Gönen Köy Enstitüsü bahçesindeki devasa çam ağaçlarının gölgesinde, etkinliklere İzmir’den gelen “Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği” öğretmen grubunun içinde köy enstitüsü mezunu 85 yaşında bir öğretmenden dinlemiştim, aşağıdaki yazdıklarımı.
Kimi köy enstitüsü, kimi ilköğretmen okulu mezunu öğretmenler, 30-40-50 yıl sonra birlikte okudukları arkadaşları orada görünce daha heyecanla birbirlerine sarılıyorlar, ilginç yaşantılarını ve anılarını heyecanla anlatıyorlardı. Enstitü bahçesinde, gölgesinde oturdukları 50 yıl sonra şimdilerde devasa çamları nasıl diktiklerini, halen hizmet veren “binaları ayakları yalın ve de çarıkla nasıl tenekelerle su ve harç çekerek öğretmen ve öğrencilerle birlikte yaptık”larını, Hasan Ali Yücel, Tonguç günlerini, İnönü’nün ziyaretlerini” vb övünçle ve de biraz da üzüntü ile anlatıyorlardı. Ben de, ayrıntıları kaçırmayayım, diye cebimin ses alma bölümünü açarak kulak misafiri oldum.
Ben de onlara kulak misafiri oldum duyduklarımı size aktarmak istedim.
İçlerinden İzmir’den “Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği üyeleri olan Öğretmenler pek duymadığımız şunları anlatıyordu:
“- (Burada ses cihazımı geç açabildim). İzci eve gelir kocası yüklüğü açar, onunla bir şey yapar, O da Kızılcahamamlı Fakir Abiye saldırıyor, barışık da değillerdi, TÖS deyiz, ben de onun TÖS de il sekreteriyim, bu da onu anlatıyor, Mahmut Makal da açıkta, Makal geliyor akşama kadar orada oturuyor. Bir de açıkta olunca genç kız kim gelirse ona sarkmaya çalışıyor böyle. Bir gün Yılmaz Yeşil’den görevliyim, Makal abinin (Mahmut) kızı geldi, ODTÜ de okuyor yay gibi bir kız, mini etekli, kıza sarkıyor Mahmut abi bozuluyor tabi, gözler yere eğildi, “ben” dedi, “şöyle yapıyorum” dedi, “al sana al sana” dedi....
Orada bulunan başka bir öğretmen araya girerek şunları söylüyordu:
“- Fakat şu halk partisinin köylerde var oluşlarının sebebi sizlersiniz ha, yani her yere gittiniz cesaretinizle, dostluklarınızla yaşattınız bu partiyi, yoksa bu partiyi çoktan bitireceklerdi. En büyük düşmanları bu zihniyeti yaratan partiyedir”.
Başka bir öğretmen söz karışarak şöyle diyordu:
“Ben bu meslek yaşamımda Halk Partisini savunmayan iki veya üç öğretmen tanırım, bunun dışında, onlar da liseden geçmedir. Hepsi CHP lidir, nasıl o duyguyu o hissi bize yerleştirmişlerse ölene dek silinmiyor”.
Köylerde CHP nin var oluşunu öğretmenlere bağlayan önceki öğretmen tekrar söze karışarak şöyle dedi:
“Atatürk’ün öldüğü sene ben altı yaşındaydım. Mahalleden eve geldim, annem babam şakır şakır ağlıyor, ben de, bunlar niye ağlıyorlar, mahallede ölüm yok bilmem ne yok, ben de şaşırdım. Yani ilk aldığım manevi ders budur. Sonra okullardaki 10 Kasım törenleri, ne güzel şeyler yapılırdı”.
Mahmut Makal’la ilgili şöyle bir de olay var.
“1953 senesinin 11 Kasım günü randevü aldı köy enstitülü arkadaşlar, Gazi Eğitim Enstitüsünden her bölümünden, İsmet Paşa’nın evine gittik. Pembe Köşk’te kapıyı çaldık, İsmet Paşa bekliyor bizi, “Mevhibe evlatların geldi” dedi. (Öğretmenin gözleri dolarak sesi titreyerek), “hepimiz elini öptük, üzüntülerimizi anlattık, bize, “hepsi geçer” dedi, “siz görevinize metanetle devam edin” dedi. Ben e arkada duruyorum, arkamda piyano var, hemen şöyle döndüm, “dağ başını duman almış” şarkısını söyledik hep berber. O manevi hava galen kulaklarımda. Sonra bize üzüm ezmesi şeyler hediye ettiler.
O gün Mahmat Makal oraya giderken Ulus’tan bir taksiye binmiş; birkaç gün sonra Hasan Ali Yücel’in evine gidiyor. Birkaç ay sonra aynı eve gitmek istiyor, Ulus’tan gene bir taksiye biniyor, taksici dikiz aynasından bakınca, “aman, ama aman in beni arabamdan” diyor. Ondan sonra polisler (Mahmut Makal için) “nereye götürdün, ne konuştun, ne yaptı” diye taksiciyi sıkıştırmış, tahkikat etmişler Mahmut Makal’ı.
İlk bindiğinde bilmiyor, “beni şu sokağa götür” diyor. Götürüyorlar, polis Mahmat Makal’ı komünist mi biliyorlar; ilk götürdüğünde normal bir vatandaş yolcu gibi görüyor, ama ikinci götürüşünde (Mahmut Makal’ı) taksiciye eza cefa etmişler. Taksici Mahmut Makal’ı arabadan indiriyor, götürmüyor ikinci defa.
Mahmut Makal geldi bize bunu üzülerek anlattı. Mahmut Makal’ı ajan falan görüyor. Evet, biz ajanız Cumhuriyetin ajanıyız, Cumhuriyetin ajanıyız”.
Bunları anlatanın, bu konuşmadan sonra İzmir kafilesinden gelen Gazi Eğitim Enstitüsünden 1955 mezunu Öğretmen Ertuğrul Süzer olduğunu sorarak öğrendim.
Köy Enstitüsü çıkışlı yaşlı öğretmen Ertuğrul Süzer, bunları anlattıktan sonra, kapatılan köy enstitüleri için, “Köy enstitüleri Cumhuriyetin temel eserleridir, kapatılır mı? Hani Öğretmen okulları, hani öğretmen evleri” diye sitem ediyordu bu yaşlı Ertuğrul Süzer öğretmen.
Polisin Öğretmen Mahmut Makal’a yaptığı baskı ve hafiyelik bizi nerelere götürdü. Şimdi burada maziye bir bakalım, düşünelim, bir mim koyalım. Tıpkı şimdiki iktidarın hayran kaldığı ll Abdülhamit’in, zamanın aydınlarına, binlerce hafiyesi ile kan kusturduğu gibi, zindanlarda, sürgünlerde, idamlarda perişan ettiği gibi; şimdiki iktidar da 17 yıldır telefon dinleme, sesli görüntülü takip, gizli tanıklarla, Feto’cularla Ergenekon ve öteki uyduruk, iftiralı davalarla nice askerlere ve aydınlara kan kusturulmadı mı? Bu kumpasçı iktidarın ll Abdülhamit’den ne farkı var. ll Abdülhamit nasıl muhalif aydınları zindanlara atmışsa, şimdiki ll Abdülhamit özentili iktidar da muhalif aydınları susturmak için hapislere atmıyor mu? Aydınlar ve muhalifler üzerinde padişahlardan beri devam eden çağ dışı baskılar kaldırılmadıkça ülke çağdaşlaşamaz, demokrasi gelişemez, çağın gerisinde kalır. Bütün Müslüman ülkelerle bu geri süreci yaşamaktayız.
Gönen Köy Enstitüsü yerleşkesinde, İzmir’den gelen “Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği” üyesi öğretmenlerle yaptığımız bu sohbet ve çektirdiğimiz fotoğraflar.
Yorum Gönder