet dosyanız yok” raporlar yazdırılmıştır.(7)
Bilimden ayrılıp dine sarılan bir devlet, çağın gerisinde kalır.
Kısaca binlerce rüşvet örneğini verebiliriz. Ancak şu bir gerçek ki, hangi ülkede eğitim, kültür, ekonomi geri ise orada rüşvet ve yolsuzluk alabildiğine arttığı görülmüştür. Öyleyse çağdaş bir ülke olacaksak, kurutuluşu bilime sarılmakta bulmalıyız. Cehalet rüşvet ve solsuzluğu besler, yani rüşvet ve yolsuzluğun ana kaynağı cehalettir. Ne yazık ki günümüzde, Osmanlı gibi bilimi es geçip dinle kalkınmaya çalışıyoruz. Örneğin şimdiki “dinci kinci nesil yetiştireceğiz” diyen iktidar, fen liselerini azaltıyor, imam hatipleri artırıyor; fizik, kimya, felsefeyi, biyolojiyi, inkılap tarihi beden eğitimi ve spor, görsel sanatlar, müzik, sağlık bilgisi, trafik kültürü derslerini seçmeli yapıyor yani Osmanlı gibi bilimi es geçiyor. Din dersini ilkokul üçe kadar indirip zorunlu hale getiriyor.
Milli Eğitim Bakanlığının 2020 bütçesinde din öğretimi payı, bir önceki yıla göre yüzde 14 artırılıp, 9.9 milyar TL ya çıkarıldı. İmam hatip liselerine 867 milyon, Anadolu liselerine 664 milyon TL yatırım için ayrılıyor. Kısaca bu 18 yıllık Laik TC nin iktidarı, tıpkı Osmanlı’nın bilimi okullardan kaldırdığı gibi, bilimi es geçip din bilgisine yöneliyor. Oysa 60 civarında Müslüman devleti dâhil, dünyada dinle kalkınmış aydınlanmış bir tek devlet yok. Bilimi bırakıp sadece dini eğitim veren bir devlet, yaşayarak görüyoruz, çağın gerisinde kalır.
Osmanlı da böyle bilim derslerini es geçerdi, yine de rüşveti, yolsuzluğu, cehaleti önleyemedi. Sadece medresede din eğitimi ile Osmanlı neden kendini doğrultamadı, çünkü bilim derslerine, matbaaya karşı çıkan bir devlet geriye gider; devletin zenginliği bilim ve teknolojiyle artar. Dünyada sadece dinle, mabetle kalkınmış bir tek devlet yok. Atatürk’ün dediği gibi, yaşamda en iyi yol gösterici bilimdir. Özet olarak, çağın gerisinde kalan bir devlette rüşvet, yolsuzluk da artar.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız Sonnotlar.
(1)https://docplayer.biz.tr/20939-Bir-olgu-olarak-yolsuzluk-nedenler-etkiler-ve-cozum-onerileri.html
(2)Osmanlı 1698 Karlofça Antlaşması ile ilk kez toprak kaybetmeye, gerilemeye başladı ki, ta 1920 lere Cumhuriyete kadar bu kayıplar devam etti. Bu gerilemeye, yıkıma neden olan, bilgisizlik, cehalet ve liyakatsizlikti
(3)Gulâm, sözlükte, oğlan, erkek çocuk, köle ve bende gibi anlamlara gelen Arapça kökenli bir kelimedir
(4)http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/6024/10236013.pdf?sequence=1&isAllowed=y
(5)https://www.hurriyet.com.tr/semsi-pasa-nin-rusvet-hikayesi-39065627
(6)https://odatv4.com/rusvetin-belgesi-mi-olur-pezevenk-2802081200.html
(7)Dersimiz “nemalandırma” Çiğdem Toker Sözcü 27.5.2020 sf 8
Yorum Gönder