Atatürk Neyzen Tevfik’le

Atatürk Neyzen Tevfik’le Neyzen Tevfik’in, vatanın kurtuluşundan sonra, bir yurt gezisinde Atatürk’le ilgili karşılaşmasına ilişkin, Sayın Gazeteci Yazar Hıfzı Topuz’un

Atatürk Neyzen Tevfik’le
Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak amacı ile Samsun’a çıkışının 101 nci yılını yaşadığımız şu günlerde, mizah edebiyatımızın seçkin hiciv ustası Neyzen Tevfik’in, vatanın kurtuluşundan sonra, bir yurt gezisinde Atatürk’le ilgili karşılaşmasına ilişkin, Sayın Gazeteci Yazar Hıfzı Topuz’un (1) anlatımından yararlanarak size o anıları nakletmek istedim.
Neyzen Tevfik Atatürk çok sever ve onun ülkeye kazandırdığı devrimlerini bağnazlara, Atatürk düşmanlarına karşı hararetle savunur, aşağıda aldığımız gibi bu yönde ateşli şiirler yazardı.
Ülkemizin onurlu günlerinden 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında Aziz Atatürk’ü ve Türk Mizahının bir felsefeci enginliği, bir müzisyen, bir derviş hoş görülü yaşamında, daima gericilere, Atatürk düşmanlarına taşlama şiirler yazan Neyzen Tevfik’i anmak istedik.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yurt gezileri her gittiği yerde bir bayram havası içinde geçer, anısına adeta şölenler yapılırdı. Hemen her yemekli toplantısı, “ayyaş” diyenlere inat bir bilgi, kültür tartışmalarının olduğu toplantılardır.
Bursa’ya giderken Atatürk’ün yanında en yakın arkadaşları, Bursa ve Balıkesir milletvekilleri vardı. Akşamları Gazi’nin görkemli sofrasında günün olayları anlatılıyor ve gösterilen ilgi değerlendiriliyordu.
Atatürk Neyzen Tevfik’le

Bursa’da böyle bir günün akşamında yine tatlı bir sohbet havası içinde Şair Eşref’ten söz açıldı. Sofradakilerden her biri Eşref’ten birkaç dize okudu.
Şair Eşref’in yeğeni olan Balıkesir Milletvekili Ahmet Süreyya Bey de;
-Paşam”, dedi, “amcamın şu meşhur dizeleri hiç aklımdan çıkmadı:
Şimdi pek tekkeler tembel yatağıdır bugün
Medrese sakinleri asker kaçağıdır bugün”.
Sofradakilerden biri şöyle dedi:
“-Paşa hazretleri, Şair Eşref öldü ama onun yolundan giden, onun müridi Neyzen Tevfik de ondan aşağı kalmaz. Adını duydunuz mu?”
Duydum elbette. Bazı şiirlerini de bilirim. Kendisini tanır mısınız?
Ahmet Süreyya Bey hemen atıldı:
“-Elbette paşam, iyi tanırım.”
“-Şimdi nerededir acaba?”
“-İstanbul’da bir yerlerde kalıyor. Ama bu günlerde kendisini Balıkesir’e oğlumun sünnetine çağıracağım. Ne yapar eder gelir. İzin verirseniz size tanıtmak isterim.”.
“-Ya, sevinirim”.
“-Emredersiniz paşam. Neyzen de çok mutlu olacaktır. Size sonsuz bir muhabbeti vardır. Üç yıl önce de Kurtuluş Savaşı’nın coşkusu içinde Ankara’ya gelmiş, bir süre Etlik’te kalmıştı. Size ulaşamadığını biliyorum. O heyecan içinde size uzun bir şiir yazmıştı. Aklımda kalan bir kıtayı size okuyayım:
“Başkumandan çok yaşa
Mustafa Kemal Paşa
Destanların yazıldı
Bastığın dağa taşa”
Atatürk aşığı Neyzen Tevfik Atatürk ve devrim düşmanlarına karşı yazdığı, birçoğumuzun bildiği şiiri de şöyle idi:
“Ne ararsın Tanrı ile aramda?
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda,
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.


İşgaldeki hali sakın unutma,
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma,
Baban kimdi bilemezdin ********...

Gazi gülümseyerek:
Neyzen Tevfik gelsin de şiirlerini kendisinden dinleyelim,” dedi.
Ertesi sabah Ahmet Süreyya Bey’in ilk işi postaneye koşmak oldu. Ama Neyzen kim bilir hangi meyhanede sızıp kalmış, hangi han odasında sabahlamıştı. Aklına Sirkeci’de Vezirhan’da sık sık neyini üflediği bir meyhane geldi. Orası Büyük Postane’den çok uzak değildi. Postacılar orayı çok iyi bilirlerdi. Ahmet Süreyya Bey, postanede hemen bir telgraf yazarak memura uzattı ve:
“Efendi”, dedi. “Bu telgraf Gazi Paşa’nın emriyle yazılmıştır. İstanbul’daki arkadaşlar ne yapıp edip bunu Neyzen Tevfik Efendi’ye ulaştırsınlar.”  Memur:
“-Hiç merak etmeyin, arkadaşlar cehennemin dibinde bile olsa bulup telgrafı kendisine iletirler.”
O gün Neyzen gerçekten de Vezirhan’daki meyhanede, her zamanki masasında dostlarıyla sohbet ediyordu. Daha hava kararmadan oraya gelmiş, ufak ufak demleniyordu.
Derken bir postacı içeriye girdi. Meyhaneciye bir şeyler sordu. Meyhaneci de potacıya parmağıyla Neyzen’in masasını gösterdi. Postacı aradığını bulmuş olmanın mutluluğu içinde masaya yaklaşarak:
Tevfik abi”, dedi, “seni paşam Balıkesir’e emrediyormuş”, dedi.
Neyzen bunu soğuk bir şaka sanarak postacıya okkalı bir küfür savurdu.
“-Ulan köpek”, dedi,“sen bilmem nereni aç da onunla alay et, akşam akşam kızdırma beni”.
Postacı fena afallamıştı.
Tevfik abi”, dedi, “bir kusur ettiysek affola. Telgrafta öyle yazılı. Oku, göreceksin”.
Masadakiler şaşkın gözlerle olayı izliyorlardı. Neyzen hışımla telgrafı postacının elinden aldı, bir de ne görsün, olay gerçek.
Telgraf Ahmet Süreyya’dan geliyordu, bunu şakası falan yoktu. Neyzen postacının eline birkaç kuruş verdikten sonra masadakilere:
“-Yahu şaşkın kaldım”, dedi. “Emir büyük yerden, Gazi Paşamız, Neyzen hemen Balıkesir’e gelsin, diyormuş”.
“-Yapma Neyzen, şaka olmasın. Paşanın işi yok da seni çağıracak”!
“-Ben de önce öyle düşündüm ama Ahmet Süreyya ciddi adamdır. Böyle şakalar yapmaz”.
“-Eee,  ne yapacaksın, gidecek misin?”
“Gitmeyip de ne halt edeyim, bilmem ki”.
“Tevfik mecbursun, bu iş hiç şakaya gelmez.”
“Yahu ben nasıl giderim? Cepte metelik”.
“Sen onu düşünme, meyhaneci sana borç verir, dönüşte ödersin”.
“Peki, buradan Balıkesir’e nasıl giderim?”
“O iş kolay. Yarın sabah Sirkeci’den bir motora atlarsın, doğru Bandırma. Oradan her gün Balıkesir’e arabalar kalkar. Birine atlar gidersin. Sen hemen hazırlan”.
“-Dalga geçmeyin yahu, benim hazırlanmam ne olacak. Balıkesir’e gelin gitmiyorum ya. Boynuma neyimi ve mataramı asarım, sırtıma da hırkamı alırım, başka nem olacak. Geceleri hırkamı yere atar, üzerinde yumulur yatarım.”
Neyzen ertesi sabah ney torbasını ve rakı matarasını boynuna asarak Sirkeci rıhtımına koştu. Yanında hiç ayrılmadığı köpeği Mernuş da peşinde geliyordu, engel olamamıştı. Bereket o saatte Bandırma’ya bir motor kalkıyormuş, ona atladığı gibi akşamüstü kendini Bandırma’da buldu. Oradan da bir yaylıya binerek Balıkesir’e ulaştı.
Kemal Paşa ve arkadaşları ertesi gün öğle üzeri Balıkesir’e geldiler. Ve erken saatlerden beri kendilerini bekleyen halkın coşkun alkışları ve “yaşa Büyük Gazi” sesleri arasında belediyeye kadar yürüdüler. Gazi merdivenlerin basamaklarını tırmandıktan sonra orada sık sık alkışlarla kesilen bir konuşma yaptı ve sözlerini şöyle bitirdi:
Bugün alınları hürriyet ve medeniyet güneşiyle parlayan Türk milletinin değerini görmek istemeyenler, yakın bir gelecekte gerçekleri anlayamayacaklardır. Medeniyete ve yeniliğe ayak uyduramayanlar mutlaka düş kırıklığına uğrayacaklardır”.
Neyzen Gazi Paşa’yı ilk kez dinliyordu, onun sözleri Neyzen’in içini aydınlatıyordu. O sırada Ahmet Süreyya Bey’le karşılaştılar.  Süreyya Bey ona şöyle dedi:
“-Tevfik, bu akşam Askeri Gazino’da olacağız. Orada oğlumun sünnet düğünü var, seni paşa hazretlerine tanıtacağım. Sonra da neyini üfleyeceksin. Paşa seni dinlemek istiyor,” dedi.
O akşam subay gazinosu tıklım tıklım doluydu. Balıkesir’in bütün ileri gelenleri, subaylar, memurlar, öğretmenler, öğretmenler orada toplanmıştı. Az sonra Gazi ve arkadaşları da alkışlar arasında salona gelip çiçeklerle donatılmış masada yerlerini aldılar.
Atatürk Neyzen Tevfik’le

Kemal Paşa çok zarifti. Koyu renk kollu bir takım elbise giymişti. Ön cebinde beyaz bir mendil sarkıyordu. Yeleğinin düğmeleri arasından da bir saat kordonu uzanıyordu. Benekli bir kravat takmıştı. Sarı saçları özenle taranmıştı, bıyıkları da parlıyordu. Süreyya Bey, Neyzen’i Gazi Paşa’ya tanıtırken yüzlerde tatlı bir gülümseme göze çarpıyordu. Neyzen ellerine sarılıp öptükten sonra Gazi kendisine masada yer gösterdi. Az sonra da Süreyya Bey’e dönerek;
Neyzen’i getirdiğinize çok sevindim”, dedi. “Bakalım bize neler dinletecek?...”
Masada tatlı bir sohbet başladı. Neyzen hiç lafa karışmadan dikkatle onları dinliyordu. Kadehler dolduruldu, sofrada rakı içmeyen yoktu. Zaman hızla akıp giderken Gazi:
“-Tevfik Bey hadi bakalım, sahneye buyurun da sizi dinleyelim,” dedi.
Neyzen heyecan içindeydi. Son yıllarda hiç bu kadar telaş etmemişti. Neyini torbasından çekerek ağır ağır sahneye ilerledi. Balıkesirliler kendisini tanımıyordu, onu sıradan bir saz şairi sanıyorlardı.
Neyzen başladı neyini üflemeye. Önce bir taksim yaptı, sonra kendi bestelerine geçti. Salonda çıt çıkmıyordu. Herkes onun değerinin anlamış gibiydi. Uzun uzun alkışladılar Sahneden ayrılmak için her ayağa kalkışında, devam etmesi için sürekli alkışlarla kendisini yeniden oturttular. Neyzen sonunda:
-Ben çok mutlu ettiniz paşa hazretleri”, dedi. “Lütfedip beni dinlediniz. Nezaketinizi suiistimal etmeyeceğim.”
Bunları söyledikten sonra masadaki yerine geçti. Paşa onu yanına oturttu. Neyzen’in elini göğsüne dakikalarca tuttuktan sonra:
-Ne büyük, ne kıymetli ruhun var,” dedi. Sonra da,
“-Neyzen ne istersin?” diye sordu.
“-Sayenizde her şeyim var paşam, teşekkür ederim”.
“-Bir şey iste canım”.
“-Öyleyse paşam, sizden bir nüfus teskeresi isteyeceğim. Emir buyurursanız mutlu olurum.”
“-Senin nüfus teskeren yok mu?”
“-Yok paşam, bundan önce hükümet mi vardı ki nüfus teskerem olsun?...”
Bu söze bütün sofradakiler uzun uzun güldüler.
“-Peki Neyzen, en kısa zamanda teskerene kavuşacaksın.”
Gerçekten de kısa bir süre sonra Neyzen nüfus teskeresine kavuştu. Gaz ona bir de ney yollamıştı. Neyzen bunu yaşamının son günlerine kadar duvarından hiç indirmedi.(2)
Alıntıdır

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız                            
SONNOTLAR
(1)Hıfzı Topuz (d. 25 Ocak 1923, İstanbul), Türk gazeteci ve yazar.
1923 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni (1942), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni (1948) yılında bitirdi. Strasbourg Üniversitesi'nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi’nde gazetecilik alanında doktorasını yaptı (1960). 1947-58 yıllarında Akşam gazetesinde önce istihbarat şefi, sonra yazı işleri müdürü olarak çalıştı. İstanbul Gazeteciler Sendikası'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. Paris'te UNESCO Genel Merkezi'nde Özgür Haber Dolaşımı şefi olarak çalıştı (1959-1983). Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleksel işbirliği, basın ahlâkı, gazetecilik eğitimi ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti. Afrika ülkelerinde, Hindistan'da, Filipinler'de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika'da kırsal basın projesini oluşturdu. 1962 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin, o zamanki adıyla Basın-Yayın Yüksek Okulu'nun kuruluşu için, Paris'te Unesco’nun merkezinde ilk projeleri hazırladı. 1974-75 yılları arasında TRT'de Radyolardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 1986'da halen başkanlığını sürdürdüğü İletişim Araştırmaları Derneği'ni (İLAD) kurdu. Vatan, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleriyle çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu, Galatasaray ve İstanbul üniversitesi iletişim fakültelerinde basın, radyo-televizyon tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.
https://tr.wikipedia.org/wiki/H%C4%B1fz%C4%B1_Topuz
(2) Çilgin ve Özgün Hıfzı Topuz Remzi Kitabevi 2014 sf 8-9-10-11-12-13
2

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget